26 Mayıs 2017 Cuma

KURAN -39- (7) ARAF SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ

(Bismillahirrahmanirrahim)
(her şeye) Yaratılmışlara sonsuz ve sınırsız lütuf, ihsan, rahmet bahşeden, rahmetiyle sayısız nimetler ihsan eden, merhameti ve rahmeti bol, kulluk edilmeye layık tek ilah Allah'ın ismi ile (yardımıyla) (başlanır)
\Aynı zamanda müşriklerin bir işe başlarken Allah yerine kendi ilahlarının adlarını zikretmelerine nispettir\

206 Ayet - /Geçmiş üzerinden şimdiye mesaj ve müşriklere uyarılar/

Kıssalar; --(Abdulaziz Bayındır hocamın bilgi dünyama kattıklarının yanı sıra, surenin zor uzun ve karışık olan ayetlerinin anlaşılır kılınmasında Hasan Elik ve Muhammed Uzun hocalarımızın "özlü tefsir"inden bolca yararlanılmıştır. Minnettarım.)--

ALLAH'IN ELÇİLERİNE DÜŞMANLIK EDENLERİN AKBETİ

1- Elif lam mim sad. (Huruf-ı mukattaa)

2-Bu indirilen kitap sana inanacak müminleri uyarman onlara öğüt vermen içindir. Onun için kitabı tebliğ ederken senin peygamberliğine inanamayanlar karşısında yılgınlık göstermeden tebliğ görevine devam et. (bkz.Razi)

Ey müşrikler!
3-Rabbinizden size indirilene tabi olun ve ondan başka bir takım varlıkları dost edinmeyin. Biraz düşünüp geçmişte yaptıklarımızdan ibret alın, aklınızı çalıştırın
4-Geçmişte, peygamberlerin ilahi vahiy aldığını kabul etmeyen (bkz.İbn Kesir) nice toplumları helak ettik. Kimini gündüz istirahati, kimini gece uykusunda gaflet halinde yakalayan azabımız ile perişan ettik. (bkz.Zemahşeri)  
5-Azabımız onları bulduğunda, onlar duaları ve yalvarmaları ile "gerçekten çok büyük yanlış yapmışız" diye feryat ettiler.

Ey peygamberin Allah'tan vahiy aldığına inanmayan müşrikler!
6-Sizleri ahirette hesaba çekecek ve bugün peygamber olduğuna inanmadığınız elçilerimizle yüzleştireceğiz
7-O gün, dünyada iken yalanladığınız o kimselerin gerçekten peygamber olduğunu anlayacak ve pişmanlık duyacaksınız. Yaptıklarınızdan habersiz olduğumuzu sanmayın. O gün peygambere yalancı, sihirbaz, mecnun vb. gibi çirkin yakıştırmalarda bulunan ve onların tebliğ ettiği tevhid mesajını reddeden müşriklere dünyada yaptıklarını bir bir sayıp dökecek ve onları müstehak oldukları şekilde cezalandıracağız. (bkz.Zemahşeri)

8-Hiç kuşkunuz olmasın o gün son derece adil bir hesap günü olacak. Kimin sevapları ağır basarsa, işte onlar, kurtuluşa erip ödüllendirilecekler.
9-Ve kimin sevap tartıları hafif olursa, işte onlar, ayetlerimize karşı zalimce davranışlarının karşılığında ilahi ödülden mahrum bırakılacak ve azaba uğrayacaklar.

ŞEYTANIN İNSANIN AKLINI ÇELMESİNE KARŞI UYARILAR

Ey müşrikler! (bkz.Mukatil)
10-Andolsun ki sizi yeryüzüne yerleştirdik ve orayı size geçim kaynakaları ile donattık. Verdiğimiz bunca nimete rağmen Allah'a ortak koşanlar, açıkça Allah'ın bu nimetlerine karşı nankörlük etmektedirler.

11-Ve andolsun ki; Atanız Adem'i biz yarattık. Daha sonra ona suret ve şekil verip mükemmel hale getirdik. Sonra meleklere "Adem'e secde edin" dedik. İblis hariç hepsi emrimize uyup secde etti. O secde edenlerden olmadı.
12-Ona "Sana secde etmeyi emrettiğimiz halde seni Adem'e secde etmekten alıkoyan şey nedir?" diye sorduğumuzda İblis "Ben ondan üstünüm. Beni ateşten onu ise balçıktan yarattın" diye karşılık verdi. 
13-Bunun üzerine ona, "Yıkıl karşımızdan! Bu kibirli davranışınla değerin düştü. Bundan böyle Allah'a daima itaat eden alçakgönüllü meleklerin arasında senin yerin yok! İlahi emre itaatsizliğinin alçaklığı ile derhal buradan uzaklaş" dedik.
14-İblis, "Rabbim! Madem beni cennetten kovdun ve rahmetinden uzaklaştırdın, o zaman bana kıyamete kadar ömür verir misin?" diye istekte bulundu
15-Allah, "Peki, istediğin süre verildi" buyurdu
16-Bunun üzerine şöyle dedi: "Madem ben Adem'e karşı kibir duygusuna kapılıp bu hale düştüm, o halde Ademoğullarını saptırmak ve sana itaatten alıkoymak için var gücümle çalışacağım (bkz.Zemahşeri)" 
17-"Onları dört bir yandan kuşatıp en zayıf yerlerinden yakalayacağım ve onlara doğruyu kötü yanlışı güzel göstereceğim (bkz.Taberi) Sonuçta çoğunun senin nimetlerine şükretmeyip sana ortaklar koştuğunu ve ve emirlerine itaat etmediğini göreceksin. Saygı duymamı istediğin insanın nasıl nankör ve samimiyetsiz bir varlık olduğunu kanıtlayacağım (bkz.Mevdudi)"
18-Bunun üzerine biz de ona, "Değerini düşürmüş ve rahmetimden uzaklaştırılmış olarak çık hemen buradan! Andolsun ki kim senin aldatmacalarına kapılır bana itaatten, peygamberlerime iman etmekten geri durursa onları da seninle birlikte cehenneme atacağız" buyurduk

Şeytanın bu kibir ve isyankarlığı sebebiyle ilahi rahmetten uzaklaştırılmasının ardından;
19-"Ey Adem! Sen ve eşin cennete (yeşilliklerle çevrili bir bahçeye) yerleşin. (Adem ve eşinin yerleştirildiği "cennet" Kur'an bilgilerine göre ahirette müminlerin ödül olarak konduğu ahiret cennetti olamaz. Ahiret cennetinde şeytanın yer alması Kur'an'en mümkün değildir. Ayrıca, o ahiret cenneti, imtihan yeri değil, imtihanı kazananlara ödül olarak verilecek yerdirNimetlerimizden dilediğiniz kadar yiyin için ama şeytanın aldatmacalarına kanıp şu ağaca yaklaşmayın. Eğer nefsinize yenilir ve yasaklara uymazsanız kendinize yazık etmiş olursunuz" diye tembihledik.

20-Ne var ki şeytan onları çeşitli vesveselerle kandırıp ilahi emre karşı gelmelerine sebep oldu. "Rabbinizin yasakladığı şeyler aslında sizin melek gibi değerli (bkz.Razi) olmanızı sağlayacak şeylerdir. O yasağa uymamanız Rabbinizin rızasına daha uygundur" diyerek onları aldattı. (bkz.Maverdi, Zemahşeri vd)
Örneğin;
--(İbn Abbas; "Şeytan onları yemin vasıtası ile aldattı. Adem, Allah adına yemin eden hiç kimsenin yalan söyleyebileceğine ihtimal vermezdi (bkz.İbnü'l-Cevzi)") 
--(İbn Atıyye; "Bazı alimler demişlerdir ki şeytan Adem'i Allah ile aldatmış, o da bu yüzden kanmıştır")
21-Ve şeytan onlara yemin etti: "Ben ikinizin de iyiliğini istiyorum"
22-Böylece ikisini de kandırıp değerlerinin düşmesini sağladı. İkisi de o ağaçtan tadınca bütün ayıpları ve kusurları açığa çıktı. Bahçedeki yaprakları üst üste koyup örtünmeye başladılar. Ardından Allah onlara, "Ben size ilahi emirden çıkmayın, şeytana uymayın, şeytan sizin apaçık düşmanınızdır dememişmiydim" diye seslendi.

23-Hatalarını anlayan Adem ve eşi derhal pişmanlık duyup tövbe ettiler ve "Ey Rabbimiz! Biz şeytana uyup senin yasağını ihlal etmekle çok büyük bir yanlış yaptık. Eğer bağışlamazsan çok büyük ziyandayız" dediler

Bunun üzerine Adem ve eşinin bu samimi tövbelerini kabul ettik. Ancak ilahi tavsiyeye uymayıp nefislerine yenilmelerinden dolayı manevi yönden derece kaybettiklerini kendilerine bildirmek üzere onlara; 
24-Allah dedi ki: "Şeytanla birbirinize düşman olarak inin. Artık sizlere verilen ömür süresince yeryüzünde düşmanınız olan şeytanla mücadele edeceksiniz. Orada belli bir süre yaşamanıza yetecek kadar yerleşme ve geçinme olanakları var"
25-"Yaşamınız orada geçecek, ölümünüz orada gerçekleşecek ve sonra orada diriltilip hesaba çekileceksiniz"

26-Ey müşrikler! (bkz.İbn Aşur) Kabe'yi tavaf ederken elbiselerinizi çıkarmanız**  sizlere Allah'ın emri değildir (bkz.Maverdi,İbnü'l Cevzi). O'nun helal kıldığı şeyleri haram kılmayınız. Allah sizlere yaşamınızı sürdürmek için gerekli bütün nimetlerin yanı sıra (bkz.Taberi)  hem giyinip örtünmeniz hem de kuşanıp süslenmeniz için (bkz.Zemahşeri) elbiseler yapma imkanı sağlamışken (ayette geçen "inzal/enzal" fiili indirmek anlamına gelmez bkz.Razi) niçin O'nun nimetlerinden yararlanmak yerine çeşitli haramlar-yasaklar uyduruyor, "Günah işlediğimiz kıyafetlerle tavaf edemeyiz" diyorsunuz? (bkz.Mukatil) Şunu bilesiniz ki, önemli olan Allah'ın tekliğine ve O'nun peygamberine iman edip O'nun emir ve yasaklarına uygun olarak yaşamak sureti ile "takva elbisesi"ni giymektir (bkz.Taberi, Maverdi, İbnü'l-Cevzi) İşte bütün bunlar Allah'ın sizlere verdiği nimetlerdir. O'nun sizden istediği ise şükretmeniz, O'nun tekliğine ve peygamberliğine iman etmenizdir.

*--Cahiliye döneminde dindarlar iki gruba ayrılmış durumdaydı. Birincisi genellikle Mekke'de yaşayan yerli ve ileri gelen kimselerin oluşturduğu "Hums" grubu, diğeri ise çoğunlukla hacı olmak için Mekke dışından gelen "Hille" grubu idi. Hums grubu mensupları Kabe'nin bakım hizmetlerini yapar ve insanlara dini önderlikte bulunurdu. Hille grubundakiler ise günahkar kimseler olarak düşünülür ve Hums grubundan elbise satın almadıkça veya kiralamadıkça Kabe'yi tavaf etmelerine izin verilmezdi. Elbise satın almak veya kiralamak için yeterli parası olmayanlar veya çıplak tavaf ederlerse günahlarından arınmış olacaklarını düşünenler ise çıplak tavaf ederlerdi. (bkz.Tevfik Berru, Tarihu'l-Arabi'l-kadim, Dımaşk 1996, s.299-301;/ Ahmed es-Sibai, Tarihu Mekke, Riyad 1999, I, 48-49;/ M. İzzet Derzeve, et-Tefsirü'l-hadis, Tunus 2008, II, 376-377)
--

27-Ey Ademoğulları! Dikkatli olun. Şeytan atanız Adem ve eşini kandırıp Allah'ın yasağını ihlal etmelerine, onların ayıplarının ortaya çıkmasına, takva elbisesinden çıkmalarına neden olduğu gibi sizleri de aldatıp zarar vermesin. Çünkü şeytan ve onun izinden gidenler her zaman en zayıf noktanızdan yaklaşarak sizleri aldatmaya çalışır. Muhakkak ki; Biz şeytanları mümin olmayanlara dost kıldık.

-Allah'ın helal kıldığı şeyleri haram kılan, Kabe'yi çıplak tavaf etmek gibi uygunsuz gelenekler icat eden (bkz.Taberi ve yukardaki alıntılar) ve Allah'a ortak koşan;
28-Müşrikler kötü çirkin bişey yaptıkları zaman: "Ne yapalım! Atalarımızdan böyle gördük ve Allah uygun görmeseydi biz bunları yapmazdık" derler. Onlara şöyle de: "Muhakkak ki Allah kötülüğü çirkinliği emretmez. Allah adına bu tür saçmalıkları ne cesaretle söylüyorsunuz?"
-Çünkü onlar bu davranışları kötülük değil ibadet olarak görmektedirler (bkz.Razi, İbn Adil el-Hanbeli (Lübab))

29-De ki: "Bilakis O şirk koşmamayı ((kıst = şirk koşmamak) İbn Abbas&Razi) koyduğu helal ve haramlara uymayı emreder (bkz.Zemahşeri) Dolayısıyla eğer Allah'ın emirlerini yerine getirmek istiyorsanız sadece O'na kulluk edin, O'ndan başkasından medet ummayın. Çünkü sizi yaratan O olduğu gibi yeniden diriltip hesaba çekecek olan O'dur. 
30-Dünyada bir kısmınız Allah'ın peygamberlerine iman edip tevhid yolundan yürümekte, bir kısmınız ise bu hakikati idrak edememenin şaşkınlığı içinde bocalamaktadır. Ahirette ilahi huzura çıkarılacak ve amellerinizin karşılığını göreceksiniz (bkz.Taberi)" 

31-Ey Allah'ın helal kıldığı şeyleri haram kılan müşrikler (bkz.Taberi) Günah işlediğimiz elbiselerle Allah'a ibadet edemeyiz diyerek (bkz.Mukatil, Razi, Cessas) çıplak tavaf etmeniz veya hac esnasında takva maksadıyla (Razi'nin İbn Abbas'tan aktardığına göre Cahiliye müşriklerinin bazıları da günahlarından arınabilmek için elbiselerini çıkararak tavaf ederler, Hums grubundan Kureyşliler ise elbiselerini çıkarmaz, fakat birtakım yiyeceklerden uzak dururlardı) bazı yiyecekleri kendinize haram saymanız doğru değildir. İnsanlara neyi haram kılacağını Allah kendisi açıklar. O'nun haram kılmadığı şeyleri haram saymayın. Nimetlerinden yiyin için, yararlanın ve tevhit inancına bağlı kalın. Çünkü Allah ölçüsüz hareket edenleri, helal-haram konusunda sınırı aşanları sevemez (bkz.Taberi)

32-Ey Muhammed! De ki; "Allah'ın nimetlerini kim bu şekilde haram kıldı? Bu yaptığınız Allah'a iftiradan başka bir şey değildir. Çünkü Allah bütün bu nimetleri dünya hayatında herkesin yararlanması için bahşetmiştir. Ancak onun tekliğine ve peygamberlerine inanmayan ve onun helal ve haramlarına uymayıp haramlar uyduranlar ahirette bu nimetlerden mahrum kalacaklardır (bkz.Taberi)
33-Şunu biliniz ki Allah haram kıldığı şeyleri insanlara peygamberleri aracılığı ile açık seçik bildirmekte, mesajlarını onlar aracılığı ile ulaştırmaktadır. Nitekim gizli ve açık her türlü hayasızlık, zina etmek (bkz.Taberi) haksızlık yapmak, insanlara zarar vermek, kibir (bkz.Zemahşeri), Allah'tan başka varlıkları aracı veya şefaatçi olarak benimsemek, Allah emretmediği halde din adına haramlar icat edip bunları Allah'a isnat etmek O'nun haram kıldığı şeylerdendir. 

34-Ey Allah'ın elçisine inanmayan ve kendilerince ibadet saydıkları şeyleri "Bu Allah'ın emridir" diye savunanlar! (bkz.Zemahşeri) Sizden önce sizin yaptıklarınıza benzer toplumlar yaşamış, fakat peygamberlerin nasihatlerine kulak vermedikleri için ilahi cezaya maruz kalmışlardı. Eğer sizler de Muhammed'in peygamberliğini kabul edip onun getirdiği mesajlara uymaz ve şirkte ısrar ederseniz, aynı şey sizin de başınıza gelir. Biliniz ki Allah bir toplumu yaptıklarından dolayı cezalandırmaya karar verdiği zaman, o toplumun bu cezadan kurtulma ya da onu erteleme şansı yoktur (bkz.Taberi)

TEVHİT İNANCINI REDDEDEN ve ALLAH'TAN BAŞKA VARLIKLARDAN MEDET UMANLARIN AKIBETİ

35-Ey Ademoğulları! Sizlere ayetlerimi anlatması için kendi aranızdan seçtiğim peygamberler geldiği zaman, kimler onların getirdiği tevhid mesajını kabul eder ve ona uygun bir hayat yaşarsa artık onlara korku yoktur. Ve onlar ahirette asla mahzun olmazlar.
36-Ayetlerimizi yalanlayıp peygamberlerimize kibirlenenler ise, işte onlar ateş ehlidirler ve sonsuza kadar cehennem azabını tadacaklardır

37-Kendilerince ibadet saydıkları (bkz.Razi, İbn Adil (Lübab)) çirkin davranışlarını savunmak için "Bunlar Allah'ın istekleridir" diyerek, kendi uydurdukları haramları Allah'a isnat ederek ve O'na ortak koşarak Allah'a iftira eden yahut O'nun peygamberlerini yalancılıkla suçlayan müşriklerden daha zalim kim olabilir..?? Böyleleri dünyada sonsuza kadar kalabileceklerini mi sanmaktadır..?? Yaşamları elbet bir gün son bulacak. Şunu bilsinler ki ölüm anı geldiğinde canlarını almak üzere gönderdiğimiz melekler onlara, "Allah katında şefaatçi olacaklarına inandığınız ilahlarınız nerede, niçin size şimdi yardım edemiyorlar?" diye soracaklar ve işte o zaman onlar, dünyada Allah'a ortak koşmanın o gün kendilerine yarar sağlamayacağını anlayacaklar ve "Evet, Allah katında bize şefaatçi olacaklarını düşünüp kendilerinden medet umduğumuz varlıklar bugün bizi yüzüstü bıraktılar, meğer hiç bir güçleri yokmuş" diyerek yanlışlarını itiraf edecekler (bkz.Taberi)

38-Hesap günü Allah onlara, "Sizden önce peygamberleri ve tevhidi inkar edenlerle birlikte girin bakalım cehenneme" diyecektir.
Cehenneme giren her topluluk kendi yoldaşlarına lanet okumaya, onları suçlamaya başlayacaktır.
Nihayet hepsi oraya girdiğinde, dünya hayatında müşrik önderlere uyarak peygamberleri reddenler kendilerini şirke sevk eden önderleri göstererek, "Ey Rabbim! İşte bunlar bizi yoldan çıkardı. Peygamberleri yalanlamamıza bunlar sebep oldular. Bu yüzden onlara bizimkinin iki katı azap ver" diyeceklerdir. Allah da diyecek ki "Hepinizin azabı iki katı ama daha farkında değilsiniz" 
39-Müşrik önderleri ise yoldan çıkardıklarına dönerek "Hayır, sizin bizden hiç farkınız yok. Bütün o yanlışlıkları kendi isteğinizle yaptınız. Yaptıklarınızın cezası olarak azabı tadın" diye cevap vereceklerdir.
--Ancak Allah onların bu tartışmalarına itibar etmeyecek ve "Kimin için nasıl bir ceza gerektiğinin takdiri bana aittir. Hepiniz müstehak olduğunuz azaba kat be kat maruz kalacaksınız" diyecektir.

40-Muhakkak ki ayetlerimizi yalanlayanlar ve peygamberlerimize kibirlenenlere asla göğün kapları açılmaz ve deve iğne deliğinden geçmedikçe asla cennette giremezler. Suçluları binbir azapla cezalandırırız 
41-Onlar için cehennemde ateşten bir döşek ve üzerlerinde ateşten örtüler vardır. Ve işte zalimleri böyle cezalandırırız.

42-Biz hiç kimseye kaldırabileceğinden fazla yük ve sorumluluk yüklemeyiz. İnsanlara yüklediğimiz sorumluluk, sadece Allah'ın elçilerine inanıp O'nun mesajlarına uygun yaşamaktan ibarettir. Ki işte bunlar cennet ehli olup orada sonsuza kadar kalacak olanlardır.
43-Dünya hayatında müşrikler gibi kin beslemeyen bu müminler, içinde ırmakların çağladığı nimet dolu cennete girdiklerinde, "Bizi bu nimetlere eriştiren Allah'a hamd olsun. Eğer o bize doğru yolu göstermeseydi biz bu nimetlere erişemezdik. Zira gönderdiği elçiler bize O'nun mesajlarını dosdoğru bir şekilde anlattılar ve bizim iman edip Allah'ın emirlerine uygun yaşamamıza imkan sağlamış oldular"
Bunun üzerine Allah onlara şöyle seslenecektir: "Dünyada peygamberlerime iman edip emir ve yasaklarıma uygun yaşamış olmanızdan dolayı cennet ödülüne layık oldunuz. İşte ödülünüz cennet!"

44-Ve cennet ehli cehennem ehline seslenecek: "Biz Rabbimizin bize vaad ettiklerini hak olarak bulduk. Peki siz de Rabbimizin size vaad ettiği layık olduğunuz azabı buldunuz mu?"
Cehennemdekiler çaresizce "Evet, hepsi gerçekmiş" diyecekler.
Ve ardından müezzin melek şöyle nida edecek: "Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun"
45-"Onlar dünya hayatında insanları peygamberlere iman etmekten alıkoymaya çalışan, peygamberlere sihirbaz yalancı vs yakıştırmalar yaparak insanların aklını çelmeye çalışan ve ahiret uyarılarını yalanlayanlardır"

YÜKSEK MAKAM SAHİBİ CENNETLİKLER (A'RAF HALKI) 

46-Cennet ile cehennem arasında bir engel vardır. Araf'ın üstünde insanların yüzüne bakınca makamını anlayan, herkesten önce cennete girmeye hak kazanmış salih değerli şahsiyetler vardır. Henüz cennete girememiş ama girmeyi umutla bekleyenlere "Selam olsun, ne mutlu sizlere!" diye müjde vereceklerdir. 
47-Bu müjdeyi alan cennetliklerin gözleri cehennemliklere iliştiğinde ürpererek "Allahım! Ne olur bizi şu zalimlerle aynı yere koyma" diye dua edeceklerdir.

48-Ve cehennemlikleri de yüzlerinden tanıyan A'raf ehli adamlar onlara şöyle diyecekler: "Gördünüz mü! Ne dünya hayatında topladığınız mal mülk ile taraftarın ne peygamberler ile onlara inanlara karşı gösterdiğiniz kibirin burada size hiç yararı olmuyor"

49-Allah tevhidi ve peygamberleri inkar eden, servetlerine güvenerek insanları küçümseyen şirk önderlerine o gün şöyle seslenecektir: "Demek sizler müminleri küçümsüyor ve 'Allah bunları kesinlikle cennete almayacak' diyordunuz. Şimdi onları şefkat ve merhametimle cennete alacağım."
Cennetliklere ise: "Ey mümin kullarım! Giriniz cennete, artık müşriklerin hakaretlerinden rahatsız olmayacak, eziyetlerinden sıkıntı çekmeyeceksiniz"buyuracak.

50-O gün cehennem azabına müstehak olanlar cennet ehli müminlere "Ne olur bir damla su ve Allah'ın sizleri rızıklandırdığı nimetlerden birazcık da bize verin" diye yalvaracaklar.
Ancak müminlerin onlara cevabı, "Maalesef, Allah cennet nimetlerini kafirlere yasakladı" olacaktır
51-Onlar müminlerin dinini oyun ve eğlence edinen ve dünya hayatına aldanan kimselerdir. Böylece onlar bugünlerin geleceğini nasıl unuttularsa ve ayetlerimizi bile nasıl yalanladılarsa, bugün de biz onları unutup azaba terk edeceğiz.

52-Ve andolsun; biz iman edecek bir kavim için onları rahmete ve hidayete erdirecek olan, içinde bilgiye dayalı ayrıntılı açıklamalar bulunan bir kitap gönderdik. Bu kitap inananlar için ilahi bir rahmet ve müjdedir.

53-Yoksa müşrikler inanmak için hala illa da ahiret azabının başlarına gelmesini, uyarıların gerçekleşmesini bekliyorlar? (bkz.Taberi, Zemahşeri
Halbuki bu uyarıların gerçekleştiği gün yani hesap günü geldiğinde bu günlerin geleceğine hiç ihtimal vermeyenler, "İnkar ettiğimiz peygamberler gerçekten de Allah'ın peygamberleriymiş. Meğer büyük bir yanılgı içindeymişiz. Artık bize şefaat edecek şefaatçiler de yokmuş ki bize şefaat etsinler. Keşke Allah bize tekrar dünyaya dönme şansı verse de peygamberlere inanıp ona göre yaşasak" diyecekler. Tevhitten saptıkları için kendilerine yazık ettiler. Ve uydurdukları şefaatçilerin onlara hiç bir faydaları olmayacak.

54-Semayı ve arzı altı günde yaratan muhakkak ki Rabbiniz Allah'tır. Sonra arşta hükümranlığını kurdu. Gece ve gündüz birbirini takip etmekte, güneş, ay ve yıldızlar dahil olmak üzere bütün kainat O'nun egemenliği altında ve onun belirlediği kurallar çerçevesinde hareket etmektedir. Bütün her şeyi yaratan da idare eden de O'dur. Alemlerin Rabbi mübarektir, şanı yücedir.
55-Rabbinize yalvararak gizli gizli dua edin. O, haddi aşıp kendisinden başkasından medet umanları sevmez. 

56-Tevhidi kabul edip ıslah olun ve sonra sakın Allah'a ortak koşup yeryüzünde fesat çıkarmayın. Allah'a korkarak ve umutla yalvarın. Şüphesiz ki Allah'ın rahmeti tevhit ehli müminlere karşı pek fazladır. 

57-Yağmurdan önce müjdeleyici olarak rüzgarları gönderen O'dur. Bulutları yağmurlarla yükleyip kurak bir beldeye sevk ettik. Ve de o bulutlardan yağmurlar indirdik. Bu şekilde onunla bütün ürünlerden çıkardık. İşte Allah nasıl ki kurak ve çorak topraklardan bile çeşitli ürünler çıkarabiliyorsa ilahi gücüyle ahiret günü ölüleri de diriltebilir. Ola ki ibret alırsınız!
58-Ve işte Rahmetimizin değdiği yerler Rabbinin izniyle çeşitli nebatatı çıkarır, Ve kötü verimsiz ve çorak topraklı olan yerler ise, faydasız kıt bitkilerden başka bir şey çıkarmaz. İşte böylece şükreden kavimlere rahmetimizi ayetlerimizle anlatır onları uyarırız.

PEYGAMBERLERİN TEVHİT MÜCADELESİNDEN DERSLER

59-Andolsun Nuh peygamberi kavmine gönderdik. O zaman şöyle dedi: "Ey kavmim! Allah'a kul olun! Sizin için O'ndan başka ilah yoktur. Muhakkak ki; ben o büyük kıyamet günün azabının üzerinize olmasından korkuyorum.
60-Kavmin ileri gelenleri ise Nuh peygambere: "Biz senin yoldan çıkmış(bkz.Taberi) olduğunu düşünüyoruz. Sen bizim dinimizi bozmak istiyorsun" (bkz.İbrahim 14/10) demişlerdi.
61-Nuh peygamber ise: "Ey kavmim, ben yoldan çıkmış değilim. Ve fakat ben alemlerin Rabbinin bir peygamberiyim"
62-"Size Rabbimin gönderdiği mesajları ulaştırıyorum. Ve size onun öğütlerini anlatıyorum. Ve sizin bilmediğiniz şeyleri ben Allah'tan öğreniyorum"
63-"Sizi uyarması için, içinizden sizler gibi bir beşere, Rabbinizden vahiy gelmesine mi şaşırdınız? Gönderilen peygamber bir insan olduğu için mi şaşırıyorsunuz? İçinizden çıkıp sizi uyaran bir adam vasıtası ile korunmaya ve bağışlanmaya layık olacaksınız."

64-Ancak onlar tüm bu uyarılara rağmen Nuh peygamberi dikkate almayıp yalanladılar. Bu yüzden bir gemi ile onu ve onunla birlikte olanları kurtardık. Ve ayetlerimizi yalanlayanları boğduk. Muhakkak ki onlar başlarına ne geleceğini göremeyen kör bir kavimdiler. 

65-Benzer şekilde Ad toplumuna da, içlerinden seçtiğimiz Hud'u peygamber olarak yolladık. O da kavmine şöyle dedi: "Ey kavmim, Allah'a kul olun! Sizin için ondan başka tapılacak bir ilah yoktur. Hala takva sahibi olmayacak msınız?"
66-Onun kavminin ileri gelenleri şöyle dedi: "Muhakkak ki biz seni bir sefihliğin aptallığın içine düşmüş olarak görüyoruz. Ve kesinlikle biz senin yalancının biri olduğunu düşünüyoruz"
67-Hud peygamber şöyle dedi: "Ey kavmim, ben sefih akılsız ve aptal değilim. Ve fakat ben alemlerin Rabbinin bir peygamberiyim"
68-"Size Rabbimin gönderdiği mesajları ulaştırıyorum. Ve ben emin, inanılır, güvenilir bir nasihat ediciyim."
69-"Sizi uyarması için, içinizden sizler gibi bir beşere, Rabbinizden vahiy gelmesine mi şaşırdınız? Nuh kavminin helakından sonra onların yerine sizi getirdiğini, ve yaratırken sizlerin gücünü arttırdığını hatırlayın. Artık Allah'ın nimetlerine şükredin ki; böylece kurtuluşa eresiniz. 
70-Onlarsa: "Tek bir Allah'a kul olmamız ve atalarımızın dinini terk etmemiz için mi bize geldin? Eğer sen peygambersen şu sürekli sözünü ettiğin azabı getir de görelim!" diye meydan okudular.
71-Hud peygamber şöyle dedi: "Üzerinize Rabbiniz tarafından yağdırılacak ilahi azap ve öfkeden kurtuluşunuz yoktur. Sizin ve atalarınızın Allah'a şirk koşmak için isimlendirdiği ve Allah'ın haklarında hiç bir delil indirmediği varlıklar için mi benimle mücadele ediyorsunuz? O zaman benim sizler için yapabileceğim bir şey kalmamıştır. Ben de sizler gibi gönderilecek azabı bekleyenlerden olacağım"  
72-Bundan sonra Hud peygamberi ve onunla beraber olanları katımızdan bir rahmet ile kurtardık. Ve Ad kavminden ayetlerimizi yalanlayan ve mümin olmayan kimselerin kökünü kuruttuk.

73-Aynı şekilde Semud halkına da, içlerinden seçtiğimiz Salih'i peygamber olarak yolladık. O da kavmine şöyle dedi: "Ey kavmim, Allah'a kul olun! Sizin için ondan başka tapılacak bir ilah yoktur. Şu sahipsiz dişi deve size benim peygamberliğimin ispat vasıtasıdır. Artık onu Allah'ın yeryüzünde rahat bırakın yesin içsin. Ona kötülük yapmayın yoksa sizi elim bir azap alır."
74-"Ve Rabbinizin Ad kavmini helakından sonra onların yerine sizleri getirdiğini unutmayın. Ve sizi yeryüzüne yerleştirdi. Onun ovalarında saraylar edinip dağlarında evler oyuyorsunuz. Artık Allah'ın nimetlerine şükredin. O'na şirk koşarak yeryüzünde fesat çıkarıp bozgunculuk yapmayın."
75-Kavmin ileri gelenleri kibirle, Salih peygambere iman edenler arasından güçsüz, zayıf gördüklerine şöyle dediler: "Siz Salih'i gerçekten Rabbi tarafından elçi olarak gönderilmiş birisi mi sanıyorsunuz?"
Müminler dediler ki: "Evet. Biz onunla gönderilmiş her şeye inanıp güveniriz" 
76-Kibirlenenler ise müminlere şöyle dedi: "Muhakkak ki biz, sizin inandığınız şeyleri inkar edenleriz" 

77-Ne var ki Semud halkı, bütün bu öğütlere kulak tıkayarak Allah'ın peygamberine meydan okurcasına sahipsiz deveyi kestiler ve ona şöyle dediler: "Haydi bakalım Salih! İşte deveyi kestik, eğer peygambersen, bizi tehdit ettiğin şu azabı getir de görelim"
78-Bunun üzerine toprağı şiddetli bir sarsıntı sardı ve kendi yurtlarında diz çöküp kaldılar.
79-O zaman Salih peygamber onlara doğru dönüp: "Ey kavmim! Andolsun ki Rabbimin tevhit mesajını sizlere tebliğ ettim! Ve size nasihatler ettim. Fakat siz nasihat edenleri sevmiyorsunuz. O halde benden günah gitti" dedi
--Şiddetli bir deprem o kibirli Semud halkını yerle bir ediverdi. Yıkılmaz zannetikleri güçleri yıkıldı ve helak olup gittiler. 

--Lut kavmine de, içlerinden biri olan Lut'u peygamber olarak gönderdik. 
80-Ve Lut peygamber kavmine şöyle demişti: "Siz sizden önce geçmiş olan alemlerden hiç birinin yapmadığı fuhuşu, eşcinselliği mi yapıyorsunuz"  
81-"Gerçekten siz, kadnların dışında erkeklere de şehvetle mi yaklaşıyorsunuz.. Siz gerçekten haddi aşan bir toplumsunuz."
82-Ve kavmin cevabı: "Lut'u ve ona inanları kovalım ülkemizden, çünkü onlar çok temiz insanlar" demekten başka bir şey olmadı.
83-Böylece biz, Lut peygamberin karısı hariç, onu ve ona inanları kurtardık. Karısı Lut peygambere inanmadığı için geride kalıp helak edilenlerden oldu.
84-Ve onların üzerine taş yağdırdık. Bak suçluların akibeti nasıl oluyor.. 
--İşte biz, peygamberlerimize inat ve ısrarla karşı duranları böyle cezalandırırız.

Medyen halkına da içlerinden birisi olan Şuayb'ı seçip peygamber olarak yolladık. 
85-Şuayb Medyen kavmine şöyle dedi; "Ey kavmim, Allah'a kul olun! Sizin için ondan başka tapılacak bir ilah yoktur. Rabbinizden size açıklamalar geldi. Artık ölçüyü ve tartıyı tam yapın. İnsanların eşyalarının değerini azaltmayın, onların hakkını yemeyin. Tevhidi kabul edip ıslah olun ve sonra sakın ona ortak koşup yeryüzünde fesat çıkarmayın. Şayet müminlerden olursanız işte bu sizin için en hayırlısıdır." 
86-"Peygambere inanan insanları tehdit ederek onlara baskı yapmak suretiyle tevhitten döndürmeye çalışmayın. Allah'ın yolunda şüphe yaratmaya çalışıyorsunuz. Ve hatırlayın! Siz az idiniz sizi çoğalttı. Ve bakın fesat çıkaranların sonları nasıl oldu. Hepsi helak olup gittiler."
87-"Ve içinizden bir kısmınız benimle gönderilen vahye inanır, diğer bir kısmınız inanmazsa, o takdirde Allah aramızda hüküm verinceye kadar bekleyin. O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır. İnananları ödüllendirir, yalanlayanları cezalandırır." 

88-Şuayb'ın kavminden kibirlenenlerin ileri gelenleri şöyle dediler: "Ya Şuayb, seni ve seninle birlikte iman edenleri mutlaka ülkemizden çıkaracağız! Ya sizi kovarız ya tevhid inancından vaz geçip bizim aramıza dönersiniz"
Şuayb peygamber: "Biz istemesek de mi?"
89-"Allah'ın bizi şirkten kurtarmasından sonra, sizin aranıza dönersek Allah'a yalanla iftira ve nankörlük etmiş oluruz. Ve Rabbimizin dilemesi hariç bizim oraya geri dönmemiz imkansız. Rabbimiz ilmiyle herşeyi kuşatmıştır. Allah'a sığındık. Rabbimiz, kavmimiz ile bizim aramızı en doğru biçimde ayır. Bunların bizi nasıl tehdit ettiklerini görüyorsun. Bizleri bunların elinden kurtar, hakkımızda en hayırlı hükmü ver. Sen hüküm verenlerin en hayırlısısın."
90-Şuayb'ın kavminden kibirlenenlerin ileri gelenleri şöyle dediler: "Eğer Şuayb'in peşinden gitmeye devam ederseniz sonunda perişan olacaksınız"
91-Bunun üzerine toprağı şiddetli bir sarsıntı sardı ve kendi yurtlarında diz çöküp kaldılar.
92-Şuayb'ı yalanlayanlar sanki orada hiç var olmamış gibi ortadan kalktılar. Şuayb'ı yalanlayanlar hüsrana uğrayanlar oldu
93-O zaman Şuayb peygamber onlara doğru dönüp: "Ey kavmim! Andolsun ki Rabbimin tevhit mesajını sizlere tebliğ ettim! Ve size nasihatler ettim. Artık kafir bir kavme niçin üzüleyim.."

MEKKE MÜŞRİKLERİNE UYARI

94-Ve biz hangi kavme bir peygamber gönderdiysek, halkını darlık ve sıkıntıya sokmadığımız ülke yoktur ki; böylece onlar yalvarıp yakarsınlar.
95-Sonra kötülüğün yerini iyilikle değiştiririz. Ne zaman ki çoğalırlar şöyle derler, "Atalarımız da şiddetli darlık ve arkasından bolluk yaşamışlardı" Bunun üzerine onları beklemedikleri bir anda yakalarız. Farkına bile varamazlar.
96-O ülkelerin halkları iman edip takva sahibi olsalardı elbette onlara semadan ve yerden bolluk bereket saçardık. Fakat onlar peygamberi yalanladılar. Biz de onları yaptıklarına karşı helak ettik.
97-O ülkelerin halkları şiddetli azabımızın onlara gece vakti uyurlarken gelmeyeceğinden emin miydiler?
98-Ve o ülkelerin halkları şiddetli azabımızın onlara, onlar kuşluk vakti oyalanırken gelmeyeceğinden emin miydiler?
99-Allah'ın hilesinden emin miydiler? Hüsrana uğrayacak kavimler Allah'ın hilesinden emin olmamalı. 

--
(94)-Biz hangi kavme peygamber gönderdiysek o toplum peygambere karşı büyüklük taslamış ve ona gönderilen vahyin Allah'tan geldiğine inanmamışlardı. Tüm uyarılarımıza ve türlü yollarla imana teşvik etmemize rağmen, iman etmedikleri gibi peygambere ve müminlere eziyet edip zulüm yaptılar. Peygamberin ve müminlerin "Rabbim! Bizi bu zalimlerin elinden kurtar" yalvarmaları sonucunda;
(95)-Onları helak eder yeniden başka bir kavimin var olmasını ve gelişmesini sağlar onları çeşitli nimetlerimizle kalkındırırız. Çoğalıp varlık sahibi olmaya başladıklarında kendilerinden öncekilerin neden helak edildiğini unutup şımararak yoldan saparlar. Bunun üzerine onları da beklemedikleri bir anda yakalar helak ederiz. Farkına bile varamazlar. 
(96)-Bu ülkelerin halkları kendilerinden önce şımarıp yoldan sapanlara benzeyeceklerine  iman edip takva sahibi olsalardı elbette onlara semadan ve yerden bolluk bereket saçardık. Fakat onlar peygamberi yalanladılar. Biz de onları da yaptıklarına karşı helak ettik. 
Bunca örneğe rağmen;
(97)-Şiddetli azabımızın onlara gece vakti uyurlarken yakalamayacağından nasıl emin olabiliyorlar..!!
(98)-Veya kuşluk vakti oyalanırken başlarına azap gelmeyeceğinden..!!
(99)-Allah'ın ahiret hayatı için hazırladığı imtihanı başarıyla geçeceklerinden nasıl bu kadar emin olabiliyorlar. Hüsranı ve büyük zararı göze alanlardan başkası Allah'ın kendisine azap vermeyeceğinden emin olamaz.
--(Müşrikler kendilerinin yolunun doğru olduğu. Putlar ve şefaatçiler vasıtası ile Allah nezdinde değerleri yüksek olduğu için cennete gideceklerini düşünüp "Tapılacak tek ilah Allah'tır" diyen ve putlar ile şefaatçilere karşı çıkan peygamberlere inanmıyorlardı)--

Ey Mekke müşrikleri! (bkz.Kurtubi)
100-İşte bu helak ettiğimiz toplumların başlarına gelenden hiç ders almaz mısınız? Dilersek tevhide ve peygamberleri yalanlayanları günahları yüzünden belaya çarptırır, kalpleri kaskatı kesilmiş inatçılar olarak hesaba çekeriz. 

(tesliye uslubuyla) Ey elçimiz Muhammed! Mekkeli müşriklerin seni sürekli yalanlamaları seni üzmesin. Çünkü;
101-Sana durumlarından bahsettiğimiz ülkeler işte bunlar. Andolsun ki onlara da peygamberleri açık seçik öğütlerle geldiği halde inanmamışlardı. Dolayısı ile onların inanmadığı şeye Mekke müşriklerinin de inanmaması seni şaşırtmasın. Çünkü onlar da tıpkı önceki toplumlar gibi hiç bir öğütten nasip almayan, kalpleri kaskatı kesilmiş inatçı müşriklerdir.
102-Daha önce helak ettiğimiz o müşrikler, kendilerini aklıselim yarattığımız halde, kendilerine yaratılıştan verilmiş bu özellikleri bozmuş, fıtratlarına ve ilahi vahye aykırı hareket eder olmuşlardı. (bkz.Tefsirü'l-Meragi, IX, 20-21)

MUSA ve TEVHİT MÜCADELESİ -FİRAVUN ve MEKKE MÜŞRİKLERİNİN BENZERLİĞİ- 

103-Bunların arkasından daha sonra Firavun ve erkanını uyarmak üzere Musa'yı ayetlerimizle göndermiştik. Fakat ona zulmettiler. Bak fesat çıkaranların akibeti nasıl oldu.
104-Ve Musa peygamber: "Ey firavun! Muhakkak ki ben alemlerin Rabbi tarafından görevlendirilmiş bir peygamberim" dedi
105-"Hak olan Allah'a karşı Hakk'tan başka bir şey söylemem. Size Rabbinizden açık deliller ile geldim. Artık İsrailoğullarını rahat bırak."
106-Firavun şöyle dedi: "Eğer açık bir delil getirdiysen haydi göster onu, şayet doğru söyleyen biriysen"
107-Bunun üzerine Musa peygamber asasını yere atınca o asa birdenbire yılan oldu
108-Ve elini göğsünden çekip çıkardığı zaman bakanlar, onun elinin bembeyaz olduğunu gördüler
109-Firavun kavminin ileri gelenleri: "Bu adam olsa olsa usta bir sihirbazdır. Tek amacı Mısır'ın seçkin halkı olan Kıptiler'i bu ülkeden çıkarmaktır (bkz.Taberi)"
110-Firavun erkanına sordu: "Bizi topraklarımızdan çıkarmak isteyen bu adama karşı ne yapmayı önerirsiniz?"
111-Erkanı ise: "Onu ve kardeşi Harun'u tutukla ve ülkenin dört bir yanına toplayıcılar yolla"
112-"Musa'nın bu sihirlerinden daha etkili sihir yapabilecek sihirbazları toplayıp getirsinler" dediler
113-Firavun bu tavsiyeye uydu ve ülkenin en hünerli sihirbazlarını toplayıp saraya getirdi. Ve sihirbazlar firavuna: "Eğer galip gelirsek muhakkak bize yüksek bir ödül vardır, değil mi?" diye sordular 
114-Firavun şöyle vaatte bulundu: "Yeter ki siz Musa'yı yenin. O takdirde sizi çevremdeki seçkinler arasına dahil ederim"
115-Müjdeyi alan sihirbazlar: "Ya Musa! Hadi bakalım, önce sen mi hünerini göstermek istersin, yoksa biz mi gösterelim?" diye meydan okudurlar 
116-Musa, "Siz başlayın" diye karşılık verdi. Ellerindeki ipleri ve değnekleri ortaya attılar ve bir takım hilelerle insanları dehşete düşürecek ölçüde etkileyici bir gösteri yaptılar. Öyle ki onların bu sihirleri Musa peygamberi bile etkiledi (bkz.Taha 20/67)"
117-Ve biz Musa'ya korkmamasını ve elindeki asayı ortaya atmasını vahyettik. Asayı atınca asa birden devasa bir yılana dönüşüp onların ip ve değneklerle yaptıkları sahte mucizeleri yuttu
118-Böylece gerçek ortaya çıktı. Ve onların yaptığının göz boyama ve aldatmaca olduğu anlaşıldı
119-Ve böylece orada yenilip zelil olarak küçük düştüler
120-Ve sihirbazlar secdeye kapanıp pişmanlıkla şöyle dediler;
121-"Biz alemlerin Rabbine iman ediyoruz"
122-"Musa peygamber ile Harun peygamberin Rabbine"

Bunun üzerine firavun sihirbazlara dönüp şöyle dedi;
123-"Benden izin almadan Musa'ya iman ettiniz öyle mi? Anlaşılan siz baştan beri bu tuzağı kurmuş ve ülkeyi ele geçirip bizi alaşağı etmeyi hedeflemişsiniz"
124-"Bu isyankarlığınızın cezası olarak ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim ve hepinizi idam ettireceğim"

Sihirbazlar, firavunun bu tehditleri karşısında;
125-"Muhakkak ki biz Rabbimize dönmüş kimseleriz. Senin bu tehditlerin bizi yolumuzdan döndüremez"
126-"Rabbimizin ayetleri bizim de kalbimize geldiği için, O'na iman ettik diye bizden intikam alıyorsun" dediler ve şöyle dua ettiler "Ey Rabbimiz! Bize bu zalim Firavun'a karşı dayanma gücü ver ve son nefesimize kadar onun baskılarına boyun eğmeden, Musa'nın peygamberliğine ve senin gönderdiğin vahye inanıp teslim olan kullar olarak yaşamamıza yardım et"

127-Bu arada Firavun'un erkanı onu Musa'ya karşı iyice tahrik etmek için şöyle söylüyorlardı: "Musa'yı ve onun kavmi İsrailoğulları'nı sana ve inandığımız ilahlara itaat etmedikleri gibi ülkede kargaşaya sebep olsunlar diye serbest mi bırakacaksın?
Firavun: "Haklısınız, İsrailoğulları'nın bütün erkek çocuklarını öldüreceğiz, kız çocuklarını da sağ bırakıp hizmetçi olarak kullanacağız. Böylece bu ülkede kimin üstün olduğunu anlayacaklar"

128-Musa peygamber kavmine şöyle dedi: "Allah'tan yardım isteyin ve sabredin. Şüphesiz yeryüzü Allah'ındır. Kullarından dilediğini ona varis kılar. Ve sonuçta zafer takva sahiplerinindir"
129-Musa'ya inanlar ona şöyle dediler: "Sen bize peygamber olmadan önce de Firavun bize baskı yapıyordu, şimdi de yapıyor. O zaman da çocuklarımızı öldürüyordu şimdi de öldürecek"
Musa onlara dedi ki: "Dayanın, sabırlı ve kararlı olursanız umulur ki Rabbiniz sizin düşmanınızı helak eder ve onların yerini sizin almanızı sağlar"

130-Ve andolsun ki Firavun ailesini yıllarca ürünlerden kıtlığa maruz bıraktık. Belki akılları başlarına gelir diye.
131-Bolluk ve bereket zamanı "Bu bizim hakkımızdır" derlerken, kıtlık yıllarında Musa'yı ve ona inanları uğursuzlukla suçladılar. Fakat onların "uğursuzluk" saydıkları şey Allah tarafından onlara yaşatılanlardı. Ve lakin bunun farkında değillerdi.
132-Ve Musa'ya şöyle dediler: "İstediğin kadar bizi büyüleyecek şeyler yap, yine de sana inanmayacağız"
133-Biz de onların üzerine çeşitli zamanlarda felaketler yaşattık. Su baskını, çekirgeler, bit, kurbağa istilası ve kan. Buna rağmen kibirlendiler ve suçlular topluluğu haline geldiler.

134-Başlarına bu felaketlerden birisi geldiği zaman hemen Musa peygamberin yanına koşup: "Ya Musa! Allah'ın seni sahip kıldığı peygamberlik ahdi hatırına bizim için Rabbine dua et. Eğer üzerimizden azabı kaldırırsan, biz sana mutlaka inanır iman ederiz ve mutlaka İsrailoğullarını özgür bırakırız" demeye başladılar.
135-Felaketi bir süreliğine üzerlerinden kaldırdığımızda ise derhal verdikleri sözleri unutuyorlardı.
136-Musa'ya iman etmeyecekleri ortaya çıkıp, sürekli ayetlerimizi yalanlamalarının yanı sıra, başlarına bir felaket geleceğine kesinlikle inanmadıklarını anlayınca, onlardan intikam aldık ve onları denizde boğduk. 

137-Firavun'un helak olmasının ardından, o güne kadar Firavun'un zulmü altında ezilip zayıf bırakılmış olan İsrailoğulları'nı yeryüzünün bereketlendirdiğimiz doğusuna ve batısına hakim kıldık. Ve İsrailoğulları'na sabırlarından dolayı Rabbinizin zor günler yaşadıklarında verdiği müjde gerçekleşmiş oldu. Öte yandan Firavun'un ve onun kavminin yapmış olduğu sarayları ve köşkleri harap ettik.

İSRAİLOĞULLARI'NIN FİRAVUN'UN ZULMÜNDEN KURTULDUKTAN SONRA TEVHİT DİNİNDEN DÖNMELERİ

138-İsrailoğulları Firavun'un zulmünden kurtulduktan sonra Kızıldeniz'i geçip Mısır'dan çıktılar. Derken putperest bir toplumla karşılaştılar ve eski alışkanlıkları olan bu çirkin adet yine akıllarına düştü. Musa peygamberden şöyle bir istekte bulundular: "Ya Musa! Sen de bize onların ilahları gibi bir ilah yapsana!"
Musa peygamber: "Muhakkak ki siz çok büyük cahillik eden bir kavimsiniz" dedi
139-"Heveslendiğiniz bu putperest insanlar eninde sonunda helak olacaklar. Yapmış olduklar şeyler, puta tapmaları batıldır boştur"
140-"Allah sizi alemlere üstün kılmışken, size aynı Allah'tan başka bir ilah mı talep edeyim"
141-"Ve sizi çok kötü azaba mahkum eden Firavun hanedanından kurtarmıştı. Daha düne kadar Firavun'un zulmü altında inliyordunuz. Oğullarınız öldürülüyor kızlarınız hizmetçi yapılıyordu. O imtihandan Allah'n yardımı ile kurtarıldığınızı ne çabuk unuttunuz!"

Daha sonra Tevrat'ı vahyetmek için;
142-Musa'ya otuz gün vaad ettik onu on ile tamamlayıp, Rabbinin belirlediği vakti kırk gün yaptık. Ve Musa, giderken kardeşi Harun'a şöyle dedi: "Vekaleten benim yerime bak, İnsanları sadece Allah'a kulluk etmeye sevket, şirke asla fırsat verme"
--(Ayetteki "leyleten"den maksat "gece" değil "gün"dür. Araplar ayın ilk gününü; hilali gördükleri geceyi esas alarak belirledikleri için, gündüzü ona tabi kabul etmişlerdir (bkz.İbnü'l-Cevzi))--

143-Musa peygambere tayin ettiğimiz zaman gelince Rabbi ona vahyetti.
O esnada;
Musa peygamber "Ey Rabbim! Ne olur, bana kendini göster. Sana bakabileyim" diye istekte bulundu
Ancak Allah ona: "Hayır, beni asla göremezsin. Ama istersen kudretimin yansmasını şu dağa aksettireyim, eğer dağ yerinde durabilirse sen de beni görebilirsin" diye cevap verdi. 
Rabbin kudreti dağa tecelli edince dağı paramparça etti. Musa peygamber bayılarak yere düştü. 
Sonra ayıldığı zaman: "Allah'ım! Sen yüceler yücesisin. Böyle bir istekte bulunduğum için tövbe ediyorum. Bundan sonra seni bu dünyada görmenin imkansızlığını kesin olarak kavrayan müminlerin ilkiyim" diyerek, Allah'tan böyle bir şey istemiş olmanın pişmanlığını dile getirdi. 

144-Allah da ona şöyle seslendi: "Ey Musa! Seni peygamber olarak seçip ayetlerimi vahyederek sana büyük bir lutufta bulundum.  Sana verdiğim vahiyleri al görevini yerine getir ve katımdaki değerini bilip şükrünü devam ettir." 
145-Ve biz Musa'ya Tevrat'ta her şeyden örnekler vererek ilahi emirleri tafsilatlı bir şekilde açıkladık (bkz.Taberi). Ey Musa! Sen de bu vahye sıkıca bağlı ol ve halkına söyle bu emir ve yasaklara titizlikle uysunlar. Emir ve yasaklarımı açıkça bildiren bu kadar ayetten sonra tekrar Allah'a ortak koşan olursa onlara ahirette cehennem azabını tattıracağım.  

Böyle devam ederlerse;
146-Yeryüzünde haksız yere kibirlenen kibir ve gurur ile hareket eden kimseleri ayetlerimden uzak tutarım
147-Çünkü bu kimseler Allah'ın peygamberlerini yalanlamakta ve onlara vahyedilenin, Allah'tan geldiğini gösteren kanıtları görmezden geliyorlar. Böyle kimselerin dünyada iyilik zannederek yaptıkları şeylerden ahirette hiç bir şey kazanamayabilirler. Tüm iyilikleri boşa gidebilir.  

148-Musa, Sina dağına çıkınca halkı yine şirk inancına döndü. İçlerinden Samiri adlı biri, onların Mısır'dan ödünç aldıkları (Taberi - Taha 20/87) mücevherleri topladı ve bu mücevherleri eriterek böğüren bir buzağı heykeli yapıp onu ilah edindiler. O buzağının kendilerine gerçeği söyleyemeyeceğini, doğru yolu gösteremeyeceğini bildikleri halde yine de onu ilahlaştırdılar ve böylece, bütün varlıkların yegane Rabbi Allah'a karşı büyük bir suç işlediler.
---("Böğüren buzağı heykeli" kafa karıştırabilir: Bu olay böğürmesi hariç Tevrat'ta da böyledir. Böğürmesi ise "Pirke Rabbi Eleazer" tefsirinde şöyle geçer;
“O dana çıkıp böğürmeye başladı, İsrailliler de onu gördü. Rabbi Yehuda bu konuda dedi ki: Sammael o buzağının içinde saklanıp İsrail’i saptırmak için böğürdü.”
Tevrat'da buzağı heykelinin Harun peygamberin öncülüğünde yapıldığı yazılıdır, Kur'an ise bunu inkar eder)---
bkz.TEVRAT (Eski Ahit) Mısırdan çıkış 32/1-35
a) Eski Ahit’te Geçen Şekliyle Altın Buzağı Kıssası
Eski Ahit’in Çıkış bölümündeki bu hikayenin tamamı şöyledir:

“Ve dağdan inmek için Musa’nın geciktiğini kavim görünce, kavim Harun’un
yanına toplandı ve ona dediler: Kalk bizim için ilah yap, önümüzden gitsinler, çünkü Musa’ya, bizi Mısır’dan çıkaran bu adama ne oldu bilmiyoruz. Ve Harun onlara dedi: Karılarınızın, oğullarınızın ve kızlarınızın kulaklarındaki altın küpeleri kırıp çıkarın ve onları bana getirin. 
Ve bütün kavim kendi kulaklarındaki altın küpeleri kırıp çıkardılar ve onları Harun’a getirdiler. Ve onu ellerinden aldı ve oymacı aletiyle ona biçim verdi ve onu dökme bir buzağı yaptı; ve dediler: Ey İsrail, seni Mısır diyarından çıkaran ilahların bunlardır. Ve Harun onu gördü ve onun önüne bir mezbah yaptı ve Harun ilan edip dedi: yarın Rabbe bayramdır. Ve ertesi gün erken kalktılar ve yakılan takdimeleri arz ettiler ve selamet takdimelerini getirdiler ve kavim yemek ve içmek için oturdular ve oynamak için kalktılar. Ve Rab Musa’ya dedi: Git, aşağı in; çünkü Mısır diyarından çıkardığın kavmin bozuldu; onlara emrettiğim yoldan çabuk saptılar; kendileri için dökme bir buzağı yaptılar ve ona secde kıldılar ve ona kurban kestiler ve dediler: Ey İsrail seni Mısır diyarından çıkaran ilahların bunlardır. Ve Rab Musa’ya dedi: Bu kavmi gördüm ve işte sert enseli bir kavimdir; ve şimdi beni bırak, onlara karşı öfkem alevlensin ve onları telef edeyim ve seni büyük millet edeceğim. Ve Musa Allah’ı Rabbe yalvarıp dedi: Ya Rab Mısır diyarından büyük kuvvetle ve kudretli elle çıkardığın kavmine karşı niçin öfken alevleniyor? Mısırlılar: Onları kötülük için, dağlarda öldürmek için ve onları yeryüzünden yok etmek için çıkardı, diye niçin söylesinler? Kızgın öfkenden dön ve kavmine karşı bu kötülüğe nadim ol. Kulların İbrahim’i, İshak’ı ve İsmail’i hatırla, onlara kendin üzerine and ettin ve onlara dedin: Zürriyetinizi göklerin yıldızları gibi çoğaltacağım ve hakkında söylediğim bütün bu diyarı sizin zürriyetinize vereceğim ve onu ebediyen miras alacaklar. Ve Rab kavmine edeceğini söylediği kötülüğe nadim oldu. Ve Musa döndü ve şehadetin iki levhası elinde olarak dağdan indi; levhaların iki tarafı yazılı idi; bir yüzü ve öbür yüzü yazılı idi. Ve levhalar Allah’ın işi idiler ve levhalar üzerine oyulmuş yazı, Allah’ın yazısı idi. Ve bağrıştıkları zaman kavmin sesini Yeşu işitti ve Musa’ya dedi: Ordugâhta cenk sesi var. Ve o dedi: Yenenlerin bağırış sesi değil, yenilenlerin de bağırış sesi değil; ancak terennüm edenlerin sesini işitiyorum. Ve vaki oldu ki, ordugâha yaklaşınca buzağıyı ve oyunlarını gördü ve Musa’nın öfkesi alevlendi ve elinden levhaları attı ve dağın eteğinde onları kırdı. Ve yaptıkları buzağıyı aldı ve ateşte yaktı ve toz oluncaya kadar ezdi ve suyun yüzüne saçıp İsrailoğulları’na içirdi. Ve Musa Harun’a dedi. Bu kavim sana ne yaptı ki, onun üzerine büyük suç getirdin? Ve Harun dedi: Efendimin öfkesi alevlenmesin; kavmi sen bilirsin, o kötülüğe âmadedir. Çünkü bana dediler: Bizim için önümüzden gidecek ilah yap; çünkü Musa’ya, Mısır diyarından bizi çıkaran bu adama ne oldu bilmiyoruz. Ve onlara dedim: Kimlerde altın varsa kırıp çıkarsınlar; ve bana verdiler ve onu ateşe attım ve şu buzağı çıktı. Ve Musa kavmin dizginsiz olduğunu gördü. (Çünkü Harun onu düşmanlarına eğlence olmak üzere, dizginsiz bırakmıştı). Ve Musa ordugâhın kapısında durup dedi: Rab tarafında olan bana gelsin: Ve bütün Levi oğulları onun yanına toplandılar. Ve onlara dedi: İsrail’in Allah’ı Rab şöyle diyor: Herkes kılıcını beline kuşansın ve ordugâhta kapıdan kapıya dolaşsın ve herkes kendi kardeşini ve herkes kendi arkadaşını ve herkes kendi komşusunu öldürsün. 
Ve Levioğulları Musa’nın söylediği gibi yaptılar ve o gün kavimden üç bin adam kadar düştü. Ve Musa dedi: Bugün size bereket versin diye kendinizi Rabbe tahsis edin, çünkü herkes oğluna karşı ve kardeşine karşı kalktı. Ve ertesi gün vaki oldu ki, Musa kavme dedi: Siz büyük suç yaptınız; şimdi ben Rabbin önüne çıkacağım; belki suçunuz için kefaret ederim. Ve Musa Rabbe döndü ve dedi: Ah, bu kavim büyük suç ettiler ve kendilerine altın ilahlar yaptılar. Ve şimdi eğer suçlarını bağışlarsan yoksa niyaz ederim, yazdığın kitabından beni sil. Ve Rab Musa’ya dedi: Bana karşı kim suç işledi ise kitabımdan onu sileceğim. Ve şimdi git, kavmi sana söylediğim yere götür; işte, meleğim senin önünde yürüyecek; fakat onları aradığım günde suçlarını üzerinden arayacağım. Ve Rab kavmi vurdu, çünkü Harun’un yaptığı buzağıya taptılar”
Burada dikkat çekici olan, Samiri'nin özel isim olmadığı, Samiriler ismindeki halka mensup birinden söz edildiğidir.
Zaten Tevrat da bu altın buzağının suçunu Samirilere atmaktadır.
 Şöyle ki; (Tevrat Hoşea: 8: 5-6)
“Ey Samiriye, atın altın buzağı putunuzu, Öfkem alevleniyor size karşı! 
Hiç mi temiz olamayacaksınız? 
Çünkü bu İsrail’in işidir. O buzağıyı bir usta yaptı, 
Tanrı değildir o. Samiriye’nin buzağı putu parçalanacak”. 
*
149-Ve başları ellerinin arasına düşürülüp akılları başlarına gelince, doğru yoldan ayrılıp sapkınlığa düştüklerini gördüler. "Eğer Rabbimiz bize merhamet etmez ve bizi bağışlamazsa mutlaka biz hüsrana düşenlerden oluruz" dediler
Allah ona kavminin saptığını söylemişti (bkz.Taha suresi)
150-Sina dağından geri dönüp kavmine; "Ben yokken nasıl yoldan çıktınız böyle? Buzağıyı yücelterek Allah'ın sizi bir an önce cezalandırmasını mı istediniz?" diye çıkıştı. 
Ardından, elindeki Tevrat levhalarını bıraktığı gibi kardeşi Harun'un yakasına yapıştı ve ona "Ben yokken bana ne kötü bir halef olmuşsun. Rabbimizin emrini hemen terk etmişsiniz!" diye hesap sormaya koyuldu.
Kardeşi Harun ise kendini savundu: "Ey kardeşim! Sen gittikten sonra halkım beni dinlemedi. Onları durdurmaya çalıştığımda, beni öldürmeye dahi kalkıştılar. Şimdi sen de beni onlarla bir tutup kınama! Bu sadece onları sevindirir" dedi
151-Bunun üzerine Musa kardeşinin suçsuz olduğunu anladı ve "Ey Rabbim! Beni ve kardeşimi koru! Bize rahmetinle muamele et! Sen sonsuz merhamet sahibisin" diye dua etti  
Samiri'yi topluluktan kovduktan sonra Allah'ın bütün varlıkların yaratıcısı ve ibadet edilmeye layık yegane ilah olduğunu tekrar anlattı;
152-"Muhakkak ki buzağıyı ilah edinen kimseler, Rab'lerinden bir gazaba ve dünya hayatında bir zillete uğrarlar. Ve işte böyle, Allah'a iftira eden kimseler cehennem azabına maruz kalırlar."
Pişmanlık belirttikleri için Musa peygamber şöyle devam etti;
153-"Doğrusu, bu tür kötü şeyler yaptıkları halde pişman olup yeniden Allah'ın birliğine ve peygamberine iman eden kimseler unutmamalıdırlar ki Allah son derece bağışlayıcı ve merhametlidir"

154-Ve Musa peygamber öfkesi yatışınca Tevrat levhalarını bıraktığı yerden tekrar aldı. O levhalarda yol gösterici bilgiler ve hükümler vardır ve o, Rab'lerinden korkan kimseler için bir rahmettir.
155-Ve Musa bizim belirlediğimiz zamana uygun olarak buzağıya tapınma yanlışının affedilmesi amacıyla Allah'a dua etmek için kavminden yetmiş adam seçti. O esnada onları şiddetli bir yer sarsıntısı yakalayınca şöyle dedi. "Rabbim, eğer dileseydin beni de bu insanları da daha önce yapılanlar sebebiyle helak etmiş olurdun. İçimizdeki sefihlerin yaptıklarından dolayı bizi helak mı edeceksin? Sen bizi buzağı olayı ile imtihan ettin. Bu imtihan ile sen yoldan çıkmak isteyen ve şirke meyilli olanları belirledin, kararlılıkla tevhide sebat edenlere de bu sebatlarını gösterme imkanı tanıdın. Bizim tek dostumuz sensin. Artık bize merhamet et ve bağışla. Sen bağışlayanların en hayırlısısın"    
156-"Bize dünya hayatında senin emirlerine uygun işler yaparak güzel yaşamayı, ahiret hayatında da af ve rahmetine nail olarak güzelliklere ulaşmayı nasip et! Gerçekten biz tövbe edip, sana döndük" 
Bunun üzerine Allah onun duasına şöyle karşılık verdi: "Evet, elbette ben dilediğimi cezalandırma gücüne sahibim. Ancak cezayı sadece kötülük yapanlara veririm (bkz.Zemahşeri, İbnü'l-Cevzi) Rahmetim ise her şeyi kuşatmıştır. Benim peygamberlerime inanan, şirk koşmayan, Allah'ın emirlerine itaat ederek nefsini arındıran (İbn Abbas ve Hasan-ı Basri burada geçen "zekat" kelimesini böyle tefsir etmişlerdir (bkz.İbnü'l-Cevzi)) kimseler bu rahmetten nasiplerini alacaklardır."

157-İsrailoğulları ve diğer insanlar, Tevrat ve İncil'de Ehl-i kitap dışındaki bir milletten seçilmiş olan Muhammed peygamberin ("ümmi" kavramı Kur'an'da "okuma yazma bilmeyen" değil "Ehl-i kitap dışı toplumlar için kullanılmıştır) anlattığı tevhit mesajının bulunduğunu müjdelendiğini göreceklerdir. Bu sebeple elçimiz Muhammed'e iman ederlerse onlar da ilahi rahmetten nasiplendirileceklerdir. Nitekim ona iman edip destek ve yardımcı olan ve onun Allah'tan alıp insanlara ilettiği vahiyleri takip eden, Kur'an'a uyanlar hep bu rahmetin kapsamına girecek ve ödüllendirileceklerdir. Çünkü Muhammed diğer bütün elçilerimiz gibi insanları doğru ve güzel şeylere yöneltmekte onlara helali haramı bildirmektedir. Kim ona iman eder, ona saygı gösterir, ona yardım eder, onunla beraber indirilen Kur'an'a tabi olursa işte onlar selamete ereceklerdir.
---(Muhammed peygamberin İncil ve Tevrat ile müjdelenmesi meselesi, "zamanın çok bozulduğu ve tevhidin ancak yeni bir peygamberle yeniden inşa edilebileceği"  kanaatinin tezahürüdür. Nitekim, İznik konsülü ile teslisi resmileştiren Roma imparatorluğu, teslis inancına karşı çıkıp tevhitte ısrar eden Aryusiler ve Ebionistler gibi grupları baskı altına almış ve baskı sonucunda bu gruplar, imparatorluğun taşra bölgeleri olan Kuzey Afrika'ya, Ortadoğu'ya ve Hicaz bölgesine çekilmek zorunda kalmışlardır. İşte tevhit inancını sürdüren ya da imparatorluğun merkezi kilisesi gibi büsbütün teslise bağlanmamış bu gruplar içerisinde, yeniden tevhid mücadelesini başlatacak bir peygamberin gelmesine yönelik beklenti oluşmuştur)--- 

158-Ey Muhammed! De ki; "Ey insanlar! Ben sizin hepinize gönderilen Allah'ın elçisiyim. O ki gökyüzünün ve yeryüzünün mülkü O'nundur. O'ndan başka ilah yoktur. O hayat verir, yaşatır ve öldürür. Öyleyse Allah'a ve onun ümmi peygamberine iman edin ve ona tabi olun ki; böylece hidayete erip doğru yola yönelerek, dünyada ve ahirette mutlu olasınız."
--(Nebi olan ümmi resul = Vahiy alıp peygamber olan ve daha önceki kutsal kitaplara tabi olmamış elçi) (bkz.Abdülaziz Bayındır)

159-Şüphesiz Musa peygamberin kavminden Allah'ın vahyine uyan, şirke sapmayan, Musa'nın izinden giden, adil ve doğru kimseler de vardır.

160-İsrailoğulları oniki değişik gruba bölünmüşlerdi. Kavmi Musa'dan kızgın çölde su bulmasını istediği zaman Musa peygambere asasını taşa vurmasını vahyettik. Hemen oradan oniki pınar fışkırdı. Her grup insan, içeceği yeri bildi. Ayrıca, kavurucu çöl sıcağında onların üzerini bulutla gölgeledik. Onlara kudret helvası (Yüksek şekerli meyvası olan dişbudak ailesinden bir ağaç) ve bıldırcın ihsan ettik. Verdiğimiz bu rızıklardan faydalanın ve Allah'a şükredin demiştik. Onlar yanlışı bize değil asıl kendilerine yaptılar.

Mısır'dan çıkıp özgürlüklerine kavuşmalarının ardından, kendilerine vaad edilen topraklara geldiklerinde;
161-Onlara; "Bu şehire yerleşin ve dilediğiniz yerden dilediğiniz nimetlerden yiyin, af dilediğinizi söyleyip kapıdan secde ederek girin yeter" ki "Hatalarınızı bağışlayalım, nimetlerinizi arttıralım" denmişti. 
162-Ancak içlerinden bir kısmı bu emrimizi ihlal etti. Biz de o zalimleri bu yaptıklarına karşılık cezalandırdık. 

Ey elçimiz Muhammed!
163-Onlara deniz kenarındaki kentte yaşayıp cumartesi yasağını ihlal edenleri hatırlat. Onları imtihan etmek için, yasak olmayan günlerde ortada görünmeyen balıklar, her türlü çalışmanın yanı sıra balık avlamalarını da yasakladığımız cumartesi günü deniz kenarına akın akın gelince bazıları dayanamayıp yasağı dinlemeyerek hileli yollarla balıkları alıkoymaya çalışıyor, haddi aşıyor yoldan çıkıyorlardı. 
(Ağları cuma akşamından atıp  cumartesi günü biter bitmez toplayıp hile yapıyorlarmış
Ancak başka bir grup, bu yapılanlara rıza göstermeyerek yasağı çiğneyenleri uyarıyordu;
164-Ve onlardan bir diğer grup ise bu hilecileri uyarmayı gereksiz buluyor ve: "Allah'ın helak edeceği veya şiddetli bir azapla cezalandıracağı bir kavme niçin öğüt vermekle uğraşıyorsunuz?" dedikleri zaman,
Uyarmayı görev olarak görenler; "Onları uyarmak bizim görevimiz, görevimizi yapıp hiç olmazsa Allah'ın huzurunda onların suçuna ortak olmaktan kurtulalım, hem bakarsınız uyarılarımız onlardan birilerine fayda edebilir" diye cevap veriyorlardı. 
165-Neticede uyarılara aldırmayan ve Allah'ın emirlerini ihlal eden kimselerin zelil ve perişan olmalarına hükmettik 
166-Böylece onlar, yasaklandıkları konuda haddi aşınca, onlara: "Aşağılık maymunlar olun!" dedik
167-Ve senin Rabbin kıyamet gününe kadar, onlara azabın en kötüsünü yapacak kişileri mutlaka üzerlerine salacağını bildirdi. Şüphesiz ki senin Rabbin cezası çabuk olandır. Ve gerçekten O, elbette Gafur ve Rahim, adaletle ama merhametle koruyan acıyan'dır.

168-Ve İsrailoğulları bölünüp parçalanmış bir toplum haline geldi. İçlerinden kimileri Allah'ın peygamberine iman eden salih kimselerden iken, kimileri de peygambere inanmayan kimselerdi. Biz de onları, iman etmeleri için yer yer bolluk ile yer yer darlık ve sıkıntı ile imtihan ettik. 
169-Onların ardı sıra gelen nesilleri ise atalarından miras kalan ilahi kitabı öğrenip ondaki hükümleri kavradıkları halde bu hükümleri dünyevi menfaat karşılığında değiştirdiler. Nasıl olsa Allah bizi yine bağışlar diye düşünüp ilahi emirleri ihlal ettiler. 
170-Halbuki Allah'ın vahyettiği hükümleri dünya malı karşılığında değiştirmeyen ve O'nun kitabına hakkıyla iman edenlerin ahirette alacakları ödül çok daha büyüktür. Zira biz, Allah'ın peygamberlerine inanan ve vahyettiği kitaba bağlı kalan müminlerin bu güzel davranışlarını karşılıksız brakmayacak; ödüllerini tam olarak vereceğiz. 
171-Oysa, vaktiyle Tur dağı'nın eteklerinde bir sarsıntı yaşamış ve dağın adeta üzerlerine yıkılacağını hissetmişlerdi. O sırada Musa peygamber onlara uyarıda bulunup, kendilerine vahyedilen kitaba sıkıca sarılmalarını, ondaki hükümlere bağlı kalmalarını söylemiş, onlar da Allah'ın kitabına sadakatle bağlı kalacaklarına söz vermişlerdi. 

ALLAH'IN İNSAN DOĞASINA NAKŞETTİĞİ ÖZELLİK

172-Ve kıyamet günü "biz tek tanrı inancından habersizdik" dememeniz için, Rabbiniz Adem'in soyu olan insanlığı yaratırken onların fıtratlarına "tek ilah Allah'tır" inancını yerleştirdi. Bu yüzden hiç kimse kıyamet gününde "benim tevhitten haberim yoktu" şeklinde bir mazeret öne süremez.  
173-Veya; "Daha önce atalarımız da şirk koştu, biz de onlardan öğrendiklerimizi yaptık, hal böyle iken onların yüzünden niçin biz cezalandırılalım" diyemez
174-İşte böyle ayetlerimizi tane tane açıklıyoruz ki; Böylece herkes Allah'a dönsün diye.

Ey elçimiz Muhammed!
175-Onlara, önce peygambere iman etme bahtiyarlığına kavuşmuşken sonra bu nimetin değerini bilemeyip nefsine uyan kişilerin hallerini örnek ver. Bunlar aslında başlangıçta ilahi vahye iman etme lutfuna nail olup, yüksek bir manevi mertebe kazanmışken daha sonra terk etmişti (bkz.Bel'am b. Baura&Ümeyye b. Ebü's-Salt)
176-Ve şayet dileseydik onları elbette yükseltirdik ve fakat dünyevi menfaatlere tamah ettiler ve imanından döndüler. Artık onların hali köpeğin hali gibidir ki; onunla ilgilensen de dilini dışarı sarkıtıp solur, onu kendi haline bırakıp terk etsen de dilini dışarı sarkıtıp solur. Ayetlerimizi terk eden kavimin hali de tıpkı böyledir işte. Ayetlerimizi terk etmeye çalışanlara bu kıssayı anlat, belki düşünürler. 
177-Ayetlerimizi yalanlayan kavmin hali ne kötü. Aslında onlar kendi nefslerine zulmediyorlar.
178-Hakikate karşı duyarsız ve inatçı bu gibi insanlara ne kadar öğüt verilirse verilsin, onlar gittikleri yanlış yoldan dönmezler. Doğrusu, Allah'ın peygamberlerini yalanlayan ve böylece kendilerine yazık eden bu kimseler böylesine kötü durumdadırlar.  
179-Ve andolsun ki; Biz cehennemi insanlar ve bazı ruhani varlıklar için yarattık. Onların kalpleri vardır idrak etmezler, gözleri vardır görmezler, kulakları vardır duymazlar. Onlar hayvanlar gibidirler. Hatta daha çok delalettedirler. İşte onlar gafillerdir.

180-En güzel isimler Allah'ındır (aynı zamanda "En güzel özellikler Allah'ındır" anlamına gelir) Artık saadece O'nun isimleri ve özellikleri ile dua ediniz. Allah'ın isim ve özelliklerinin manasını saptıranları ve başka varlıklara yoran müşriklerden olmayın. Yapmış olduklar şeyden dolayı yakında cezalandırılacaklar. 
([*] Allah’ın kızı dedikleri Lat, Menat ve Uzza isimlerini, Allah’ın isimlerini yamultarak uydurmuşlardır.
Ellah isminden Ellat, El-Azîz isminden el-Uzzâ ve Allah’ın el-Mennân isminden de Menat’ı türetmişlerdir (Celaluddin es-Suyutî, Tefsîr’ul-Celaleyn).
İnsanlarda bu tür türetmeler olur. Mesela Cemil’in kızı, Cemile, Kâmil’in kızı Kâmile, Halid’in kızı Halide olabilir ama Allah, hiçbir açıdan insana benzetilemeyeceği için O’nun isimleri ile ilgili böyle şeyler yapılamaz. (bkz.Abdülaziz Bayındır))
181-Ancak biliniz ki, kullarımız içerisinde Allah'ın peygamberlerine iman eden, O'ndan başka varlıklara tapmayan tevhit ehli ve adalet sahibi müminler de vardır. 

182-Ayetlerimiz karşısında yalan yanlış şeylere sarılanları, beklemedikleri yerden adım adım kötü sona cehennem ateşine doğru yaklaştırırız.
183-Kendilerine tanıdığımız süreyi kötüye kullanmaktadırlar. Ki benim azabım çok şiddetlidir.

184-Müşrikler düşünmezler mi ki; onlarla yıllardır iç içe yaşayan ve çok iyi tanıdıkları Muhammed'in mecnun veya deli değil apaçık ayetler getiren bir peygamber olduğunu. 
185-Onlar yerlerin ve göklerin hükümranlığın ve Allah'ın yarattığı şeyleri ve ecellerinin yaklaşmış olması ihtimalini hiç dikkate almıyorlar mı? Hakikat bu kadar açık seçik ortada iken, Kur'an'ın Allah'ın vahyi olduğu besbelli iken, bu kadar delili reddettikten sonra artık neye inanacaklar ki? 
186-Doğrusu bu kadar açık kanıtları dikkate almayan ve doğru yoldan sapmakta ısrar edenleri artık kimse doğru yola sevk edemez. Hiçbir uyarıyı dikkate almayan böyle kimseleri Allah da kendi sapkınlıkları ile baş başa bırakır. 

187-Ey Muhammed! Bu kimseler sana sözünü ettiğin kıyamet saatinin ne zaman olacağına karar kılındığını soruyorlar. De ki "Onun ilmi sadece Rabbim katındadır. Onu sadece Allah bilir. Fakat şunu bilin ki sizi düşüreceği dehşetin adeta göklerin ve yerin dayanamayacağı kadar şiddetli olacağı o kıyamet, siz bu alaycılığınızı sürdürürken başınıza gelecektir."
Sen sanki kıyametten haberdarmışsın gibi soruyorlar. "Onun ilmi Allah katındadır" de geç. Kıyamet saatini insanların hiç biri bilemez.
188-Ey Muhammed! De ki, "Ben de herkes gibi sade bir kulum. Başıma gelecek kötülükleri savmak yahut kazançlar elde etmek için özel güçlere sahip değilim. Allah ne bildirirse o kadarını bilirim. Zaten geleceği biliyor olsaydım kendimi sağlama alacak her şeyi temin eder ve hiç bir sıkıntıya maruz kalmazdım. Ama ben bu tür olağanüstü güçlerin hiç birine sahip değilim. Sadece, sizlerin şirk inancından vazgeçip tevhide yönelmeniz için uyarıcı ve müjdeleyici olarak gönderilmiş bir elçiyim."

TEVHİDİN ZAFERİ ve MÜMİNİN ALLAH KARŞISINDAKİ HUŞUSU

Ey Müşrikler!
189-Sizleri bir özden yaratan, birlikte mutlu ve huzurlu olsunlar diye aynı özden eşini de var kılan Allah'ı bırakıp başka varlıklara nasıl kulluk edersiniz? Nitekim içinizden bir erkek, eşiyle ilişkiye girince kadın hamile kalmakta, hamilelik ilerleyince her ikisi de kendilerine sağlıklı bir evlat versin diye Allah'a dua edip, "Eğer bize sağlıklı ve hayırlı bir evlat verirsen sana minnettarlığımızı göstereceğiz" demektedir.
190-Ancak sağlıklı bir çocuğa sahip olduktan sonra bu dualarını unutmakta ve bu çocuğun gelişiminde, yaşamında, himayelerine mazhar olmak için bazı varlıkları Allah'a ortak koşmaktadırlar. Oysa Allah, onların ortak koştuklarından yüce ve onlara çok uzaktır.  
191-Yaratıcı güce sahip olmayan, bilakis kendileri de yaratılmış olan, size de kendilerine de herhangi bir yarar sağlayamayacak bu aciz varlıkları Allah'a ortak mı koşuyorsunuz?
192-Onlar size bir yardıma güç yetiremezler. Ve onlar kendilerine de yardım edemezler
193-İstediğiniz kadar onlara dua edin, onlardan medet umun, onlar sizi işitemezler. Dolayısı ile onlara ibadet veya dua etmeniz ya da onları Allah katında şefaatçi olarak görmeniz hiç bir işe yaramayacaktır.
194-Kendilerinden medet umduğunuz o varlıklar aslında sizler gibi Allah tarafından yaratılmış birer "kul"dur. Onlar sizin için bir şey yapabilirler mi? Dedikleriniz içinize siniyorsa onlara seslenin de size karşılığını versinler.
195-Size gelecek bir zararı önleyip, fayda temin edebilirler mi? Sizin hakkınızda hayırlı olan bir şeyi bilip size haber verebilirler mi? (bkz.Taberi) Madem onların sizin ibadet ve dualarınıza karşılık vereceklerini düşünüyorsunuz, o halde onlara dua edin bakalım size karşılığını verebiliyorlar mı..!!! 
196-Muhakkak ki, Kitab-ı Kuran-ı Kerim-i indiren Allah benim dostumdur. Bana bir şey yapamazsınız, zira beni koruyan, benim yardımcım ve dostum, bana Kur'an'ı vahyeden Allah'tır. O kendisinden başka varlıklara kulluk etmeyen salih kullarını kollayıp gözetir.
197-Allah'tan başka dua ettiğiniz şeyler size yardım etmeye güç yetirmeye muktedir değillerdir ve kendilerine de yardım edemezler. 
198-Yol göstersin diye onlara yakarsanız da duymazlar, size doğru bakar gibi görünseler de sizi göremezler (Bu ayetlerde, Muhammed peygamberin yaklaşan zaferi, adeta meydan okurcasına ifade edilmektedir)

Ey Muhammed!
199-Affedici ve hoşgörülü davran ve bilgeliği ve iyiliği emret, cahil ve kendini bilmezlerden yüz çevir.
200-Eğer şeytani bir kışkırtma seni öfkeye sevk edecek olursa Allah'tan yardım dile ve öfkene hakim ol! Muhakkak ki Allah her şeyi işitendir, her şeyi bilendir.
Sana karşı o küstah müşriklerin nasıl tavır takındıklarını ve senin ne kadar büyük bir alicenaplık ile onları tevhide davet etmeye devam ettiğini görmektedir. 

201-Muhakkak ki; tevhide ve peygambere iman edenler, şeytan onları tahrik etmeye kalktığı zaman Allah'a sığınıp feraset ile hareket ederek öfkelerine yenilmezler. 
202-Peygambere inanmayan ve Allah'a ortak koşanlar ise kendilerini şeytani duygulara kaptıranlardır. Ve şeytan kardeşleri onları cehenneme sürükler, bir daha da yakalarını bırakmaz.

Ey Muhammed!
203-Onlar bu kötü tutumlarında o derece ileri gitmişlerdi ki peygamberliğini yalanlamanın bir bahanesi olsun diye senden mucize isterler, fakat onlara istedikleri mucizeyi getirmediğin için de, "Hiç değilse bir şeyler uydursaydın!" diye alay ederler. Onlara de ki; "Ben sizin istediğiniz türden mucizeler getirmekle yükümlü değilim. Üstelik benim mucize getirmeye gücüm de yetmez. Benim yapacağım tek şey, Rabbimden bana vahyedilenlere uymaktır. Nitekim sizin de Rabbiniz olan Allah'tan bana vahiy yolu ile iletilen, basiretleri açarak tevhide ve benim peygamberliğime dair nice delilleri görmeyi sağlayacak olan şu Kur'an, onun ilahi kelam olduğuna inananlar için ilahi bir lutuf ve mucizedir (bkz.Razi)" 
204-"O halde ey Kur'an'ı boykot edip (bkz.Fussılet 41/26) benden mucize isteyen müşrikler! Şayet bu Kur'an'a karşı düşmanlıktan vazgeçip ona kulak verir, saygıyla dinlerseniz onun bizatihi mucize olduğunu, benim de Allah'ın elçisi olduğumu anlar, böylece başka mucize talebinden vazgeçip iman eder ve ilahi rahmete nail olursunuz. (bkz.Razi)"

Ey elçimiz Muhammed!
205-Müşriklerin inkarcılıkları karşısında üzülme, tebliğ görevine devam et! Rabbinin himayesine sığınarak sabah ve akşam vakitlerinde sessizce onun yardımını iste. Sakın ihmal etme.
206-Unutma ki Allah'ın, o müşriklerin kulluğuna ihtiyacı yoktur. O'na tevhit üzere kulluk eden nice değerli mümin kullar bulunmaktadır. 

(Surelerin Türkçe özü için, Sayın Hasan Elik ve Sayın Muhammed coşkun hocalarımızın ilmine ve onların "İndirildiği Dönemin Işığında Kur'an Tefsiri - Tevhit mesajı" isimli muhteşem eseri ile Sayın Abdülaziz Bayındır hocam ile Sayın Hakkı Yılmaz hocalarımın ilimlerine minnettarım)


Diğer sureler için link;