26 Mayıs 2017 Cuma

KURAN -52- (12) YUSUF SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ

(Bismillahirrahmanirrahim)
(her şeye) Yaratılmışlara sonsuz ve sınırsız lütuf, ihsan, rahmet bahşeden, rahmetiyle sayısız nimetler ihsan eden, merhameti ve rahmeti bol, kulluk edilmeye layık tek ilah Allah'ın ismi ile (yardımıyla) (başlanır)
\Aynı zamanda müşriklerin bir işe başlarken Allah yerine kendi ilahlarının adlarını zikretmelerine nispettir\

111 Ayet - /Sabır, iffet ve merhamet timsali peygamberler/
"Bugün Yusuf'un kardeşlerine söylediği şeyi söyleyeceğim: Bağışlandınız!"

----Mekke döneminin sonlarına doğru, Hud suresinin ardından vahyedilmiştir. Büyük bölümü Yusuf peygamberin kıssasını anlattığı için bu adı almıştır. Hz.Yusuf'un çektiği sıkıntılar, bu sıkıntılar karşısında gösterilen sabır ve neticede elde edilen başarı, Hz.Muhammed ve müminlerin Mekke'de yaşadıkları sıkıntılara bir gönderme gibidir. Nitekim hicrete mecbur bırakıldığı Mekke şehrini fethettiği gün, Hz.Muhammed'in azılı düşmanlarına söylediği söz, Yusuf peygamberin, kendisine vaktiyle tuzak kuran kardeşlerine söylediği söz ile aynıdır! "Bugün Yusuf'un kardeşlerine söylediği şeyi söyleyeceğim: Bağışlandınız!"
(bkz.Hasan Elik & Muhammed Coşkun, İndirildiği dönemin ışığında Kur'an tefsiri)

BEŞER PEYGAMBERE VAHYEDİLEN KURAN

1-Elif lam ra! (Huruf-ı mukattaa
Ey Muhammed'in bir beşer olarak peygamber olmasını yadırgayan ve "Allah, peygamber göndermeyi dileseydi bir melek gönderirdi" (bkz.Fussilet 41/14) diyen müşrikler! Bunlar, Muhammed'in kendi sözleri değil, düşünüp ibret almanız ve şirkten vazgeçmeniz için uyarıda bulunan Kur'an'ın ayetleridir.

2-Ona Allah tarafından sizin anlayacağınız dil ile vahyedilmektedir.  Belki anlatılanı rahatça anlar ve aklınızı kullanırsınız diye, biz bunu Mekkeli'lerin de dili olan Arapça kümeler[*] şeklinde indirdik. 
[*قُرْآنً toplama anlamınadır. Bu kitabın anlamı Arap diliyle toparlanacak, kümeleştirilecek şekildedir.Detaylar için Bkz. Al-i İmran 3/7 (bkz.Abdülaziz Bayındır)

3-Ey Muhammed! Senin peygamberliğine inanmayan müşriklerin çeşitli bahaneler ileri sürdüklerini, seni zor durumda bırakmak için bir takım sorular sorduklarını biliyoruz. İşte şimdi, o sordukları sorulardan birini cevaplamak ve hepinize türlü ibretler sunmak üzere Yusuf kıssasını anlatacağız. Bu anlattıklarımız, düşünüp ibret almanız için sizlere sunulan ilahi bir rahmettir. Kaldı ki biz sana vahiy yoluyla öğretmeden önce, senin bunlardan haberin yoktu!

YUSUF'UN RÜYASI

4-Yusuf henüz çocukken, rüyasında 11 yıldız ile güneş ve ayın kendisine secde ettiğini görmüş ve bu rüyasını babası Yakup (İsrail) peygambere anlatmıştı.
5-Babası, rüyadaki yıldızların Yusuf'un kardeşlerini, güneş ve ayın ise anne ve babasını temsil ettiğini, hepsinin ona secde etmesinin ise bir gün onun huzurunda divan duracakları anlamına geldiğini anlamış (bkz.Razi) ve kardeşlerinin bu rüyayı öğrendikleri takdirde, Yusuf'u kıskanabileceklerini düşünerek ona, "Yavrucuğum! Sakın bu rüyayı kardeşlerine anlatma! Olur ki şeytana uyup da sana bir fenalık ederler. Bilirsin, şeytan insanın azılı düşmanıdır, ona olmadık kötülükler yaptırır" diye uyarmış
6-Ve ardından şöyle demişti, "Gördüğün rüyadan anlaşılan o ki (bkz.Taberi) Allah seni peygamber olarak seçecek, sana ilahi emirleri ve  hayatı en doğru şekilde kavrama kabiliyetini bahşedecek; (bkz.Zemahşeri) tıpkı daha önce ataların İbrahim ve İshak'a verdiği nimetleri peygamberlikle taçlandırdığı gibi sana ve ailemize verdiği nimetleri de peygamberlikle şereflendirecektir. Kuşku yok ki rabbimin ilim ve hikmeti sonsuzdur. Kime peygamberlik vereceğini, kimin neye layık olduğunu en iyi O bilir."

7-Ey Muhammed! Anlatmakta olduğumuz bu kıssada senin için çok önemli dersler vardır. Bu kıssada kardeşlerinin, Yusuf'a kurdukları tuzaklar nasıl boşa çıktıysa Mekkeli müşriklerin sana ve müminlere karşı kurduklar tuzaklar da öyle boşa çıkacaktır. (bkz.Taberi)

KARDEŞLERİNİN YUSUF'A KURDUKLARI TUZAK 

8-Yusuf ve öz kardeşi Bünyamin'i kıskanan üvey kardeşleri, aralarında şöyle konuşmuşlardı: "Babamız bu ikisini bizden daha çok seviyor. Halbuki, onun bütün işlerini biz görüyoruz. Doğrusu babamızın bu tutumu hiç hoş değil!
9-Biz de, Yusuf'u öldürür ya da uzak bir diyara götürüp izini kaybettiririz. Belki o zaman babamız yüzümüze bakar, bize değer verir. Böylece işlerimiz yoluna girer." (bkz.Zemahşeri, Razi)
10-Ancak içlerinden biri bu görüşe itiraz etti ve şöyle dedi: "Hayır, öldürmek olmaz! En iyisi onu bir kuyuya atalım; illa ki bir kervan onu bulur, böylece ölmemiş olur. En makul yol budur!"

11-Neticede Yusuf'u kuyuya atmaya karar verip babalarına gelerek, "Babacığım! Bize güvenmeyecek değilsin ya! Biz onun kardeşleriyiz!
12-Küçük kardeşimiz Yusuf'u yarın bizimle kırlara gönder, oynayıp eğlensin, biz onu koruruz" dediler. 

13-Babaları onların kötü niyetlerini fark etmişçesine şöyle demişti: "Ben ondan ayrı kalmaya dayanamam, hem o daha çok küçük, olur da bir dikkatsizlik yaparsanız onu kurtlar kapar diye kaygılanıyorum."

14-Babalarının bu endişesi üzerine kardeşler şöyle dediler: "Olur mu öyle şey babacığım! Biz onu koruyup kollarız. Güçlü kuvvetli bu kadar adamın arasından onu kurt kapacaksa yazık bize!"

15-Neticede babalarından izin alıp Yusuf'u kırlara götürmüşlerdi. Kararlaştırdıkları gibi onu susuz ve derin bir kuyuya atacaklardı. O sırada biz Yusuf'un içine ferahlık bahşetmiş, kardeşlerinin bu yaptıklarını bir gün yüzlerine vuracağını kendisine bildirmiştik.

16-Derken onu kuyuya attılar, üzerinden çıkarttıkları gömleğine kan sürdüler ve akşam olunca sözde ağlaya sızlaya babalarının yanına varıp
17-"Babacığım! Yusuf'u kurt yedi. Biz aramızda yarış yaparken onu eşyalarımızın yanında bırakmıştık. Oyuna daldığımız için kurdun onu yediğinin farkına varamadık. Ama artık ne söylesek bize inanmazsın!" dediler
18-Ve Yusuf'un kanlı gömleğini gösterdiler. Fakat babaları onlara inanmadı. "Hayır, bu iş sizin işiniz. Ona olan kıskançlığınız yaptırdı bunu size! Artık yapacak bir şey yok. şimdi bana düşen: sabır ve metanetimi korumaktır. Bu yaptığınız şeye sabretmem, ancak Allah'ın yardımıyla mümkündür" dedi.

KARDEŞLERİN TUZAĞI BOŞA ÇIKIYOR ve YUSUF MISIR'A GİDİYOR 

19-Derken oradan geçmekte olan bir kervan, içinde su vardır umuduyla kuyuya yaklaşınca içlerinden biri Yusuf'u fark etti ve "Burada bir çocuk var" diye seslendi. Daha sonra onu çıkartıp gizlice Mısır'a götürdüler
20-Ve pek işe yaramayacağını düşündükleri için onu köle olarak ucuz bir fiyata sattılar.

21-Onu satın alan Mısırlı (Bu kişinin Firavun Reyyan döneminde Mısır'ın hazine bakanı Kıtfir adında biri olduğu rivayet edilir) (bkz.Taberi, Zemahşeri) karısına, "Bu çocuğa iyi bak, ileride işimize yarayabilir. Hatta bakarsın onu evlat bile edinebiliriz" dedi. Neticede biz onu kuyudan kurtarmış, o perişan halden sonra belli bir mevkie gelme imkanına kavuşturmuştuk. İleride ona olayları ve rüyaları yorumlama kabiliyeti de bahşedecektik. Allah'ın dilediği muhakkak gerçekleşir. Hiç bir güç O'nun kudretine karşı koyamaz. Fakat bu gerçeği kavramayan çok insan vardır. 

22-Yusuf olgunluk çağına gelince kendisine isabetli karar verme yetisi, insanları tanıma ve olayları değerlendirmeyi sağlayacak bir bilgi vermiştik. (bkz.Zemahşeri

Ey Muhammed! İşte bütün bu zorlukları yaşadığı halde nasıl Yusuf'u kurtarıp başarıya eriştirdiysek, seni de Mekkeli müşriklerin tuzaklarından koruyup zafere ulaştıracağız. (bkz.Taberi) Çünkü biz tevhit uğruna mücadele eden hidayet ehlini sahipsiz bırakmayız.

YUSUF BİR BAŞKA TUZAĞA DÜŞÜRÜLÜYOR 

23-Yusuf gelişip serpilince Yusuf'u satın alan adamın karısı ona göz koymuş ve ondan murat almak istemişti. Bütün kapıları kapatıp, "Haydi gel hepsi senin ....." dedi. Ancak Yusuf, onun bu teklifine kesin bir şekilde karşı çıkıp şöyle demişti: "Böyle bir şeyden Allah'a sığınırım. Hem senin kocanın çok iyiliğini gördüm. Ona nasıl nankörlük ve ihanet ederim! Kuşkusuz böyle zalimlerin sonu iyi olmaz."

24-Kadın Yusuf'u istiyordu: Rabbin desteği olmasaydı Yusuf da ona meyledebilirdi. Fakat biz o hayırlı kulumuzu böylesi çirkin bir işten korumuştuk. Çünkü o, tevhit ve samimiyet ehlinden biri idi.
[*] Bürhan: Şems 91/8; Allah dışlamadığı (lanetlemediği) kişiye yaptığının iyi veya kötü olduğunu ilham eder 

25-Fakat kadın ısrarla çekiştirmeye devam edince, Yusuf kapıya doğru koştu. Kadın arkasından çekiştirirken Yusuf'un gömleği yırtılmış, tam o esnada içeri giren kocası da bu durumu görmüştü. Kadın çareyi, Yusuf'a iftira atmakta bulmuş ve "Karının namusuna göz diken bu adamın cezası nedir söyle? Hapis veya ağır bir ceza değil midir? diyerek suçunu bastırmaya çalışmıştı.
26-Yusuf şaşkınlık içinde, "Hayır! Asıl o beni kendi isteğine alet etmek istedi" diyebilmişti ancak! Bunun üzerine kadının yakınlarından biri, durumu aydınlatmak için şöyle dedi: "Bakın bakalım gömlek nasıl yırtılmış, eğer önden yırtılmışsa Yusuf suçlu demektir,
27-Arkadan yırtılmışsa o zaman Yusuf'un bir suçu yok, kadın yalan söylüyor demektir."

28-Kadının kocası bu yöntemi sağlıklı buldu ve Yusuf'un gömleğini inceledi. Gömleğin arkadan yırtıldığını görünce kadının suçlu olduğunu anladı ve "Bu iş senin işin! Bir de adamcağızı suçluyorsun. Senin gibilerden korkulur!" dedi karısına!
29-Ardından Yusuf'a, "Gel bu işi kapatalım, yaygara çıkmasın!" (bkz.Taberi) dedi. Sonra karısına döndü ve "Sen de Yusuf'tan özür dile. Çünkü bu yaptığın çok yanlıştır" dedi.

30-Yusuf, kimseye söz etmediği halde bir süre sonra olay duyuldu ve şehirde dedikodu başladı. (bkz.Taberi) Devlet ricalinin hanımları bu işi konuşmaya başlamışlardı. "Vezirin karısı uşağına göz koymuş, ondan murat almaya çalışmış! Belli ki ona iyice gönlünü kaptırmış, deli divane olmuş!" diyorlardı. 
31-Kadınların bu dedikoduları, vezirin karısının kulağına gidince mükellef bir ziyafet hazırladı ve bu dedikoduya karışan hanımların hepsini çağırdı. Sofrada hepsinin önüne meyve tabakları ve her konuk için birer meyve bıçağı koydurdu. Konuklar ellerindeki bıçaklarla meyveleri soyarken vezirin karısı, Yusuf'a içeri girmesini söyledi. İçeri giren Yusuf'u gören kadınlar onun güzelliğine hayran kalarak, "Aman Allahım! Sanki bir melek!" dediler. O kadar etkilenmişlerdi ki şaşkınlıkla ellerindeki bıçaklarla parmaklarını kesmişlerdi.
32-Bunun üzerine vezirin karısı, "İşte dedikodusunu yaptığınız, gönlünü kaptırmış diye beni kınadığınız kişi bu! Evet, onu çok arzuladım ama o hiç oralı olmadı. Fakat yemin olsun ki ya benim isteğime uyacak ya da onu hapislerde çürüteceğim!" dedi. 
33-Yusuf bu tehdit karşısında, "Rabbim! Bunların bana yaptırmaya çalıştıkları şeyi yapmaktansa hapse girmeyi tercih ederim. Bana yardım et, tuzaklarına düşmeme fırsat verme, irademe kuvvet ver!" diye dua etti. 
34-Rabbi de onun bu içten yakarışını kabul etti ve onların isteklerine kapılmasına fırsat vermedi. Doğrusu, Allah zor durumda olanların yakarışlarını işitir, hallerini bilir. 

YUSUF HAPSE GİRİYOR ve TEVHİT MESAJINI ANLATMAYA BAŞLIYOR 

35-Fakat yetkililer, Yusuf'un suçsuz olduğunu gösteren (bkz.Zemahşeri) bütün bu delilleri gördükleri halde, dedikodular kesilinceye kadar onu hapsetmeyi uygun gördüler. (bkz.Razi)

36-Yusuf'la birlikte zindana iki genç daha girmişti. Bunlar bir süre sonra Yusuf'un bilgi ve hikmet sahibi olduğunu anlamışlar ve ona rüyalarını anlatıp yorumlamasını istemişlerdi. Gençlerden biri rüyasında şaraplık üzüm sıktığını, diğeri de başının üstünde bir ekmek taşıdığını ve bu ekmeği kuşların yediğini gördüğünü söylemişti. 
37-Yusuf, Allah'tan aldığı vahiy sayesinde bu rüyaları çabucak yorumlayacağını bildirmiş, fakat önce kendisini dinlemelerini istemişti. 
38-Ardından onlara tevhidi tebliğ etmek üzere şöyle konuşmuştu: "Ey zindan arkadaşlarım! Ben Allah'ın birliğine ve ahiret gününe inanmayan şu nankör toplumun inancını reddediyor ve atalarım İbrahim, İshak ve Yakub peygamberlerin tevhit yolunu takip ediyorum. Bizler, hiçbir varlığı şefaatçi telakki edip O'na ortak koşmayız. Aslında bu tevhit inancı Allah'ın insanlara bir rahmetidir. Ne yazık ki çoğu kimse bu rahmetin farkına varamamakta, şirk koşmaktadırlar. 
39-Şimdi sorarım size, Allah bütün varlığın egemenliğini elinde bulunduran yegane kudret olduğu halde, ona ortak koşmak akıl karı mıdır?
40-Şunu iyi biliniz ki sizin şefaatçi kabul edip ortak koştuğunuz varlıkların asla böyle nitelikleri yoktur. Onlar sıradan varlıklardır. Allah vahiy yoluyla onların bu vasıflara sahip olduğunu bildiren bir bilgi vermediği halde nasıl olur da onlara bu gözle bakarsınız! Halbuki bütün varlığın egemenliğine sahip yegane kudret Allah'tır. O, kendisinden başkasına asla tazimde bulunmamayı emretmektedir. İşte dosdoğru inanç budur, ama çoğunuz farkında değilsiniz. 

41-Yusuf, bu tevhit mesajını ilettikten sonra sözlerine şöyle devam etti: "Şimdi gelelim rüyalarınıza! Rüyasında şaraplık üzüm sıktığını gören, hapisten çıkacak ve eskiden olduğu gibi efendisine sakilik yapmaya devam edecek. Başındaki ekmeği kuşların yediğini gören ise asılacak ve başını akbabalar gagalayacaktır." Gençler ona inanmakta tereddüt edince (bkz.Taberi) Yusuf, "Sorduğunuz şeyin cevabı bundan ibarettir, benden söylemesi!" dedi
42-Ve kurtulacağını düşündüğü kişiden, hapisten çıkınca efendisinin yanında kendisinden bahsetmesini, suçsuz olduğunu hatırlatmasını rica etti. Ancak genç adam, hapisten çıktıktan sonra Yusuf'un bu tembihini unutmuştu. Neticede Yusuf birkaç yıl daha hapiste kaldı. 

43-Bir süre sonra Mısır hükümdarı, yanındaki danışmanlarına gördüğü bir rüyayı anlatmış ve onlardan yorumlamasını istemişti. Rüyasında yedi tane yeşil, yedi tane kuru başak gördüğünü, ayrıca yedi cılız ineğin yedi semiz ineği yediğini söyleyen hükümdara,
44-Etrafındaki danışmanlar tatmin edici bir cevap verememişler, "Bu karmakarışık bir rüya! Zaten biz rüya yorumundan çok fazla anlamayız!" demişlerdi. 
45-Vaktiyle Yusuf'un zindan arkadaşı olan ve sonradan kurtulan genç, saraydaki bu olayı duyunca, yıllar önce Yusuf'un ricasını geç de olsa hatırlamış ve saray erkanına, "Bu rüyayı yorumlayacak birini tanıyorum! İzin verin gidip sorayım" demişti.
46-İzin alınca derhal Yusuf'un yanına varmış ve "Ey doğru sözlü Yusuf! Hükümdar, rüyasında yedi yeşil başak, yedi kuru başak ve yedi cılız ineğin yediği yedi semiz inek görmüş. Bu, ne anlama gelir, bize yorumlayabilir misin? Bakarsın senin isabetli yorumunu duyunca kıymetini anlarlar" demişti.

47-Yusuf bu rüyayı şöyle yorumladı: "Yedi sene normal şekilde tarlaları ekiniz. Yetişen ürünün az bir miktarını ihtiyacınız için ayırdıktan sonra geri kalanı depolayınız. 
48-Çünkü yedi yıl sonra, yedi yıl sürecek bir kıtlık başlayacak ve o kıtlık yılları boyunca depoladığınız ürünler neredeyse tükenmeye yüz tutacak.
49-Bu yedi kurak yıldan sonra ise tekrar bolluk ve bereket dolu bir yıl gelecek, bol yağmur yağacak ve her taraf ürünle dolup taşacaktır."

YUSUF HAPİSTEN ÇIKIYOR ve ÖNEMLİ BİR MEVKİYE GELİYOR 

50-Bu rüya yorumunu dinleyen hükümdar, "Bu yorumu yapan kişiyi bana getirin" dedi. Elçi, Yusuf'un yanına vardığında Yusuf ona şöyle dedi: "Git sor bakalım! Yıllar önce beni zindana atmalarına sebep olan, ellerini yaralayan kadınlarla ilgili mesele ne oldu? Gerçi efendim, benim suçsuz olduğumu biliyordu ama yine de konuyu tekrar soruştursunlar." Böylece Yusuf, hapisten çıkmadan önce hakkındaki bütün suçlamaların, dedikoduların bitmesini istemişti. (bkz.Zemahşeri)

51-Bunun üzerine hükümdar konuyu yeniden gündeme aldı ve olayla ilgisi olan kadınları toplayıp, "Yusuf'a o malum şeyi teklif ettiğinizde tepkisi nasıldı?" diye sordu. Kadınlar, "Allah biliyor, biz onun hiçbir yanlış ve çirkin davranışına tanık olmadık!" dediler. Artık durumu itiraf etmek zorunda kalan vezirin karısı ise, "Evet, itiraf ediyorum, ben onu yoldan çıkarmaya çalıştım, fakat o herhangi bir şey yapmadı" diye konuştu.
52-Yusuf bu konuşulanları öğrenince şöyle dedi: "Benim maksadım suçsuz olduğumun anlaşılması, efendime ihanet etmediğimin, onun arkasından iş çevirmediğimin ortaya çıkması idi. Ayrıca Allah'ın, hainlerin tuzaklarını boşa çıkaracağını efendimin görmesini de istemiştim.
53-Yoksa kendimi eşi bulunmaz, en ufak suçu günahı olmayan biri olarak görüyor değilim. (bkz.Taberi) Zira biliyorum ki Allah'ın koruması ve merhameti olmasa insanın kötü arzu ve istekleri, ona neler yaptırır neler! Şüphesiz Allah, kendisinden yardım isteyen iyi niyetli kullarını böylesi hatalara karşı dirençli kılar, hatasını anlayıp tövbe eden kimseleri bağışlar."
[*Allah’tan korkan kişilere Allah zihin açıklığı verir. Enfal 8/29Talak 65/2,5

54-Yusuf'un bu hikmetli sözlerini haber alan hükümdar çok etkilendi ve "Onu bana getirin, bundan böyle benim özel danışmanım olacak!" diye talimat verdi. Daha sonra Yusuf'la tanışınca ona, "Bundan böyle benim yanımda özel ve önemli bir mevki sahibisin" dedi.
55-Yusuf hükümdara, "Bana ülkenin mali işlerini idare etme yetkisi ver. Bu işi dürüst ve başarılı bir şekilde yapabileceğime inanıyorum" dedi. 

56-İşte böylece biz Yusuf'un ülkede geniş yetkilere sahip, yüksek bir makama gelmesini sağladık. Zira biz dünya hayatında Allah'ın emirlerine itaat eden mümin kullarımızın yaptıkları iyi işleri karşılıksız bırakmayız, rahmetimizle onlara nimetler nasip ederiz.
57-Bu mümin kullarımıza ahirette vereceğimiz nimetler ise çok daha güzel olacaktır.

58-Aradan yıllar geçtikten sonra, vaktiyle Yusuf'u kuyuya atan kardeşleri, ülkelerindeki kıtlık sebebiyle Mısır'a gelmiş, diğer ülkelerden gelen birçok insan gibi (bkz.Taberi) erzak tedarik etmeye çalışıyorlardı. Mali işlerden sorumlu olan Yusuf, kardeşlerini görünce onları hemen tanıdı. Ancak onlar, büyüyüp olgun bir insan olan Yusuf'u tanıyamadılar.

59-Yusuf, erzaklarını vermeden önce onlarla konuşmuş, kendisini tanıtmaksızın, haklarında bilgi ediniyormuş gibi sorular sormuştu. (bkz.Zemahşeri) kardeşlerinden birinin babalarının yanında kaldığını söylediklerinde ise onlara şöyle dedi: "Bakın bu seferlik size bol bol erzak veriyorum. Fakat gelecek sefere kardeşinizi de muhakkak getiriniz. 
60-Aksi takdirde bırakın erzak almayı, yanıma bile yaklaşamazsınız." 
61-Onlar da, "Tamam, söz veriyoruz, babamıza durumu anlatıp onu bizimle göndermesini isteyeceğiz" dediler. 
62-Bu arada Yusuf erzak dağıtan görevlilere şöyle talimat verdi: "Bunlardan ücret almayınız. Erzak karşılığında getirdiklerini de yüklerinin arasına koyunuz. Böylece ülkelerine dönüp erzaklarını açtıklarında bu ikramımızı fark eder ve en kısa zamanda tekrar gelirler."

63-Kardeşler, ülkelerine döndüklerinde babalarına şöyle dediler: "Sevgili babamız! Mısır'ın hazine yetkilisi, kardeşimizi getirmezsek bir daha bize erzak vermeyeceğini söyledi. Bir daha ki sefere onu da bizimle gönder de erzaktan mahrum kalmayalım. Korkma, ona gözümüz gibi bakarız!"

64-Babaları, "Daha önce size güvenip Yusuf'u yanınızda göndermiştim de ne olmuştu? Şimdi size nasıl güveneyim? Ben evladımı size değil, ancak Allah'a emanet edip gönderirim. O, beni bu yaşlı halimle yalnız bırakmaz, evladımın sağ salim dönmesini nasip eder, (bkz.Taberi) çünkü O'nun merhameti gibisi yoktur" dedi.

65-Derken erzakları açtıklarında, ücret olarak götürdükleri malların da yerinde olduğunu gördüler ve "Bak, sevgili babamız! Adam götürdüklerimizi de bize geri vermiş. Daha ne isteyebiliriz ki? Demek ki bu kişi çok iyi niyetli biri! İzin ver tekrar gidelim, kardeşimizi de götürelim ve fazladan bir deve yükü erzak daha alıp dönelim. Kardeşimizi koruruz. Hem bu elimizdeki erzak bütün yıl ailemize yetmez" dediler.
66-Babaları, "Canınız sağ olduğu sürece evladımı koruyacağınıza ve onu sağ salim geriye getireceğinize dair Allah adına bana söz vermedikçe onu size emanet etmem!" dedi. Onlar da babalarının istediği yemini ettiler. Bunun üzerine Yakub, "Bakınız, ettiğiniz yemine Allah şahittir!" dedi
67-Ve onlara şu tavsiyelerde bulundu; "Evlatlarım! Mısır'a vardığınızda şehre hep birlikte, dikkat çekecek şekilde girmeyiniz. Ayrı kapılardan sakince giriniz. İnsanların dikkatini üzerinize çekmeyiniz. Gerçi başınıza gelecek bir kötülük varsa benim söylediklerim de fayda etmez, ama siz yine de tedbirli olunuz. Her şeyi bilen ve her şeyin hakimi sadece Allah'tır. Bu yüzden ben sadece Allah'a güvenirim. Güvenecek bir kudret arayan herkes O'na güvenmelidir."

68-Oğulları, babalarının tavsiyesine uyarak şehre girdiler. Gerçi bu, başlarına gelecek şeyleri önlemeyecekti ama Yakub en azından, evlatlarına olan şefkat ve merhametini dile getirmiş (bkz.Zemahşeri) onlar için dua etmişti. Yoksa Yakub bu tür tedbirlerin her şeyi güvenli kılamayacağını, olacak olanın yine olacağını biliyordu. Allah tarafından kendisine verilmiş ilahi bilgiye sahip biri idi ama çevresindekiler bunun farkında değillerdi.

69-Neticede kardeşleri, huzuruna çıktıklarında Yusuf, öz kardeşi Bünyamin'i kendi evinde ağırladı ve ona sırrını açtı. Kendini tanıttı ve diğer kardeşlerinin yaptıklarından dolayı artık üzülmemesini söyledi. 
70-Sıra erzakları vermeye gelince kraliyete ait ölçü kabını (bkz.Taberi) kardeşi Bünyamin'in yükünün içine gizlice yerleştirdi. 
71-Biraz sonra ölçü kabının kaybolduğu fark edilince, tam şehirden çıkmak üzere olan kardeşler, yetkililer tarafından durduruldu. Kardeşler kendilerini hırsızlıkla suçlayarak durduran yetkililere neyin kaybolduğunu sorunca 
72-Yetkililerden biri, "Ölçü için kullanılan kraliyet kabını kaybettik. Onu bulup getirene fazladan bir deve yükü erzak vereceğiz, ben kefilim" dedi. 
73-Kardeşler, "Biliyorsunuz ki biz bu ülkede huzursuzluk çıkarmaya gelmedik. Biz öyle hırsızlık yapacak kimseler değiliz" dediler.  
74-Bunun üzerine yetkililer, "Peki, eğer hırsız içinizden biriyse ne ceza verelim! Sizin hukukunuzda bunun cezası nedir?" diye sordular.
75-Kardeşler buna, "Bizde hırsızlık yapanın cezası tutuklanıp alıkonulmaktır. Biz hırsızları böyle cezalandırırız" dediler.

76-Yusuf'un emri ile önce diğer kardeşlerin yükleri teker teker arandı, en son ise Bünyamin'in yükü arandı ve ölçü kabı orada bulundu. Böylece Bünyamin, hırsızlık suçlaması ile tutuklanıp Mısır'da kalmış olacaktı. Zaten Mısır'daki kraliyet kanunlarına göre Yusuf'un, Bünyamin'i yanında tutması için tek yol bu idi. Eğer kendisine bahşettiğimiz ilim sayesinde bu çözümü bulmuş olmasaydı, kardeşini yanında tutması mümkün değildi. Görüldüğü gibi Allah dilediğine engin bilgi bahşetmektedir. Nitekim Yusuf, kardeşlerinin bilmediği çok şeyi biliyordu. Ancak her şeyi biliyor değildi. Çünkü her şeyi bilen, her bilgi sahibinden daha bilgili olan yalnızca Allah'tır.

77-Bünyamin'in gerçekten hırsızlık yaptığını düşünen kardeşleri ise, "Ne olacak! Ağabeyinin kardeşi işte! Yıllar önce ağabeyi de hırsızlık yapmıştı" dediler. Yusuf onların bu iftiralarına çok içerlese de bir şey sezdirmedi. Kendi kendine "Asıl kötü olan sizlersiniz. Allah, söylediklerinizin iftira olduğunu biliyor" diye söylenmekle yetindi.

78-Babalarına verdikleri sözden dolayı kardeşler, Yusuf'a yalvarıp Bünyamin'i kurtarmaya çalıştılar, "Vezir hazretleri! Bu kardeşimizin çok yaşlı ve ona çok düşkün bir babası var. Yokluğuna dayanamaz. Ne olur onu bırakın, yerine bizden birini alın. Gördüğümüz kadarıyla sen halden anlayan, iyi bir insansın!" dediler. 
79-Yusuf, "Olur mu hiç! Çalınan eşya kimin yükünde bulunduysa o tutuklanır. Başkasını alıkoyarak haksızlık yapamayız. Allah'tan korkarız" diye cevap verdi. 
80-Bünyamin'i kurtarmaktan ümitleri kesilen kardeşler, bir kenara çekilip aralarında istişare ettiler. yaşı en büyük olanları şöyle dedi: "Babamıza Bünyamin'i sağ salim geri getireceğiz diye söz vermiştik. Ama daha önce Yusuf'a yaptıklarımız yetmezmiş gibi şimdi de Bünyamin'i elinden almış olduk. Şimdi ne yüzle babamızın yanına giderim ben! Burada kalacağım ve babam affedinceye yahut Allah bir kapı açıp Bünyamin'in serbest kalmasını nasip edinceye kadar dönmeyeceğim. 
81-Siz, varın babamıza durumu anlatın, oğlun hırsızlık yaptığı için tutuklandı deyin ve şunları söyleyin: Çalınan ölçü kabının eşyaların içinden çıktığını gözümüzle gördük, daha fazla bilgimiz yok. Gerçekten çalıp çalmadığını bilemeyiz.
82-İstersen gittiğimiz şehrin halkına ya da birlikte geri döndüğümüz kervandakilere sorabilirsin. gerçekten doğru söylüyoruz."

83-Diğer kardeşler babalarının yanına varıp durumu bu şekilde anlattıklarında babaları, "Hayır, bu iş sizin işiniz. Ona olan kıskançlığınız yaptırdı bunu size! Ne yazık ki yapabileceğim bir şey yok. Şimdi bana düşen sabır ve metanetimi korumaktır. Bu yaptığınız şeye sabretmem ancak Allah'ın yardımıyla mümkündür. Umarım ki rabbim iki evladımı da bana sağ salim geri döndürür."

84-Daha sonra onlardan uzaklaşıp bir köşeye çekildi, kederini içine attı. Üzüntüsünden artık göz yaşlarına hakim olamıyor, "Ah Yusufum! Nerelerdesin?" diye ağıt yakıyordu. Çok ağlamaktan gözleri bitkin düştü ve göz bebekleri beyazlaşarak görme yeteneğini yitirdi. 

85-Oğulları, Yakub'un bu bitkin halini görünce, "Onca zaman geçti, sen hala Yusuf'u dilinden düşürmüyorsun. Böyle giderse bu keder seni yiyip bitirecek!" dediler.
86-Bunun üzerine Yakub, "Hayır, ben sadece derdimi, kederimi Allah'a havale ediyor, halimi O'na arzediyorum, ayrıca sizin bilmediğiniz çok şeyi de Allah'ın bildirmesi sayesinde biliyorum.
87-Varın Yusuf ve kardeşi hakkında haber almaya çalışın. Sakın Allah'tan ümidinizi kesmeyin. Unutmayın ki onun yardımından ve rahmetinden olsa olsa iman etmeyen kimseler ümit keserler" dedi.

YUSUF KARDEŞLERİNİ AFFEDİYOR 

88-Kardeşler, Mısır'a varıp Yusuf'un huzuruna çıktıklarında, "Vezir hazretleri! Bizler ve bütün halkımız kıtlık çekiyoruz. Yine erzağa ihtiyacımız var. Fakat bu sefer ücret olarak pek fazla bir şey getiremedik. Senden ricamız bize bir iyilik yapıp ihtiyacımızı karşılayacak erzağı vermendir. Doğrusu Allah gönlü geniş ve yardım sever insanları mükafatlandırır" dediler.
89-Onların bu perişan halleri Yusuf'un içine işlemiş, bu yüzden artık kendisini tanıtma gereği hissetmişti. (bkz.Taberi) Bu sebeple onlara, "Gençlik yıllarınızda Yusuf'a ve kardeşi Bünyamin'e yaptıklarınızı hatırlıyorsunuz değil mi?" dedi.
90-Onlar bunu duyunca şaşkınlıkla, "Yoksa sen Yusuf musun?" diye sordular. Yusuf, "Evet, ben Yusuf'um! Bakınız, işte rabbim beni onca ayrılıktan sonra kardeşim Bünyamin'e kavuşturdu. Onun bizim üzerimizde çok nimeti vardır. Anlamış olmalısınız ki Allah, kendisine iman eden, emirlerine uygun yaşayan ve zorluklara sabredenlerin yaptıklarını karşılıksız bırakmaz!"

91-Kardeşleri ise, "Demek gördüğün rüya doğruymuş. Allah aramızdan seni seçip peygamber kılacakmış! Meğer gereksiz yere kıskançlık yapmış, büyük hata etmişiz" dediler.
92-Yusuf, "Artık sizi gençlikte, cahillik döneminde yaptıklarınızdan dolayı kınayacak değilim. Ben hakkımı helal ediyorum. Dua ediniz Allah da sizleri affetsin. Eğer hatalarınızdan pişmanlık duyar ve tövbe ederseniz onun sonsuz merhametinden nasibinizi alırsınız.
93-Şimdi şu gömleğimi babama götürünüz. Bunu görünce benim burada olduğumu anlar ve sizinle birlikte buraya gelir. Onu da, diğer bütün aile fertlerinizi de alıp buraya getiriniz" dedi. 

94-Bunun üzerine kardeşleri babalarını ve diğer aile fertlerini toplayıp getirmek üzere yola koyuldular. Onlar daha yeni yola çıktıklarında Yakub yanındakilere, "Yine bunadığımı söyleyeceksiniz ama sanki Yusuf'un kokusunu alır gibiyim" dedi. 
95-Yanındakiler ise onu ciddiye almadılar ve "Başladın yine Yusuf'u sayıklamaya!" dediler.

96-Nihayet Yusuf'un haberci olarak gönderdiği kardeşi, onun gömleğini getirip babasına verince Yakub'un gözleri açıldı, evladının Mısır'da yaşamakta olduğundan emin oldu ve içi huzurla doldu. Yanındakilere, "Ben size dememiş miydim, sizin bilmediklerinizi Allah bana öğretiyor diye!" dedi. 
97-Bunun üzerine oğulları, "Sevgili babamız! Bu zamana kadar yaptığımız onca şey yanlış olduğu gibi seni bunamış sanmakla da büyük hata etmişiz. Ne olur, dua et de Allah bizleri bağışlasın!" dediler.
98-Yakub da onlara, "Sizin için rabbimden af dileyeceğim. O'nun affı ve merhameti sonsuzdur" dedi. 

YUSUF BABASINA KAVUŞUYOR 

99-Neticede hep birlikte Mısır'a varıp Yusuf'un huzuruna çıktıklarında, Yusuf anne ve babasına hasretle sarıldı. "Hoş geldiniz, bundan böyle hep birlikte güven içinde Mısır'da yaşayacağız" dedi.
100-Onları kendi makamına çıkardı. Aile fertleri Yusuf'un ne kadar üst düzey bir devlet yetkilisi olduğunu gördüklerinde önünde saygıyla eğildiler. Bunun üzerine Yusuf, "Babacığım! İşte yıllar önce sana anlatmış olduğum rüya, rabbimin nimeti sayesinde gerçek oldu. Onca sıkıntıdan sonra beni hapisten çıkardı, kardeşlerimle aramıza giren onca fitneden ve ayrılıktan sonra sizleri çölün bir ucundan buraya getirdi. Doğrusu rabbim her işini hikmetle yapar" dedi ve şöyle dua etti: "Rabbim! Sana sonsuz şükürler olsun, bana sayısız nimetler verdin. Olayları anlama ve yorumlama kudreti bahşettin, o kadar sıkıntıdan kurtarıp bu güce ve imkana sahip olmamı sağladın.
101-Ey yeri göğü yaratan rabbim! Sen benim dünyada da ahirette de tek dayanağım, sığınağımsın. Senden başka kimseden bir beklentim yoktur. Bana bu zamana kadar senin emirlerine uygun olarak yaşamayı nasip ettiğin gibi ölünceye kadar da bu şekilde yaşamayı nasip et! Canımı mümin bir kul olarak al ve beni atalarım İbrahim, İsmail ve İshak gibi tevhit yolunda yürüyen salih insanlara dahil et!"

KISSANIN HİSSESİ  

102-Ey Muhammed! İşte sana görmediğin, yaşamadığın olayları vahiy yoluyla bildiriyoruz ki Mekkeli müşriklerin ısrarlı inkarlarının sonunda hüsrana uğrayacaklarını ve Allah'ın yardımıyla onlara karşı zafer kazanacağını anlayasın. Diğer taraftan Mekkeli müşrikler de bu kıssadan ders alsın ve Allah'ın peygamberine tuzaklar kurmanın sonunun kötü olduğunu bilsinler!
103-O müşriklerin çoğu, bütün çabalarına rağmen, senin peygamber olduğuna inanmamaktadır. 
104-Üstelik sen tebliğ vazifene karşılık onlardan maddi bir menfaat de bekliyor değilsin. Onlara tebliğ ettiğin bu Kur'an ise müminler için bir müjde, inkarcılar için de bir uyarıdır.

105-Oysa Allah'ın yarattığı şu muhteşem yerde ve gökte  O'nun tekliğine delalet eden nice deliller gözlerinin önüne serilmektedir. Kainatın böylesine muazzam bir şekilde yaratılması onu yaratan Allah'ın yegane ilah olduğunu açıkça göstermektedir. 
106-Her gün bu muazzam kainatın sayısız ayet ve işaretlerini müşahede ettikleri halde yine de onları düşünüp ibret almamakta, Allah'a ortak koşmaya devam etmektedirler. 
107-Hiç ihtimal vermedikleri azaba müstehak olmak istercesine elçimizi inkar etmektedirler.

108-Ey Muhammed! Sen onların bu tavırları karşısında üzülme! Tevhidi açıkça haykırmaya devam et ve şöyle de: "İşte Allah'ın bana emrettiği dosdoğru inanç budur, ben ve bana iman edenler sizleri, Allah'tan aldığım vahiy ile bu yola çağırmaktayız. Asla Allah'a şirk koşacak değiliz. Allah sizin ortak koştuğunuz şeylerden münezzehtir. O, eşsiz ve benzersizdir.

MÜŞRİKLERE UYARI 

109-Ey elçimizin peygamberliğini yalanlayan Mekke müşrikleri! Daha önce başka toplumlara da peygamberler gönderdiğimizi ve onları inkar edenlerin nasıl ilahi cezaya maruz kaldıklarını bilmez misiniz? Geçmişte yaşananlardan ibret alıp elçimiz Muhammed'e inanın! Aklınızı kullanın! Unutmayın ki elçilerimize inanan, emirlerimize uygun yaşayanların ahirette kazanacakları ödül, bu dünya nimetlerinden çok daha güzeldir. 

110-Ey Muhmmed! Mekkeli müşriklerin sana inanmamaları ve inananlara baskı yapmaları sizleri yıldırmasın! Zira senden önceki peygamberler ve onlara inananlar de birçok baskı ve sıkıntıya maruz kalmışlardır. Ancak tam ümitlerinin kesildiği anda ilahi yardım onların imdadına yetişmiş ve inananların kurtulduğu, inkarcıların helak edildiği azap gerçekleşmişti. İşte bütün bu peygamberlerin kıssaları sana ve Mekke müşriklerine ibret olsun diye anlatılmaktadır. Mekkeli müşrikler bir an önce akıllarını başlarına almalı ve Kur'an'ı senin uydurduğunu iddia etmekten vazgeçmelidirler.
111-Daha önce peygamberlere böyle iftiralar atan kimselerin sonlarını ibretle düşünmelidirler. Doğrusu bütün bu ayetler senin uydurduğun sözler değil, daha önce Musa'ya, İsa'ya ve daha nice peygamberlere vahyedildiği gibi Allah tarafından sana vahyedilen kitabın ayetleridir. Allah'ın insanlara böyle öğütler vermesi, iman edenleri cennetle müjdeleyip inkarcıları uyarması O'nun merhametinin eseridir.

(Surelerin Türkçe özü için, Sayın Hasan Elik ve Sayın Muhammed coşkun hocalarımızın ilmine ve onların "İndirildiği Dönemin Işığında Kur'an Tefsiri - Tevhit mesajı" isimli muhteşem eseri ile Sayın Abdülaziz Bayındır hocam ile Sayın Hakkı Yılmaz hocalarımın ilimlerine minnettarım)

Diğer sureler için link;