26 Mayıs 2017 Cuma

KURAN -40- (72) CİN SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ

(Bismillahirrahmanirrahim)
(her şeye) Yaratılmışlara sonsuz ve sınırsız lütuf, ihsan, rahmet bahşeden, rahmetiyle sayısız nimetler ihsan eden, merhameti ve rahmeti bol, kulluk edilmeye layık tek ilah Allah'ın ismi ile (yardımıyla) (başlanır)
(Aynı zamanda müşriklerin bir işe başlarken Allah yerine kendi ilahlarının adlarını zikretmelerine nispettir)

28 Ayet - /Cahiliye Araplarının cin inançlarını ve Muhammed peygambere gelen vahye karşı bu inanca dayalı olarak yaptıkları itirazları cevaplamaktadır/

Bilindiği üzere cahiliye dönemi Arapları "cin"lerin güçlü tesirleri olduğuna inanırlardı. Putların içinde de "cin" bulunduğuna inanırlar bu yüzden onları ulular, yüceltirlerdi. Ayrıca, cinlerin yeryüzünün idaresinde söz sahibi olduklarına, bazı insanlarla irtibat kurduklarına ve semadan gayba dair bazı bilgileri sızdırıp insanlara ulaştırdıklarına, kahinlere ve şairlere ilham verdiklerine inanırlardı.

(bkz.Cevad Ali, el-Mufassal fi tarihi'l-Arap kable'l-İslam Beyrut 1972)
Kur'an'da cinlerle ilgili olarak kullanılan ifadeler, cinler hakkında ontolojik bilgi vermeyi yahut onların varlığına dayalı bir inanç tesis etmeyi değil, müşrikleri hakir görmek ve onların vahyi inkar için kullandıkları bahaneyi çürütmeyi hedef almaktadır. 
Bu sure hem müşriklerin bu tür iddialarını reddetmekte hem de nüzul dönemi itibariyle, Akabe biatlarında Muhammed peygamber'e inanan ama bunun gizli kalmasını isteyen Medineli müslümanlardan "cinler"="(yabancılar)" diye söz ederek onların Medine'deki tebliğ faaliyetlerine değinmektedir. Bilindiği gibi biatlara katılan müslümanlar, ("Akabe biatları" / bkz.İslam ansiklopedisi) olayın Mekke'liler tarafından henüz duyulmasını istememişler, bu nedenle surede onlardan "cin" olarak söz edilmiştir.
(bkz.İbn Hişam, es-Sire, II, 88 (İslamü Abdillah b. Amr)
(bkz.Hasan Elik & Muhammed Coşkun, İndirildiği dönemin ışığında Kur'an tefsiri)

İnançlarına göre, putların içinde bulunan cinler kahinlere gizlice fısıldayarak semada olup biten şeyleri haber verirlerdi. Bu gizli sese "hatif" derlerdi.
(bkz.Saffat 37/10; Corci Zeydan, Tarihu't-temeddüni'l-İslami Kahire 1958)
İşte bu inançları neticesinde Araplar, Kur'an'ın da cinler tarafından gökten çalınıp Muhammed peygambere verildiğini düşünmüşler ve bu yüzden ona kahin (bkz.Hakka 69/42), şair (bkz.Hakka 69/41), mecnun (bkz.Hicr 15/6) lakaplarını yakıştırmışlardır. 
(bkz.Hasan Elik, Kur'an'ın korunmuşluğu üzerine, İstanbul 1998)

TEVHİDE İMAN EDEN YABANCILAR


1-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Kul ûhıye ileyye ennehustemea neferun minel cinni fe kâlû innâ semi’nâ kur’ânen acebâ
*Kul* ûhıye* ileyye
-de ki; "vahyedileni* bana"
(Onlara(müşriklere) de ki; "Bana vahyolunanı")
* enne-hu* istemea* neferun* min el cinni
-"olan* dinlediği* bir grubun* cinlerden"
("cinlerden olan bir grubun dinlediği")
* fe kâlû* innâ* semi’nâ*  kur’ânen* acebâ
-sonra dedikleri* biz gerçekten* işttik* Kur'an* harika
("sonra, "biz gerçekten harika bir Kur'an işittik" dedikleri")
TÜRKÇE ÖZÜ: 
1- Ey elçimiz Muhammed! Mekke'li müşriklerin sana vahiy verildiğine inanmadıklarını ve seni kendi inandıkları cinlerle(1) iletişimde olan mecnun olarak gördüklerini biliyoruz. Müşriklere de ki; "Cinlerden olan bir grubun (Mekke dışından bir grup yabancının)(2)(3) bana vahyolunanı dinledikten sonra "Biz gerçekten harika bir Kur'an işittik, bizi tıpkı Musa'ya vahyedilen kitap gibi(4) dosdoğru yola ileten ilahi bir söz dinledik ve ona iman ettik " 

2-)  AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Yehdî ilâr ruşdi fe âmennâ bihî, ve len nuşrike bi rabbinâ ehadâ
*Yehdî* ilâ er ruşdi* fe âmennâ* bi-hî,* ve len nuşrike* bi rabbi-nâ* ehadâ
-etti* irşad* artık biz iman ettik O'na* ve asla ortak koşmayız* rabbimize* kimseyi
("O Kur'an bizi irşad etti. Biz artık Allah'a iman ettik ve artık hiçbir varlığı rabbimize ortak koşmayız")
TÜRKÇE ÖZÜ: 
2-"O, Kur'an ile bize doğru yolu gösterdi. Biz artık Allah'a iman ettik ve artık hiçbir varlığı rabbimize ortak koşmayız"

3-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Ve ennehu teâlâ ceddu rabbinâ mâttehaze sâhıbeten ve lâ veledâ
*Ve enne-hu* teâlâ* ceddu* rabbinâ* mâ ittehaze* sâhıbeten* ve lâ* veledâ
-ve O'nun* çok yücedir* şanı* rabbimizin* edinemedi* bir eş* ve yok* oğlu
(Ve bizim Rabbimizin şanı çok yücedir. Bir sahibe (eş) ve oğul edinmedi)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
3-"Allah bir takım yakıştırmalardan uzaktır ve O'nun şanı çok yücedir. Muhammed'i dinleyince Allah'ın bir (sahibe) eş ve bir oğul edinmediğine iman ettik."(5) 

4-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Ve ennehu kâne yekûlu sefîhunâ alâllâhi şetatâ
*Ve enne-hu* kâne* yekûlu* sefîhu-nâ* alâ allâhi* şetatâ
-ve onun* olduğunu* söylediğine* içimizden sefih ve ahmak olanımızın* Allah'a karşı* asılsız ve saçma sapan şeyler
(Ve o bizim sefih (ahmak) olanımızın , Allah’a karşı asılsız (saçma sapan şeyler) söylemiş olduğuna (inanıyoruz))
TÜRKÇE ÖZÜ: 
4-"İçimizden sefih ve beyinsiz olanlarımız, Allah'a karşı asılsız ve saçma sapan şeyler söylüyor biz de saf saf inanıyorduk" 

5-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Ve ennâ zanennâ en len tekûlel insu vel cinnu alâllâhi kezibâ
Ve ennâ* zanennâ* en len* tekûle* el insu* ve el cinnu* alâ allâhi* kezibâ
-Ve gerçekten biz* zannetik* asla olmaz* söylemez* insanlar* ve cinler* Allah'a karşı* yalan
(Ve gerçekten biz, insanların ve cinlerin Allah’a karşı asla yalan söylemediğini zannettik)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
5-"Ve gerçekten biz insanlar ve cinlerin Allah hakkında, bir bilgiye dayanmadan böyle şeyler iddia edemeyeceğini düşünerek bu iddialara itibar etmiş, yalan söylemeyeceklerini zannetmiştik. Ama Muhammed'den dinlediğimiz Kur'an, Allah hakkında müşriklerin söyledikleri şeylerin asılsız olduğunu ortaya koymuş oldu" demişler.  

6-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Ve ennehu kâne ricâlun minel insi yeûzûne bi ricâlin minel cinni fe zâdûhum rahekâ
*Ve enne-hu kâne* ricâlun* min el insi* yeûzûne* bi ricâlin* min el cinni
-ve olduğu oluyordu* adamların* insanlardan* sığındıkları* adamlara* cinlerden* 
(Ve insanlardan bazı adamlar, cinlerden bazı adamlara sığınıyorlardı)
* fe* zâdû-hum*  rahekâ
-böylece* onların arttırdılar* azgınlıklarını 
(Böylece onların azgınlıklarını artırdılar)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
6-Ayrıca bazı insanlar(müşrikler), cinlerden bazılarına sığınıyorlardı. Böylece cinlerin azgınlıklarını arttırdılar.(6)  

7-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Ve ennehum zannû kemâ zanentum en len yeb’asallâhu ehadâ
*Ve enne-hum* zannû* kemâ* zanentum
-Ve onlar da* zannetiler* gibi* sizin zannettiğiniz
(Ve onlar da zannettiler sizin zannettiğiniz gibi)
* en len yeb’ase* allâhu* ehadâ
- yeniden diriltemeyeceğini ve peygamber göndermeyeceğini *Allah'ın* bir kimseyi
(Allah'ın bir kimseyi yeniden diriltemeyeceğini ve peygamber göndermeyeceğini)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
7-Ve onlar da tıpkı sizlerin zannettiği gibi, Allah'ın bir kimseyi yeniden diriltemeyeceğini ve peygamber göndermeyeceğini zannettiler.(7)  

8-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Ve ennâ le mesnâs semâe fe vecednâhâ muliet harasen şedîden ve şuhubâ
*Ve ennâ* le* mesnâ* es semâe
-ve gerçekten biz* elbette* yokladık* semayı
(Ve biz elbette semayı yokladık
* fe* vecednâ-hâ* muliet* harasen* şedîden* ve şuhubâ
-o zaman* onu bulduk* doldurulmuş* çok güçlü koruyucularla* ateş şuleleri 
(o zaman onu koruyucularla ve ateş şuleleri ile doldurulmuş bulduk)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
8-Bu sebeple de cinler / (yabancılar (yahudiler)) kendilerine akıl danışan müşriklere şöyle "Bizler ilahi vahiyle irtibat kurmak için çok çaba sarf ettik ve elbette semayı yokladık. Ama çok güçlü koruyucular ve ateş şuleleri ile karşılaştık"

9-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Ve ennâ kunnâ nak’udu minhâ mekâıde lis sem’i fe men yestemiıl âne yecid lehu şihâben rasadâ
*Ve ennâ* kun-nâ* nak’udu* min-hâ* mekâıde* li* es sem’i
-ve gerçekten biz* biz olduk* otururuz* orada* oturma yerleri* için* dinlemek
(Ve gerçekten biz, dinlemek için orada oturma yerlerine otururduk)
* fe men* yestemiı* elâne*  yecid* lehu* şihâben* rasadâ*
-fakat kim* dinlemek ister* şimdi* bulur* onu* ateş şulesi* izleyen 
(Fakat şimdi, kim kulak kabartsa, onu gözleyen (izleyen) bir şihap (ateş şulesi) buluyor)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
9-"Halbuki biz eskiden semadan bir söz duymak için bazı yerlerde oturup beklerdik, fakat şimdi kim böyle bir şeye teşebbüs ederse onu bir ateş şulesi buluyor" 

10-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Ve ennâ lâ nedrî eşerrun urîde bi men fîl ardı em erâde bi him rabbuhum raşedâ
*Ve ennâ* lâ nedrî
-ve gerçekten biz* bilemiyoruz
(Ve gerçekten biz bilemiyoruz)
* e şerrun* urîde* bi men* fî el ardı
-bir şer mi* murad edildi* kimselere* yeryüzündeki* 
(yeryüzündeki kimselere şer mi murad edildi)
* em* erâde* bi him* rabbu-hum*  raşedâ
-yoksa* diledi* onların* rableri* irşad olmalarını mı
(yoksa Rab’leri onların irşad olmalarını mı diledi?)
TÜRKÇE ÖZÜ:
10-"Dolayısı ile artık Allah'ın yeryüzü ehli için hayır mı yoksa şer mi murad ettiğini yoksa Rablerinin onların doğru yolu bulmalarını mı istediğini bilemiyoruz" dediler.

11-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
 Ve ennâ minnâs sâlihûne ve minnâ dûne zâlike, kunnâ tarâika kıdedâ
*Ve ennâ* min-nâ* es sâlihûne
-ve gerçekten bizim* bir kısmımız* salih kullardan
(Bizim bir kısmımız salih kullardanken)
* ve min-nâ* dûne zâlike,* kun-nâ* tarâika* kıdedâ
-ve bir kısmımız* bunun dışındayız* biz olduk* tarikler* çeşitli
(bir kısmımız ise bunun dışında ayrı ayrı yollarda (olan topluluklar) olduk)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
11-Kur'an'ı dinleyip ona iman eden bu yabancılar /cinler, kendi kavimlerine tebliğ ederken şöyle "Aramızda peygamberlere iman edenler bulunduğu gibi, inkarcılar da bulunuyor. Yolları ayrı olan farklı topluluklar olduk"

12-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Ve ennâ zanennâ en len nu’cizallâhe fîl ardı ve len nu’cizehu herabâ
*Ve ennâ* zanennâ* en len nu’cize* allâhe* fî el ardı
-ve gerçekten biz* anladık* asla aciz bırakamayacağımızı* Allah'ı* yeryüzünde
(Ve gerçekten biz, yeryüzünde Allah’ı asla aciz bırakamayacağımızı anladık)
* ve len nu’cize-hu* herabâ
-ve asla onu aciz bırakamayız* kaçarak
(ve (O’ndan) kaçarak da O’nu asla aciz bırakamayız)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
12-"Ama biz, yeryüzünde Allah’ı asla aciz bırakamayacağımızı anladık. Kimsenin allah'ın takdirine karşı koyacak gücü yoktur. O'ndan kaçarak da O’nu asla aciz bırakamayız ve anladık  ki Allah tevhidi muhakkak muzaffer kılacaktır"

13-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Ve ennâ lemmâ semi’nâl hudâ âmennâ bihî, fe men yu’min bi rabbihî fe lâ yehâfu bahsen ve lâ rahekâ
*Ve ennâ* lemmâ* semi’nâ* el hudâ* âmennâ* bihî,
-ve gerçekten biz* olduğu zaman* işitme* hidayeti* iman ettik* O'na
(Ve gerçekten biz, hidayeti (Kur'an'ı) işittiğimiz zaman O’na îmân ettik)
* fe men* yu’min* bi rabbi-hî* fe lâ yehâfu* bahsen* ve lâ* rahekâ
-Artık kim* iman ederse* rabbine* bundan sonra korkmaz* hakkının yenmesinden* ve olmaz* zulme uğraması
(Artık kim Rabbine îmân ederse, bundan sonra hakkının yenmesinden ve zulme uğramaktan  korkmaz)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
13-"Ve gerçekten biz hidayeti (Kur'an'ı) duyduğumuz zaman Allah'a ve Muhammed'e iman ettik. Artık kim Allah'a iman ederse bundan sonra dünyada da ahirette de hakkının yenmesinden ve zulme uğramaktan korkmayacaktır"

14-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Ve ennâ minnâl muslimûne ve minnâl kâsitûn, fe men esleme fe ulâike teharrav raşedâ
*Ve ennâ* min-nâ* el muslimûne* ve min-nâ* el kâsitûn,
-ve gerçekten* bizden* müslümanlar (Allah'a teslim olanlar da)* ve bizden* kalpleri kurum bağlamış olanlar da (var)
(Ve gerçekten bizden müslümanlar (Allah'a teslim olanlar) da ve bizden kalpleri kurum bağlamış olanlar da (var))
* fe* men* esleme* fe* ulâike*  teharrav* raşedâ
-Artık* kim* teslim olmuşsa* bundan sonra* işte onlar* arayanlardır* irşad olmayı
(Artık bundan sonra kim (Allah’a) teslim olmuşsa işte onlar, irşad olmayı (doğru yolu) arayanlardır)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
14-"Ve gerçekten bizden müslümanlar (Allah'a teslim olanlar) da ve yine bizden kalpleri kurum bağlayıp doğru yoldan sapanlar da var. Bundan sonra Allah'ın gönderdiği mesajlara teslim olanlar dosdoğru yolu bulmuş olacaklardır"

15-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Ve emmâl kâsitûne fe kânû li cehenneme hatabâ
*Ve emmâ* el kâsitûne* fe* kânû* li cehenneme* hatabâ
-ve lâkin* kasitun olanlar* böylece* olacaklar* cehenneme* odun
("Ve lakin zikirsizlikten kalpleri kurum bağlayıp doğru yoldan sapanlar, onlar eninde sonunda cehennem ateşine yakıt olacaklardır")
TÜRKÇE ÖZÜ: 
15-"Ve lakin zikirsizlikten kalpleri kurum bağlayıp doğru yoldan sapanlar, onlar eninde sonunda cehennem ateşine yakıt olacaklardır" demişlerdir.

MÜŞRİKLERİN VAHİY ve PEYGAMBER KARŞISINDAKİ KATI TUTUMLARI

16-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Ve en levistekâmû alât tarîkati le eskaynâhum mâen gadekâ
*Ve en lev* istekâmû* alâ et tarîkati* le* eskaynâ-hum* mâen* gadekâ
-ve eğer olsalardı* istikamet* tarikata* elbette* onları sulardık* rahmetle* bol bol
(Ve eğer onlar, tarikat üzere olarak (Allah’a) yönelselerdi, onları mutlaka bol su (rahmet) ile sulardık (bol bol rahmet ulaştırırdık) ki)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
16-Ey elçimiz Muhammed! Seni kâhin ve mecnun olarak gören ve kendilerine tevhidi tebliğ ettiğinde sana karşı koyan müşriklere şöyle de: "Eğer bu vahye iman edip tarikat istikametinde olursanız (Allah'a yönelirseniz), Allah sizleri rahmetiyle sulayıp bolca nimetler ihsan edecektir"

17-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Li neftinehum fîhi, ve men yu’rıd an zikri rabbihî yeslukhu azâben saadâ
*Li* neftine-hum* fî-hi,
-diye* onları imtihan* bu konuda
(Onları bu konuda imtihan edelim diye)
* ve men* yu’rıd* an zikri* rabbi-hî* yesluk-hu* azâben* saadâ*
- ve kim* yüz çevirirse* zikirden* rabbi* onu sevk eder* azaba* çok şiddetli 
(Ve kim Rabbinin zikrinden yüz çevirirse, onu çok şiddetli azaba uğratır)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
17-"Sizi iman konusunda imtihan edelim diye. Ve kim iman etmezse onun sonu cehennem azabı olacaktır"

18-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Ve ennel mesâcide lillâhi fe lâ ted’û meallâhi ehadâ
*Ve enne* el mesâcide* li allâhi
-Ve muhakkak ki* mescitler (secde edilen yerler)* Allah içindir
(Ve muhakkak ki mescidler (secde edilen yerler), Allah içindir)
* fe* lâ ted’û* mea* allâhi* ehadâ
-öyleyse artık* dua etmeyin* beraber* Allahla* bir varlığa
(Öyleyse artık Allah ile beraber başka birine dua etmeyin)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
18-"Ve muhakkak ki secde edilen yerlerin tümünde (8)(9) kulluk ve ibadet sadece Allah içindir. Artık Allah ile beraber başka bir varlığa dua etmeyin. O'na ortak koşmayın. Kendisine kulluk edilecek ve kendisinden yardım istenecek yegâne kudret Allah'tır."

19-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Ve ennehu lemmâ kâme abdullâhi yedûhu kâdû yekûnûne aleyhi libedâ
*Ve enne-hu* lemmâ* kâme* abdu allâhi* yedû-hu
-Ve muhakkak ki O* zaman* kalktığı* Allah'ın kulu* O'na dua etmeye
(Ve muhakkak ki O; Allah’ın Kulu (Hz. Muhammed S.A.V), O’na (Allah’a) dua etmeye (Kur’ân okumaya) kalktığı zaman)
* kâdû* yekûnûne* aleyhi* libedâ
-neredeyse* olan* çevrende* üst üste
(neredeyse üst üste toplananlara)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
19-Ey Allah'ın kulu Muhammed! Allah'a dua etmeye ve Allah'ın ayetlerini okumaya kalktığın zaman etrafında neredeyse üst üste toplanan

20-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Kul innemâ ed’û rabbî ve lâ uşriku bihî ehadâ
*Kul* innemâ* ed’û* rabbî* ve lâ uşriku* bi-hî* ehadâ
-De ki; sadece* dua ederim* rabbime* ve ortak etmem* ona* hiç kimseyi 
(De ki: “Ben sadece Rabbime dua ederim ve hiç kimseyi O’na ortak etmem”)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
20-Müşriklere de ki; "Ben sadece Rabbime dua ederim ve hiçbir varlığı O'na ortak koşmam"

21-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Kul innî lâ emliku lekum darran ve lâ raşedâ
*Kul* innî* lâ emliku* lekum* darran* ve lâ raşedâ
-Deki* muhakkak ki ben* ben malik değilim* size* zarar verme* ve değilim* irşad etmeye
(De ki: “Muhakkak ki ben, size bir zarar verme ve sizi irşad etme gücüne sahip değilim”)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
21-Müşriklere de ki: "Muhakkak ki ben size bir zarar verecek veya sizi olgunlaştırıp doğru yola sokacak güçte değilim. Eğer bu ilâhi mesaja kulak vermezseniz size faydam dokunmaz."

22-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Kul innî len yucîranî minallâhi ehadun ve len ecide min dûnihî multehadâ
*Kul* in-nî* len yucîra-nî* min allâhi* ehadun
-De ki* muhakkak ki beni* beni asla koruyamaz* Allah'tan* hiç kimse
(De ki: Muhakkak ki beni, hiç kimse beni asla Allah’tan koruyamaz)
* ve len ecide* min dûni-hî* multehadâ
-Ve ben asla bulamam* O'ndan başka* sığınacak yer
(Ve ben asla O’ndan (Allah’tan) başka sığınacak yer bulamam)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
22-Müşriklere de ki: "Hiçbir şekilde tevhit davamdan dönecek ve sizin şirk inancınıza itibar edecek değilim. Eğer böyle bir yanlış yaparsam muhakkak ki beni hiç kimse Allah'tan koruyamaz. Ve ben Allah'tan başka sığınacak yer bulamam."

23-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
İllâ belâgan minallâhi risâlâtihî, ve men ya’sıllâhe ve resûlehu fe inne lehu nâra cehenneme hâlidîne fîhâ ebedâ
*İllâ* belâgan* min allâhi* risâlâti-hî,
-sadece* tebliğ etmek* Allah'tan geleni* ve O'nun risaleti
((görevim) sadece Allah'tan geleni tebliğ ve O'nun elçiliğidir)
* ve men* ya’sı* allâhe* ve resûle-hu
-ve kim* asi olursa* Allah'a* ve resulüne
(Ve kim Allah’a ve O’nun Resûl’üne asi olursa)
* fe* inne* lehu* nâra* cehenneme* hâlidîne* fî-hâ*  ebedâ
-bundan sonrası* muhakkak ki* ateşidir* cehennem* kalacağı* içinde* ebediyen
(bundan sonra muhakkak ki onun için, içinde ebediyyen kalacağı cehennem ateşi vardır)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
23-"Benim görevim sadece Allah'tan geleni tebliğ ve O'nun risaletidir.  Ve kim Allah'a ve O'nun peygamberine asi olursa, bundan sonra muhakkak ki onun için, içinde ebediyen kalacağı cehennem ateşi vardır."

MÜŞRİKLERİN MEYDAN OKURCASINA AZAP İSTEMELERİNE YANIT

24-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Hattâ izâ raev mâ yûadûne fe se ya’lemûne men ad’afu nâsıran ve ekallu adedâ
*Hattâ* izâ raev* mâ* yûadûne* fe
-Nihayet* gördüklerinde* şeyi* vaadolundukları* zaman
(Nihayet vaadolundukları şeyi gördükleri zaman)
* se ya’lemûne* men* ad’afu* nâsıran* ve ekallu* adedâ
-yakında bilecekler* kimin* daha güçsüz* yardımcısı* ve daha az* adedi
(artık kimin yardımcısı daha güçsüz ve sayı bakımından daha az, yakında bilecekler)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
24-Ey elçimiz Muhammed! Müşriklerin ısrarlı inkar ve düşmanlıkları karşısında ümidini kaybetme! Zira onlar, alaya aldıkları azap ile karşılaştıklarında kibirlerinden eser kalmayacak ve kimin güçlü, kimin güçsüz olduğunu o zaman anlayacaklardır.

25-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Kul in edrî e karîbun mâ tûadûne em yec’alu lehu rabbî emedâ
*Kul* in* edrî* e karîbun* mâ* tûadûne
-De ki* eğer* bilseydim* yakın mı* şey* vaadolunduğunuz* 
(Onlara de ki: "Eğer bilseydim (size bildirirdim) vaadolunduğunuz şey yakın mı)
* em* yec’alu* lehu* rabbî* emedâ
-yoksa* verir mi* ona* rabbim* uzun bir müddet
(“yoksa Rabbim ona uzun bir müddet mi verir?”)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
25-Sana sözünü ettiğin ilahi azabın ne zaman geleceğini soranlara de ki; "Sizi uyardığım azap er veya geç gelecektir, yakında mı yoksa rabbimin ona uzun bir mühlet mi verdiğini eğer bilseydim açıklardım"

26-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Âlimul gaybi fe lâ yuzhiru alâ gaybihî ehadâ
*Âlimu* el gaybi* fe* lâ yuzhiru* alâ gaybi-hî* ehadâ
-bilendir* gaybi* ama* açıklamaz* gaybını* hiç kimseye
(O (Allah), gaybı bilendir. Fakat O, gaybını hiç kimseye açıklamaz)
TÜRKÇE ÖZÜ:
26-"Bu tür şeyleri bilen sadece Allah'tır. Allah bilir ve O gaybını kimseye açıklamaz. O'nun bilgileri sizin zannettiğiniz gibi cinler vasıtasıyla elde edilemez (10) Hiç bir kahin ya da mecnun, bu tür bilgilerden kulak hırsızlığı yapamaz. İddia ettiğiniz cinlerin de böyle bir gücü yoktur."

27-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
İllâ menirtedâ min resûlin fe innehu yesluku min beyni yedeyhi ve min halfihî rasadâ
*İllâ* men irtedâ* min resûlin
-hariç* rızaya ulaşmış olanlar* resullerden
(Resûllerden razı oldukları (tasarruf rızasına ulaşmış olanları) hariç)
* fe* inne-hu* yesluku* min beyni yedey-hi* ve min halfi-hî*  rasadâ
-o takdirde* muhakkak ki O* sevk eder*  onların önünden* ve arkasından* gözetleyiciler
(O taktirde, muhakkak ki O (Allah), onların önünden ve arkasından gözetenler sevkeder ki)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
27-"Eğer Allah dilerse bu tür bilgileri sadece peygamberlerine iletebilir. Allah vahyini korumaya, mesajını peygamberlere koruyup gözeterek iletmeye kadirdir. O takdirde Allah mesajı koruyan çeşitli meleklerle sevk eder ki"   

28-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Li ya’leme en kad eblegû rısâlâti rabbihim ve ehâta bimâ ledeyhim ve ahsâ kulle şey’in adedâ
*Li ya’leme* en kad eblegû* rısâlâti* rabbi-him
-bilsinler diye* tebliğ edilmiş olduğunu* risaletlerinin* rabbinin
(Rab’lerinin risaletlerinin tebliğ edilmiş olduğunu bilsinler diye)
* ve ehâta* bimâ* ledey-him* ve ahsâ* kulle* şey’in* adedâ
-ve kuşattığını* olanların* her halini* ve saydı* her* şey* aded olarak 
(ve onların her halini kuşattığını (her şeye hakim olduğunu) ve her şeyi adet olarak saydığını (herşeyi inceden inceye hesapladığını))
TÜRKÇE ÖZÜ: 
28-"Peygamberler vahyin kendilerine salimen ulaştığını görüp Allah'ın gücünün ve ilminin sınırsız olduğunu, her şeye hakim olduğunu ve herşeyi inceden inceye hesapladığını kavrasınlar ve bu bilinçle görevlerini yapsınlar diye"

(1) (Gözle görülemeyen varlıkların ortak adıdır) 
(2) (cin = aynı zamanda "gizli görevde gibi sessizce hareket eden yabancı" demektir, bkz.sözlük Tacü'l-arüs)
(3)  (Kur'an'a göre "cin vardır fakat hepsi Allah'ın hükmü altındaki ruhani varlıklardır. Burada müşriklerin Allah'tan bağımsız olduğunu iddia ettikleri "cin" anlayışı ile dalga geçilip onlar tahkir edilmekte ve adeta "Sizin mecnun diye reddettiğiniz peygambere, sizin dışınızdan birileri (cinleriniz ve yabancılar) inanıyor, bu durum sizin için ayıptır" şeklinde tarizde bulunulmaktadır. "Cin" diye sözü edilenler, müşriklerin inandıkları cinlerin yanı sıra genellikle Kureyş'lilerle kurdukları iyi ticari ilişkiler nedeni ile Muhammed peygamber'e biatlarının gizli kalmasını isteyen Medine'lilerdir) 
(4) (bkz.Ahkaf 46/29-30-31) 
(5) (bkz:Meryem&İsa)
(6) (Bu ayetten itibaren yine cin / yabancı benzeşliğini kullanarak Muhammed peygambere karşı yahudilerden akıl dilenen müşrikleri, yahudilerden alacakları muhtemel cevapları kullanarak tahkir etmeye başlıyor. "insanlardan bazı adamlar, cinlerden bazı adamlara sığınıyorlardı" söylemiyle onlarla bir nevi alay ediyor)
(7) (Bu ayette geçen "ba's" fiili "diriltme" anlamına geldiği gibi "bi'set" = "peygamber gönderme" anlamına da gelir. Zira mekke müşrikleri Medine yahudilerine Muhammed'in gerçekten peygamber olup olmadığını sormuşlar, onlar ise, "Artık Allah'ın peygamber göndereceğini sanmıyoruz" demişlerdi.)
(8) (bkz.Mescid = Allah'a secde edilen yer)
(9) (yeryüzü) (bkz:Zemahşeri, Kurtubi => Hasan-ı Basri) 
(10) (bkz.Zemahşeri) 

(Surelerin Türkçe özü için, Sayın Hasan Elik ve Sayın Muhammed Coşkun hocalarımızın ilmine ve onların "İndirildiği Dönemin Işığında Kur'an Tefsiri - Tevhit mesajı" isimli muhteşem eseri ile Sayın Abdülaziz Bayındır hocam ile Sayın Hakkı Yılmaz hocalarımın ilimlerine minnettarım)

Diğer sureler için link;
TÜRKÇE ÖZLÜ KURAN ve DİĞER YAZILAR