26 Mayıs 2017 Cuma

KURAN -45- (20) TAHA SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ

(Bismillahirrahmanirrahim)
(her şeye) Yaratılmışlara sonsuz ve sınırsız lütuf, ihsan, rahmet bahşeden, rahmetiyle sayısız nimetler ihsan eden, merhameti ve rahmeti bol, kulluk edilmeye layık tek ilah Allah'ın ismi ile (yardımıyla) (başlanır)
\Aynı zamanda müşriklerin bir işe başlarken Allah yerine kendi ilahlarının adlarını zikretmelerine nispettir\

135 Ayet - /Ey Muhammed! Biz bu Kur'an'ı sana, zahmet çekesin diye indirmedik/

---Mekke döneminin ortalarında, peygamberliğin beşinci-altıncı yılı civarında, birinci Habeşistan hicretinden hemen sonra ve Hz.Ömer'in müslüman olmasından önce, Meryem suresinin ardından vahyedilmiştir. Surede Hz.Muhammed'in müşriklerin ısrarlı inkarları karşısında hissettiği üzüntü giderilmekte, özellikle Hz.Musa kıssasından dersler anlatılarak bütün peygamberlerin benzer sıkıntılar yaşadığına vurgu yapılmakta ve bu şekilde Hz.Peygamber'e ve müslümanlara sabır ve kararlılık telkin edilmektedir---
(bkz.Hasan Elik & Muhammed Coşkun, İndirildiği dönemin ışığında Kur'an tefsiri)

MÜSTERİH OL EY PEYGAMBER!

1-Ta ha (Huruf-ı mukattaa

Ey Muhammed!
2-Biz bu Kur'an'ı sana, zahmet çekesin diye indirmedik
3-Allah'tan ve hesap gününden korkan kimselere öğüt olsun diye vahyettik

4-Kur'an yeryüzünü ve şu muhteşem gökyüzünü yaratan tarafından indirilmiştir
5-O Rahman arşın üzerinde hükümranlık kurmuştur
6-Gerek gökyüzünde, gerek yeryüzünde, gerek ikisinin arasındaki her şey ve de toprağın altında ve derinliklerinde olanların hepsi O'na aittir.
7-O gizli açık bütün yaptıklarınızdan haberdardır. Hiç bir şey O'ndan saklanamaz.  
8-Allah ki O'ndan başka ilah yoktur. En güzel isimler ve nitelikler O'na aittir.

MUSA PEYGAMBERİN HAYATINDAN TEVHİT ve SABIR DERSLERİ

9-Musa'nın kıssasını biliyorsun değil mi?

10-Musa soğuk bir kış gecesi (bkz.Taberi) ailesiyle birlikte Medyen'den Mısır'a doğru giderken yolunu kaybetmişti. O sırada yolda bir ateş görüp ailesine şöyle demişti: "Bekleyiniz! Sanki şu tarafta bir ateş gördüm. Oraya bir gideyim, belki ısınacak bir parça ateş ya da bize yolu tarif edecek birilerini bulurum!"

11-Ateşin yanına vardığında Allah ona şöyle seslenmişti: "Ya Musa"
12-"Bu duyduğun ses Rabbinin sesidir. Şimdi bu kutsal Tuva vadisinde peygamberlik vazifesini ifa edebilmek için manen hazırlan"
13-"Peygamber olarak seni seçtim. Sana vahyedilenlere kulak ver."
---Ayette lafzan "Şimdi ayağındaki çarıkları çıkar" geçiyor. Bu edebi bir dil ile "peygamberlik görevini ifa etmeye hazırlan" anlamındadır. Bunun bir örneği de Müdessir suresi 1 ve 2. ayetleridir; "Ya esvaba bürünmüş olan" "Kalk artık ve uyar" veya "Elbiseni temiz tut" vs gibi bazı emirler böyle edebi ve deyimsel cümleler ile bildirilmiştir. Verdiğimiz örnekteki esvap=elibise "peygamberlik" anlamındadır."---
(Ayrıca Kur'an uslubu için bkz.Rahman suresindeki örnek ve açıklamalarımız

14-"Sana bu vahyi ileten Allah benim ve benden başka ilah yoktur.İbadet edilmeye layık yegane kudret benim! (bkz.Taberi) Şu halde benden başkasına asla ibadet etme, sadece ve sadece bana kul ol! (bkz.Taberi) Benim yüceliğim ve sınırsız nimetlerim karşısında sakın başkalarına tazimde bulunarak küfran-ı nimette bulunma, tevhide bağlı olarak kulluk et ve beni hatırlayıp anmak için namazı bana kıl"
---Bu ayetten, Musa peygamberin vahyi andığı ilk anda "namazı bana kıl" emriyle karşılaşması, namaz kılmanın Musa peygamberden bile önce toplum tarafında uygulanan ibadet biçimlerinden biri olduğunu gösteriyor. Eğer o zaman namaz bilinmiyorsa buradaki "salat" = "kulluğu ve ibadeti sadece bana et" anlamında kullanılmış olmalıdır.--- 

---Bu ayetten hareketle Abdülaziz Bayındır hoca ısrarla şuna vurgu yapıyor: 
"[*] “Namazı benim zikrim için kıl.”: Zikir Arapça’da ‘doğru bilgi’ anlamına gelir. Allah’ın doğru bilgisi Kur’an-ı Kerim ve onun içinde bize indirdiği ayetler ile tabiatta yaratmış olduğu ayetlerdir.
“Namazı benim zikrim için kıl.” buyurmasından anlaşılacağı üzere her namaz Allah’ı ve onun bize gönderdiğini hatırlamak, sürekli akılda tutmak için kılınmalıdır. Zikir, zeka ile yapılan bir eylemdir. Zeka çalışmak için kelimeleri kullanır. Dolayısıyla Allah’ın emrine uygun şekilde namaz kılabilmek için ya okuduğumuz dua ve ayetlerin Türkçe anlamlarını çok iyi bilmeli ya da Türkçe dua ve ayetlerle namazı kılmalıyız. Aksi takdirde namazı Allah’ın zikri için kılmak mümkün olmaz."---
---Ve yine Abdülaziz Bayındır hocamız der ki;
الصَّلَاةَ  (o namaz) arapçada ال bilenen bir şeye eklenir. Türkçede "O" zamiri ile bu sağlanır. Yani Hz Musa'ya (as) emredilen namaz Hz Adem'e (as) emredilen ile aynı namazdır."---
15-"Dünya hayatı geçicidir ve ahiret hayatının başlayacağı kıyamet muhakkak yaşanacaktır. Ancak onun vaktini benden başka kimse bilemez. (bkz.Taberi, İbn Abbas) Neticede kıyamet muhakkak gelecek ve herkes hesap gününde, dünyada yaptıklarının karşılığını görecektir." 
16-"Sakın bu konuda kuşkuya kapılma! İnkar edenlerin dünyadaki güçlerine ve konumlarına bakıp da inancında gevşeklik gösterme! (bkz.Zemahşeri) Çünkü onlar bu konuda Allah'tan gelen bilgilere göre değil, arzularına göre hareket etmektedirler."

Ardından Allah, Musa'ya peygamberliğini kanıtlayacak ayrıcalığı bildirmek için şöyle seslendi;
17-"Şu sağ elindeki nedir ey Musa!"
18-Musa, "O benim asamdır ey Allah'ım! Yürürken ona dayanırım, onunla hayvanlarıma yedirmek için ağaç dallarını silkelerim ve daha bir çok iş görürüm" diye cevap verdi
19-Bunun üzerine Allah, "Şimdi onu yere at" diye emir verdi
20-Musa değneğini yere atınca birden canlı, hareketli bir yılana dönüştüğünü gördü ve irkildi
21-Allah, "Korkma! Onu eline al! Göreceksin ki onu tekrar eski haline döndüreceğiz"
22-"Bir de elini koynuna sok! Kusursuz bir beyazlıkta parladığını göreceksin. 
23-"Sana daha büyük mucizeler de göstereceğiz"
24-"Artık Allah tarafından  peygamber olarak seçilip görevlendirildiğini anla ve şimdi Mısır'a gidip Firavun ve erkanını senin peygamberliğine inanıp İsrailoğulları'nı serbest bırakmaları için uyar. Çünkü Firavun artık haddini aşmış, iyice isyankar ve baskıcı olmuştur" dedi.

Musa peygamber olduğunu anlayınca kendisine verilen bu ağır görevi başarıyla yerine getirebilmek için Allah'tan şöyle niyazda bulundu:
25-"Rabbim! Gönlüme ferahlık ver"
26-"Benim işimi kolaylaştır"
27-"Dilimden düğümü çöz"
28-"Sözlerimi idrak etsinler"
29-"Ve ailemden birini bana yardımcı tayin et"
30-"Kardeşim Harun'u"
31-"Ki bana destek olsun. Onunla gücüm artsın"
32-"Ve onu bu mücadelede bana ortak yap"
33-"Sana çokça ibadet edelim"
34-"Ve seni çokça analım"
35-"Muhakkak ki sen bizim her halimizi görensin"

Allah, Musa'nın bu isteğini kabul etti ve şöyle buyurdu:
36-"Ya Musa! İstediğin kabul edilmiştir"
37-"Bildiğin gibi sana daha önce de çok büyük nimetler bahşetmiştik"
38-"Doğduğun yılda Firavun, İsrailoğulları'nın erkek çocuklarını öldürüyor, kız çocuklarını köleleştiriyor diye annen seni nasıl koruyacağını bilememiş ve telaşa kapılmıştı."
39-"O vakit biz ona, seni bir sandıkla nehre bırakmasını söylemiş ve nehrin, sandığı kıyıya vuracağını, ardından da bebeği hem Allah'ın emirlerine muhalif olan hem de gelecekte o bebeğin baş düşmanı olacak olan Firavun ailesinin bulup yetiştireceğini bildirmiştik. İlahi inayet ve lutuf içerisinde yetişmen için insanların seni sevmelerini sağlamış, onların gönüllerine sana yönelik sevgi aşılamıştık. Ardından seni Firavun ailesi bulmuş, fakat hiç bir kadından süt emmediğin için, çaresiz bir şekilde seni emzirecek birini aramaya koyulmuşlardı."
40-"İşte tam o sırada ablan, Firavun'un sarayına gitmiş ve bebeği emzirecek birilerini bulmayı teklif etmiş, anneni bu iş için saraya götürmüştü. Böylece annen sana kavuşmuş ve hasreti dinmişti. Yıllar sonra bir Mısırlı ile bir yahudi arasında cereyan eden kavgaya şahit olmuş ve istemeyerek de olsa, suçsuz bir insanın ölümüne neden olmuştun! Pişmanlık içerisinde Allah'a yalvarıp tövbe etmiştin! Allah senin iyiniyetli olduğunu bildiği için bağışlamıştı. Fakat ölen kişi Mısır'lı olduğu için Firavun'un adamları peşine düşmüşlerdi ve sen de telaşa kapılarak Mısır'dan kaçmıştın! Türlü sıkıntılar yaşamış ve neticede Medyen ülkesine gidip yıllarca orada yaşamak zorunda kalmıştın."
41-"İşte bu hayat yolculuğunun ardından Tür dağında ilahi vahye mazhar olmuş bulunmaktasın. (bkz.Taberi) Artık ben seni, elçim olarak seçtim ve görevlendirdim."
42-"Şimdi kardeşin ve sen, size verdiğim bu peygamberlik görevini yapmak üzere, birlikte Mısır'a Firavun'a gidin ve asla benim vahyimin belirttiği yoldan ayrılmayın! Emirlerimi yerine getirmekte sakın gevşeklik göstermeyin. Sizlere olan bu kadar nimetlerimi unutup başka yollara sapmayın!" (bkz.Taberi
43-"Gidin ve azgın Firavun'u uyarın" 
44-"Fakat onunla tatlı dille, güzel sözlerle konuşun ki mesajınız üzerinde etkili olsun"

Bu mesajı alan Musa ve Harun, Allah'a niyazla şu endişelerini ifade ettiler:
45-"Allah'ım! O zalimin bize düşmanca davranmasından, taşkınlık yaparak bir kötülük etmesinden çekiniyoruz!"

46-Allah ise onlara şöyle buyurdu: "Korkmayın! Ben sizin yar ve yardımcınızım. Hep benim gözetimimde olacaksınız."
47-"Firavun'a gidin ve ona Allah'ın peygamberi olduğunuzu söyleyip İsrailoğulları'nı özgür bırakmasını, onlara eziyete son vermesini isteyin!"
48-Bunun üzerine Musa ve Harun, Mısır'a gidip Firavun'un karşısına çıktılar ve ona Allah'ın emrettiği şekilde peygamber olduklarını bildirip İsrailoğulları'nı köle gibi çalıştırmaktan vazgeçmesini (bkz.Ahmed Mekki "el-Muin") istediler. Ayrıca ona şöyle dediler: "Senin ve bütün alemlerin rabbi olan Allah bize peygamberlik görevi verdi ve bizi yalanladığın takdirde ilahi azaba maruz kalacağını bildirdi. Bize iman edip getirdiğimiz ilahi mesaja uyanlara ise dünyada ve ahirette huzur ve esenlik müjdesi iletmemizi emretti. Eğer sen de bize inanıp tabi olursan ne mutlu sana! (bkz.Zübde) Artık İsrailoğulları'na eziyet etmeye son ver ve onlar özgür bırak!" (bkz.Hicazi)

Kendisi üzerinde hiç bir otorite tanımayan Firavun;
49-"Bu ülkede benim temsil ettiğim ilahtan başka ilah yoktur! Öyleyse ikinizin Rabbi kimdir ya Musa! Sen peygamber değil sihirbazsın!" diye çıkıştı
Musa ise buna şöyle cevap verdi:
50-"Bizi peygamber olarak gönderen hem senin hem de bütün alemlerin rabbi olan Allah, bütün varlıkları mükemmel bir şekilde yaratan ve her varlığın yaşaması için en uygun imkanları sağlayan kudrettir"

Firavun bu veciz cevap karşısında tıpkı Mekke müşrikleri gibi davrandı ve kurnazca şöyle bir soru sordu:
51-"Peki, ya bizden önce yaşamış olan toplumların durumu ne olacak? Madem senin rabbin her şeyi yaratıp en uygun imkanları sağlıyor ve rehberlik ediyor, o halde bizden önce yaşayan ve şirk koşan atalarımız hatalı mıydılar? (bkz.Taberi) Onlar akılsız mıydı? Sen bizim atalarımıza hakaret mi ediyorsun?" (bkz.Mevdudi)

Musa bu soruya şöyle cevap verdi:
52-"Bu, geçmişe ait bir meseledir ve ben bunu bilemem. Onların durumunun ne olduğunu ancak Allah bilir. (bkz.Taberi) Allah hiç bir şeyi unutmaz ve asla yanılmaz."
53-"Allah şu mükemmel yeryüzünü insanlar için yaratıp çeşitli nimetlerle donatmıştır. (bkz.Ahmet Mekki "el-Muin") İçersindeki yollar, geçitler, gökten yağan yağmurlar, yağmur suyu ile yeşeren topraklarda yetişen" 
54-"Ve hem insanların yedikleri hem de hayvanlarına yedirdikleri çeşit çeşit bitki türleriyle bu muhteşem yeryüzü insan yaşamı için en uygun hale getirilmiştir"
55-Bütün bunlar aslında aklını kullananlar (bkz.Taberi) için yeterince dersler içermektedir. Allah sizi bu yeryüzünde yaratmıştır ve hesaba çekmek üzere tekrar bu yeryüzünden diriltecektir" 

56-Böylece Musa, Firavun'a açık bir şekilde Allah'ın ayetlerini anlatmış, peygamber olduğunu kanıtlayan bütün delilleri göstermişti. Fakat Firavun inat ve kibirle onu yalanladı.
Israrla onun peygamber değil, sihirbaz olduğunu iddia edip şöyle demişti:
57-"Sen sihirbazsın! Demek gözboyayıcı sihirlerinle bizi kandırıp ülkemizi ele geçirmeye, bizi yerimizden yurdumuzdan etmeye çalışyorsun!"
58-"Bu yaptığın sihir gösterileri senin peygamber olduğunu kanıtlamaz. Bizim sihirbazlarımız da aynı şeyleri yapabilirler. Kendine güveniyorsan bir gün belirleyelim ve uygun bir yerde, herkesin huzurunda bizim sihirbazlarımızla bir düello yap"

59-Musa bu durumu, insanlara hakkı ve tevhidi anlatmak için bir fırsat bildi (bkz.Zemahşeri) ve ona cevaben "peki" dedi. "Herkesin toplandığı bayram gününde (bkz.Taberi) bu düelloyu yapalım" 
60-Musa'nın bu meydan okumaya cevap verdiğini gören Firavun, ülkedeki en mahir sihirbazları toplayıp onlara çeşitli vaatlerde bulundu ve onları bayram gününde halkın huzurunda Musa'nın karşısına çıkardı.

61-Musa, Allah'ın peygamberi olarak kalabalığın karşısına çıktı ve sihirbazlara dönüp, "Benim bir sihirbaz değil de Allah'ın peygamberi olduğumu biliyorsunuz. Firavun'un oyununa gelip de sihir numaraları yaparak insanları aldatmaya, Allah'ın peygamberini yalanlamaya kalkışmayınız. Böyle yapacak olursanız acırım size! Çünkü o takdirde Allah'ın azabına müstehak olursunuz. Bilesiniz ki Allah'ın peygamberlerini yalanlayanlar dünyada da ahirette de hüsrana uğrarlar" diyerek onlara nasihat verip gerçeği anlattı.
62-Musa'nın bu etkili sözleri sihirbazları oldukça sarsmıştı. Aralarında anlaşmazlığa düştüler ve fısıltı ile tartışmaya başladılar. (bkz.İbn Kesir)
63-Neticede onu yalanlamada ısrarcı olmaya karar kıldılar ve ona nasıl bir sihirle karşılık vereceklerini müzakere ettikten sonra (bkz.Zemahşeri) "Bu ikisi peygamber değil, düpedüz sihirbazlar! Amaçları ülkeyi ele geçirip halkın dinini bozmak, sizi yurdunuzdan etmektir" dediler
64-Bunun üzerine Firavun: "Artık güçbirliği yapıp düzenleyeceğiniz oyuna iyi karar verin. Bugün üstün gelen istediği her şeye kavuşacaktır."

65-Daha sonra Musa'ya, "Söyle bakalım kim önce başlasın?" dediler
66-Musa kendinden emin bir şekilde, "Önce siz başlayın" dedi. Bunun üzerine sihirbazlar ellerindeki ipleri ve değnekleri ortaya attılar. Yaptıkları aldatmaca ve gözboyama neticesinde (bkz.Zübde) Musa bu değnek ve ipleri sanki canlı bir yılanmış gibi gördü 
67-Ve bir an korkup irkildi
68-Fakat biz ona şöyle vahyettik, (bkz.Taberi) "Korkma! Ey Musa! Sen onlardan üstünsün" 
69-"Onların yaptığı basit bir gözboyama iken sen Allah'ın peygamberisin. Elindeki değneği yere at, göreceksin ki onların yaptıklarının göz boyaması olduğu ortaya çıkacak, sihirlerinin etkisini yok edecektir. (bkz.Zübde) Sihirbazların yapacağı şey işte bu kadar basittir ve hedeflediği hiç bir şeye ulaşamaz" Bunun üzerine Musa elindeki değneği attı ve derhal sihirbazların yaptıklarının etkisi sona erdi.
70-Bunu gören sihirbazlar, Musa'nın kendileri gibi bir sihirbaz değil, gerçekten peygamber olduğunu anladılar (bkz.Zübde) ve hemen iman edip secdeye kapandılar ve şöyle dediler: "Bu bir sihir değil. Bizler Musa'nın ve Harun'un gerçekten peygamber olduklarına iman ettik"

71-Firavun, sihirbazların iman etmelerine çok kızdı ve şöyle dedi: "Demek ben size izin vermeden ona iman ettiniz! Belli ki bu Musa başından beri sizin elebaşınızmış ve sizler hep birlikte bana karşı bu tuzağı kurmuşsunuz. Fakat bu yaptığınızı cezasız bırakacak değilim. İbret olsun diye  bütün halkın huzurunda ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kesip hepinizi kütüklere çaktıracağım (bkz.Ahmed Mekki "el-Muin) Acılar içinde ölecek (bkz.Ahmed Mekki "el-Muin) hangimiz daha fena imiş göreceksiniz; Musa'nın söz ettiği ilah mı, yoksa ben mi?" (bkz.Zübde)

Sihirbazlar Firavun'un tehditlerine hiç aldırmadan ona şöyle cevap verdiler;
72-"Tehditlerin fayda etmez. Biz artık Musa'nın, Allah'ın peygamberi olduğunu anlamış bulunuyoruz. Bu kadar kesin kanıttan sonra, bütün varlığın yaratıcısı ve şekillendiricisi olan Allah'ın peygamberini bırakıp sana uyacak değiliz. İstediğini yap (bkz.Taberi) ama unutma ki senin sözün sadece bu dünyada geçer" 
"Kaldı ki bu dünyadaki saltanatının da sonu yakındır" (bkz.Ahmed Mekki "el-Muin")
73-"Bizler Allah'ın birliğine ve O'nun peygamberine iman ettik! (bkz.Taberi) Bizi öğrenmeye zorladığın (bkz.Taberi) sihrin vebalini ve daha önce yaptığımız diğer hataları bağışlamasını umut ediyoruz. O'nun vereceği ödül de ceza da senin vereceğinden çok büyüktür." 
"O yüzden asıl korkması gereken sensin, çünkü;"
74-"Allah'a şirk koşan ve O'nun peygamberlerine inanmayanlar cehennem azabına müstehak olacak ve orada ölümden beter bir azap tadacaklardır. Ölüp kurtulmak isteyecek, fakat bu isteklerine ulaşamayacaklardır."
75-"Diğer taraftan Allah'ın tekliğine (bkz.Taberi) ve peygamberlerine iman eden ve O'nun emir ve yasaklarına uygun yaşayanlar ise Allah katında çok yüksek makamlara sahip olacak" 
76-"Sınırsız nimetlerle dolu cennet bahçelerinde sonsuza kadar huzur içinde yaşayacaklardır. İşte şirkten sakınan, peygambere iman eden ve O'nunöğütlerini dikkate alarak yaşayanların ödülü budur."

Sihirbazlar, Musa'ya iman edince İsrailoğulları da ona inandılar ve Firavun'un zulmünden kurtulmak için, Musa'nın önderliğinde, ilahi vahyin rehberliğinde yola koyulup Mısır'ı terk etmeleri için şöyle vahyettik;
77-"Kullarımla gece yola çıkıp yürü! Sonra da asanla yere vurarak onlar için kuru bir yol aç! Firavun'un size yetişmesinden korkma ve suda boğulmaktan da endişe etme!"
78-Ne var ki Firavun ordusunu toplayıp onların peşine düştü. Musa ve ona inananlar, Nil kıyısına geldiklerinde Firavun'un ordusu onlara yetişmek üzereydi. O sırada Musa'nın yanındakiler büyük bir korku ve telaşa kapıldılar. Elçimiz Musa ise onlara, "Korkmayın, Allah bizimle beraberdir" diye cesaret veriyordu. Bu sırada biz, elçimiz Musa'ya, yakalanmaktan yahut boğulmaktan korkmamasını ve asasını denize vurmasını emrettik. Böylece onu ve ona tabi olanları zalim Firavun'un hışmından korumak için denizde kuru bir yol açtık. (mesela, bkz.Şuara 26/60-66) Onlar denizi sağ salim geçtiler. Firavun ise ordusuyla birlikte onların ardından denizdeki kuru yola girdi, fakat deniz kapanınca orada boğuluverdiler.
79-Baştan beri halkını Musa'ya inanmaktan alıkoymakla zaten yanlış yollara sürüklemekteydi.

Musa ve İsrailoğulları, Firavun'un zulmünden kurtulup karşıya geçince onlara şöyle vahyettik:
80-"Ey İsrailoğulları! İşte sizi düşmanınız Firavun'dan kurtardık. Tur dağında Musa'ya vahyimizi iletip sizlere dünya ve ahiret huzurunu kazandıracak ilahi ilkeleri verdik. (bkz.Razi) Diğer taraftan bu çöl şartlarında sizlere kudret helvası, ekmek, bıldırcın vs gibi çeşitli nimetler lütfettik."
81-"Dolayısıyla siz de bizim verdiğimiz nimetlerden faydalanıp bu nimetleri adil bir şekilde paylaşın. (bkz.Taberi) Birbirinize haksızlık etmeyin. Aksi takdirde benim cezama müstehak olursunuz ki benim cezalandırmama müstehak olan kişinin hali harap demektir."
82-"Fakat şunu da unutmayınız ki ben sonsuz merhamet sahibiyim. Şirkten vazgeçip tövbe eden, (bkz.Taberi) peygamberlerime iman eden ve onların getirdiği ilahi mesaja uygun yaşayanlara karşı çok bağışlayıcı ve şefkatliyimdir."

Daha sonra Musa, kardeşi Harun'u yerine vekil bırakıp ilahi vahyi almak üzere Tur dağına çıktı. Biz de ona;
83-"Niçin böyle aceleyle halkını bırakıp geldin?" diye sorduk.
84-Musa ise, "Onlar benim yolumun üzereler, gözüm arkada değil ey Rabbim! Senin rızanı kazanmak için koşup geldim" dedi
85-Biz de ona, "Sen öyle biliyorsun, fakat sen ayrıldıktan sonra biz halkını bir imtihana tabi tuttuk, ne var ki onlar imtihanı kaybettiler. Samiri, onları saptırıp tekrar şirke döndürdü" diyerek halkının durumunu bildirdik.

86-Musa bu haberi duyunca üzgün ve kızgın bir halde halkına geri döndü ve onların bir buzağıyı ululadıklarını (bkz.A'raf 148'deki açıklamamız
---İsrailoğulları'nın burada yaptıkları şey buzağıya tapınmak değil, onu ululayarak dua etmektir. Bu durum bütün şirk inançlarının ortak özelliğidir. Aslında müşrik kişi ululadığı varlığa değil, Allah'a kulluk ettiğini düşünür. Oysa tevhit inancı, Allah'a kulluk ederken başka hiçbir varlığı yüceltmeme esasına dayalıdır.---
(bkz.Hasan Elik & Muhammed Coşkun, İndirildiği dönemin ışığında Kur'an tefsiri) 
görünce şöyle dedi: "Ey halkım! Ne oluyor size böyle! Allah'ın size olan nimetleri ve gösterdiği dosdoğru tevhid yolu neyinize yetmedi! Bir süre geç kaldım diye hemen şirke dönmeniz mi gerekiyordu? Yoksa Allah'ın azabına müstehak mı olmaya çalışıyorsunuz ki bana verdiğiniz sözden hemen dönüverdiniz?"

87-Musa'nın serzenişi üzerine ona şöyle bir mazeret bildirdiler: "Ey Musa! Biz buzağıya aslında istemeden tazimde bulunduk. Çünkü Mısır'dan çıkmadan önce bazılarımız Mısır'lılardan altın-gümüş gibi ziynet eşyalarını ödünç olarak almıştı. Onlar bizim ülkeyi gizlice terk edeceğimizi bilmedikleri için altınlarını bize borç vermişlerdi. Biz ise onları geri vermeden ülkeyi terk ettik. (bkz.Taberi) Şimdi ise bu yaptığımızın günah olduğunu fark ettik, senin de bu günah yüzünden alıkonulduğunu düşündük (bkz.Razi, Beyzavi) ve Samiri'nin teklifi üzerine, bu günahımızdan kurtulmak için altınları eritip buzağıya süs yaptık ve ona tazimde bulunarak af dilemeye çalıştık." (bkz.Ahmet Mekki "el-Muin", Zübde
88-Neticede Samiri onları saptırmış, ziynet eşyalarıyla süslü buzağıyı onlara gösterip, "Bu mücevherleri ödünç alıp geri vermemiş olmanın günahından kurtulmak için buzağıya dua etmelisiniz. İşte sizin ihtiyacınız olan ilah budur. Aslında Musa da böyle yapmalıydı ama o bu gerçeği unuttu!" diyerek insanların aklını çelip onları putperestliğe sevk etmişti. 
89-O buzağının konuşamayan, akıl erdiremeyen bir zavallı olduğunu bildikleri halde yine de onu tazim ettiler ve böylece, bütün varlıkların rabbi olan Allah'a karşı büyük bir suç işlemiş oldular.

90-Oysa onlar bu sapkınlığa bulaştıklarında Harun onlara şöyle dedi: "Ey kavmim! İmtihan ediliyorsunuz. Bütün varlıkları yaratan ve sonsuz merhamet sahibi olan Allah'tan başka ilah yoktur. Lütfen bana tabi olun ve emirlerime itaat edin"
91-Ne var ki onlar Harun'u dinlememiş ve "Samiri'ye hak veriyoruz, Musa geri dönünceye kadar bu buzağıya tazimde bulunmaya devam edeceğiz" demişlerdi.

Musa ise yokluğunda Harun'un insanları tevhitte sabit tutmak için ne kadar çabaladığını bilmediği için onu suçladı ve şöyle dedi;
92-"Kardeşim! Bu insanlar şirke bulaştığında sen neredeydin?"
93-"Niçin onlara engel olmadın? Yoksa sana verdiğim vekalet görevini umursamadın mı?"
94-Harun ona cevaben şöyle dedi: "Kardeşim! Saçımı sakalımı çekiştirip beni itip kakmayı bırak! Ben şirke bulaşanları engellemeye çalıştım, ama dinlemediler, hatta beni öldürmeye dahi kalkıştılar. Şimdi sen de beni onlarla bir tutup kınama! Bu sadece onları sevindirir. Ayrıca şirke bulaşanlarla savaşmaya kalkarsam halk ikiye bölünürdü ve sen beni insanları bölmekle suçlarsın diye korktum!"

95-Kardeşinin suçsuz olduğunu anlayan Musa bu sefer Samiri'ye döndü ve "Peki, senin derdin neydi Samiri? Niçin insanları şirke sev ettin?" diye çıkıştı
96-Samiri ise ona şöyle cevap verdi: "Ben başlangıçta senin dinine biraz inanmış, senin anlattıklarından etkilenmiştim. Ancak daha sonra diğer insanların düşündüklerinden farklı düşünmeye başladım ve senin yolunun yanlış olduğu kanaatine vardım. Bu yüzden senin dinini terk ettim. (bkz.Razi, Hicazi) İçimden böyle geldi."

97-Musa, Samiri'nin bu sözleri üzerine ona şöyle dedi: "Madem öyle, o halde çık git buradan! Bundan böyle bizim aramızda yerin yok. Öldükten sonra ise asla kurtulamayacağın bir azap seni belkliyor. Şimdi senin bu yaptığın şeyi ortadan kaldıracağız, bütün bu mücevherleri parçalayıp yakacak ve denize savuracağız."

98-Ardından Samiri'ye kanıp şirke bulaşanlara döndü ve onlara şu tevhit dersini tekrarladı: "Sizin ve bütün insanların ibadet edeceği yegane mabut Allah'tır. O'ndan başka ilah yoktur. O, diğer varlıklar gibi aciz değildir, sonsuz ilmiyle her şeyi kuşatır. Yaptığınız her şeyi bilir ve ona göre karşılık verir." (bkz.Ahmed Mekki "el-Muin")

bkz.TEVRAT (Eski Ahit) Mısırdan çıkış 32/1-35
a) Eski Ahit’te Geçen Şekliyle Altın Buzağı Kıssası
Eski Ahit’in Çıkış bölümündeki bu hikayenin tamamı şöyledir:

“Ve dağdan inmek için Musa’nın geciktiğini kavim görünce, kavim Harun’un
yanına toplandı ve ona dediler: Kalk bizim için ilah yap, önümüzden gitsinler, çünkü Musa’ya, bizi Mısır’dan çıkaran bu adama ne oldu bilmiyoruz. Ve Harun onlara dedi: Karılarınızın, oğullarınızın ve kızlarınızın kulaklarındaki altın küpeleri kırıp çıkarın ve onları bana getirin. 
Ve bütün kavim kendi kulaklarındaki altın küpeleri kırıp çıkardılar ve onları Harun’a getirdiler. Ve onu ellerinden aldı ve oymacı aletiyle ona biçim verdi ve onu dökme bir buzağı yaptı; ve dediler: Ey İsrail, seni Mısır diyarından çıkaran ilahların bunlardır. Ve Harun onu gördü ve onun önüne bir mezbah yaptı ve Harun ilan edip dedi: yarın Rabbe bayramdır. Ve ertesi gün erken kalktılar ve yakılan takdimeleri arz ettiler ve selamet takdimelerini getirdiler ve kavim yemek ve içmek için oturdular ve oynamak için kalktılar. Ve Rab Musa’ya dedi: Git, aşağı in; çünkü Mısır diyarından çıkardığın kavmin bozuldu; onlara emrettiğim yoldan çabuk saptılar; kendileri için dökme bir buzağı yaptılar ve ona secde kıldılar ve ona kurban kestiler ve dediler: Ey İsrail seni Mısır diyarından çıkaran ilahların bunlardır. Ve Rab Musa’ya dedi: Bu kavmi gördüm ve işte sert enseli bir kavimdir; ve şimdi beni bırak, onlara karşı öfkem alevlensin ve onları telef edeyim ve seni büyük millet edeceğim. Ve Musa Allah’ı Rabbe yalvarıp dedi: Ya Rab Mısır diyarından büyük kuvvetle ve kudretli elle çıkardığın kavmine karşı niçin öfken alevleniyor? Mısırlılar: Onları kötülük için, dağlarda öldürmek için ve onları yeryüzünden yok etmek için çıkardı, diye niçin söylesinler? Kızgın öfkenden dön ve kavmine karşı bu kötülüğe nadim ol. Kulların İbrahim’i, İshak’ı ve İsmail’i hatırla, onlara kendin üzerine and ettin ve onlara dedin: Zürriyetinizi göklerin yıldızları gibi çoğaltacağım ve hakkında söylediğim bütün bu diyarı sizin zürriyetinize vereceğim ve onu ebediyen miras alacaklar. Ve Rab kavmine edeceğini söylediği kötülüğe nadim oldu. Ve Musa döndü ve şehadetin iki levhası elinde olarak dağdan indi; levhaların iki tarafı yazılı idi; bir yüzü ve öbür yüzü yazılı idi. Ve levhalar Allah’ın işi idiler ve levhalar üzerine oyulmuş yazı, Allah’ın yazısı idi. Ve bağrıştıkları zaman kavmin sesini Yeşu işitti ve Musa’ya dedi: Ordugâhta cenk sesi var. Ve o dedi: Yenenlerin bağırış sesi değil, yenilenlerin de bağırış sesi değil; ancak terennüm edenlerin sesini işitiyorum. Ve vaki oldu ki, ordugâha yaklaşınca buzağıyı ve oyunlarını gördü ve Musa’nın öfkesi alevlendi ve elinden levhaları attı ve dağın eteğinde onları kırdı. Ve yaptıkları buzağıyı aldı ve ateşte yaktı ve toz oluncaya kadar ezdi ve suyun yüzüne saçıp İsrailoğulları’na içirdi. Ve Musa Harun’a dedi. Bu kavim sana ne yaptı ki, onun üzerine büyük suç getirdin? Ve Harun dedi: Efendimin öfkesi alevlenmesin; kavmi sen bilirsin, o kötülüğe âmadedir. Çünkü bana dediler: Bizim için önümüzden gidecek ilah yap; çünkü Musa’ya, Mısır diyarından bizi çıkaran bu adama ne oldu bilmiyoruz. Ve onlara dedim: Kimlerde altın varsa kırıp çıkarsınlar; ve bana verdiler ve onu ateşe attım ve şu buzağı çıktı. Ve Musa kavmin dizginsiz olduğunu gördü. (Çünkü Harun onu düşmanlarına eğlence olmak üzere, dizginsiz bırakmıştı). Ve Musa ordugâhın kapısında durup dedi: Rab tarafında olan bana gelsin: Ve bütün Levi oğulları onun yanına toplandılar. Ve onlara dedi: İsrail’in Allah’ı Rab şöyle diyor: Herkes kılıcını beline kuşansın ve ordugâhta kapıdan kapıya dolaşsın ve herkes kendi kardeşini ve herkes kendi arkadaşını ve herkes kendi komşusunu öldürsün. 

Ve Levioğulları Musa’nın söylediği gibi yaptılar ve o gün kavimden üç bin adam kadar düştü. Ve Musa dedi: Bugün size bereket versin diye kendinizi Rabbe tahsis edin, çünkü herkes oğluna karşı ve kardeşine karşı kalktı. Ve ertesi gün vaki oldu ki, Musa kavme dedi: Siz büyük suç yaptınız; şimdi ben Rabbin önüne çıkacağım; belki suçunuz için kefaret ederim. Ve Musa Rabbe döndü ve dedi: Ah, bu kavim büyük suç ettiler ve kendilerine altın ilahlar yaptılar. Ve şimdi eğer suçlarını bağışlarsan yoksa niyaz ederim, yazdığın kitabından beni sil. Ve Rab Musa’ya dedi: Bana karşı kim suç işledi ise kitabımdan onu sileceğim. Ve şimdi git, kavmi sana söylediğim yere götür; işte, meleğim senin önünde yürüyecek; fakat onları aradığım günde suçlarını üzerinden arayacağım. Ve Rab kavmi vurdu, çünkü Harun’un yaptığı buzağıya taptılar”
Burada dikkat çekici olan, Samiri'nin özel isim olmadığı, Samiriler ismindeki halka mensup birinden söz edildiğidir.
Zaten Tevrat da bu altın buzağının suçunu Samirilere atmaktadır.
 Şöyle ki; (Tevrat Hoşea: 8: 5-6)
“Ey Samiriye, atın altın buzağı putunuzu, Öfkem alevleniyor size karşı! 
Hiç mi temiz olamayacaksınız? 
Çünkü bu İsrail’in işidir. O buzağıyı bir usta yaptı, 
Tanrı değildir o. Samiriye’nin buzağı putu parçalanacak”. 
*
KUR'AN'IN İLAHİ VAHİY OLDUĞUNA İNANMAYAN MÜŞRİKLERİN UYARILMASI

99-Ey Muhammed! İşte biz, sana senden önce yaşamış peygamberlerin hayatlarından kesitler anlatarak ibret alınacak dersler sunuyoruz. Bunun için, sana katımızdan Kur'an'ı verdik
100-Kur'an'ı ilahi kelam olarak görmeyenler kıyamet günü Allah'ın huzuruna çok büyük bir vebal ile çıkarlar
101-Ve bu telafi edilemez yanlışın cezası olarak sonsuza kadar kalacakları cehennem ateşine (bkz.Taberi) atılırlar.

KIYAMET ve HESAP GÜNÜ 

102-Nitekim kıyametten sonra insanların diriltileceği gün sura üflenecek ve o gün biz peygamberleri ve ilahi mesajları inkar edenleri gözleri donuklaşmış, dehşete düşmüş bir halde toplayacağız
103-Bütün konuşmalarını bildiğimiz halde, güya gizlice konuştuklarını sanarak kendi aralarında, "dünayada on gün kadar kaldık herhalde" diye fısıldaşacaklar
104-İçlerinde en aklı başında olanlar ise "Olsa olsa bir gün kalmışızdır" diyecek, bitmez sandıkları dünya hayatının ne kadar kısa olduğuna şaşıracaklardır. (bkz.Zemahşeri)

105-Ey elçimiz! Sen onlara kıyametin dehşetli anlarından bahsedince sana engin dağları gösterip anlattığın şeyin imkansız olduğunu ima edercesine, onların nasıl yıkılacağını soruyorlar. Onlara deki: "Evet, kıyamet günü Rabbim o gördüğünüz yalçın dağları un ufak edecek"
106-"Hepsi toz duman olacak"
107-"Ve yerlerinde yeller esecektir"
108-"O gün insanları mahşere toplayan meleğin sesi duyulduğu an herkes boyun büküp doğruca mahşere toplanacak, rahman olan Allah'ın huzurunda sesler kısılacak, ayak seslerinden başka bir şey duyulmayacaktır."
109-"O gün kimsenin kimseye bir yararı olmayacak, dünyada şefaatçi olarak gördüğünüz varlıkların hükmü kalmayacaktır. Ancak Allah'ın kendilerinden razı olduğu ve sözlerini makbul karşıladığı müminler kendilerini kurtarabileceklerdir."
110-"Zaten Allah bütün kulların amellerini bilmektedir, oysa kulların bilgileri son derece sınırlıdır."
111-"O gün sonsuz hayat sahibi ve hiç bir şeye muhtaç olmayan Allah'ın huzurunda tevhide ve peygamberlere iman etmeyenlerin başları eğik kalacak, müşriklerin (bkz.Taberi) halleri harap olacaktır."
112-"Ancak Allah'ın tekliğine ve O'nun peygamberlerine inanmış, O'nun emir ve yasaklarına uygun yaşayanlar bu güzel davranışlarının ödülünü eksiksiz olarak alacaklardır."

113-Ey elçimiz! İşte biz böylece sana onların anlayacağı şekilde Kur'an'ı Arapça olarak vahyediyoruz ve Allah'a şirk koşmaya devam ettikleri takdirde başlarına nelerin geleceğini bir bir anlatıyoruz ki öğüt alsınlar ve şirke tövbe edip sana iman etsinler!
114-Zira bütün varlığın mutlak egemenliğini elinde bulunduran ve ihsan ettiği sınırsız nimetlerle ibadet edilmeye layık yegane kudret olan Allah, müşriklerin iddia ettikleri ortaklardan beridir, münezzehtir! Fakat onların başlarına hemen ilahi azabın gelmesi için acele etme! Kur'an'ın vahyedilmesi, ilahi mesajın insanlara ulaştırılması tamamlanmadan hemen acele edip vaat edilen şeylerin gerçekleşmesini bekleme (bkz.Cabiri) ve "Rabbim! Vahiy göndermeye devam ederek ilmimi arttır!" diye dua et!

ADEM KISSASINDAN SABIR ve TEVHİT DERSİ

Ey elçimiz Muhammed! Mekkeli müşriklerin seni yalanlamalarına ve Kur'an'ın ilahi kelam olduğunu kabul etmemelerine üzülme! Çünkü onlar bunu şeytan ayarttığı için yapmaktadırlar.
115-Nitekim daha önce Adem de şeytana uyup Allah tarafından kendisine konulan yasağı çiğnemişti
116-Vaktiyle biz meleklerden ona saygı duymasını istemiştik, İblis hariç hepsi ona saygı duymuşlardı. İblis ise kibirlenmiş ve Allah'ın emirlerine isyan etmişti
117-Biz de Adem'e, "Verdiğim sınırsız nimetlerden eşinle birlikte dilediğiniz gibi faydalanın"
118-"Bu nimetler sayesinde aç susuz kalamaz"
119-"Sıcaktan-soğuktan korunacak ve üzerinizi örtecek giyisiler bulur, huzur içinde yaşarsınız"
120-"Ancak şeytana uyup benim emir ve yasaklarımı ihlal etmeyiniz. Unutmayınız, şeytan sizin açıkça düşmanınızdır. Eğer ona uyar ve benim emirlerimi ihlal ederseniz sıkıntı çekersiniz. Dünya ve ahiretteki huzurunuz bozulur" diye bildirmiştik. Ne var ki şeytan onları çeşitli vesveselerle kandırıp ilahi emre karşı gelmelerini sağlamayı başardı. "Rabbinizin yasakladığı şeyler aslında sizin melek gibi değerli (bkz.Razi) ve ölümsüz olmanızı sağlayacak şeylerdir. O yasağa uymamanız Rabbinizin rızasına daha uygundur" diyerek onları aldattı.
121-Derken Adem ve eşi şeytana aldanıp tamahkarlık ettiler, Allah'ın kendilerine koyduğu yasakları çiğnediler. Bunun üzerine her ikisi de ayıplarını, kusurlarını fark edip derhal telafi etmeye koyuldular. Ardından Rableri onlara, "Ben size ilahi emirden çıkmayınız, şeytana uymayınız, şeytan sizin apaçık düşmanınızdır dememişmiydim?" diye seslendi.

122-Adem ve eşi hatalarını anlayıp tövbe edince biz de onların bu samimi tövbelerini kabul ettik
123-Ancak ilahi tavsiyeye uymadıklarından dolayı manevi yönden derece kaybettiklerini kendilerine bildirmek üzere onlara şöyle seslendik: "İlahi emri çiğnemekle hata ettiniz. Artık size verilen ömür süresince yeryüzünde, düşmanınız olan şeytan ile mücadele edeceksiniz. Bundan böyle sizlere gönderdiğim vahiylere uyup peygamberlerin izinden gidenler dünya ve ahirette huzurlu bir yaşam süreceklerdir.
124-Peygamberlere iman etmeyen ve ilahi mesajlara sırt çevirenleri ise dünyada mutsuz ve bedbaht bir halde yaşatacak, ahiret gününde de kör ve çaresiz olarak dirilteceğiz.
125-Bu durumu fark edince, "Rabbim! Ben dünyada sağsağlam idim, görüyordum, şimdi niçin beni kör olarak dirilttin!" diye feryat edecek
126-Biz de ona şöyle cevap vereceğiz: "Evet, dünyada gördüğünü sanıyordun, fakat bizim mesajlarımıza karşı kör gibi davranıyor, peygamberimize iman etmiyordun. Hakikati gösteren onca delili görmezden geliyordun. Dolayısıyla bugün o yaptıklarının cezası olarak seni cehennemde (bkz.Taberi) bu çaresizlik içerisinde bırakacağız" 

GELECEK İNANANLARINDIR

127-Ey Muhammed! senin peygamberliğine inanmayan müşriklere bu kıssadan ibret almalarını söyle! İşte elçilerimize sırt çeviren ve ayetlerimize inanmayanların cezası budur. Onların, peygamberliğini inkar etmek ve seni yalancı saymak suretiyle sana bu dünyada çektirdikleri sıkıntı, ahirette çekecekleri azabın yanında çok hafif kalır. (bkz.Zemahşeri) Üstelik ahiret azabı daha kalıcıdır.

128-Mekkeli müşrikler Ad ve Semud gibi helak olmuş toplumların (bkz.Taberi) kendilerinden önce yaşamış ve tıpkı onlar gibi peygamberleri yalanlamış olduklarını ve bu sebeple hazin bir sona müstehak olduklarını düşünüp ibret almazlar mı? oysa bu durum akıllı insanlar için tam bir ibret vesikasıdır.

129-Eğer insanların dünyadaki hayatları boyunca özgür iradeleri ile yaşayıp imtihan olmaları ve bu dünyada yaptıklarının karşılıklarını ahirette almaları şeklindeki yasamız olmasaydı, Allah'a şirk koşan ve elçimize sihirbaz diyen müşrikleri derhal helak ederdik. Çünkü onlar bu cezaya müstehak olmuş durumdadırlar.
130-İşte bu sebeple ey elçimiz! Sen, onların, peygamberliğini yalanlamalarına, sana şair, mecnun, kahin, sihirbaz vb. yakıştırmalarda bulunmalarına ve Kur'an'ın ilahi vahiy oluşunu kabul etmemelerine aldırma! Sen sadece görevini yap ve sana sonsuz nimetler bahşeden rabbine olan kulluk görevini yerine getir. 
131-Müşriklerin türlü dünya nimetleri içerisinde yüzüyor olmalarına bakıp üzülme! Bunlar dünya hayatının geçici nimetleridir ve onlar bu nimetlerle sınanmaktadırlar. Kendilerine bütün bu nimetleri veren Allah'a gereği gibi kulluk edip etmeyecekleri konusunda denenmektedirler. Allah'ın ahirette sana bahşedeceği nimetleri ise dünyadakilerden çok daha iyi ve devamlıdır. Biz bu dünyada seni servet sahibi olmakla değil, Allah'a kul olmakla mükellef tutuyoruz. (bkz.TaberiBizim insanların kazançlarına, servetlerine ya da herhangi bir şeylerine ihtiyacımız yoktur. Onlara emrettiğimiz her şey tamamen kendi yararları içindir.
132- Eğer bizim emir ve yasaklarımıza uygun yaşayacak olurlarsa dünyada da, ahirette de çok daha hayırlı bir istikbal kendilerini beklemektedir. Sen daima tevhide bağlı kal ve sana inananlara da (bkz.Nesefi) bunu emret. Bütün ibadetlerinde tevhidi esas al!

133-Ey elçimiz Muhammed! Müşriklerin senin peygamberliğine inanmadıklarını peygamberliğini kanıtlaman için senden mucize göstermeni istediklerini biliyoruz. Önceki kitaplarda olan o delil onlara ulaşmadı mı? Oysa onlara daha önceki toplumlar içerisinde peygamberlerden böyle küstahça isteklerde bulunanların sonunun ne olduğunu anlattık.

134-Kaldı ki biz, onları büyük mucizelere değil, akıllarına hitap eden Kur'an delilleriyle elçimize iman etmeye çağırıyoruz. Eğer onlara elçi göndermemiş, önlerine bu kadar delil koymamış olsaydık kıyamet gününde ilahi azaba çarptırılacakları vakit bize karşı bir mazeret öne sürme imkanlar olur: "Allah'ım! Bize eğer bir ölçü gönderip mesajlarını anlatsaydın ona inanır ve senin mesajlarına uygun yaşar ve bu perişan duruma düşmezdik" diyebilirlerdi.

135-Ey elçimiz! Senin peygamberliğine inanmak için ısrarla mucize yahut ilahi azap isteyen ve kendilerine anlattığın ahiret vaadini ciddiye almayan müşriklere şöyle de: "Bekleyin bakalım! Gün gelecek, şimdi sahip olduğunuz saltanat sona erecek ve o zaman kimin doğru yolda olduğunu gayet iyi anlayacaksınız!"

(Surelerin Türkçe özü için, Sayın Hasan Elik ve Sayın Muhammed coşkun hocalarımızın ilmine ve onların "İndirildiği Dönemin Işığında Kur'an Tefsiri - Tevhit mesajı" isimli muhteşem eseri ile Sayın Abdülaziz Bayındır hocam ile Sayın Hakkı Yılmaz hocalarımın ilimlerine minnettarım)


Diğer sureler için link;