26 Mayıs 2017 Cuma

KURAN -48- (27) NEML SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ

(Bismillahirrahmanirrahim)
(her şeye) Yaratılmışlara sonsuz ve sınırsız lütuf, ihsan, rahmet bahşeden, rahmetiyle sayısız nimetler ihsan eden, merhameti ve rahmeti bol, kulluk edilmeye layık tek ilah Allah'ın ismi ile (yardımıyla) (başlanır)
\Aynı zamanda müşriklerin bir işe başlarken Allah yerine kendi ilahlarının adlarını zikretmelerine nispettir\

NEML: Karınca
93 Ayet - /Süleyman peygamber ile konuşan karınca ve 9 mucize/

----Mekke döneminin ortalarında Şuara suresinin ardından vahyedilmiştir. Adını 18. ayetten itibaren anlatılan ve Hz. Süleyman'ın bir sefer esnasında geçtiği vadide yaşayan karıncaların konuşmasını aktaran ayette geçen "neml" kelimesinden almıştır. "Süleyman suresi" de denir. Surede, Hz. Peygamber'e inanmadıkları takdirde geçmiş toplumlar gibi hüsrana uğrayacakları vurgulanan Mekke'li müşriklerin, kıyamet ve ilahi ceza uyarısıyla ilgili umursamazlıkları eleştirilmekte, bu tutumların kendilerini ilahi cezaya maruz bırakacağı belirtilerek tevhit dininin açık ve net mesajı verilmektedir----
(bkz.Hasan Elik & Muhammed Coşkun, İndirildiği dönemin ışığında Kur'an tefsiri)

İLAHİ KELAMIN YOL GÖSTERİCİLİĞİ

1-Ta sin! (Huruf-ı Mukattaa) Ey Muhammed! Bunlar Kur'an'ın, açık-seçik beyanlar sunan kitabın ayetleridir.
2-Bu kitabın ayetleri, tevhidi ve ilahi mesajları insanlara açık bir şekilde anlatmakta,
3-Senin peygamberliğine iman eden, tevhit inancına göre Allah'a kulluk eden ve dünya hayatının sonunda hesaba çekilecekleri ahiret hayatına iman edenler için müjdeler içeren bir rehberdir.
4-Ancak Mekkeli müşrikler senin peygamberliğine inanmayıp ahiretle ilgili uyarılarını alaya almaktadırlar. Zira onlar yaptıkları şeyin doğru olduğunu sanmakta, kendilerini doğru yolda görmektedirler.
5-Oysa gerçek tam tersidir. Ahirette onları çok acı bir azap beklemektedir.

6-Bu Kur'an sana engin bilgi sahibi olan ve insanlar için en yararlı şeyleri hikmetle emreden Allah tarafından vahyedilmektedir.

MUSA PEYGAMBER KISSASINDAN Hz.PEYGAMBER'E MANEVİ DESTEK, MÜŞRİKLERE UYARI MESAJI

Ey Muhammed! Müşriklerin senin peygamberliğine inanmamaları, sana ve yanındaki müminlere baskı yapmaları seni ümitsizliğe düşürmesin! Eğer sabır ve kararlılıkla inancınızı sürdürürseniz Allah sizlere yardım edecek, onlara karşı üstün gelmenizi sağlayacaktır. Nitekim senden önceki peygamberler de tıpkı senin gibi zorluklar yaşamışlar, fakat sabır ve kararlılık gösterdikleri için kazançlı çıkmışlardır. İşte bu peygamberlerden biri de Musa'dır.
7-Musa, soğuk bir kış gecesi (bkz.Taberi, Razi) ailesiyle birlikte Medyen şehrinden Mısır'a doğru giderken yolunu kaybetmişti (bkz.Cabiri). O sırada ilerde bir ateş görmüş ve ailesine şöyle demişti: "Bekleyiniz! Sanki şurada bir ateş gördüm. Oraya bir gideyim, belki ısınacak bir parça ateş ya da bize yolu tarif edecek birilerini bulurum" 

8-Ateşin yanına vardığında Allah ona şöyle vahyetmişti: "Ey Musa! Bu ateş ve çevresinde gördüğün şeyler Allah'ın insanlara olan rahmetinin tecellisi olan kutlu vahyin habercisidir (bkz.Zemahşeri). Rabbin seni peygamber olarak seçmiştir. Buradan sana iletilecek olan vahiy, halkın için ilahi rahmet olacaktır (bkz.Razi). Bütün insanların yaratıcısı ve yol göstericisi olan Allah, müşriklerin nitelemelerinden münezzehtir. Eşi ve ortağı yoktur.
9-Bilesin ki sana bu vahyi ileten benim ve benden başka ilah yoktur. Ben sonsuz güç ve hikmet sahibiyim. Elçilerime, insanlara en yararlı olacak mesajları iletirim ve onlara düşmanlık edenleri cezalandırırım."

10-Ardından ona, "Asanı yere at!" diye emir verdi. Musa, asasını yere atınca birden hareketli bir yılana dönüştüğünü gördü ve kaçmaya koyuldu. Allah, "Korkma! Benim huzurumda korkuya kapılacak olanlar peygamberler değil, 
11-Onlara inanmayan ve insanlara zulmedenlerdir (bkz.Taberi). Kaldı ki eğer onlar da yaptıklarından pişmanlık duyar, iman edip hakkı ve adaleti gözetmeye başlarlarsa merhamet ve şefkatimle muamele eder ve onları affederim.
12-Şimdi al onu, göreceksin ki onu eski haline döndüreceğiz. Bir de elini koynuna sok! Çıkardığın zaman göreceksin ki peygamberliğine dair bir mucize olarak elin ışıl ışıl parlayacak! Bunlar dahil, sana 9 mucize göstereceğiz. Artık Allah tarafından peygamber olarak seçilip görevlendirildiğini bil! Mısır'a gidip Firavun ve erkanını senin peygamberliğine inanıp İsrailoğulları'nı serbest bırakmaları için uyar! Çünkü onlar iyice hadlerini aşmış bulunmaktadırlar" dedi.

13-Musa, Firavun ve erkanına gidip onlara ilahi mesajı ulaştırdığında, onun peygamberliğine dair delillerini görmelerine rağmen yine de kendisine inanmadılar ve tıpkı Mekke'li müşriklerin, elçimiz Muhammed'e dedikleri gibi ona "sihirbaz" dediler.
14-Oysa onun sihirbaz değil, Allah tarafından gönderilmiş bir peygamber olduğunu gayet iyi biliyorlardı. Ancak sırf inat ve kibirlerinden dolayı ona inanmak istemediler ve sonunda hüsrana uğradılar. Ey Mekke'li müşrikler! Eğer siz de Muhammed'e inanmamakta aynı kibir ve inadı sürdürürseniz sonunuz tıpkı Firavun ve erkanı gibi hüsran olacaktır (bkz.İbn Kesir)

DAVUD ve SÜLEYMAN KISSASINDAN TEVHİT MESAJI

Ey elçimiz Muhammed! Musa'dan sonra İsrailoğulları'na peygamber olarak gönderdiğimiz ve kendilerine ilahi ilim ve peygamberlik verdiğimiz Davud ve Süleyman kıssalarında hem senin için, hem senin peygamberliğini kabul etmeyen müşrikler için dersler vardır. Zira Davud ve Süleyman, Allah kendilerine büyük bir krallık bahşettiği halde Firavun gibi azgınlık ve zalimlik yapmamış, salih birer kul olarak ilahi mesaja boyun eğip O'nun emir ve yasakları uyarınca yaşamışlardı. Ellerindeki güç ve kudrete aldanıp seni yalanlayan Mekke'li müşrikler bu durumdan ders çıkarmalı, iman ve adaletle donanmayan her işin sonunun hüsran olacağını bilmelidirler. 
15-Vaktiyle biz Davud ve Süleyman peygamberlere kuşlarla konuşma yeteneği dahil büyük bir ilim vermiştik. Onlar da bu ilme karşılık Allah'a şükretmişler, "Bizi diğer bir çok inanan kulun sahip olduklarından farklı meziyetlerle donatan Allah'a hamdolsun" demişlerdi.
16-Davud'un vefatından sonra oğlu Süleyman, Allah'ın peygamberi ve babasının varisi olarak tahta geçmiş ve "Ey insanlar! Allah bize kuşlarla konuşmak gibi büyük bir meziyet ve hemen her şey hakkında geniş bilgi lütfetmiştir. Doğrusu, Allah'ın bize bahşettiği bu nimetler gerçekten büyük lutuftur" diye konuşmuştu.

17-Bir vakit Süleyman'ın kendi halkından, yabancılardan (bkz.Amalika kabilesi), ruhani varlıklardan ve kuşlardan müteşekkil orduları, bir sefer için toplanıp düzenli birlikler halinde yola koyulmuşlardı. 
18-Ordu karınca vadisine geldiğinde bir karınca diğerlerine şöyle seslenmişti: "Yuvalarınıza girin! Dikkat edin Süleyman ve ordusu buradan geçerken farkında olmadan sizi ezmesin!"
---"Karınca vadisi" (vadi'n-neml) olarak bilinen yer, Şam civarında (bkz.Razi) Cibrin ile Askalan arasında bulunan bir vadidir (Tacü'l-arus, "vdy" md.).---
(bkz.Hasan Elik & Muhammed Coşkun, İndirildiği dönemin ışığında Kur'an tefsiri)

19-Bunun üzerine Süleyman tebessüm etmiş ve büyük bir alçak gönüllülükle, "Ey Rabbim! Bana ve babama verdiğin bu nimetlere hakkıyla şükredebilmeyi, sana layıkıyla kulluk edebilmeyi, emir ve yasakların doğrultusunda bir yaşam sürüp rahmetine ve sevdiğin kullar arasına dahil olabilmeyi nasip et" diye dua etmişti.
---Ayet Arap edebiyatı inceliğiyle "Haksız ve gereksiz yere bir tek karıncayı dahi incitmemize izin verme ya Rabbi!" diyor (Attila Güven)---

20-Bir aralık, ordunun su ihtiyacını karşılayacak bir kaynak bulmak için (bkz.Taberi) haberci kuşları toplamış, fakat içlerinde hüdhüdü göremeyince, "Onu niçin göremiyorum? Yoksa kayıplara mı karıştı?
---Hüdhüd, bizim "ibibik" diye bildiğimiz "yaban horozu". Tevrat'a göre eti yenilmeyecek / haram olarak nitelendirilir (bkz.Levil i ler. I 1/19; Tesniye, I 4/ I 8) Eski Mısır'lılara göre de gök tanrısı Horus'un simgelerinden biridir.---
21-Bana geçerli bir mazeret bildirmezse ya kellesini uçurur ya da çok ağır cezaya çarptırırım!" demişti.

22-Çok geçmeden hüdhüd çıkageldi ve kendisine nerede kaldığını soran (bkz.Taberi) Süleyman'a, "Senin ordunun henüz gitmediği yerlere gittim ve Sebe halkına ilişkin çok önemli bilgiler edindim" diye cevap verdi.

23-Süleyman, Sebe ülkesi hakkındaki bu çok önemli bilginin ne olduğunu sorunca hüdhüd şöyle demişti: "O ülkenin başında muhteşem bir saltanatı ve her türlü imkanı olan bir kraliçe var.
24-Fakat gerek kraliçe gerekse bütün Sebe halkı tevhidi bırakmış, güneşi kendilerine ilah edinmiş, şeytana uyup bu yanlış yolu doğru olarak benimsemiş durumdadırlar.
25-Bütün varlığın en gizli saklı hallerini dahi bilen, insanların gizli açık bütün davranışlarından haberdar olan, mülkün ve egemenliğin yegane sahibi olan Allah'a kulluk etmek dururken,
26-Şeytana uyup Allah'a şirk koşmakta ve basiretleri körelmişçesine davranmakta, bir türlü tevhide dönememektedirler."

27-Bu haberi alan Süleyman, hem haberin doğruluğundan emin olmak, hem de Sebe kraliçesini tevhide davet etmek üzere bir mektup yazdı
28-Ve hüdhüde şöyle dedi: "Söylediklerinin doğru olup olmadığını yakında anlayacağız. Şu mektubu onlara götür ve tepkilerinin nasıl olduğunu gözetleyip bana haber getir!"

29-Kraliçe mektubu alınca danışmanlarını topladı ve "Efendiler! Bana çok önemli bir kraldan (bkz.Zemahşeri, Razi) mektup geldi.
30-Mektup Süleyman adlı bir kral tarafından gönderilmiş ve sonsuz merhamet sahibi olan Allah'ın adıyla
31-Beni tevhidi kabul etmeye ve çağrısına karşı koymamaya davet ediyor.
32-Biliyorsunuz, sizlere danışmadan hareket etmem. Görüşünüz nedir?" diye sordu.

33-Danışmanlar kraliçeye şöyle cevap verdiler: "Bizler güçlü bir devletiz. Gerekirse Süleyman'ın ordusuyla savaşacak güce sahibiz. Fakat elbette ki son sözü söyleyecek olan sensin. Biz senin emrine amadeyiz (bkz.Razi). Düşün ve kararını ver!"

34-Kraliçe düşünüp taşındıktan sonra kararını şöyle açıkladı: "Biliyorsunuz, krallar bir ülkeyi işgal ettiklerinde orayı harap eder, altını üstüne getirirler. Ülkenin ileri gelen mevki makam sahibi insanlarını alaşağı edip hor ve hakir duruma düşürürler. 
35-İşte bu sebeple ben Süleyman'a karşı savaş açmak yerine ona bazı hediyeler gönderecek ve elçilerimizin getireceği habere göre hareket edeceğim."

36-Kraliçe'nin elçileri Süleyman'ın huzuruna çıkıp hediyeleri takdim ettiklerinde Süleyman şöyle dedi: "Ben sizi tevhide çağırıyorum, sizler bana mal mülk hediye ediyorsunuz öyle mi? Bu hediyeler karşılığında sizin şirk inancınıza sessiz kalmamı mı bekliyorsunuz? (bkz.İbn Kesir) Sizin şu hediyelerinizin rabbimin bana lütfettiği tevhit inancı ve ilim gibi nimetler karşısında sözü bile edilmez. Bu tür dünya malları sizler gibi sadece dünya serveti peşinde koşanları sevindirir. 
37-Şimdi ülkenize dönün ve kraliçenize şu mesajımı iletin: Eğer tevhit çağrımı kabul edip Allah'ın birliğine inanmış ve bana itaat etmiş bir şekilde huzuruma gelmezlerse onlara asla karşı koyamayacakları bir ordu ile saldırır ve hepsini alaşağı edip ülkelerinden çıkarırız."

38-Bu kesin ve kararlı mesajı alan kraliçe teslim olacağını bildirince, Süleyman erkanına şöyle dedi: "Söyleyin bakalım! Kraliçe ve adamları huzurumuza gelip itaatlerini bildirmeden önce onun tahtını bana hanginiz getirebilir?" 
39-Bunun  üzerine orada bulunanlar içerisinde, ruhani varlıklardan biri öne atıldı ve "Ben onu senin halkın karşısında konuşma yapacağın zaman gelmeden getirebilirim. Bu konuda bana güvenebilirsin" dedi. 
40-Fakat ilahi kitap bilgisine sahip olan Süleyman, "Ben onu göz açıp kapayana kadar getiririm" diye cevap verdi ve dediği gibi tahtı çabucak oraya getirtti. Tahtın yanı başına getirildiğini gördüğünde şöyle dedi: "Bana verilen bütün bu kudret ve saltanat rabbimin lutfudur ve rabbim benim kendisine şükür mü yoksa nankörlük mü edeceğimi denemektedir. Bu durum hepinize ders olsun. Bilesiniz ki kim Allah'ın verdiği nimetlere şükreder ve sadece O'na kulluk ederse kazançlı çıkar. Çünkü Allah'ın hiç kimsenin şükrüne de ibadetine de ihtiyacı yoktur. O, insanlardan istediği her şeyi yine insanların yararı için istemektedir. (bkz.Taberi) Kim de nankörlük eder ve Allah'ın emirlerine uymazsa kendisi zararlı çıkar."

41-Derken Süleyman, çevresindekilere, "Kraliçenin tahtını biraz değiştirin, bakalım gördüğü zaman onu tanıyabilecek mi?" diye emir verdi.
42-Geldiğinde ona, "Senin tahtın da böyle midir?" diye sordu. Kraliçe şaşkınlıkla, "Evet, bu aynen benim tahtıma benziyor, sanki o!" diye cevap verdi ve "Zaten Süleyman'ın muazzam kudretini daha önce haber almış ve bu sebeple ona teslim olmuştuk. Şimdi bu kudreti gözümüzle görmüş olduk" dedi. 
43-Doğrusu onu o zamana kadar tevhitten alıkoyan şey, öteden beri şirk inancını sürdüren bir kavme mensup olmasıydı.

44-Ardından kraliçeye, "Buyrun saraya girin" denildi. Kraliçe sarayın sırça zeminli salonunu görünce derin bir su sandı ve geçmek için paçaları sıvadı. Bunun üzerine Süleyman, "Burası, zemini cam döşeli bir salondur" diyerek kraliçeyi bilgilendirdi. Kraliçe salonu geçip saraya girince Süleyman ona şirkin kötülüğünü anlattı ve kendisini tevhide tekrar davet etti. O da bütün bu gördüklerinden sonra Süleyman'ın peygamber olduğunu anladı, "Rabbim! Daha önce sana şirk koşmakla kendime çok yazık ettim, şimdi pişmanlık duyuyor ve tövbe ediyorum" dedi ve "Bundan böyle Süleyman ile birlikte sadece ve sadece alemlerin rabbi olan Allah'a kulluk edeceğim" diyerek müslüman olduğunu açıkladı.

SEMUD KAVMİNİN MEKKE MÜŞRİKLERİNE BENZER TUTUMLARININ HAZİN SONU 

Ey Muhammed! Senin peygamberliğini ısrarla inkar eden ve Allah'a ortak koşup onun nezdinde başka varlıkları şefaatçi kabul eden Mekke müşriklerine, tıpkı kendileri gibi peygamberleri yalanlayan Semud kavminin kıssasını da anlat!
45-O topluma kendi içlerinden birisi olan Salih'i göndermiştik. O da onları uyarmış, kendisine Allah'tan gelen vahye uymalarını ve O'ndan başka varlıklardan medet ummamalarını istemişti. (bkz.Taberi) Ancak halkının bir kısmı Salih'e inanırken diğer bir kısmı onun peygamberliğini inkar etmişti. 
46-Salih kendisine inanmayanları Allah'ın azabı ile uyarınca onlar da Salih'e meydan okumuşlar ve tıpkı Mekke müşriklerinin elçimiz Muhammed'e dedikleri gibi "Madem peygamber olduğunu iddia ediyorsun, o halde bizi tehdit edip durduğun şu azabı getir de görelim" demişlerdi. Salih onların bu densizliklerine şaşırmış ve "Ey halkım! Tevhide ve benim peygamberliğime iman edip ilahi rahmetten nasiplenmek dururken niçin azap ve helak istiyorsunuz? Görüyorsunuz ki Allah sizlere rahmetine erişme imkanı sunmaktadır. (bkz.Razi) Gelin bu inatçı tutumunuzdan vazgeçip bana inanın ki Allah da bu yaptıklarınızı affetsin" demişti.

47-Ancak müşrikler, Salih'in bu öğütlerine kulak vermek yerine onu bozgunculukla suçlayıp, "Bizim dinimizi bozmaya, aramıza fesat sokmaya çalışıyorsun. Sen ve sana inananlar yüzünden bereketimiz kaçtı. Bize uğursuzluk getirdiniz" dediler. Salih, "Bizim size bir uğursuzluğumuz yok. Aksine başınıza gelen kötü şeyler kendi yaptıklarınızın sonucudur. (bkz.Zemahşeri) Allah, bu iftiranız dahil bütün yaptıklarınızı biliyor. O, beni elçi olarak göndermekle sizleri imtihan etmekte, bana inandığınız takdirde sizleri ödüllendireceğini, aksi takdirde cezalandıracağını bildirmektedir" (bkz.Taberi) diye cevap verdi.

48-Semud kavminin yaşadığı Hicr şehrinde (bkz.Zemahşeri) Salih'in peygamberliğine inanmayan müşriklerin elebaşları olan 9 kişilik bir grup vardı. (bkz.Taberi) Bunlar var güçleriyle Salih peygamberin ve ona inananların aleyhine çalışırlardı.
49-Bir keresinde bu 9 kişi toplanmış ve bir gece baskınıyla Salih'in ve ailesinin canına kıymayı ve daha sonra, işledikleri bu cinayeti inkar edip örtbas etmeyi planlamışlardı. 
50-Oysa farkında olmadıkları bir şey vardı:
51-Allah onların bu tuzaklarını biliyordu ve bu tuzağı onların başına geçirecekti. 
52-Neticede istediklerini elde edemedikleri gibi Salih'e inanmayan diğer müşriklerle beraber helak olup gittiler.
53-Salih'e inanan ve Allah'ın emir ve yasaklarına uygun yaşayanlar ise rahmetimiz ve desteğimizle bu sıkıntılı günleri atlatıp kurtuluşa erdiler.

Ey Mekke'li müşrikler! İşte, Allah'ın peygamberine tuzak kuran Semud halkının hazin sonunun ne olduğunu biliyorsunuz. Bir zamanlar mamur ve müreffeh olan ülkeleri şimdi içi boş viraneye dönmüş durumdadır! Eğer elçimiz Muhammed'e karşı yaptığınız düşmanlıkları ve kurduğunuz tuzakları sona erdirmezseniz sizin de başınıza gelecek olan budur. Artık aklınızı kullanın ve bu anlatılanlardan ders alın. (bkz.Taberi

PEYGAMBERİN UYARILARINI DİKKATE ALMAYAN LUT KAVMİNİN HAZİN SONU 

Ey elçimiz Muhammed! Mekke'li müşriklere, tıpkı kendileri gibi peygamberleri yalanlayan Lut kavminin kıssasını da anlat!
54-Vaktiyle elçimiz Lut onları uyarmış ve "Ey halkım! Kötü olduğunu bile bile nasıl böyle bir şeyi yaparsınız?
55-Niçin Allah'ın sizlere eş olarak yarattığı kadınları bırakıp da erkeklerle cinsel ilişkiye giriyorsunuz? Doğrusu siz iyiden iyiye yoldan çıkmış bir toplumsunuz" demişti.

56-Lut'un bu öğütlerine rağmen onlar bildiklerini okumaya devam ettiler ve elçimizle alay edercesine şöyle dediler: "Baksanıza, bu Lut ailesi bizim davranışlarımızı beğenmiyor. Anlaşılan bunlar sütten çıkmış ak kaşık gibi tertemizler! Öyleyse onları ülkemizden kovalım bari de bizim gibi kirlenmesinler!" (bkz.Taberi)

57-Neticede onlar bu ısrarlı tutumlarıyla azaba müstehak oldular. Biz de Lut ve ailesi ile ona inanları kurtardık. Ailesinden bir tek Lut'un karısı kurtulanlardan değildi, çünkü o da, toplumun geri kalanı gibi kötülüğe iyice batmıştı.
58-Geride kalanları korkunç bir felaketle helak ettik.

SELAM OLSUN TEVHİT ÖNDERİ PEYGAMBERLERE 

59-Ey elçimiz Muhammed! Bazı varlıkları şefaatçi kabul edip onları Allah'a ortak koşan müşriklere de ki: "Bütün varlıkları en mükemmel şekilde yaratan ve sonsuz nimetler ihsan eden Allah, kulluk edilmeye layık yegane kudrettir. Bütün bu nimetleri için O'na hamdolsun. O'nun seçtiği peygamberlere ve onlara inanan tevhit ehli kullara (bkz.İbn Kesir) selam olsun. Ey müşrikler! Nasıl olur da, sizlere sınırsız nimetler veren Allah'ı bırakıp başka varlıkları aracı kabul eder ve onlardan medet umarsınız? Onların size ne hayrı dokunabilir ki?"

TEVHİDİ GÖSTEREN DELİLLER KARŞISINDA MÜŞRİKLERİN KÖRLÜKLERİ

60-Allah, sizin medet umduğunuz o aciz varlıklarla bir tutulabilir mi? Bakınız, Allah şu muazzam gökleri, yıldızları ve nice gök cisimlerini yaratmış (bkz.İbn Kesir), içerisinde türlü nimetler bulunan şu muhteşem yeryüzünü yaratıp sizin emrinize vermiş, bir rızık kaynağı olarak gökyüzünden yağmurların yağmasını sağlamış, o yağmur sularıyla bağlar bahçeler yetiştirmiştir (bkz.İbn Kesir). O'nun yarattığı bu nimetlerden birini, tek bir ağacı dahi yaratamazsınız! Durum böyleyken, sizlere bu kadar nimeti veren Allah'a kulluk etmek yerine O'na ortak koşuyorsunuz öyle mi? Doğrusu siz müşrikler, atalarınızın izinden gitme sevdasıyla, bile bile bu kadar açık tevhit gerçeğini reddediyorsunuz! (bkz.Taberi)
61-Allah yeryüzünü yaratmış, dağları, nehirleri, birbirine karışmayan tatlı tuzlu suları (bkz.Rahman suresindeki açıklama) ile sizin yaşamanız için en uygun hale getirmiştir. Buna rağmen O'na ortak koşmak olacak şey midir? Hayır, gerçek şu ki siz müşrikler bir türlü aklınızı kullanmıyorsunuz. Nasıl olur da hiç bir şeye güç yetiremez varlıklardan medet umarsınız? 
62-Darda kalanın feryadını, hiç bir aracıya ve şefaatçiye gerek olmaksızın duyan ve imdadına yetişen, günahları bağışlayan sadece O'dur. Medet umduğunuz varlıkların size bir yararı dokunmaz, kötülüklerinizi telafi etmek için şefaatçi olamazlar. Allah, sizleri yeryüzünün hakimleri kıldığı halde niçin kendi emriniz altındaki varlıklardan medet umuyorsunuz? Size verilen bu kadar nimeti ve üstünlüğü hiç düşünmez misiniz? 
63-Karada ve denizde yolunuzu aydınlatan yıldızları yaratan, rüzgarlar estirip rahmet yağmurları yağdıran Allah'ı bırakıp sizin hizmetinize amade kıldığı tabii varlıklardan nasıl medet umar, nasıl onları Allah katında yüce bir mevki sahibi görürsünüz? Allah bütün bunlardan münezzehtir. O'nun eşi, benzeri ve ortağı yoktur.
64-Bütün varlıkları yoktan var eden, ahirette sizleri yeniden diriltip hesaba çekecek olan ve yarattığı muhteşem kainatta sizlere yerden ve gökten rızıklar bahşeden Allah ile başka varlıkları nasıl bir tutarsınız? O, medet umduğunuz varlıkların bu tür bir güçleri olduğunu kanıtlayın öyleyse!

HESAP GÜNÜ ve MÜŞRİKLERİN ALAYCI TUTUMLARI 

65-Ey Muhammed! Senin peygamberliğine inanmayan, dünya ve ahirette başlarına gelecek cezadan söz ettiğin vakit, seni alaya alıp "Madem doğru söylüyorsun, o halde şu sözünü ettiğin azabı getir de görelim!" diye meydan okuyan müşriklere de ki: "Kainatta bulunan hiç bir varlık geleceği bilemez. Hiç kimse ne zaman kıyametin kopacağını, ne zaman diriltileceğini de bilemez. Geleceği bilen sadece Allah'tır. Ben sadece bana bildirileni sizlere iletiyorum."

66-Güya ahiret hakkında engin bilgileri varmış gibi konuşuyorlar. Oysa akılları bu konuda hep bir kuşku içerisindedir
67-Ve bu sebeple senin çağrına ve ahiret gerçeğine karşı adeta kör gibi hareket etmektedirler.
68-Sen onlara ahirette hesaba çekileceklerini söylediğin zaman, "Şimdi bizler ve bizlerden önce yaşayan atalarımız yeniden diriltilecek öyle mi? Bu masalı geçmişte atalarımıza anlatanlar da olmuş, ama nafile!" derler.

69-Ey elçimiz Muhammed! Senin ahiret uyarılarına böylesine alaycı bir tavırla karşılık veren müşriklere, yeryüzünde gezip dolaşmalarını ve daha önce kendileri gibi davranan müşriklerin hazin sonlarını düşünmelerini söyle
70-Ve onların bu inatçı tavırlarından dolayı kendini üzme! Sana karşı düşmanlıkları seni karamsarlığa sevk etmesin! Bilesin ki Allah sana yardım edecek ve onlara karşı zafere ulaşmanı nasip edecektir (bkz.Taberi). 
71-Sana "Madem doğru söylüyorsun, o halde nerede kaldı bu senin zafere ulaşacağın ve bizim helak olacağımız günler!" diye meydan okuduklarını biliyoruz.
72-Onlara de ki: "Bir an önce gelsin dediğiniz o azabın bir parçası olan dünya hezimeti yakında başınıza gelecektir."

73-Ey elçimiz Muhammed! Rabbin elbette onları cezasız bırakacak değildir (bkz.Zemahşeri). Fakat merhametli olduğu için onları hemen cezalandırmamakta (bkz.Mukatil), yaptıklarından pişman olup tövbe etmeleri için süre tanımaktadır. Ne var ki müşrikler Allah'ın bu merhametini anlamamakta, sana iman etmemektedirler. 
74-Rabbin onların sana karşı kurdukları gizli ve açık bütün tuzakları bilmektedir. (bkz.Zemahşeri)
75-Allah'tan gizlenebilecek hiç bir şey yoktur.

76-Ey elçimiz Muhammed! Müşriklerin senin ahirete ilişkin mesajlarını İsrailoğulları'ndan bazı din adamlarına sorduklarını ve onlardan aldıkları çelişkili cevaplara dayanarak seni yalanlamaya çalıştıklarını biliyoruz.
77-Oysa sana vahyettiğimiz bu Kur'an, tıpkı hakkında olur olmaz şeyler söyledikleri Süleyman peygamberin gerçek kişiliğini ve tevhidi dosdoğru bir şekilde anlattığı gibi, İsrailoğulları'nın ihtilafa düştükleri daha birçok konuda da gerçekleri anlatmaktadır.
78-Dolayısıyla sakın müşriklerin oyunlarına gelme, kendinden emin ol ve Allah'a güven!
79-Allah'tan sana vahyedilen ve apaçık hakikati ortaya koyan bu Kur'an sayesinde dosdoğru yol üzerinde olduğundan hiç kuşkun olmasın!

80-Müşriklerin seni ısrarla yalanlamalarına üzülme! Şunu bil ki sen, basiretleri bağlanmış, kulakları sağırlaşmış, kalpleri katılaşmış ve ölü gibi olmuş kimselere hitap etmektesin!
81-Seni anlamamakta ısrar etmeleri senin suçun değil! Senin mesajına kulak verecek olanlar ancak hakikate teslim olma arzusuna sahip müminlerdir.
82-O müşrikleri kıyamette hesap vermek üzere diriltip huzurumuza topladığımızda bizzat azaları; elleri, ayakları yaptıklarına şahitlik edecektir.
83-Hesap gününde her millet içerisinde peygamberleri yalanlayanları ayrı ayrı gruplandırıp hesaba çekmek üzere mahşere sevk edeceğiz.
84-Oraya vardıklarında ise onlara şöyle sesleneceğiz: "Demek dünya hayatında bizim elçilerimizi ve ayetlerimizi anlamak istemediniz, anlamadan dinlemeden yalanladınız! Bunun dışında yaptığınız işlerin ne önemi var ki? (bkz.Razi) Esas itibariyle tevhide inanmanız ve elçilerimizin mesajına göre yaşamanız gerekiyordu. Ancak siz adeta elçilerimizi yalanlamak ve bize isyan etmek üzere yaratılmış gibi hareket ettiniz (bkz.Zemahşeri). İşte bugün bunun cezasını çekeceksiniz." 
85-Dünyada Allah'a şirk koşmalarının ve peygamberleri yalanlamalarının karşılığında haklarında verilen açık ve adil hüküm karşısında söz bulamayacaklardır.
86-İstirahat etmeleri için yarattığımız gece vaktinden, kazanç elde etmeleri için yarattığımız gündüz vaktine kadar, tevhit hakikatini gösteren onca delilden sonra nasıl söyleyecek söz bulsunlar ki? Yarattığımız o mükemmel kainat, hakikati görüp iman etmek isteyenler için bizim sınırsız gücümüze delalet ederken, onlar aciz varlıkları bize denk tuttular!

87-O diriliş günü için sur borusuna üflendiğinde bütün inkarcıları müthiş bir korku ve titreme alacak ve hepsi boyun büküp ilahi huzurda hesap vermeye çıkacaklardır.
88-O sarsılmaz sandığınız dağlar, bulut gibi yerlerinden oynayacak, bütün varlığı mükemmel bir şekilde yaratan ve kullarının yaptığı her şeyden haberdar olan Allah'ın iradesiyle toz duman olacaktır.
89-Ancak şirk koşmamış ve peygamberlere inanıp emir ve yasaklarına uygun yaşayanlar (bkz.Taberi) kıyametin o dehşetinden etkilenmeyeceklerdir. Onlar hak ettiklerinden çok daha büyük bir ödülle mükafatlandırılacaklardır.

90-Allah'a şirk koşan ve peygamberleri yalanlayanların ise (bkz.Taberi) o gün yüzleri cehennem ateşine döndürülecek ve kendilerine, "sizin müstehak olduğunuz şey işte budur" denilerek cehenneme atılacaklardır. 

TEVHİT DİNİNİN AÇIK ve NET MESAJI

91-Ey elçimiz Muhammed! Mekke müşriklerine şu tevhid mesajını haykır: "Ey Mekke'li müşrikler! Allah'ın sizlere olan nimetleri sonsuzdur. Bakın, diğer bölgelerde kan gövdeyi götürürken Allah sizin yaşadığınız Mekke şehrini güvenli kılmış, size huzur içerisinde yaşama imkanı sağlamıştır. İşte ben, bizlere bütün bu nimetleri ihsan eden Allah'a kulluk eder ve O'ndan başkasından asla medet ummam. çünkü her şeyin sahibi ve maliki O'dur.
92-O, bana sadece kendisine kulluk etmemi ve ilettiği vahye tabi olmamı (bkz.Zemahşeri) emretti. Ben de O'nun emrini yerine getiriyor ve sizlere O'nun mesajını iletiyorum.
93-Bu mesaja inanan ve Allah'ın emirlerine göre yaşayan kazançlı çıkar! İnanmayan ise hüsrana uğrar. Sizin iman ya da inkarınızın bana ya da Allah'a herhangi bir yararı ya da zararı olmaz. Zira ben sadece elçiyim. Allah ise hiç bir şeye muhtaç değildir. O, bütün emir ve yasaklarında insanların yararını gözetmektedir. Bütün bu nimetlerinden dolayı kulluk edilmeye ve şükredilmeye layık yegane kudret O'dur. Tevhit inancı, er geç muzaffer olacak ve sizler bunu iş işten geçtikten sonra anlayacaksınız (bkz.Razi). Allah, yaptığınız her şeyden haberdardır ve hiçbir davranışınızı karşılıksız bırakmayacaktır.

(Surelerin Türkçe özü için, Sayın Hasan Elik ve Sayın Muhammed coşkun hocalarımızın ilmine ve onların "İndirildiği Dönemin Işığında Kur'an Tefsiri - Tevhit mesajı" isimli muhteşem eseri ile Sayın Abdülaziz Bayındır hocam ile Sayın Hakkı Yılmaz hocalarımın ilimlerine minnettarım)


Diğer sureler için link;