26 Mayıs 2017 Cuma

KURAN -51- (11) HUD SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ

(Bismillahirrahmanirrahim)
(her şeye) Yaratılmışlara sonsuz ve sınırsız lütuf, ihsan, rahmet bahşeden, rahmetiyle sayısız nimetler ihsan eden, merhameti ve rahmeti bol, kulluk edilmeye layık tek ilah Allah'ın ismi ile (yardımıyla) (başlanır)
\Aynı zamanda müşriklerin bir işe başlarken Allah yerine kendi ilahlarının adlarını zikretmelerine nispettir\

123 Ayet - /İnananlara ettikleri zulümler sonucu helak edilen Ad kavminin peygamberi/ /Namaz vakitleri/

----Mekke döneminin sonlarına doğru, Yunus suresinin ardından vahyedilmiştir. Ağırlıklı olarak Hud peygamberin kıssasından bahsedildiği için bu adı almıştır. Tevhit ve ahiret vurgusunun yoğun olarak yer aldığı surede, Hz.Peygamber'in çağrısına muhalefeti iyice sertleştiren Mekke müşriklerine adeta son uyarılar yapılmaktadır. Nitekim nuzulü, hicrete yani müslümanların zaferler kazanmaya başlamasına oldukça yakındır. Birçok peygamber kıssası kısa kısa anlatılmakta, peygamberleri inkar eden toplumların helak edilişleri ve peygamberlerin zaferleri üzerinden Mekkeli müşriklere mesajlar iletilmektedir. Hz.Peygamber'in bu sure ile ilgili olarak "Hud suresi beni ihtiyarlattı" dediği rivayet edilir. (bkz.Tırmizi, "Tefsir" 57) Hud suresinde ana konu; şirkin eleştirilmesi, ahiret inancının vurgulanması ve inananlara moral ve cesaret verilmesi gibi hususlardır.----
(bkz.Hasan Elik & Muhammed Coşkun, İndirildiği dönemin ışığında Kur'an tefsiri)

KUR'AN SAĞLAM KANITLARLA TEVHİDE ÇAĞIRIR

1-Elif lam ra (Huruf-ı mukattaa
Ey Muhammed! Senin peygamberliğine inanmayan, Kur'an'ı senin uydurduğunu iddia eden ve Allah'a şirk koşan müşriklere şöyle seslen: "Ey Mekke müşrikleri! Bu öyle bir kitaptır ki ayetleri hem tevhide dair sağlam delilleri etraflıca anlatmakta hem de doğru kararlar veren ve her şeyin iç yüzünü bilen Allah tarafından açıklanmaktadır. 
2-Böyle olması, şirke düşüp Allah’tan başkasına kul olmayasınız diyedir. Ben de bu kitapla sizi uyaran ve müjdeleyen kişiyim." 
3-Eğer böyle yaparsanız, size ölünceye kadar bolluk bereket ve huzur içinde bir yaşam imkanı sağlayacağı gibi, ahiret hayatında da hak ettiğiniz mükafatı verecektir. (bkz.Zemahşeri) Fakat benim bu çağrıma kulak vermeyip şirkte ısrar ederseniz, kıyamet gününde haliniz perişan olacaktır.
4-Unutmayın ki hepiniz ölecek ve hesap vermek üzere diriltilip Allah'ın huzurunda toplanacaksınız. 

5-Biliyoruz ki müşrikler, elçimizin bu çağrısını reddetmek için hiçbir gerekçeye sahip olamadıklarının farkındadırlar ve bu yüzden de, onu dinlememek için köşe bucak saklanıyorlar.

6-Biliniz ki kainattaki her şeyi Allah yaratmıştır ve her canlı O'nun var ettiği nimetlerle rızıklanmaktadır. Allah, herkesin anne anne karnındaki halinden ölümüne kadar her şeyini bilmektedir. Onun ilminden saklı kalacak hiçbir şey yoktur.

7-Ey müşrikler! Gerçek şu ki sizler sadece ve doğrudan Allah'a kulluk etmek yerine, O'na ortaklar koşuyor, bazı aciz varlıkları O'nun katında şefaatçi olarak görüyorsunuz. Oysa yaşamanız için yeryüzünü, dağları, ırmakları, bitkileri yaratan, gökyüzünü inşa ederek dünyayı altı günde mükemmel hale getiren ve istifadenize sunan Allah'tır. O'na ortak koştuklarınızın bu varlıkların yaratılmasında hiçbir etkileri yokken nasıl olur da Tanrılık sıfatında ortak kılınabilirler? Allah'ın sizi yaratması ve bunca nimetleri ihsan etmesi, sizleri dünya hayatında imtihan etmek içindir. Bu imtihan hayatı bittikten sonra hepiniz O'nun huzurunda toplanıp hesaba çekileceksiniz. Fakat sizler bu açık ve dosdoğru çağrıyı ileten Muhammed'in peygamberliğine inanmamakta, onu sihirbaz olarak görmektesiniz. 

8-Ey Muhammed! Senin kıyamet ve ahiret hakkındaki uyarılarına müşriklerin, "Hani, sözünü ettiğin azap nerede kaldı? Gelsin de görelim!" diye küstahça karşılık verdiklerini biliyoruz.  Onların bu alaycı sözlerine üzülme! Zira biz merhametimizden dolayı onlara süre tanımakta, tövbe edip kurtulma fırsatı vermekteyiz. Fakat bu süre, elbette ki sonsuz değildir. Onlara uyarısı yapılan azap günü geldiğinde, bugün alay ettikleri şeyin ne olduğunu göreceklerdir!

9-Doğrusu, Mekkeli müşrikler bizim kendilerine sağladığımız onca nimete rağmen nankörlük etmekte ve başka varlıkları şefaatçi kabul edip onları Allah'a ortak koşmaktadırlar.
10-Oysa başlarına bir sıkıntı ve darlık geldiğinde, şefaatçi belledikleri varlıkların, kendilerine hiçbir yarar sağlayamayacağını anlamakta ve ümitsiz bir şekilde Allah'a yönelmektedirler.

11-Halbuki tevhit ve peygamberliğe inanan ve Allah'ın emirlerine uygun yaşayan müminler (bkz.Tenvirü'l-mikbas) her durumda Allah'a şükreder, O'nun verdiği nimetlerin değerini bilir ve kulluk görevlerini yerine getirirler. İşte bu kimseler Allah tarafndan bağışlanacak ve büyük bir ödülle mükafatlandırılacaktır. 

PEYGAMBERE MANEVİ DESTEK ve MÜŞRİKLERE MEYDAN OKUMA 

12-Ey Muhammed! Mekkeli müşriklerin, senin peygamberliğine inanmak için mucizeler istediklerini, bir insanın peygamber olmasını yadırgayarak sana, "Madem Allah'ın peygamberisin, o zaman Allah sana hazineler verse veya yanında bir melek gönderse ya!" dediklerini, onların bu meydan okumalarına cevap vermediğin için yüreğinin daraldığını ve ilahi mesajı tebliğ etme şevkinin neredeyse kırılmak üzere olduğunu biliyoruz. Fakat sen onların bu sözlerine aldırma! Senin görevin sadece bizim mesajımızı tebliğden ibarettir. Allah, onların söylediklerini ve yaptıklarını kaydetmektedir ve elbette ki müstehak oldukları cezayı verecektir. 
13-Kur'an'ın, Allah tarafından gönderilmediğini, senin uydurduğunu iddia ediyorlarsa sen de onlara, "Bu iddianızda samimi iseniz siz de şefaatçi olduğunu iddia ettiğiniz, kendilerinden medet umduğunuz varlıkların yardımına başvurun ve O'na benzer bir kelam veya 10 sure ortaya koyun da görelim!" diye onlara meydan oku.
14-Bunu yapamazlarsa -ki asla yapamazlar- o zaman onlara şöyle de: "Artık bu Kur'an'ın benim tarafımdan uydurulmadığını, yegane ilah olan Allah tarafından bana vahyedildiğini, Allah'tan başka hiçbir varlığın şefaat yetkisine sahip olmadığını anlamış bulunuyorsunuz. Hala benim peygamberliğime inanmayacak mısınız?

15-Ey elçimiz Muhammed'i sapkın olarak gören ve güya hakikat adına ona karşı çıkan müşrikler! (bkz.Razi) Şunu iyi biliniz ki hepiniz ölecek ve Allah'ın huzurunda hesaba çekileceksiniz. Bu gerçeği dikkate almadan yaşayan ve sadece dünya hayatında mutlu olmak isteyenler dünyada çalışmalarının karşılığını elde ederler,
16-Fakat ahirette hiçbir şey kazanamazlar. Onlar ahirette, ateşten başka alacağı kalmamış kimselerdir. Dünyada elde ettikleri her şey yok olmuş ve bütün çabaları boşa gitmiş olur.
17-Bir düşününüz! Elçimiz Muhammed, dünya kazancı için koşturan birine benziyor mu? (bkz.Taberi) Hepiniz bir araya geldiğiniz halde bir parçasını bile meydana getiremediğiniz Kur'an gibi bir kitabı getiren (bkz.Zemahşeri) Muhammed'in sapkın bir insan olduğunu nasıl düşünebilirsiniz? Nasıl olur da Allah'ın bir insana peygamberlik görevi vermesini yadırgarsınız? Kaldı ki ondan önce de insanlara ilahi mesajları öğretmek üzere, rahmetimizin bir eseri olarak gönderdiğimiz Musa peygamberi ve ona verilen Tevrat'ı biliyorsunuz. Şunu bilin ki elçimize ve ona vahyettiğimiz Kur'an'a inanmayan siz Mekkeli müşriklerin ve bu konuda size destek verenlerin (bkz.Zemahşeri) sonu cehennemdir.

Ey elçimiz! Sen onların sözlerine kulak verip de sana vahyettiğimiz kitap hakkında kuşkuya düşeyim deme! (bkz.Taberi) Onların iddialarını önemseme! Bu tavırlarını sürdürdükleri takdirde sonlarının cehennem olduğundan kuşkun olmasın! (bkz.Razi) Mekkeliler'in çoğu inanmasa da, sana vahyedilen bu kitap, ilahi hakikatin ta kendisidir.

18-Ey bazı varlıkları şefaatçi telakki edip onları Allah'a ortak koşan ve bunu da Allah'a isnat ederek O'na iftira eden (bkz.Razi, Hicazi) müşrikler! Şunu bilin ki Allah'ın asla böyle bir hükmü yoktur. Hesap günü Allah'ın huzuruna toplandığınızda, medet umduğunuz varlıklar size bir fayda sağlamayacaktır. Melekler, peygamberler ve salih insanlar, sizin Allah'a karşı iftira ettiğinize tanıklık edeceklerdir. Unutmayın ki bu davranışlarınızla Allah'ın rahmetinden mahrum kalacaksınız.
19-Çünkü siz insanları, elçimiz Muhammed'e iman etmekten alıkoyuyor ve ahirette hesap vereceğinizi dikkate almadan hakikati çarpıtmaya çalışıyorsunuz.
20-Ayrıca şunu iyi bilin ki elçimize karşı sürdürdüğünüz bu düşmanlık sizi bir yere vardırmayacak, elçimiz ve ona iman edenler eninde sonunda size galip geleceklerdir.
21-Şefaatçi kabul edip ortak koştuğunuz varlıklar size yardım edemeyeceklerdir. 
22-Hem dünyada hem ahirette hüsrana uğrayacaksınız. Üstelik ahiretteki kaybınız dünyadakinden katbekat fazla olacaktır.
23-Elçimiz Muhammed'e inanan ve bütün benlikleri ile sadece Allah'a kulluk eden müminler ise içerisinde sonsuza kadar kalacakları cennet ödülüne nail olacaklardır.  
24-Elçimizin çağrısına karşı adeta kör ve sağır kesilen müşriklerle onun çağrısına inanan müminler elbette bir tutulmayacaktır. 

NUH PEYGAMBER KISSASINDAN MÜŞRİKLERE UYARILAR

Ey elçimiz! Senin peygamber olduğuna inanmayan ve uyarılarına aldırmayan müşriklere, Nuh peygamber'in şu ibret dolu kıssasını anlat:
25-Vaktiyle Nuh'u peygamber olarak halkına göndermiştik. Onlara, kendisine iman etmeleri,
26-Ve Allah'a şirk koşmamaları çağrısında bulundu, aksi takdirde ilahi cezaya maruz kalacakları uyarısını yaptı. 
27-Ancak halkının ileri gelenleri onun peygamber olduğuna inanmadılar. Tıpkı Mekkeli müşriklerin elçimiz Muhammed'e dedikleri gibi, "Sen peygamber değilsin, bizim gibi bir insansın, bir insan nasıl peygamber olabilir ki? Allah peygamber gönderecek olsa bir melek gönderirdi. Hem sana inananlar hep yoksul ve zavallı kimselerden oluşuyor. Biz sizden daha üstün konumdayken niye size inanıp bağlanalım ki? (bkz.Zemahşeri) Bizce sen peygamber değil, yalancının tekisin" (bkz.Taberi) dediler.

28-Nuh onlara şöyle cevap verdi: "Ey halkım! Benim bir insan olmam peygamber olmama engel teşkil etmez. Ben Allah tarafından gönderilmiş bir elçiyim. Size O'nun mesajlarını iletiyorum. Bu, size Allah'ın bir rahmetidir.
29-Sizden bunun karşılığında bir menfaat de beklemiyorum. Çünkü benim ödülümü Allah verecektir. Hiçbir menfaat gözetmediğim halde benim nasıl yalancı olduğumu düşünürsünüz? Bana inananların yoksul kimseler olmalarında yadırganacak ne var? Sizin sözünüze itibar ederek onları çevremden uzaklaştıracak veya onların bir işe yaramayacaklarını söyleyecek değilim. Fakat şunu söyleyeyim ki bu küçümseyici tavrınız çok çirkin ve düşüncesiz bir davranıştır. Allah insanları zenginliklerine göre değerlendirmez. Sizin sözünüze uyup da onları uzaklaştıracak olursam,
30-Böyle büyük bir haksızlığı yaparsam Allah'ın bana vereceği cezadan beni kim koruyabilir? Bütün bu uyarılarıma rağmen hala ısrarla inkar etmeye devam edecekseniz elbette ki sizi zorlayacak değilim. İnanıp inanmamak sizin seçiminizdir. 
31-“Size: ‘Allah’ın hazineleri yanımdadır’ demiyorum. Gizli bilgileri de bilmem. Ben melek olduğumu da söylemiyorum. Hor gördüğünüz kimseler için ‘Allah bunlara iyilik etmez’ de demiyorum. Bunları desem yanlış yapmış olurum. Onların içlerinde olanı en iyi bilen Allah’tır. ”

32-Bu cevap üzerine ona, "Çok uzattın ey Nuh! Artık yeter! Madem gerçek bir peygambersin, o halde bahsettiğin şu ilahi azabı getir de görelim" dediler.

33-Nuh ise, "Benim böyle bir gücüm yok, ben sadece Allah'ın bana bildirdiğini size iletiyorum. O azabı gönderip göndermemek Allah'ın bileceği bir iştir.
34-Kaldı ki bugün küstahça meydan okuduğunuz o azap geldiğinde hepiniz çaresiz kalırsınız.
35-Anlaşılan siz benim peygamber olmadığımı, Allah'a iftira ettiğimi ve kendi yolunuzun Allah'ın istediği yol olduğunu düşünüyorsunuz. (bkz.Razi, Zemahşeri, Derveze) Bu sebeple benim öğütlerimi dinlemiyorsunuz. Madem benim peygamber olmadığımı düşünüyorsunuz, o halde şunu biliniz ki ben görevimi yapmış bulunuyorum, sizin yaptıklarınızdan beriyim" diye cevap verdi. 

36-Derken biz Nuh'a şöyle vahyettik: "Ey Nuh! kavminin ısrarla seni inkar etmesine üzülme! Belli ki sana inanan bir avuç insan dışında (bkz.40. ayet) kimse seni dinlemeyecek.
37-Şimdi bizim gözetimimizde ve talimatımız doğrultusunda bir gemi inşa et! Artık o müşriklerin helak edilme vakti geldi. onların bağışlanması için sakın bana dua etmeye kalkma!"

38-Böylece Nuh gemiyi yapmaya koyuldu. Bu sırada onun gemi yapmakla meşgul olduğunu gören halkın ileri gelenleri, "Peygamberliği bırakıp marangozluğa mı başladın?" (bkz.Taberi) diyerek onunla alay ediyorlardı. O ise, "Gülün bakalım! Yakında perişan olacak ve gülünecek hale düşeceksiniz.
39-Başınıza o zelil edici azap geldiğinde kimin halinin kötü olduğunu gayet iyi anlayacaksınız" diyordu.

40-Nihayet azap vakti gelip çattığında tufan başladı, biz de Nuh'a, "İhtiyacın olan şeylerden, hayvanlardan birer çift gemiye al, ailenden ve halkından inananları da gemiye yerleştir" diye emrettik.
41-Bunun üzerine Nuh, kendisine inanan bir avuç insana, "Haydi, Allah'ın emri ile binin gemiye, müşriklerin helak edilme vakti gelmiştir. Rabbimin sonsuz rahmeti ve bağışlayıcılığına rağmen, onlar yine de inkarcılıkta ısrar ederek bu azaba müstehak olmuşlardır. O, biz iman edenleri bu gemi ile kurtaracak, sağ sağlım karaya ulaştıracaktır" dedi.

42-Nihayet gemi, dağlar gibi dalgaların arasında yüzmeye başlamıştı. O sırada Nuh, gemiye binmemiş olan ve kendisinin peygamberliğine inanmayan oğluna, "Evladım! Gel, gemiye bin! İnkarcılarla birlikte kalırsan helak olursun" diye seslendi. 
43-Oğlu, "Hayır, sana inanmıyorum, dağın zirvesine çıkar ve kendimi kurtarırım" diye cevap verdi. Nuh ise, "Evladım! Bugün ilahi azaptan kurtulmanın tek yolu, iman edenlerle birlikte olmaktır. Başka türlü kurtuluş yoktur" dedi. O sırada azgın dalgalar Nuh'un oğlunu kapıp götürmüştü.
44-Bir süre sonra bizim emrimiz ve irademizle sular çekildi, artık tufan bitmiş, Nuh'un gemisi zirvede karaya oturmuş, inkarcı müşrikler ise helak olup gitmişlerdi.

45-Tufanın ardından  Nuh, azgın sulara kapılıp giden oğlunu düşündü ve hüzünle şöyle dua etti: "Rabbim! Sen beni, inananları ve ailemi kurtaracağını vaat etmiştin. Oğlum da benim öz evladımdı. Muhakkak ki senin vaadin gerçekleşecektir. Senin gücünün üstünde güç, hükmünün üstünde hüküm yoktur."

46-Bunun üzerine biz Nuh'a şöyle seslendik: "Ey Nuh! O, senin ailenden değildi. Oğlun olmasına rağmen senin peygamberliğini kabul etmemiş, müşriklerden olmuştu. (bk.Taberi) Bu sebeple, babalık duygularınla hareket edip onun bağışlanması için bana dua etme! Sakın verdiğimiz sözü tutmadığımızı düşünüp de cahillerden olayım deme!"

47-Bu uyarımızı işiten Nuh, pişmanlık içerisinde şöyle dedi: "Rabbim! Sana karşı cahillik etmekten, iç yüzünü bilmediğim hususlarda istekte bulunmaktan sana sığınırım. Ne olur bana merhamet et! Bu cüretimi bağışla, yoksa perişan olurum!

48-Nuh'un bu samimi duasını kabul ettik ve ona, "Beraberindekilerle birlikte gemiden inin, bundan sonra yeryüzünde barış ve esenlik içerisinde yaşayın. Sizden ve gelecek nesillerden, helak ettiğimiz kavim gibi inkarcılar çıkarsa onları dünya hayatında geçici bir süre nimetlendirsek bile eninde sonunda azabımıza maruz kalırlar" diye bildirdik.

49-Ey Muhammed! İşte Nuh kavmi hakkında anlattığımız bütün bu detaylar ne senin ne de kavminin bildiği şeylerdi. Bütün bunları vahiy olmaksızın bilmen mümkün değildi. (bkz.Derveze) O halde senin peygamberliğini inkar eden Mekkeli müşriklerin tavırlarına karşı sabırlı ve dayanıklı ol! Unutma ki tıpkı Nuh kıssasında gördüğün gibi zafer elçilerimizin ve onlara inananların olacaktır.

HUD PEYGAMBER KISSASINDAN MÜŞRİKLERE UYARILAR

Ey Muhammed! Mekkeli müşriklere, elçilerimizi inkar eden ve bunun sonucunda helak olan başka bir kavmi, Ad halkını anlat!
50-Onlara, içlerinden biri olan Hud'u göndermiştik. O da halkını şirkten vazgeçirmeye çalışmış, sadece Allah'a ibadet etmelerini istemiş,
51-Onlardan bu görevi karşılığında hiçbir maddi karşılık beklemediğini, mükafatını Allah'tan alacağını ifade etmiş, şirki terk etmezlerse başlarına ilahi azabın geleceğini,
52-Fakat tövbe edip kendisine inanırlarsa Allah tarafından bol rızık ve büyük güçle ödüllendirileceklerini bildirmişti.

53-Fakat halkının ileri gelenleri onun peygamberliğine inanmamış, tıpkı Mekkeli müşriklerin senden istedikleri gibi ondan mucizeler istemiş ve "Senin sözüne uyup da atalarımızın dinini terk edecek değiliz,  
54-Belli ki sen tanrılarımız hakkında ileri geri konuştuğun için fena halde çarpılmış, aklını kaybetmişsin!" demişlerdi. Buna karşılık Hud şöyle demişti: "Ey halkım! Uyarılarıma kulak vermiyorsanız şunu açıkça biliniz ki ben sizin şirkinizi paylaşmıyorum, sizin o değer verdiğiniz, korktuğunuz ve şefaatçi kabul edip ortak koştuğunuz varlıklar benim gözümde sıradan zavallı varlıklardır.
55-Onlardan korkum yok. Anlaşılan bana ve inananlara karşı baskı yapmaktan vazgeçmeyeceksiniz. Fakat bizi hiçbir şekilde inancımızdan döndüremezsiniz
56-Ben Allah'a güveniyorum. Allah bütün varlıkların yaratıcısıdır, rabbidir, her şey O'nun egemenliğindedir, o adaletlidir, (bkz.Razi) sizin gibi zalimleri cezasız bırakacak değildir. (bkz.Taberi)
57-Ben size Allah'ın mesajını açık ve net bir şekilde iletiyorum. Artık inkarda ısrar ederseniz benim yapabileceğim bir şey yoktur. Allah dilerse sizi yok edip yerinize başka bir toplum getirir, buna karşı koymaya gücünüz yetmez."

58-Neticede Ad kavmi, elçimize inanmamakta ısrar edince inananları kurtarıp geri kalanlar helak ettik.
59-Elçimizi inkar etmenin, ilahi emre karşı küstahlığın, insanlara karşı zorbalığın ve ileri gelenlerin sözüne uyup şirk koşmanın (bkz.Razi) sonu bu oldu.  
60-Dünyada ve ahirette Allah'ın kınamasına ve azabına müstehak oldular.

SALİH PEYGAMBER KISSASINDAN MÜŞRİKLERE UYARILAR

Ey Muhammed! Senin peygamberliğine inanmayan Mekke müşriklerine, Allah'ın elçisini ısrarla yalanlamanın sonunun kötü olduğunu anlamaları için, Hud kıssasından sonra Salih peygamberin kıssasını da hatırlat! 
61-Salih, müşrik kavmini uyarmış ve "Ey halkım! Allah'tan başka hiçbir varlığın ilahi niteliği yoktur, sadece ona ibadet edin. Zira sizleri o yaratmış ve bütün kainatı emrinize amade kılmış, sizlere yeryüzünü imar etme kudretini de, O vermiştir. Bütün bunları sizlere verebilecek başka bir varlık mı var ki onu Allah'a ortak koşasınız? Şirkten tövbe edin ve Allah'tan bağışlanma dileyin. Çünkü Allah çok merhametlidir, eğer tövbe ederseniz sizleri bağışlar" diye öğüt vermişti. 
62-Onlar ise, tıpkı Mekkeli müşriklerin sana dedikleri gibi, "Ey Salih! Biz seni bu zamana kadar aklı başında biri olarak bilirdik. Şimdi ise çıkmış atalarımızın inançlarını eleştiriyor, bizleri dinimizi terk etmeye çağırıyorsun. Hiç olacak şey mi? Doğrusu biz senin peygamber olduğuna inanmıyoruz, senin bizden bir farkın yoktur. Tıpkı bizler gibi bir insansın. Madem peygamber olduğunu söylüyorsun, o halde bunu kanıtlayacak bir mucize göster de görelim!" diye cevap verdiler.

63-Salih, onların mucize isteklerini dikkate almadı. Allah'ın peygamberi olduğunu ve O'nun emirlerine itaat ettiğini, görevini yapmazsa Allah'ın azabından kendisini müşriklerin koruyamayacağını ve eğer peygamber olup olmadığını sınamak istiyorlarsa, 
64-Sahipsiz bir devenin diğer hayvanların su içtiği pınardan bir pay sahibi kılınmasını, dönüşümlü olarak sudan bir gün devenin, bir gün halkın faydalanmasını istedi. Eğer bu deveye bir fenalık yapacak olurlarsa ilahi azaba maruz kalacaklarını, böylece kendisinin peygamber olduğuna inanmayan ve verdiği bu habere itibar etmeyenlerin hüsrana uğrayacaklarını bildirdi. 
65-Ne var ki onlar, Salih'in sözüne itibar etmediler ve deveyi öldürdüler. Bunun üzerine Salih, "Azıcık daha eğlenin, nimetlerden istifade edin bakalım! Sonunda iman edip tövbe etmezseniz helak edileceksiniz" diye onları uyardı. 
66-Ancak onlar yine inanmadılar, ilahi azap başlarına geldiğinde ise, bu yaptıklarına çok pişman oldular.  
67-Korkunç bir çığlık ile diz üstü çöküverdiler. Salih ve ona inananlar hariç,
68-Geri kalanlar sanki oralarda hiç yaşamamışlar gibi silinip gittiler. 
İşte bütün bu kıssalarda, elçimiz Muhammed'i ısrarla yalanlayan Mekke müşrikleri için ibretler vardır.

İBRAHİM ve LUT PEYGAMBERLERİN KISSALARINDAN MÜŞRİKLERE UYARILAR 

Ey Muhammed! Senin peygamberliğine inanmayan ve uyarılarına aldırmayan Mekke müşriklerine İbrahim ve Lut peygamberlerin şu kıssalarını da hatırlat!
69-Vaktiyle, elçimiz Lut'a inanmayan ve tıpkı Mekke müşriklerinin sana yaptıkları gibi ona baskı ve eziyeti reva gören Lut kavmini helak etmek üzere gönderdiğimiz elçilerimiz, oraya varmadan önce İbrahim'in yanına uğramışlardı. İbrahim, elçilerimizin selamını almış, fakat onları tanımamıştı. Sıradan misafirler olduklarını düşünmüş ve hemen bir dana kesip misafirlerine ziyafet hazırlamıştı.

70-Fakat misafirlerinin yemediğini görünce içine bir kurt düşmüş, onların düşman olduklarını sanmıştı. Bunu fark eden elçilerimiz ona kendilerini tanıttılar ve Lut kavmini helak etmek üzere gönderildiklerini bildirdiler.
(*) Ayetler, Bu üç kişiden birinin Tanrı olduğunu söyleyen Tevrat Tekvin 18'e nispet yapıyor. Üçünün de Tanrı'nın görevli olarak gönderdiği melekler olduğunu ısrarla vurgulayarak İbrahim peygamber üzerinden konuyu Lut kıssasına bağlıyor. Paganlık çağlarından gelen buzağı / kuzu söylemi de Tekvin'in bu anlatısında yer bulur.
Aynı zamanda Marduk'un Kingu'yu öldürüp onun kanı ile toprağı karıştırarak insanı yarattığı ve insanların Tanrıların kanından geldiği efsanesine de Tevrat'tan sonra bir kez daha darbe vurmayı ihmal etmez. (bkz.Tevrat, Yaratılış 2)

71-Bu haber üzerine, İbrahim'in yanı başında duran karısı derin bir oh çekti. (bkz.Zemahşeri, Razi) Bunu duyan elçilerimiz ona ileride doğacak İshak adlı çocuğunu ve Yakub adlı torununu müjdelediler. 
72-İbrahim'in karısı ise şükran duygusuyla, "demek ahir ömrümüzde yaşlı bir çift olduğumuz halde Allah bize evlat bahşedecek! Bu gerçekten çok muazzam bir nimettir" dedi.
73-Elçilerimiz de ona, "Allah'ın yaşlı bir çifte çocuk bahşetmesine mi şaşırıyorsun? Halbuki Allah'ın size, ailenize ne kadar nimet ve rahmet ihsan ettiğinizi biliyorsunuz! Doğrusu, Allah'ın nimet ve ihsanı sonsuzdur, her türlü övgüye, kulluğa layık olan yegane kudret O'dur" diye cevap verdiler.

74-İbrahim, endişesi zail olup çocuk müjdesini de alınca, meleklerin Lut kavmini helak etmemeleri, onlara bir fırsat daha vermeleri için girişimde bulundu
75-Çünkü o, çok yufka yürekli, çok merhametli bir insandı. (bkz.Zemahşeri
76-Ona elçilerimiz şöyle cevap verdiler: "Ey İbrahim! Yufka yürekli ve merhametli olduğunu biliyoruz. Fakat onlar bu azaba müstehak oldular ve Allah da onları helak etmeye karar verdi. Artık bu işte geri dönüşü olmayan noktaya gelinmiştir."

77-Ardından elçilerimiz Lut'un yanına vardılar. Lut, onları görünce melek olduklarını anlamadı, misafir olduklarını sandı ve ahlaksız kavminin onlara bir kötülük yapacağını düşünerek (bkz.Taberi) içi daraldı ve kendi kendine, "Bugün çok sıkıntılı geçecek!" diye söylendi.

78-Öteden beri ahlaksızlığa batmış, livata gibi çirkin bir fiili adet edinmiş Sodom halkı, iki genç delikanlı misafirin Lut'un evine geldiğini öğrenince, o misafirleri çirkin emellerine alet etmek arzusuyla hemen koşup Lut'un kapısına dayandılar. Lut, onları engellemek için kapıya çıktı ve "Ey halkım! Bu yaptığınız nedir? Allah'tan korkun! Beni misafirlerime karşı rezil mi edeceksiniz? İçinizde hiç mi aklı başında kimse kalmadı? Karşı cins ile evlenip helal ilişki kurmak dururken niçin bu çirkin işi yapıyorsunuz? 
----Buradaki atharu = اطهر kelimesi sadece sıfat-ı müşebbehe olabileceğinden meal o şekilde verilmiştir. Allah'ın elçisinin evlilik dışı ilişkiyi onaylaması mümkün olmadığından burada (onlarla evlenin) sözünün gizli emir olarak yer alması zorunludur. Cümleyi yarım bırakmış olması, halkın Lut aleyhisselamı çok bunalttığını gösterir. Bu âyet, din farkının evlenmeyi haram kılmadığını da gösterir. Çünkü Tahrim Suresi 10. âyete göre Lut'un karısı kafirdi ama onun eşi olmaya devam ediyordu.
Müslüman kadının müslüman olmayan erkekle evlenmesini caiz görmeyenler şu âyete dayanırlar: "İman edene kadar, müşrik kadınlarla evlenmeyin. İman etmiş esir kadın, müşrik kadından elbette iyidir; isterse sizi çok etkilemiş olsun. İman edene kadar, müşrik erkeklere kız vermeyin. İman etmiş esir erkek, müşrikten elbette daha iyidir; isterse sizi çok etkilemiş olsun. Onlar sizi ateşe çağırırlar, Allah ise kendi izniyle Cennet’e ve günahlardan arınmaya çağırır. Allah âyetlerini insanlara açıklar ki akıllarını başlarına toplasınlar." (Bakara 2/221)
Âyette geçen “daha iyi” ifadeleri, böyle bir evliliğin tavsiye edilmediğini gösterir ama haram kılmaz. Zaten Lut kavminin tamamının kafir olması, kızlarının kafirden başkasıyla evlenmesini imkansız kılar. Peygamberimiz Hz.Muhammed'in kızı Zeyneb’in eşi Ebü’l-Âs b. er-Rebî de hicretin 6. yılına kadar müslüman olmamıştı. Nebîmizin, din farkından dolayı kimseyi eşinden ayırmamış olması da bunu destekler---- 
(bkz.Abdülaziz Bayındır)
79-Bunun üzerine kapıya üşüşenler, "Bizim kadınlarla işimiz olmadığını istediğimizin ne olduğunu gayet iyi biliyorsun, zorluk çıkarma!" dediler.

80-Lut çaresizlik içinde, "Keşke size karşı koyabilecek, bu kötü fiilinizi engelleyecek gücüm ya da bana yardım edecek yakınlarım (bkz.Zemahşeri) olsaydı" diye yakındı.
81-Elçilerimiz, onun bu hüzünlü ve çaresiz halini görünce, "Korkma ey Lut! Onlar sana ilişemezler. Biz rabbinin gönderdiği elçileriz. Artık onların helak edilme zamanı gelmiştir. Gece olunca karın dışında bütün aile fertlerini al ve geceleyin şehri terk et, gözünüz arkada kalmasın! Karına gelince, o diğerleri ile birlikte helak olacak. Çünkü o da onlardan biri olmuştur. Sabahleyin hepsi helak edilecek. Şunun şurasında ne kaldı ki sabaha!" dediler.

82-Sabah olunca üzerlerine yağmur misali yağan kızgın taşlar ile yaşadıkları şehir altüst edildi.
83-Hepsi böylece helak olup gittiler. Bu durum, Mekkeli müşrikler için bir ibret tablosudur. Eğer elçimiz Muhammed'i inkar etmekte ısrar ederlerse aynı azaba uğramaları işten bile değildir. 

ŞUAYB PEYGAMBER KISSASINDAN MÜŞRİKLERE UYARILAR 

Ey Muhammed! Senin peygamberliğine inanmayan ve uyarılarına aldanmayan Mekke müşriklerine, Medyen halkına kendi içlerinden seçip gönderdiğimiz Şuayb peygamberin şu kıssasını da hatırlat!
84-Medyen’e de soydaşları Şuayb’ı elçi gönderdik. “Ey halkım!” dedi, “Allah’a kul olun; sizin O’ndan başka ilahınız yoktur. Ölçeği ve tartıyı eksik yapmayın. Sizi bolluk içinde görüyorum. Doğrusu ben sizi kıskıvrak yakalayacak günün azabından korkuyorum. 
85-Ey halkım! Ölçeği ve tartıyı hakka uygun yapın. İnsanların hakkını yemeyin. Ortalığı birbirine katıp doğal düzeni bozmayın.
86-Eğer inanıyorsanız, sizin için hayırlı olan kâr, Allah’ın size bıraktığı kadarıdır. Ben üzerinizde bir bekçi değilim. Sadece bir elçi ve uyarıcıyım”

87-Medyen halkı, Şuayb'ın bu öğütlerine kulak vermedikleri gibi onu alaya almaya başladılar! "Demek senin inancın (bkz.İbnü'l-Cevzi, Razi) bize atalarımızın dinini terk etmemizi söylüyor, hatta mallarımızı nasıl ölçüp tartacağımızı, ticaretimizi nasıl yapacağımızı öğretiyor! Biz seni akıllı bilirdik!" (bkz.Razi) dediler. 

88-Şuayb ise onlara şöyle cevap verdi: "Ey halkım! Ben Allah'ın gönderdiği bir elçiyim ve O'nun mesajını size iletiyorum. Bu, rabbimin bana ve sizlere bir ihsanıdır. Düşünsenize, sizden kaçınmanızı istediğim davranışları ben de yapmıyorum, söylediklerimi önce kendim uyguluyorum. Buna rağmen nasıl beni yalancılıkla suçlarsınız. Benim tek amacım sizin doğru yola yönelmeniz ve kendinizi kurtarmanızdır. 
89-Bakın, bana muhalefet edeyim derken Nuh kavminin, Ad kavminin, Semud kavminin ve hatta hemen yanı başınızda helak edilen Lut kavminin başına gelen felaketlere maruz kalabilirsiniz. 
90-Gelin aklınızı başınıza toplayın, tövbe edin. Rabbinize dua edip pişmanlık içinde af dileyin de kendinizi kurtarın. Kuşkusuz rabbim sonsuz sevgi ve merhamet sahibidir. Kendisine tövbe eden ve şirkten vazgeçenleri affeder."

91-Bunun üzerine Medyen halkının müşrikleri ona, "Bize boşuna konuşuyorsun, üstelik boyundan büyük şeyler söylüyorsun. Sen bizimle baş edemezsin, bizimle aynı inancı paylaşan akrabalarına dua et, onların hatırı için sana dokunmuyoruz. Yoksa seni öldürürdük" dediler.

92-Şuayb onlara şöyle cevap verdi: "Ey halkım! Demek akrabalarımın hatırı sizin için Allah korkusundan daha önemli! Demek Allah'ın mesajlarını büsbütün göz ardı ediyorsunuz! Unutmayın ki Allah bu yaptıklarınızı görmektedir ve gerekli karşılığı verecektir.   
93-Madem söylediklerime karşı bu kadar katı bir tutum içindesiniz, o halde şunu bilin ki ben görevimi yapmış bulunuyorum. Tavrımı değiştirecek değilim. Sonuna kadar tevhit mücadelesini sürdüreceğim. Eninde sonunda zafer inananların olacak ve sizler yakında kimin yalancı olduğunu ve alçaltıcı bir azaba maruz kalacağını göreceksiniz."

94-Nihayetinde Medyen halkı bu ısrarlı inkarlarını sürdürdükleri için, Şuayb ve ona inananları onların zulmünden kurtardık ve o zalimleri korkunç bir uğultuyla diz üstü çökertip helak ettik.
95-O çok güvendikleri güçleri kendilerini korumaya yetmedi. Tıpkı Semud kavmi gibi yok olup gittiler. Sanki orada hiç varlıkları olmamıştı. 
İşte Mekkeli müşrikler de eğer elçimiz Muhammed'i inkar etmekte ısrarlarını sürdürürlerse sonları böyle olacaktır.

MUSA PEYGAMBER KISSASINDAN MÜŞRİKLERE UYARILAR

Ey Muhammed! Senin peygamberliğine inanmayan ve uyarılarına aldanmayan Mekke müşriklerine Musa peygamberin kıssasını da hatırlat!
96-Vaktiyle Musa'yı mesajlarımızla ve peygamberlik alametleri ile 
97-Firavun ve erkanını uyarmak için göndermiştik. Firavun, ülkede zorbalık yapıyor, insanları kötülüğe sevk ediyordu. Ne var ki yanındakiler Musa'ya inanmak yerine Firavun'un peşinden gitmeye devam ettiler.
98-Onlar kıyamet günü cehenneme de, Firavun'un peşinde gireceklerdir. Onun emirlerine ve isteklerine uymaları onları cehennem ateşine sürükleyecektir.
99-Dünyada lanetlendikleri, ilahi kınamaya maruz kaldıkları gibi kıyamet gününde ve ahirette de aynı duruma düşeceklerdir. Varacakları yer ne kötü, karşılaşacakları sonuç ne fenadır!

PEYGAMBER KISSALARININ ORTAK MESAJI 

100-Ey Muhammed! İşte bütün bu anlattıklarımız, senin peygamberliğini inkar eden müşrikler için birer ibret tablosudur. İsterlerse bu toplumların bazılarının kalıntılarını hala görebilirler.
101-Başlarına gelen şey tamamen kendi yaptıklarının sonucudur. Allah onlara asla zulmetmiş değildir. Onlar, Allah'ın peygamberlerine inanmamış ve Allah'tan başka varlıkları şefaatçi kabul edip O'na ortak koşmaya başlamışlardı. Peygamberler, onları uyardığında ise medet umdukları bu varlıklara güveniyor ve peygamberleri hafife alıyorlardı. Ne var ki uyarıldıkları azapla karşılaştıklarında, medet umdukları varlıkların kendilerine hiçbir yararı dokunmadı.
102-Çünkü Allah, kendine ortak koşan ve elçilerine karşı böylesine kibirli davranan zalimleri cezalandırmaya karar verdi mi hiçbir güç onun kudretinin karşısında duramaz. 
103-Bütün bu anlattıklarımız Mekkeli müşrikler için ders olmalıdır. Dünyada yaptıklarının ahirette karşılığını göreceğine inanan insan, bu anlatılanlardan ders alır ve Allah'ın emirlerine göre yaşar. 
104-Çünkü kıyamet günü, er ya da geç gelecek ve ahirette herkes Allah'ın huzurunda toplanıp hesap verecek, herkesin yaptığı gözler önüne serilecektir.

105-Hesap günü, kimsenin söz hakkı ve şefaat yetkisi olmayacaktır. (bkz.İbnü'l-Cevzi, Alusi) Bazıları çok sıkıntılı olacak bazıları ise mutlu.
106-Peygamberleri inkar eden ve şirk koşanlar cehennem ateşine atılacak ve orada feryat figan edeceklerdir.
107-Gökler ve yer durdukça onlar orada kalacaklardır. Rabbin dilemedikçe de oradan çıkamayacaklardır.
108-Dünya hayatında Allah'ın tekliğine ve peygamberlere inanan ve Allah'ın emirlerine uygun yaşayanlar, içinde sonsuza kadar kalacakları cennette nimetlerden kesintisiz olarak yararlanacaklardır. Rabbin dilemedikçe de oradan çıkmayacaklardır. 
Böylece Allah herkese hak ettiği karşılığı verecektir. (Zemahşeri

109-Ey Muhammed! Bazı varlıkları Allah katında şefaatçi olarak görüp ona ortak koşan, geçmişte benzer inançlara sahip atalarını körü körüne taklit eden müşriklerin senin peygamberliğine inanmamaları seni üzmesin! Hiç şüphe olmasın ki geçmişte benzerlerinin başına gelen kötü son, onların da başına gelecektir. (bkz.Alusi)

110-Biz, vaktiyle Musa'ya da kitap verip mesajlarımızı onun aracılığı ile insanlara iletmiştik. Fakat tıpkı Mekkeli müşriklerin sana karşı yaptıkları gibi, kavmi ona karşı farklı tavırlar sergilemiş; kimileri ona inanırken kimileri inkar etmişti. Zira Allah insanlara, dünyada inanıp inanmama özgürlüğü ve sorumluluğu vermiştir. Böyle olmasaydı müşrikler derhal helak edilirdi. 
111-Neticede ahiret günü rabbin onların müstehak oldukları cezayı verecektir.


112-Ey peygamber ve şirkten vazgeçerek O'na inananlar! Müşriklerin yaptıklarına aldırmaksızın tevhit yolunda dosdoğru hareket etmeye devam ediniz
113-Sakın müşriklerin hilelerine kanarak onların yaptıklarına rıza göstermeyiniz, onlara meyletmeyiniz. (bkz.İbnü'l-Cevzi, Alusi) Böyle yaparsanız, rabbinizin emirlerine muhalefet etmiş olursunuz ki bu durumda onlardan bir farkınız kalmaz ve cehennem azabına maruz kalırsınız. Sizi bu azaptan kurtaracak Allah'tan başka bir yardımcınız olmayacak, emrine muhalefet ettiğiniz için O'nun yardımından da mahrum kalacaksınız. (bkz.Zemahşeri) Unutmayınız ki Allah her yaptığınızı görmektedir. 

114-Gündüzün iki bölümünde[1*] ve gecenin gündüze yakın zamanlarında[2*] namaz kıl. Daima tevhit üzerine kulluk et! Namaz ve sabır ile Allah'tan yardım niyaz et! Çünkü sadece Allah'a ibadet etmek gibi iyilikler müminleri dirençli kılar, kötülükleri telafi eder. Bu söylenenler ders almasını bilenler için çok mühim öğütlerdir.
[1*] Öğle ve ikindide
[2*] Arapçada çoğul en az 3’tür.Dolayısıyla gece namazı en az üçtür. Akşam, yatsı ve sabah namazları. (bkz.Abdülaziz Bayındır)
115-Ey Muhammed! Müşriklerin eziyetleri karşısında dayanıklı ol! Unutma ki Allah senin ve sana inananların sabır ve sebatını karşılıksız bırakmayacaktır.

116-Doğrusu, helak edilen geçmiş toplumlar içerisinde peygamberlerin çağrısına kulak verip şirkten uzaklaşan, iyilik ve adalet yolunu tutan ve böylece ilahi azaptan kurtulan çok az sayıda insan vardı. Helak edilen çoğunluk, peygamberlere inanmayan, sahip oldukları refah ve bolluğa kapılıp şımaran zalim ve müşriklerdi. Şayet bu toplumlarda sorumluluğunu bilen, kötülüğü engellemeye çalışan akıl ve basiret sahibi insanlar çoğunlukta olsaydı, bu toplumlar helaka maruz kalmazdı.
117-Zira rabbin, bir toplumu, zulüm ve haksızlık yapmadığı halde, sebepsiz yere helak edecek değildir.

118-Ey Muhammed! Mekkeli müşriklerin senin çağrına bir türlü kulak vermemeleri karşısında ümitsizliğe kapılma! Eğer rabbin onları zorlayacak olsaydı hepsini inanmaya mecbur bırakırdı. Fakat bu, Allah'ın insanlar için koyduğu yasaya aykırıdır. Bu sebeple o insanları inanıp inanmama mesuliyeti ile baş başa bırakmıştır. 
119-Bunun sonucunda Mekkeliler'in çoğu tevhide ve senin peygamberliğine inanmamaktadır. Ancak Allah'ın rahmet olarak peygamber göndermesinin değerini bilenler iman etmektedirler. Allah insanları, kimin iman edeceği, kimin inkar edeceği ortaya çıksın diye imtihan etmektedir. Zaten insanların yaratılışındaki amaç da budur. (bkz.Zemahşeri) Bununla beraber, elçilere inanmayan ve şirk koşan kimseleri cehennem ile cezalandırmak, rabbin tarafından verilmiş bir hükümdür.

120-Ey Muhammed! İşte bütün bu peygamber kıssalarını anlatarak sana, karşılaştığın zorlukların geçici olduğunu ve eninde sonunda zafere ulaşacağını iyice belletmek istiyoruz. Artık için rahat olsun. Görevini yapmaya devam et! Sakın ümitsizliğe düşüp de müşriklerin isteklerine meyletme! (bkz.Taberi) Sana vahyetmekte olduğumuz, müminler için hakikat ve öğüt dolu bu Kur'an'a sımsıkı sarıl!
121-Israrla senin peygamberliğini yalanlayan müşriklere şu uyarıyı yap: "Ey müşrikler! Madem bana inanmamakta ısrarcısınız, o halde bilin ki ben sonuna kadar bu tevhit yolunda devam edeceğim. (bkz.Zemahşeri
122-Eninde sonunda rabbimin yardımıyla zafere ulaşacağız, sizler ise yenilecek ve ilahi azaba maruz kalacaksınız!" (bkz.Ahmed Mekki "el-Muin")
123-Ey Muhammed! Unutma ki Allah, görünür görünmez her şeyi bilmektedir. Senin yaptıklarından da, müşriklerin yaptıklarından da haberdardır ve herkese uygun karşılığı verecektir. Artık sabır ve kararlılıkla yoluna devam et ve Allah'a güven!

(Surelerin Türkçe özü için, Sayın Hasan Elik ve Sayın Muhammed coşkun hocalarımızın ilmine ve onların "İndirildiği Dönemin Işığında Kur'an Tefsiri - Tevhit mesajı" isimli muhteşem eseri ile Sayın Abdülaziz Bayındır hocam ile Sayın Hakkı Yılmaz hocalarımın ilimlerine minnettarım)

Diğer sureler için link;