26 Mayıs 2017 Cuma

KURAN -49- (28) KASAS SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ

(Bismillahirrahmanirrahim)
(her şeye) Yaratılmışlara sonsuz ve sınırsız lütuf, ihsan, rahmet bahşeden, rahmetiyle sayısız nimetler ihsan eden, merhameti ve rahmeti bol, kulluk edilmeye layık tek ilah Allah'ın ismi ile (yardımıyla) (başlanır)
\Aynı zamanda müşriklerin bir işe başlarken Allah yerine kendi ilahlarının adlarını zikretmelerine nispettir\

KASAS: Kıssalar
88 Ayet - /Peygamber kıssalarından dersler ve Karun/

----Mekke döneminin ortalarında, Şuara ve Neml surelerinin ardından vahyedilmiştir. Hz.Musa kıssası anlatıldığı için "Kasas" adı verilmiştir. Hz.Peygamber'e inanmadıkları takdirde geçmiş toplumlar gibi hüsrana uğrayacakları vurgulanan Mekke'li müşriklerin, kıyamet ve ilahi ceza uyarısıyla ilgili umursamazlıkları eleştirilirken, inkarlarının kendilerini cezadan kurtaramayacağı anlatılmaktadır.----
(bkz.Hasan Elik & Muhammed Coşkun, İndirildiği dönemin ışığında Kur'an tefsiri)


TEVHİT GALİP GELECEK 

1-Ta sin mim! (Huruf-ı mukattaa)

2-Ey elçimiz Muhammed! Bunlar müşriklerin iddia ettikleri gibi senin uydurduğun sözler değil, Allah tarafından sana vahyedilmekte olan ilahi kitabın ayetleridir (bkz.Taberi).

3-Şimdi sana anlatacağımız Musa kıssasında, bu Kur'an'a inananlar için büyük dersler vardır. Zira bu kıssayı okuduklarında kendilerine her türlü düşmanlığı ve eziyeti reva gören Mekke'li müşriklerin sonunun, tıpkı Musa'ya ve ona inananlara eziyet eden Firavun gibi olacağını, onların helak olup gittikleri gibi Mekke müşriklerinin de er geç mağlup olacaklarını anlayacaklardır (bkz.Taberi).

TEVHİT ve ÖZGÜRLÜK PEYGAMBERİ MUSA, FİRAVUN'UN SARAYINDA BÜYÜYOR 

4-Firavun vaktiyle Mısır topraklarında zorba bir yönetim kurmuş (bkz.Taberi, Zemahşeri), halkı Mısırlılar ve İsrailoğulları olmak üzere ikiye ayırıp İsrailoğulları'nı köleleştirmişti. Onları ağır işlerde çalıştırıyordu. İçlerinden bir peygamberin çıkacağı ve kendisini alt edeceğine dair birtakım sözlerin çıkması üzerine, endişeye kapılıp (bkz.Razi) onların erkek çocuklarını katlediyor, kız çocuklarını köleleştiriyor (bkz.Firuzabadi), ülkeyi yaşanmaz bir hale getiriyordu.

5-Biz ise haksızlığa uğrayıp köleleştirilen İsrailoğulları'nı bu durumdan kurtarmak,
6-Kendilerine bağımsız ve onurlu bir şekilde yaşayacakları bir ülke bahşetmek ve bu arada Firavun, Haman (Bir yetkili) ve ordusunun korktuklarını başlarına getirmek, haksızlığa dayalı saltanatlarına son vermek istemiştik.

7-Musa doğduğu sırada annesi, Firavun'un askerlerinin onu da öldüreceği endişesine kapılmıştı. Biz de ona çocuğunu emzirmesini ve bir tehlike sezdiği anda onu bir sandığa koyup nehre bırakmasını, endişe ve hüzne kapılmaması gerektiğini, çocuğunu er geç kendisine döndüreceğimizi ve peygamber olarak görevlendireceğimizi bildirmiştik.

8-Neticede annesi Musa'yı nehre bıraktıktan bir süre sonra, Firavun'un saray görevlileri onu buldular. Böylece Firavun, ileride (bkz.Maverdi) kendisini alaşağı edecek olan çocuğu kendi sarayında, kendi elleriyle büyütecekti. Firavun, Haman ve ordusu, Musa'yı sarayda yetiştirmekle kendi kuyularını kazmaktaydı.
9-Gerçi bir aralık Firavun, Musa'yı öldürmeye karar vermiş, fakat karısı, "Ne olur onu öldürme! Bırak yaşasın. Bakarsın bizim için bir mutluluk ve neşe kaynağı olur. Hatta onu evlat bile edinebiliriz" diyerek engellemişti.

10-Günler geçtikçe Musa'nın annesinin yüreği iyiden iyiye yanmaya başlamış, yavrusundan başka bir şey düşünemez olmuştu. Hatta biz ona metanet ve dayanıklılık vermeseydik neredeyse saraya gidip çocuğun kendisine ait olduğunu söyleyecek ve onu almaya kalkışacaktı. Neyse ki bizim ilhamımız sayesinde çocuğuna kavuşacağna yönelik ilahi vaade tam olarak güvendi ve içi rahatladı.

11-Fakat bir taraftan Musa'nın ablasına, "Git gizlice bak bakalım, yavrum ne durumda!" diye tembihledi. Bunun üzerine ablası kimseye sezdirmeden kardeşinin durumu hakkında bilgi edinip annesine iletmeye başladı.
12-Bu arada bebek hiç bir kadından süt emmiyordu. Bunu gören ablası saray görevlilerine, "isterseniz size bu çocuğu emzirecek ve ona güzelce bakabilecek bir aile önerebilirim!" demişti. Önerisi kabul edilince de annesini saraya getirtti; çocuğun emzirilmesi ve bakımıyla görevlendirilmesini sağladı. 
13-Böylece Musa'nın annesine vaat ettiğimiz şey gerçekleşmiş, gözü yaşlı annenin evlat hasreti dinmiş oldu. Artık Allah'ın kendisine vaat ettiği şeyin gerçek olduğundan iyice emin olmuştu. Fakat saraydakilerin olup bitenden haberi yoktu.

MUSA MISIR'DAN KAÇIP MEDYEN'E GİDİYOR

14-Musa olgunluk çağına gelince ona Firavun ve erkanının içinde bulundukları şirkten uzak kalmasını sağlayacak bilgelik ve ilim bahşetmiştik. Biz doğruluktan ayrılmayan ve Allah'ın emirlerine uyanları böyle mükafatlandırırız.

15-Musa, Firavun ve erkanının, şirk inançlarını eleştirdiği için gözden düşmüş ve saray erkanı tarafından çeşitli uyarı ve tehditlere maruz kalmıştı. Bu yüzden kaçıp saklanmıştı ve şehre ancak insanların öğle uykusuna daldığı saatlerde girebiliyordu. (bkz.Razi) Yine bu şekilde şehre girdiği bir zamanda kavga eden iki kişiyi gördü. Birisi kendi kavmi olan İsrailoğulları'ndan, diğeri ise Mısırlılar'dandı. İsrailoğulları'ndan olan kişi, Musa'dan yardım istedi. O da yardım etmek için araya girdi ve kargaşa esnasında Mısırlı'yı itince adam düşüp ölüverdi.
16-Bunun üzerine Musa, "Eyvah! Ne yaptım ben! Şeytana uyup kavgaya karıştım ve istemeden de olsa adam öldürdüm!" diye yakındı ve "Rabbim! Ben çok yanlış bir iş yaptım, büyük hata ettim. Ne olur beni bağışla!" diyerek Allah'a tövbe etti. Allah onun bu günahı kasten işlemediğini bildiği ve tövbe ettiği için onu affetti. Kuşkusuz ki Allah kendisine samimiyetle tövbe edenleri affeder. O'nun merhamet ve bağışlaması çok engindir.

17-Fakat Musa, bu olaydan ders alıp, "Rabbim! Beni bağışlamanın kıymetini bileceğim ve bundan böyle kendi halkımdan da olsa, asla suçlulara arka çıkmayacağım!" diye söz vermişti.

18-Ertesi gün şehirde endişeyle dolaşmaya, olayın duyulup duyulmadığını araştırmaya başladı. Bir de baktı ki daha dün kendisinden yardım isteyen kişi, bugün bir başka Mısırlı ile kavgaya tutuşmuş ve yine kendisinden yardım istiyor. Musa bu sefer adama kızdı ve "Anlaşılan senin işin gücün huzursuzluk çıkarmak!" deyip Mısırlı'yı çekerek kavgadan ayırmaya çalıştı. 
19-Bunu gören yandaşı, Musa'nın kendisine vuracağını sandı ve "Yoksa dünkü adamı öldürdüğün gibi beni de mi öldüreceksin? Belli ki sen kavgaları ayırmaya değil, göz korkutmaya çalışıyorsun!" diye yaygara kopardı. Böylece Musa'nın bir adamı öldürdüğü herkes tarafından duyulmuş oldu.

20-Haber Firavun'a ulaşınca Musa'nın yakalanıp öldürülmesini emretti. O sırada saraydan bir kişi aceleyle Musa'ya geldi ve "Musa! Yetkililer seni öldürme kararı aldı. Sözümü dinle ve onlara seni yakalamadan derhal şehirden kaç!" diye haber ulaştırdı.  
21-Bunun üzerine Musa telaşlı, fakat dikkatli bir şekilde şehirden uzaklaştı. Bir taraftan da "Rabbim! Beni bu zalimlerin elinden kurtar!" diye dua ediyordu.

22-Şehirden çıkıp Medyen'e doğru yola koyulunca, "İnşallah yolu bulup sağ sağlim Medyen'e ulaşırım" diye dua etti.
23-Bir süre yol aldıktan sonra Medyen'de bir pınara ulaştı. ve pınarın başında su almak ve hayvanlarına su içirmek için sıraya girmiş kalabalık bir grup gördü. İçlerinde iki kadının da kalabalıktan geri durduklarını fark etti. Onlara yaklaştı ve "Siz niçin geri duruyorsunuz?" diye sordu. Kadınlar, "Biz yaşlı bir adamın kızlarıyız. Babamız yaşlı olduğu için su almaya biz geliyoruz. Fakat kalabalık dağılmadan suya yaklaşamıyoruz" dediler. 
24-Musa bunu duyunca onlara yardım etti. Kalabalığı beklemeden su almalarını ve hayvanlarını sulamalarını sağladı. Ardından bir ağaç gölgesine çekildi. Uzun bir yolculuk yapmıştı, iyice açtı ve bitkin düşmüştü. Ellerini açtı, "Rabbim! Senin yardımına çok muhtacım!" diye yakardı.

25-Bir süre sonra, pınar başında yardımcı olduğu kadınlardan biri çekingen ve gayet edepli bir tavırla (bkz.Taberi) Musa'nın yanına vardı ve şöyle dedi: "Babam senin bize yardım ettiğini öğrenince teşekkür etmek ve ücretini ödemek üzere yanına gelmeni istiyor" dedi. Musa kızların babasının yanına varıp başından geçenleri anlatınca, yaşlı adam, "Artık korkmana gerek yok. Zalim Firavun'dan kurtuldun sayılır. Onun hükmü burada geçmez. (bkz.Taberi) Burada güvende olursun" dedi.

26-Derken kızlardan biri yaşlı babasına: "Babacığım! istersen bu adamı ailemizin işlerini görmek üzere ücretli olarak çalıştırabilirsin. Maharetli ve güvenilir birine benziyor!" dedi.

27-Yaşlı baba bir süre düşündükten sonra kararını verdi ve Musa'ya şöyle dedi: "Seni kızlarımdan biriyle evlendirmeme karşılık, sekiz yıl benim işlerimde çalışmanı öneriyorum. Artık bu sekiz yılı, on yıla çıkarmak da senin insafına kalmış! Amacım seni zor durumda bırakmak değil! Fakat eğer teklifimi kabul edersen benden memnun kalacağını söyleyebilirim" dedi.

28- Musa "kabul" etti. "Bu bizim aramızda bir sözleşme olsun! Ama sekiz yıl mı, on yıl mı çalışacağıma ben karar vereceğim. Tercihime saygı duyacaksın. Anlaşmamıza Allah şahittir."

MUSA'NIN PEYGAMBERLİKLE GÖREVLENDİRİLMESİ 

29-Musa çalışma süresini doldurunca ailesini alıp soğuk bir kış gecesi Medyen'den Mısır'a doğru yola çıktı. Tur dağının yanından geçerken dağın yamacında bir ateş gördü. Ailesine, "Bekleyiniz! Şurada bir ateş gördüm. Oraya bir gideyim, belki ısınacak bir parça ateş ya da bize yolu tarif edecek birilerini bulurum" dedi.

30-Ateşin yanına vardığında vahyin nuzul mekanı olan o mübarek mekanda (bkz.İbnü'l Cevzi, Ebussuud) Allah ona şöyle vahyetti: "Ey Musa! Bu duyduğun ses allemlerin rabbi olan Allah'ın sesidir. (bkz.Zübdetü't-tefsir) Rabbin seni peygamber olarak seçmiştir.
31-Şimdi elindeki asanı yere at!" Musa değneğini yere atınca birden hareketli bir yılana dönüştüğünü gördü ve irkildi.
32-Allah, "Korkma! Dön ve onu eline al! Bir de elini koynuna sok! Çıkarınca ışıl ışıl parladığını göreceksin. Artık kendini toparla ve cesur ol! (bkz.Taberi) Bunlar Füravun ve erkanı karşısında senin peygamber olduğunu kanıtlayacak mucizelerdir. Şimdi git, Firavun ve adamlarını uyar, çünkü onlar ilahi emre karşı çıkan, O'nun dininden uzak yaşayan bir toplum olmuşlardır" (bkz.İbn Kesir) dedi.

33-Musa, "Rabbim! Ben daha önce bir Mısırlı'yı öldürmüştüm. Şimdi oraya gidip Firavun'un karşısına çıkarsam beni dinlemeden, suçsuz olduğumu anlatmama fırsat vermeden (bkz.Taberi) beni öldürürler diye endişe ediyorum.
34-Bir de kardeşim Harun'u bana yardımcı olarak görevlendirmeni istiyorum! Etkileyeci konuşmasıyla bana destek olsun! (bkz.Zemahşeri) Zira onun konuşması benden daha etkilidir. çünkü ben senin mesajını yeterince anlatamamaktan ve bu sebeple peygamber olduğuma inanmamalarından endişe ediyorum" dedi.

35-Allah Musa'nın bu isteğini kabul etti ve "Tamam, kardeşinle elini güçlendireceğiz. Her ikinize de öyle etkili kanıtlar ve mucizeler vereceğiz ki size asla zarar veremeyecekler. Şunu iyi biliniz ki sizler ve size tabi olanlar galip gelecek, bu hak davada zafere ulaşacaksınız" dedi.

36- Neticede Musa, Firavun'un karşısına çıkıp peygamberliğini ilan etti ve Allah'ın kendisine verdiği kanıtları gösterdi. Ancak Firavun, onun peygamberliğine inanmadı ve "Bu senin yaptığın sahte bir sihirden başka bir şey değildir! Bu sihirlere bakıp da söylediklerine inanmamızı, peygamber olduğunu kabul etmemizi mi bekliyorsun? Böyle bir iddiayı ilk defa senden duyuyoruz! Geçmişte, hiç bu tür bir iddia sahibi olduğunu duymamıştık doğrusu!" dedi.

37-Musa, "Kimin doğru söylediğini ve ahiret mükafatını kazanacağını en iyi Allah biliyor. Dolayısıyla senin beni yalanlaman bir şeyi değiştirmez. Ancak haberin olsun ki Allah'ın peygamberlerine inanmayanların sonu iyi değildir!" diye Firavun'u imalı bir şekilde (bkz.Taberi) uyardı.

38-Musa'nın bu sözlerinin çevresindekileri etkilemesinden endişe eden firavun derhal etrafındaki adamlara döndü ve "Sizin, benim temsilcisi olduğum ilahtan başka ilahınız yok, (bkz.İbn Abbas, Kurtubi) anladınız mı?" diye tehdit etti. Ardından yardımcısı Haman'a dönüp, Ey Haman! Tuğla ocağını çalıştır, çok sayıda tuğla yap ve bana şöyle yüksek, muazzam bir kule inşa et de, çıkıp şu Musa'nın ilahını görelim!" diyerek alay etti. Sonunda da, "Benim temsilcisi olduğum ilahtan başka bir ilahımızın olmadığını iyice anlayın ve bilin ki (bkz.İbn Kesir) bu Musa, yalancının tekidir!" diyerek sözlerini tamamladı.

39-Böylece Firavun ve erkanı bildikleri gibi hareket ettiler, elçimiz Musa'ya inanmayı kibirlerine yediremediler ve sanki dünya kendilerine kalacakmış gibi zulmetmeye devam ettiler.
40-Fakat sonuçta Musa'yı ve ona inananları yakalamaya çalışırlarken biz onları suda boğduk, elçimize yaptıklarının cezasını vermiş olduk.
41-Onun gibiler insanları cehennem ateşine sürükleyen şer önderleridirler; kıyamet günü hiç bir destek bulamayacak ve perişan olacaklardır. 
42-Dünyada hep lanetle anılacakları gibi ahirette de öyle olacaklardır.

İLAHİ MESAJIN TEKLİĞİ 

43-Ey elçimiz Muhammed! İşte biz Ad ve Semud gibi daha geçmişte kalmış bazı halkların yok oluşlarından sonra tıpkı sana vahyettiğimiz gibi, Musa peygambere de ilahi kitap vahyedip aklını kullanan, ilahi vahyin öğütlerine kulak verenlere destek ve müjde olacak ayetlerimizi insanlara bildirmiştik. Esasen Allah'ın bu şekilde peygamberler göndererek insanlara kendileri için yararlı öğütler vermesi O'nun merhametinin eseridir. 

44-Musa, Medyen'de bütün bu anlattıklarımızı yaşarken ve biz ona Tur dağında, Tuva vadisinin sağ tarafında ilahi rahmet olan vahyi verirken sen orada değildin!
45-Bütün bunlar senin çağından asırlar önce yaşanmış şeylerdir. İlahi vahiy olmaksızın bunları bilmen mümkün değildir. Aslında bu durum senin peygamberliğini kanıtlamak için yeterli bir delildir.
46-Aradan onca zaman geçmesine rağmen senin, Musa'nın mesajlarının aynısını anlatıyor olman, her ikinizin de Allah'ın peygamberi olduğunuzu gösterir. (bkz.Razi)
47-Nitekim biz her topluma peygamber gönderip mesajlarımızı iletmekte, onları yaptıkları kötülüklerin sonucu hakkında uyarmaktayız. Aksi takdirde bize karşı bahane ileri sürmeleri, "Ey rabbimiz! Eğer bize peygamber gönderseydin ona inanır ve başımıza bu acı sonun gelmesinden kurtulurduk" demeleri mümkün olurdu.
48-Ne var ki kendilerine elçi gönderip mesajlarımızı iletince ona inanmamaktadırlar. İşte Mekke'li müşriklerin yaptıkları şey bundan ibarettir. Onlar senin peygamber olduğunu kabul etmek için mucizeler göstermeni şart koşmuşlar, Musa'nın getirdiği gibi bir defada indirilen bir kitap getirmeni istemişlerdir. Onlar gibi müşrik olan Firavun ve erkanı da Musa'yı inkar etmemişler miydi, hem Musa'yı hem seni inkar edip, "Bunlar birbirinin aynısı, ikisi de sihirbaz! İkisine de inanmıyoruz!" dememişler miydi ki şimdi senden böyle bir talepte bulunuyorlar? (bkz.Zemahşeri)

49-Ey elçimiz! Onlara de ki: "Madem hem Musa'ya vahyedilene hem bana vahyedilene inanmıyorsunuz, o halde Allah'ın gönderdiğine inandığınız bir kitap varsa getirin, ona inanalım!"
50-Bu meydan okuyuşuna karşılık veremedikleri takdirde -ki veremeyeceklerdir- tamamen kendi arzularına uyarak senin peygamberliğini reddettikleri ortaya çıkmış olacaktır. Kendi arzu ve isteklerine uydukları yetmezmiş gibi bir de sana inanmayan ve seni sapkın gören bu müşriklerden daha sapkın kim olabilir ki? Allah onlar uyarmak üzere bu kadar elçi göndermesine rağmen onlar ısrarla inkar etmeyi tercih etmiş ve ilahi rahmetten nasiplenmek istememişlerdir. (bkz.Derveze) Allah böylelerini zorla doğru yola getirecek değildir.

MÜŞRİKLERİN PEYGAMBERİ YALANLAMAK İÇİN İLERİ SÜRDÜKLERİ BAHANELER 

51-İşte biz, Mekke müşrikleri şirkten vazgeçsinler ve senin peygamberliğini kabul edip Allah'ın emirlerine uygun yaşasınlar diye (bkz.Taberi) sana böyle ibret ve öğütlerle dolu Kur'an ayetlerini ardarda vahyediyoruz. (bkz.Zemahşeri)  
52-Nitekim daha önce vahyettiğimiz Tevrat ve İncil'e inanan yahudi ve hristiyanların bazıları sana vahyettiğimiz bu ayetleri duyduklarında bunların Allah'ın ayetleri olduğunu anlayıp derhal iman etmişlerdir. 
53-Kendilerine bu ayetler iletildiğinde, "Evet, bunlar Allah'ın ayetleridir. Muhammed de Allah'ın peygamberidir. Daha önceden inandığımız ilahi kitaplar ne ise Kur'an da odur. Hepsi Allah katındandır" demişlerdir.
54-İşte Allah, bu kimseleri hak ettiklerinin iki katı ile ödüllendirecektir; çünkü onlar hem önceki ilahi kitaplara hem de sana vahyettiğimiz Kur'an'a iman etmişler, bu uğurda çeşitli sıkıntılara sabredip sebat göstermişler; kötülüğe iyilikle karşılık vermişler, sahip olduklar malları ihtiyaç sahipleri ile paylaşmışlar, 
55-Kendilerine sataşan müşriklere aldırış etmeyip onlara "Bizim sizinle işimiz yok! Allah her birimizin yaptıklarını görüyor. Herkes kendi inancını yaşasın!" diyerek olgunlukla karşılık vermişlerdir.

56-Ey elçimiz Muhammed! Mekke müşriklerinden bazılarının, özellikle de senin akraban olan bazı kimselerin sana inanmamalarının seni çok üzdüğünü biliyoruz. Fakat şunu bilmelisin ki sen istiyorsun diye insanlar iman etmezler! Onların inanmamaları senin suçun değildir. Allah kimin samimi iman etmeye yakın olduğunu bilir ve sana ancak böyle kimseler iman eder! (bkz.Derveze)

57-Ey elçimiz Muhammed! Mekke'li müşriklerden bazılarının sana, "Senin peygamberliğine inanıp şefaatçi telakki ettiğimiz ilahlarımızı terk edersek bütün Araplar'ı karşımıza almış oluruz. Bizi yerimizden yurdumuzdan ederler" dediklerini biliyoruz. Bunu söyleyenler Mekke'nin, ilahi rahmetin bir eseri olarak nasıl büyük bir ticaret merkezi olduğunu ve son derece güvenli olduğunu bilmezler mi? Allah kendilerine bu kadar güvenli ve bol kazançlı bir belde nasip ettiği halde nasıl olur da O'nun elçisine iman etmenin kendilerini sıkıntıya sokacağını ileri sürebilirler? Oysa tam aksine onları sıkıntıya sokacak, sahip olduğu nimetlerden mahrum bırakacak olan davranış, elçimizi yalanlamak ve Allah'a şirk koşmaktır. 
58-Nitekim biz daha önce nice varlıklı toplumları, elçilerimizi yalanladıkları ve şirk koştukları için helak ettik. Bir zamanlar refah içerisinde yaşadıkları yerler şimdi harabe olarak gözlerinizin önündedir. 
59-Elçimize iman etmemek için böyle bahaneler ileri sürenler bilsinler ki biz hiç bir toplumu, elçi gönderip mesajlarımızı hepsine iletmeden, uyar yapmadan helak etmiş değiliz. Mekke'li müşrikler helak olmaktan korkuyorlarsa bilsinler ki kendilerine gönderdiğimiz elçiye iman etmemelerinin sonucu helak olmaktır.

60-Ey dünyevi kayba uğrayabileceklerini bahane edip elçimize iman etmeyen müşrikler! (bkz.Razi) Bilesiniz ki dünya hayatında sahip olduğunuz nimetlerin hepsi geçicidir. 
61-Allah sizlere hem dünya saadetini, hem de ahiretteki sonsuz nimetleri vaat etmektedir. Kaldı ki elçilerimizi yalanlayanlar dünya hayatında refah içinde yaşasalar bile ahirette büyük bir azaba müstehak olacaklardır. Hiç böyle bir azaba müstehak olan kimse ile elçimize iman edip dünya ve ahiret huzurunu elde eden kimse bir tutulabilir mi? Hiç aklınızı kullanmaz mısınız?

62-İşte o hesap günü geldiğinde Allah, sizin gibi müşrikleri huzurunda toplayacak ve "Hani, dünyada şefaatçi kabul edip medet umduğunuz varlıklar nerede? diyecek
63-İnsanları aldatıp şirk inancına sürükleyen müşrik liderler (bkz.Zemahşeri) yaptıkları yanlışı itiraf etmek zorunda kalıp, "Rabbimiz! Bu insanların şirke düşmelerine biz öncülük ettik. Bugün bunu inkar etmek artık mümkün değil. Kendimiz yanlış yola saptığımız gibi onları da saptırdık. Fakat onları zorlamış değiliz. (bkz.Zemahşeri) Sonuçta kendi istekleri ile bize uydular. Bu yüzden, onların yaptıkları bizim suçumuz değil! (bkz.Razi) Çünkü onlar kendi arzularının peşinden gitmiş ve gönüllü olarak şirk koşmuşlardır" (bkz.Zemahşeri) diyeceklerdir. 
64-"Çağırın bakalım medet umduklarınızı, şefaat edebilecekler mi?" diye soracağız. Onlar da medet umdukları o varlıklara dua edecekler, fakat çabalarının nafile olduğunu görüp eyvah diyeceklerdir. 
65-O gün onlara, dünyada peygamberlere karşı takındıkları olumsuz tavrın hesabı sorulacak,
66-Onlar ise yaptıklarını savunmak için geçerli bir mazeret bulamayacaklardır. 

67-Buna mukabil şirk inancından tövbe edip tevhide ve elçilerimize iman eden, Allah'ın emir ve yasaklarına uygun yaşayanlar kurtuluşa erecek, kazançlı çıkacaklardır.

68-Müşrikler Allah nezdinde bazı varlıkları şefaatçi kabul edip onları ortak koşmaktadırlar. (bkz.Ahmed Mekki "el-Muin") Ayrıca Muhammed'in peygamberliğini yadırgamakta, "Peygamberlik sana mı kaldı? Şöyle varlıklı ve güçlü birine verilseydi ya!" demektedirler. (bkz.Zemahşeri) Oysa Allah kimi peygamber olarak seçeceğini çok iyi bilir. (bkz.Derveze) Onların ortak koştuklarından münezzehtir.

69-Ey Muhammed! Müşriklerin senin peygamberliğini kabul etmemelerine, kendilerince seni peygamberliğe layık görmeyişlerine sakın üzülme! (bkz.Zemahşeri) Allah onların bahane olarak söyledikleri sözleri de, içlerinde gizlediklerini de bilmektedir. 
70-Hepsi ahirette Allah'ın huzuruna çıkacak ve Allah kendilerine bu yaptıklarının cezasını verecektir. Gerçek şu ki hem bu dünyada hem ahirette şükür ve ibadete layık olan yegane kudret Allah'tır. 

Ey elçimiz Muhammed! Allah nezdinde bazı varlıkları şefaatçi kabul edip onlardan medet uman müşriklere de ki: "Ey müşrikler! Bütün kainatı mükemmel bir şekilde yaratan, dinlenmeniz için geceyi ve çalışmanız için gündüzü var eden Allah iken nasıl olur da başka varlıkları O'na ortak koşarsınız. Allah'tan başka size bu nimetleri sağlayabilecek bir kudret var mıdır?"
71-Bir düşünün! Allah bütün zamanı gece olarak yaratsaydı size gündüz aydınlığını sağlayabilecek bir kudret bulunur muydu?
72-Yahut bütün zamanı gündüz olarak takdir etseydi dinleneceğiniz gece vaktini sağlayabilecek bir kudret bulunur muydu?
73-Kainatın yaratılması ve idaresiyle ilgili bütün tasarrufun Allah'ın elinde bulunduğunu bildiğiniz halde niçin bazı varlıkları Allah nezdinde şefaatçi kabul edip onları Allah'a ortak koşarsınız?
74-Bilin ki Allah, bunca ilahi nimete rağmen O'na ortak koşanları hesap gününde huzuruna toplayacak ve "Nerede şefaatlerini umduğunuz varlıklar? Çağırın da şefaat etsinler bakalım!" diyecek,
75-Her toplumun elçileri gelip kendilerini yalanlayanlar aleyhine şahitlik edecek, müşrikler o gün iyiden iyiye yanlış yolda olduklarını anlamış olacaklardır.

SERVETLERİNE GÜVENEN MÜŞRİKLERE KARUN KISSASINDAN DERS 

Ey elçimizi varlıklı olmadığı için küçümseyen ve bu durumu onun yanlış yolda olduğunun alameti sayan müşrikler! (bkz.Fecr 15-16 ve Beyyine suresi) Vaktiyle sizler gibi servetine güvenen Karun'un yaşadıklarında sizler için önemli dersler vardır. 
76-Kendisi Musa'ya inananlardan biri idi (bkz.Taberi, Zemahşeri, Razi) ve hazinelerinin anahtarlarını dahi güçlü kuvvetli bir grup gencin ancak taşıyabildiği bir serveti vardı. Ancak o, insanlara karşı büyüklük tasladı, kendisine alçakgönüllü olmasını tavsiye edenlere kulak asmadı.
77-Kendisine, "Allah'ın verdiği nimetler seni şımarıklığa sevk etmesin! Bu nimetlere şükret, Allah'a gereği gibi kulluk et! (bkz.Taberi) O, nasıl sana ihsanda bulunup bu kadar servet nasip ettiyse sen de malının ihtiyaç fazlasını (bkz.Zemahşeri) ihtiyaç sahipleri ile paylaşarak (bkz.Ahmed Mekki "el-Muin") görevini yap! (bkz.Taberi) İnsanlara karşı azgınlık yaparak, gücünü başkalarının aleyhine kullanarak bozgunculuk yapma! Allah bu şekilde hareket edenleri sevmez" şeklinde nasihat edildiğinde,
78-"Ben bu serveti çalışarak kazandım, istediğim gibi sarf ederim!" diye cevap vermişti. Oysa kendisinden önce yaşamış çok daha zengin ve güçlü nice kimseleri helak ettiğimizi pekala biliyordu. İşin doğrusu, Allah'ın nimetlerine karşılık böylesine kibirli ve nankör bir tutum sergileyenlere ahirette sorgu ve suale bile gerek olmaksızın, gereken ceza verilecektir.

79-Neticede Karun kendisine yöneltilen öğütlere kulak vermedi ve büyük bir şaşaa ile insanların karşısına dikildi. Dünya hayatında hep servet sahibi olmanın hayalini kuran ve ahiretle ilgili pek fazla endişesi olmayan kimi insanlar onu bu şekilde görünce heveslendiler ve "Keşke bizim de böyle bir servetimiz olsa!" diye iç geçirdiler.
80-Dünya hayatının geçici olduğunu anlamış müminler ise, "Yazık size! Heves ettiğiniz şey sadece zengin olmak mı? Halbuki, Allah'ın emirlerine uygun bir hayat yaşayıp, O'nun vereceği dünya ve ahiret ödülünü kazanmak daha iyi değil midir? Biliniz ki dünya hayatında Allah'ın emirlerine uygun yaşamak için zorluklara sabırla göğüs germeyen kimseler bu büyük ahiret ödülüne ulaşamayacaklardır" dediler.

81-Derken gün geldi, biz Karun'u ve mal varlığını yerle bir ettik. Kudreti kendisini koruyamadı.
82-Daha düne kadar onun yerinde olmayı arzulayanlar vaktiyle ona imrenmiş olmalarına yakınarak (bkz.Zemahşeri) "Aman Allahım! Demek ki insan dünyadaki servetine çok fazla güvenmemeliymiş! Veren de, alan da Allah imiş! Çok şükür ki Allah bizi bu şekilde imtihan etmedi. Demek ki Allah'ın nimetlerine nankörlük etmenin sonu buymuş!" dediler

MÜMİNLERE AHİRET YURDU ÖDÜLÜ ve ZAFER MÜJDESİ

83-İşte biz ahiretteki bu ebedi mutluluk diyarını dünya hayatında başkalarına üstünlük taslamayan, insanlara haksızlık etmeyen ve Allah'ın emirlerine uygun yaşayanlar için hazırladık. Bu güzel ödül, Allah'ın emir ve yasaklarına uyarak yaşayanların hakkı olacaktır.

84-Kim dünya hayatında Allah'ın birliğine ve elçilerine iman ederek yaşarsa ona hak ettiğinden daha büyük ödül veririz. Kim de buna muhalif hareket ederse sadece yaptıklarının cezasını çeker, hiçbir haksızlığa uğratılmaz.

Ey Muhammed! Müşriklerin senin peygamberliğini yalanlamalarına, sana ve seninle beraber olan müminlere baskı yapmalarına, sizi hicret etmeye zorlamalarına aldırma! 
85-Şunu iyi bil ki seni, ummadığın kadar büyük bir nimete mazhar kılıp peygamber olarak seçen ve Kur'an'ı vahyeden Allah, (bkz.Taberi) gün gelecek senin bu Mekke şehrine muzaffer olarak dönmeni nasip edecektir. (bkz.Razi)
86-Öyleyse hiç tasalanma, müşriklerin seni sapkın olarak görmelerine ve tevhitten vazgeçirmeye çalışmalarına aldırma.
87-Onlara, "Beni peygamber olarak gönderen rabbim kimin hakikat üzerine olduğunu ve kimin yanlış yolda olduğunu en iyi bilendir" de ve onlara asla meyletme!
88-Sana verilen bu ilahi rahmeti bırakıp da sakın müşriklerin istek ve arzularına kendini kaptırma! Bildiğin yolda dosdoğru devam et! Tevhit hakikatini açıkça ilan et ve sakın müşriklerden olayım deme! Allah'tan başka hiçbir varlığın şefaat yetkisine sahip olmadığını, kulluk edilmeye layık olamayacağını unutma! O'ndan başka hiç bir ilah olmadığını söyle! Gerçek şu ki kainatta Allah'tan başka her şey fanidir. Her canlı ölecek ve hesap vermek üzere O'nun huzurunda toplanacaktır. Müminlerin ödülünü, müşriklerin cezasını verecek olan O'dur.

(Surelerin Türkçe özü için, Sayın Hasan Elik ve Sayın Muhammed coşkun hocalarımızın ilmine ve onların "İndirildiği Dönemin Işığında Kur'an Tefsiri - Tevhit mesajı" isimli muhteşem eseri ile Sayın Abdülaziz Bayındır hocam ile Sayın Hakkı Yılmaz hocalarımın ilimlerine minnettarım)


Diğer sureler için link;