28 Temmuz 2017 Cuma

KURAN -94- (3) AL-İ İMRAN SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ

(Bismillahirrahmanirrahim)
(her şeye) Yaratılmışlara sonsuz ve sınırsız lütuf, ihsan, rahmet bahşeden, rahmetiyle sayısız nimetler ihsan eden, merhameti ve rahmeti bol, kulluk edilmeye layık tek ilah Allah'ın ismi ile (yardımıyla) (başlanır)
\Aynı zamanda müşriklerin bir işe başlarken Allah yerine kendi ilahlarının adlarını zikretmelerine nispettir\

ÂL-İ İMRÂN = İmran ailesi
200 Ayet - /İçlerinden birçok peygamberin ve son olarak Hz.İsa'nın zuhur ettiği aile/

----- (İmran, Hz.Musa, Hz.Harun ve kızkardeşleri Meryem'in babalarının adı olmakla birlikte, bu kızkardeş Meryem'in, Hz.İsa'nın annesi Hz.Meryem ile sadece isim benzerliği vardır. Diğer İmran, Hz.Meryem'in babası, yani Hz.İsa'nın dedesidir ve Hz.Musa ve kardeşleri ile aralarında 1800 yıl kadar fark vardır.

Bakara ve Enfal surelerinin ardından hicretin üçüncü yılında (625), Uhud Savaşı'ndan sonra nazil olmaya başlamış ve nuzülü altı yıl kadar sürmüştür. Bakara'nın devamı niteliğinde olduğu için, "Zehrâveyn" (Çifte Güller) adıyla iki surenin birlikte anıldığı belirtilmektedir. Bu iki surede Medine yahudileri ve Necran hristiyanları Hz.Muhammed'in risaletini kabul etmeye çağrılmakta, ancak Bakara'da yahudiler, Al-i İmran'da ise hristiyanlar üzerine yoğunlaşılmaktadır. Necran hristiyanlarının Tanrıya özgü vasıflar affettikleri Hz.İsa'nın tıpkı Hz.Adem ve diğer peygamberler gibi bir beşer olduğu vurgusu, surenin ana konularından birini, aynı zamanda nuzul sebebini teşkil etmektedir. Hz.Meryem'in, Hz.Zekeriyya'nın himayesinde, Beytülmakdis'te yetişmesine, iffet ve ihlasına da dikkat çekilen surenin bir diğer ana konusunu da Uhud Savaşı ve münafıklar teşkil etmektedir. Surede Kabe'nin tevhidin ilk mabedi, hac ve kıble mahalli olduğu beyan edildikten sonra; bir toplumun ancak kötülüğü engelleyip iyiliği teşvik etmekle güçlü ve huzurlu olabileceği, bu değerler sayesinde İsrailoğulları'nın geçmişte faziletli ve güçlü bir toplum olduğu, bu değerlere aykırı hareket ettiklerinde ise bu şerefli konumu kaybettikleri, bu değerlere öncülük etme şeref ve mesuliyetinin tarihte birçok peygambere, şimdi de Hz.Muhammed'e tevdi edildiği anlatılmaktadır. -----
(bkz.Hasan Elik & Muhammed Coşkun, "İndirildiği Dönemin Işığında Kur'an Tefsiri)

TANRILIK VASFI, YEGÂNE YARATICI ve ÖLÜMSÜZ KUDRET OLAN ALLAH'A MAHSUSTUR 

1-Elif lam mim! (Huruf-ı mukattaa

2-İsa'nın, Allah'ın oğlu ve Tanrılık vasfı'nın ortağı olduğunu iddia eden hristiyanlar bilsinler ki (bkz.Taberi) kulluk edilmeye layık yegane mabut; bütün varlığı yaratan, canlıların rızıklarını veren, ömürlerini takdir eden, hiçbir değişime maruz kalmayan Allah'tır. Tanrılık vasfı atfettiğiniz İsa da dahil olmak üzere, bu özelliklere sahip başka varlık yoktur. Ölümlü varlıklar ilah olabilir mi? (bkz.Taberi, Razi)

TEVRAT, İNCİL ve KUR'AN TEVHİDİ ANLATAN İLAHİ VAHİYLERDİR

3-Ey Muhammed! Senin peygamberliğini ve Kur'an'ın ilahi vahiy olduğunu inkar eden Medine yahudileri ve hristiyanları bilsinler ki sana Kur'an'ı, Musa'ya Tevrat'ı, İsa'ya İncil'i vahyeden; hepinizin ve her şeyin rabbi olan Allah'tır. Bu Kur'an, onların tevhit inancına muhalefet ettikleri hususlarda hakikati açıklamak üzere (bkz.Taberi) inzal edilmiş ve kendinden önceki bütün kitapları ve peygamberleri tasdik etmektedir. 
4-Çünkü bu kitapların hepsi Allah katından olup, aynı mesajı (bkz.Taberi) iletirler. Allah, Kur'an'la bütün kitapların ana konusu olan tevhide aykırı olarak İsa'nın, Allah'ın oğlu olduğu iddialarına karşı seni birçok delil ile teçhiz ederek bu batıl inancı yıkıp tevhidi hakim kılmanı sağlayacaktır. Allah tevhide ait bunca delili (bkz.Ahmed Mekki "el-Muin") inkar ederek İsa'ya Tanrılık vasfı atfetmekte ısrar edenlere (bkz.Taberi) müstehak oldukları cezayı verecek, onları bu azaptan hiç kimse kurtaramayacaktır. (bkz.Taberi)  

BÜTÜN İNSANLAR GİBİ ANA RAHMİNDE YARATILAN İSA, İLAH OLAMAZ

5-Ey elçimiz Muhammed! Yerde ve gökteki her şeyden haberdar olan Allah, Meryem oğlu İsa'yı ilah edinen ve bu hususta seninle tartışan hristiyanların bu tavırlarını elbette bilmekte olup (bkz.Taberi) müstehak oldukları cezayı verecektir. 

6-Sizi ana karnında büyüten ve her birinizi farklı şekil (bkz.Zemahşeri) ve özelliklerde yaratan Allah'tır. Tanrılık vasfı atfettiğiniz Meryem oğlu İsa da O'nun yarattığı bir beşer değil midir? (bkz.Taberi, Mukatil, Zemahşeri) Öyleyse nasıl ilah olabilir? Nihai ilim ve kudret sahibi yalnızca Allah'tır. O'na ortak koşanların ilah telakki ettikleri şeyler, ahirette onları azaptan kurtaramayacaktır.   

7-Ey elçimiz Muhammed! Kullarına nimet olarak kitaplar lutfeden Allah, sana Kur'an'ı vahyetmiştir. Ne var ki Necran hristiyanları Kur'an'ın ve bütün kitapların esası olan tevhide (bkz.Tefsir'ül-menar) dair apaçık delilleri ("Ayat" kelimesinin tekili olan "ayet" kelimesi Kur'an'ın hiçbir yerinde bizim Türkçe'de anladığımız anlamda "Kur'an surelerinin cümleleri" anlamında kullanılmaz. Ayet = düşünebilen insanı tevhit inancına sevk eden sözler / mesajlar / deliller; demektir) bir kenara bırakıp, Kur'an'ın İsa'yı onaylayan mesajlarını çarpıtarak onun Allah'ın oğlu ve Tanrılık vasfının ortağı olduğunu iddia etmekte, "İsa, Allah'ın kelimesi ve O'nun ruhu değil midir?" diyerek bu manadaki Kur'an ifadelerini çarpıtmakta (bkz.Maverdi) hakikatini ancak Allah'ın bileceği (bkz.Taberi) bu tür gayba dair meseleleri dillerine dolayarak müminler arasında fitne ve fesat çıkartıp onları dinlerinden döndürmek için çaba sarfetmektedirler. Bu batıl inançlarını reddettiğin için seninle tartışmakta, Kur'an'ın ilahi vahiy, senin de peygamber olduğunu kabul etmemektedirler. (bkz.Taberi) Hiç şüphesiz Allah, engin bilgisiyle böylelerini bilmekte olup, müstehak oldukları cezayı verecektir. 
Buna karşılık Kur'an'ın ilahi vahiy olduğunu tasdik eden müminler (bkz.Taberi) bu gibi gaybi mevzuları sadece Allah'ın bileceğini idrak ederek, "Biz Kur'an'ın tamamının Allah katında peygamberine vahyedildiğine ve içerisinde İsa'nın Tanrı'lık vasfına delalet edecek şekilde tevhide aykırı hiçbir şey bulunmadığına (bkz.Zemahşeri, Razi) inanırız" diyerek 
8-Şöyle dua ederler; "Yüce rabbimiz! Bizi tevhit dininde sebat etme hususunda muvaffak kıl! Kur'an'ın apaçık tevhit mesajını gözardı eden, gayba dair meseleleri dillerine dolayıp insanları tevhitten saptırmaya çalışanlardan eyleme! Tevhide sadakatle bağlı kalma hususunda bizden lutfunu ve merhametini esirgeme! Zira bizi, buna muvaffak kılacak olan yalnızca senin rahmetindir. 
9-Haklarında hüküm vermek üzere herkesi huzurunda toplayacağın mahşer gününde, tevhide iman edip elçine tabi olanların günahlarını bağışlayacağına dair vaadine bizi de mazhar kıl! Bizi bu lutfa layık kılacak ameller işlemeye muvaffak eyle! (bkz.Zemahşeri) Biliyor ve inanıyoruz ki sen vaadinden dönmezsin!"  

ELÇİMİZ ENGELLEYEBİLECEKLERİNİ SANAN MEDİNE YAHUDİLERİ, FİRAVUN'UN AKIBETİNİ HATIRLASIN

10-Elçimiz ve müminler aleyhine müşriklerle ittifak yaparak fitne peşinde koşan (bkz.Taberi, Zemahşeri) ve "Biz, Bedir'de yendiğiniz müşriklere benzemeyiz (bkz.Taberi) Bizimle savaşırsanız, mali imkanlarımız, sayı üstünlüğümüz ve harp maharetimiz sayesinde sonuç sizin için vahim olur!" şeklinde tehditler savuran Medine yahudileri bilsinler ki, malları ve evlatları onları dünyada yenilgiden, ahirette de cehennem yakıtı olmaktan kurtaramayacaktır. 
11-Sonları tıpkı Musa'yı yalanlayan ve ona eziyet eden Firavun hanedanı ve daha önceki benzerleri gibi olacaktır ki onları zulümleri sebebiyle müstehak oldukları cezaya çarptırmıştık. 
12-Unutmasınlar ki Allah'ın böyle zalimlere verdiği ceza çok şiddetlidir! 

13-Ey Medine yahudileri! Tevhit karşısında hezimete uğrayacağınızın işareti, müminlerin kazandığı Bedir zaferidir. (bkz.Razi) Bu zaferden almanız gereken ibretler vardır. Nitekim müşrikler, sayı ve silah bakımından daha güçlü olmalarına rağmen, Allah yolunda çarpışan müminler O'nun yardım ve desteğiyle düşmanın gözüne iki kat görünmüş, sahip oldukları yüksek moral ve maneviyat sayesinde (bkz.Zemahşeri, Razi) onlara galip gelmiş, böylece zaferin, silah ve sayı çokluğuyla değil ilahi inayetle gerçekleştiğini göstermişlerdir. (bkz.Razi) Yaşadıkları olaylardan ders çıkarma kabiliyeti olan basiret ve feraset sahibi kimseler için bunda büyük bir ibret vardır.   

14-Ey elçimiz Muhammed! Dünya hayatında insanların yararlanması için Allah'ın ikram ve ihsanı olan kadın çoluk çocuk, yığınla altın gümüş, cins atlar ve çeşitli hayvanlar, bol miktarda ekin, kısacası mal mülk gibi şeylerle üstünlük taslamayı tercih eden Medine yahudilerinin (bkz.Taberi) taparcasına bağlandığı bu şeyler, sadece dünyada yararlanılacak nimetlerdir. Kalıcı güzellikler Allah katındadır. 
15-Onlara de ki; "Emirlerine itaat eden, kötülüklerden kaçınan kimseler için Allah nezdinde çok daha güzel nimetler, içinde ırmakların çağıldadığı, tertemiz eşlerin bulunduğu, ebediyen kalacakları cennetler vardır. Daha da önemlisi onlar Allah'ın hoşnutluk ve sevgisini kazanmışlardır. Allah, kullarının yaptıkları her şeyi bilir; iyilik yapanlara hak ettikleri mükafatı, kötülük yapanlara da müstehak oldukları cezayı verir. (bkz.Taberi

16-Allah'ın cennetiyle ödüllendireceği değerli kullar: "Ey rabbimiz! Biz, senin birliğini, kulun Muhammed'in peygamberliğini ve bize tebliğ ettiği Kur'an'ı tasdik ettik! (bkz.Taberi) Hatalarımızı bağışla, o müthiş hesap gününde bizi cehennem azabından koru!" diyerek, günahlarından arınmak için dua ederler. 
17-Allah'ın emirlerini yerine getirip yasaklarından kaçınmak için bütün zorluklara göğüs gererek imanlarında sadık (bkz.Maturidi) söz ve işlerinde dürüst, dua ve ibadetlerinde devamlı ve samimidirler. İşledikleri günahlardan kalben pişmanlık duyup bir daha işlememek azmiyle özellikle seher vaktinde Allah'a yakarırlar. Ailelerine ve yakınlarına karşı mali görevlerini yerine getirir, zekatlarını verir, cihat için mali yardımda bulunurlar. Böylece hem Allah'a kulluk görevini, hem insanlara karşı sevgi ve şefkat görevini (bkz.Razi) yerine getirmiş olurlar.   

ALLAH DA TEKTİR, İSLAM DA

18-Yalnız Allah'ın birliğine iman eden ve sadece O'na ibadet edenler, doğru yoldadırlar (bkz.Razi) Zira Allah'ın birliğine, mülkünde yardımcısı ve ortağı olmadığına, hristiyanların iddia ettikleri gibi İsa'nın Allah'ın oğlu olmadığına (bkz.Taberi) hem bizzat Allah, Muhammed'e inzal ettiği vahiyle ve yarattığı kainatla (bkz.Zemahşeri) şahitlik etmektedir, hem de O'na şirk koşanların saygı duyduğu alimler ve tapındığı melekler! (bkz.Taberi) Sonsuz ilim ve kudret sahibi, kulluk edilmeye layık yegane mabut O'dur. Böyleyken nasıl olur da müşrikler bazı varlıklara, hristiyanlar da İsa'ya ilahi nitelik atfeder? (bkz.Taberi) Ey elçimiz Muhammed ve ona inananlar! Siz de bu tanıklığa katılın ve tevhit yolunda sebat ediniz (bkz.Razi)  

19-Kendisinden başka kulluk edilmeye layık kudret bulunmayan Allah bildirmektedir ki, O'nun katında makbul olan yegane din, hiçbir şeyi O'na ortak koşmadan emir ve yasaklara itaat etmektir (bkz.Taberi, Razi) Bu tevhit inancı yahudilerin de hristiyanların da müşriklerin de inandıklarını iddia ettikleri İbrahim'in ve son elçimiz Muhammed'in tebliğ ettiği dindir. İbrahim'in neslinden olan Ehl-i kitap, bunu kendilerine verilen Tevrat ve İncil'den öğrendikleri halde aralarındaki kıskançlık, çıkar kavgaları ve benzeri sebeplerle (bkz.Taberi, Zemahşeri) tahrif ederek farklı inançlara bölündüler. Elçimiz Muhammed kendilerine tevhit inancını tebliğ etmek üzere geldiğinde ise, "Biz kitap ehliyiz! Bütün peygamberler atalarımızdan seçilmiştir, ümmi araplardan birinin peygamberliğini kabul etmeyiz" diyerek (bkz.Zemahşeri, Razi) onun peygamberliğini inkar ettiler. Tevhide dair bunca delili (bkz.Taberi) ve Allah'ın vahyi olan Kur'an'ı inkar edenler (bkz.Maturidi) bilsinler ki Allah onların yaptıkları bütün kötülükleri kaydetmektedir ve müstehak oldukları cezayı mutlaka verecektir. (bkz.Taberi)   

YAHUDİ ve HRİSTİYANLARIN TEVHİDİ TEFRİKAYA ALET ETMELERİ

20-Ey elçimiz Muhammed! Tevhide dair bunca açık delile rağmen (bkz.Razi) hala bu konuda seninle tartışmaya devam ederlerse onlara de ki: "Ben ve bana tabi olanlar bütün benliğimizle Allah'a kulluk eder, hiçbir şeyi O'na ortak koşmayız. Ey Ehl-i kitap ve müşrikler! Şirkten vazgeçerek siz de tevhide yönelin. "Eğer bu çağrına icabet edip sana iman ederlerse doğru yolu bulmuş olurlar. Aksi takdirde müstehak oldukları cezaya maruz kalacaklardır. (bkz.Taberi, Razi) Zira yüce Allah, senin davetine uyanları da karşı çıkanları da gayet iyi bilmektedir ve herkese layık olduğu karşılığı verecektir. Senin görevin ise bunu tebliğ etmekten ibarettir. 

21-Elçimiz Muhammed'i inkar eden yahudi, hristiyan ve müşrikler; Tevrat, İncil, (bkz.Taberi) ve Kur'an'ın (bkz.Razi) ortaya koyduğu tevhit delillerini görmezden geldikleri gibi, kendilerine tevhidi, adaleti, Allah'ın emir ve yasaklarını anlatmak için gönderilen peygamberleri de öldürmüşlerdi. Allah'ın koruması olmasaydı Muhammed'i ve ona inananları da öldüreceklerdi. (bkz.Zemahşeri, Razi) Sadece peygamberleri değil, kendilerine peygamber öldürmenin vebalini hatırlatan adil ve faziletli insanları da katleden, üstelik bunu adalet ve dindarlık adına yapanları acıklı bir azap beklemektedir.  
22-Dünya durdukça insanlar tarafından tel'in edilecekleri gibi ahirette ebediyen kalacakları cehennemden onları kurtaracak kimse de olmayacaktır. 

23-Ey elçimiz Muhammed! Tevrat'ı bilen Medineli bazı yahudi alimlerinin sırf inat ve hasetleri yüzünden senin risaletine ve tevhide karşı çıkmalarına şaşırma! Zira onlar gerek kendi aralarında gerekse seninle olan ihtilaflarında kendi kitapları olan Tevrat'ın hakemliğine çağrıldıklarında, ona bile itibar etmiyorlar! (bkz.Taberi, Razi)    

24-Onları senin peygamberliğini reddetmeye sevkeden sebep, kendilerinin Allah'ın seçkin ve sevgili kulları olduklarına, bu yüzden cehenneme girmeyeceklerine, zira Allah'ın, ataları Yakub'a, soyundan kimseyi cehenneme sokmayacağına dair vaadi olduğuna, cehenneme girseler bile ataları olan peygamberlerin şefaatleriyle (bkz.Zemahşeri) ancak buzağıya taptıkları süre olan kırk gün orada kalacaklarına dair batıl inançlarıdır. (bkz.Taberi

25-Allah bu asılsız sözleri ve batıl inançları yalanlayarak elçisi Muhammed'e; bunların ebediyen cehennemlik olduklarını, cennete ancak peygamberlere ve onların tebliğ ettiği tevhide tabi olanların gireceğini bildirmiştir. Geleceği kesin olan hesap gününde, herkesin yaptığının karşılığının tam olarak verileceği o gün bu batıl inanç sahiplerinin hali nice olur! (bkz.Taberi

26-Ey elçimiz Muhammed! Tevhitten uzaklaşıp şirke batmış bu zavallıların içine düştüğü durumu görüyorsun! Onların bu durumlarına karşı sen rabbine şöyle niyazda bulun: "Ey Allah'ım! Dünya ve ahirette mülkün sahibi, kadir-i mutlak olan yalnız sensin! Maddi ve manevi imkanı; güç ve serveti, hikmetinin gereği olarak (bkz.Zemahşeri) uygun gördüğüne sen verir yine sen alırsın. Dünyada layık olanları hayırlı ve faydalı servet sahibi, güzel ahlaklı yaparak dünyada saygın, ahirette de imanları sayesinde aziz kılacak olan (bkz.Razi) yalnız sensin. Bunların hepsi senin kudretindedir. Ehl-i kitap'tan bazılarının senin Tanrılık vasfına ortak kıldığı İsa Mesih'in ve müşriklerin putlarının bu işlerde hiçbir etkisi ve dahli olamaz!" (bkz.Taberi)

27-Ey yüce Allahım! Mutlak egemenliğinle, mahlukatın yaşamı için geceyi gündüze, gündüzü geceye çevirir; Bazen geceyi uzatır gündüzü kısaltır, bazen de gündüzü uzatıp geceyi kısaltırsın! (bkz.Taberi, Razi) Canı veren de alan da sensin! Mülkündeki bütün canlıların rızıklarını, sonsuz hazinenden ihsan edersin, senden başka hiçbir varlık bunları yapamaz. Ne müşriklerin yardımcı ilah edindikleri putları, ne de peygamberliğinin teyidi için kendisine bazı hususiyetler ihsan ettiğin Meryem oğlu İsa bunları yapmaya muktedirdir! (bkz.Taberi) Şayet İsa ilah olsaydı bütün bunları yapabilmesi gerekirdi. Halbuki o, bunları yapmak bir yana; zalimlerin şerrinden korunmak için şehir şehir dolaşıyordu! Ne var ki bütün bunlara rağmen İsa'yı ilah kabul edenler, yine de bu batıl inançlarından vazgeçmez! (bkz.Taberi)

28-Ey yaratıcı kudreti böyle yücelten müminler! (bkz.Razi) Size dost göründükleri halde düşmanınız olan Mekke müşriklerine gizlice yardım eden, aleyhinizde onlara bilgi sızdıran ve size galip gelmelerini isteyen Medine yahudilerini ve münafıkları güvenilir dost telakki etmeyiniz! (bkz.İbnü'l-Cevzi, Razi) Müminler aleyhine olacak işlerde onların emellerine alet olmayınız. Böyle yapanlar, Allah ile bağını kesmiş olur. Şunu biliniz ki onlar asla sizin iyiliğinizi istemezler. Onlardan kendinizi sakınınız. Allah sizi bilinçli olmaya çağırıyor. Buna uymazsanız, hesap günü cezanızın çok ağır olacağını ihtar ediyor. 
-Bu ayet ve Maide 51 diğer din mensupları ile ilişkiler konusunda en çok spekülasyona uğrayan ayetlerdir. Spesifik durumları anlatan bu ayetler diğer din mensupları ile tüm ilişkilerin kesilmesi ve onların düşman bellenmesi gerektiğini anlatırmış gibi sunulur. 

Halbuki işin aslı şöyledir; 
(Mümtehine 60/8) - Allah, dininizden dolayı sizi öldürmeye kalkışmamış ve sizi yaşadığınız yerlerden çıkarmamış kimselere iyilik etmenizi ve değer vermenizi yasaklamaz. Allah değer bilenleri sever.
(Mümtehine 60/9) - Allah’ın yasakladığı şey sadece, dininizden dolayı sizi öldürmeye kalkışanlara, sizi yaşadığınız yerden çıkaranlara ve çıkarılmanıza destek verenlere yakınlık göstermenizdir. Onlara yakınlık gösterenler yanlış yaparlar. 
(Bakara 2/62) - Şüphe yok ki hakka ve tevhide yönelik inançları olanlar ile bu tür inançları olup elçimiz Muhammed'e düşmanlık etmeyip içi ısınarak sıcak bakan Yahudi, Hıristiyan ve Sabiîler’den Allah'a ve Ahiret gününe inanan ve iyi işler yapanların ödülleri Sahipleri (Rableri) katındadır. Onların üzerinde korku olmaz, üzüntü de çekmezler. 
(Maide 5/69) -  Muhakkak ki hakka ve tevhide yönelik inançları olanlar ile bu tür inançları olup elçimiz Muhammed'e düşmanlık etmeyip içi ısınarak sıcak bakan, Yahudi, Sabiî ve Hıristiyanlardan kim Allah'a ve Ahiret gününe inanıp güvenir ve iyi iş yaparsa, onlar ne bir korku duyar ne de üzülürler.

Ve yine bu surenin ilerleyen ayetleri; 
(Al-i İmran 3/113) - Hepsi bir değildir, Ehl-i Kitap içinde (yahudi ve hristiyanlarda) dik duruşlu bir toplum da vardır. Onlar gecenin bölümlerinde Allah’ın âyetlerini okur, secde ederler.
(Al-i İmran 3/114) - Bunlar Allah'a ve ahiret gününe inanan, marufa (Kitab’a) uygun olanı isteyen, münkere (o ölçülere uymayana) karşı çıkan ve hayırlı işlerde yarışan kimselerdir. İyi olanlar işte bunlardır. 
(Al-i İmran 3/115) - Bunların yaptığı hiçbir iyilik göz ardı edilmez. Onların bu amellerinin karşılığını Allah bol bol verecektir. Allah, kendisinden çekinerek korunanları bilir. 
(Maide 5/5) - Bugün size, temiz olanlar helâl kılındı. Kendilerine Kitap verilmiş olanların yiyeceği size helâl, sizin yiyeceğiniz de onlara helâldir. Mehirlerini verir, namuslu olur, gizli dost tutmazsanız, iffetli (namuslu) mümin kadınlar ile kendilerine Kitap verilmiş olanların (yahudiler ve hristiyanların) iffetlileri size helâldir. Kim imanını göz ardı ederse yaptıkları boşa gider, Ahiret'te kaybedenlere karışır.      
(bkz.Abdülaziz Bayındır ve diğer tefsirler)

29-Ey elçimiz Muhammed! Gizlice düşmanlarınıza yardım edenlere şöyle de: "Onlara yardım etmek üzere yaptığınız gizli açık her şeyi Allah bilir (bkz.Taberi) O halde müminler aleyhine onlarla gizli ya da açık dostluk besleyip de yardım etmeyiniz (bkz.Taberi) Yer ve gökteki her şeyi bilen kudret, onların kalplerindekini bilmez mi? Elbette bilir ve müstehak oldukları cezayı da verir. (bkz.Taberi

30-Allah, herkesin yaptığı iyilik ve kötülüğün önüne konulacağı, kötülükleriyle yüzleşmemek için köşe bucak kaçmak istediği o gün, böyle bir duruma düşmemeniz ve azaba maruz kalmamanız için (bkz.Mukatil, Razi) merhamet ve şefkatinden dolayı sizi uyarmaktadır.

31-Ey elçimiz Muhammed! Allah'ın seçkin ve sevgili kulları olduklarını, O'nu çok sevdiklerini iddia eden yahudilere, kendilerini Allah'a yaklaştırmaları için putları aracı kılan müşriklere, İsa Mesih'e Tanrılık vasfı atfetmelerini Allah'a olan derin sevgi ve saygılarına bağlayan hristiyanlara de ki: "İddia ettiğiniz Allah sevgisiyle bu davranışlarınız hiç uyuşmuyor. Allah'ı gerçekten seviyorsanız, yalnız O'na kulluk etmenizi, emirlerine muhalefetten kaçınmanızı tebliğ eden benim peygamberliğime inanmanız gerekmektedir. Böyle yaparsanız Allah, Cahiliye dönemindeki (bkz.Mukatil) günahlarınızı bağışlar! Ahirette size lutuf ve keremiyle muamele eder!"

32-Yine onlara (bkz.İbnü'l-Cevzi) "İnandığınızı ve sevdiğinizi iddia ettiğiniz Allah, emirlerini size tebliğ etmek üzere beni peygamber olarak seçti. Bana inanıp itaat etmediğiniz takdirde (bkz.Razi) sizi, hakkı inkar eden kafirler olarak ilan edeceğini sizden asla razı olmayacağını bildirmemi istiyor" de.

ŞEREFLİ AİLELERDEN BİRİ : İMRAN AİLESİ

33-Allah, kendisini sevmenin; iman ve itaatle mümkün olacağını gösteren ve buna örneklik eden, böylece yüce mertebelere erişen nice peygamberler göndermiştir. Adem, Nuh, İbrahim; oğulları İsmail, İshak, İshak'ın oğlu Yakub ve onun evlatlarından olan peygamberler... İmran ailesinden ve onların zürriyetlerinden gelen diğer peygamberleri seçkin konuma getirmişti. 
34-Bunların hepsi aynı soydan gelmiş ve tevhidi tebliğ etmişlerdir. Kulumuz Muhammed de bunlar gibi İbrahim soyundan gelen ve tevhidi tebliğ eden bir peygamber olduğu halde niçin onun peygamberliğini kabul etmiyorsunuz? (bkz.Taberi, Tefsirü'l-menar) "Biz, İbrahim ve İmran'ın soyundanız, dolayısı ile Allah'ın has kullarıyız" diyerek övünen yahudilerin, "İsa, Allah'ın oğludur" diyerek onun tebliğ ettiği tevhide aykırı davranan hristiyanların bu batıl sözlerini duymakta olan Allah onlara müstehak oldukları cezayı elbette verecektir. (bkz.Razi

35-İmran'ın hanımı, ilerlemiş yaşına rağmen çocuk sahibi olan kadınlara gıpta ederek şöyle bir yakarışta bulunmuştu: "Allahım! Bana bir erkek çocuk ihsan edersen (bkz.Taberi) şükran ifadesi olarak onu, babası gibi  (bkz.Ahmed Mekki "el-Muin") sana ibadet ve Beytülmakdis'e hizmet etmesi için adayacağım. Şüphesiz ki sen niyetimi biliyorsun, duamı kabul buyur."

MERYEM'İN DOĞUŞU ve BEYTÜLMAKDİS'E ADANIŞI

36-İmran'ın hanımı (Hz.Meryem'in annesi Hanne) umduğu erkek çocuk yerine bir kız çocuğu dünyaya getirince, kız çocuğunun mabede hizmet etmesinin mevcut uygulama açısından imkansız olup sadece erkek çocuklarının mabede hizmet için kabul edilmesi sebebiyle arzusunun yerine gelmeyeceğini düşünmüş ve büyük üzüntü içinde (bkz.Taberi, Zemahşeri) şöyle dua etmişti: "Rabbim! Sana ibadet ve kullukta kusur etmeyen, faziletli, saliha bir hanım olması niyazıyla adını Meryem (anlamı = abide, saliha yani Allah'a ibadet ve buyruklarını sürekli yerine getiren kadın) koyduğum bu yetim (Razi'ye göre doğmadan önce babası vefat ettiği için ismini koyan annesi) yavrumu ve zürriyetini senin himayene emanet ediyorum. Onları bütün şeytani kötülüklerden koru!"
37-Bunun üzerine Allah, "Ey Meryem'in annesi! Üzülme! Bahşettiğimiz bu kız çocuğu senin istediğin erkek çocuktan daha hayırlıdır" (bkz.Zemahşeri, Razi, Tefsirü'l-menar) diye icabet etti ve daha önce bu hizmete erkek çocuklar layık görüldüğü halde ilk defa, bir kız çocuğuna, Meryem'e Beytülmakdis'te hizmet imkanı nasip ederek annesinin dileğini kabul etti. (bkz.Zemahşeri) Beytülmakdis'te din adamlarının reisi (bkz.Mukatil) ve Meryem'in de akrabası (Hz.Zekeriyya, Hz.Meryem'in teyzesinin kocasıdır (bkz.Zemahşeri)) olması itibariyle kendisini koruyup kollaması ve rızkını temin etmesi için Zekeriyya'nın himayesine girmesini sağladı. Meryem, Zekeriyya'nın ve mabette hizmet edenlere yardım eden hayırseverlerin ikram ettiği rızıklarla karnını doyuruyordu (bkz.Maverdi) Kendisine o kadar çok yiyecek ikram ediliyordu ki hamisi olan Zekeriyya, Meryem'in mabetteki odasına her girdiğinde yanında bol miktarda rızık olduğunu görünce, "Ey Meryem! Bu rızık sana nereden geliyor, kim ve ne amaçla getiriyor?" diye endişeyle soruyor, Meryem de "Allah katından" diye cevap veriyordu. Mabede çocuk olarak gelen Meryem, zaman içinde sağlıklı, iffetli, maddi ve manevi bakımdan mükemmel bir insan olmuştu. (bkz.Zemahşeri)    

38-Kendisi yaşlı, karısı da (Hz.Meryem'in teyzesi) kısır olduğu için çocuk sahibi olamayan Zekeriyya, bu iffet ve fazilet timsali genç kıza verilen ilahi asalete tanık olunca, şöyle dua etti; "Rabbim! Bana neslimi ve tevhit inancını devam ettirecek bir evlat ihsan et! Şüphesiz sen duaları kabul edensin!"   
39-Zekeriyya'nın mabetteki bu duası devam ederken Cebrail ona şöyle seslendi: Ey Zekeriyya! Rabbin sana, faziletli, asil, nefsine hakim, her türlü günahtan uzak, ahlaki bir hayat yaşayacak, kavmine rehberlik edecek (bkz.Zemahşeri) ve İsa'ya ilk iman ederek onun yolundan gidecek (Hz.İsa ile Hz.Yahya teyze çocuklarıdır) nebiler soyundan, kendisi de peygamber olacak Yahya adında bir evladın olacağını müjdeliyor!" 
(İbranice "Yuhanna"nın Arapça ifadesi olan Yahya, "hayat" kökünden olup, doğacak çocuğun dürüst, temiz ve mümince bir hayat yaşayacağının ifadesidir. Yani "yahya" özel isim değil sıfattır. "Meryem" kelimesi ile Saf suresinde adı geçen ve Hz.Muhammed için kullanılan "Ahmed" kelimesi de böyledir)

40-Zekeriyya, bu ilahi müjde karşısında sevinçten ne yapacağını şaşırdı ve rabbinin bu lutfuna karşılık; "Rabbim! Benim nasıl oğlum olur? İhtiyarlık gelip çatmış, üstelik karım da kısır!" dedi. "Bu olacak! Allah dilediği şeyi yapar" buyuruldu.
41-Zekeriyya, "Rabbim! Benim için bir gösterge belirle" dedi. Allah: "Göstergen üç gün boyunca insanlarla işaret dili dışında bir dille konuşmamandır. Daima rabbinin yüceliğini an ve nimetine şükret!" diye buyurdu. 

MERYEM'İN İSA ile MÜJDELENMESİ

42-Yine bir zamanlar Meryem mabette ibadet ederken melekler ona şöyle seslenmişti: "Ey Meryem! Annenin duasını kabul ederek (bkz.Zemahşeri) sana Beytülmakdis'te tevhit üzere ibadet imkanı veren, bazı yahudilerin isnat ettiği (bkz.Zemahşeri) kötü fiillerden seni temize çıkaran Allah'a gönülden bağlılığın, ibadet ve itaatin sayesinde sana, zamanının bütün kadınlarından üstün bir konum nasip eden Allah'tır.
43-Öyleyse, sen de rabbine gönülden kulluk, nimetlerine şükreden ibadet ehli müminlerden olmaya devam et!" 

44-Ey elçimiz Muhammed! İmran'ın karısı, Meryem, Zekeriyya ve Yahya ile ilgili bu haberler (bkz.Taberi) senin içlerinde yaşayarak tanık olduğun (bkz.Mukatil) veya okuyarak elde ettiğin bilgiler değildir. Beytülmakdis rahiplerinden saygın bir insan olan Meryem'in babası öldüğü için, sevap elde etmek niyetiyle kızını himayelerine alma hususunda birbirleriyle çekişirken kura sonucu Zekeriyya'nın himayesinde kalmasına rıza gösterenlerin bu durumuna da şahit olmadın! Öyleyse, Ehl-i kitap bilginleri, bir kısmını (bkz.Taberi) kitaplarında da görebilecekleri bu bilgilerin ancak vahiy yoluyla öğrenilebileceğini (bkz.Taberi, Zemahşeri) anlamalı ve senin hak peygamber olduğunu tasdik etmelidirler. Peygamber olmadan önce bilmediğin geçmişe ait bu bilgileri, bu kadar tefferuatıyla haber verdiğin halde bunları bilen Ehl-i kitap, senin peygamberliğini hala niçin kabul etmez!

45-Ey elçimiz Muhammed! Melekler Meryem'e gelip, "Allah sana insanlar nezdinde saygın, Allah katında makamı yüksek, Meryem oğlu İsa Mesih (Mesih = bereketli, mübarek) adında bir oğul müjdeliyor
46-Ey Meryem! Allah'ın sana müjdelediği oğul, çocukluğundan itibaren yüce vasıflara haiz olacak, (bkz.Zemahşeri) Allah'ın kendisine vahyettiği hakikatleri insanlara tebliğ edecektir. (bkz.Taberi)  
47-Melekler'in, kendisine bu özelliklere sahip bir çocuk müjdelediği Meryem, "Ey yüce rabbim! Bana erkek eli değmediği halde, bana böyle bir çocuk bahşetmen senin lutfundur" diyerek şükredince, kendisine, "Öyledir, rabbinin böyle lutufları çoktur" şeklinde karşılık verildi. Nitekim O, bir şeyin olmasını istediği zaman O'na engel olabilecek bir güç yoktur.
48-Rabbin ona, Tevrat da dahil olmak üzere önceki peygamberlere verilen kitapları (bkz.İbnü'l-Cevzi) öğretecek, kendisine peygamberlik vererek İncil'i vahyedecektir.  

49-İsrailoğulları'na peygamber olarak göndereceğimiz İsa, onlara şöyle diyecektir: "Ben Allah'ın size uyarıcı ve müjdeleyeci olarak gönderdiği bir elçiyim. Doğru söylediğimin kanıtı olarak rabbinizden size bazı mucizeler ve deliller getirdim! Çamur şeklinde bir kuş yapar sonra ona üflerim ve Allah'ın izni ile o canlı bir kuş oluverir. Yine Allah'a dua ederek O'nun izni ve yardımıyla körleri ve cüzzamlıları iyileştiririm, ölüleri diriltirim. Görmediğim halde evinizde yediklerinizi ve sakladıklarınızı bilirim. Eğer gerçekten iddia ettiğiniz gibi tevhide ve Musa'nın peygamberliğine, onun tebliğ ettiği Tevrat'a inanıyorsanız, size söylediklerime ve gösterdiğim bunca delile inanıp, benim peygamberliğimi de tasdik etmelisiniz. 

50-Şunu iyi bilin ki eğer ben peygamber olmasaydım, sizin inandığınız tevrata inanmaz ve yeni bir din getirdiğimi iddia ederdim. Bilakis ben, kitaba o kadar bağlıyım ki aslında haram kılınmayıp sonradan Musa şeriatına sokuşturulan haramları helal kılıyor ve böylece zorlaştırılan dininizi kolaylaştırıyorum. Ey İsrailoğulları! Söylediklerimin doğru olduğunu biliyor, ancak inatçılığınızdan kabul etmiyorsunuz. Ben Tevrat'taki ilahi emirlere uyuyor ve sizi onları uygulamaya çağırıyorum! O halde benim peygamberliğimi kabul edin ve bana tabi olun.
51-Şunu iyi bilin ki beni size elçi olarak gönderen Allah, hepimizin yegane rabbidir. Öyleyse yalnız O'na kulluk edin ve hiçbir şeyi O'na ortak koşmayın. İşte doğru yol budur. Bütün peygamberler gibi ben de bunu söylüyorum! (bkz.Zemahşeri

YAHUDİLERİN, TEVHİDİ TEBLİĞ EDEN İSA'YA DÜŞMANLIKLARI

52-İsa, bütün bu çaba ve gayretlerine rağmen, İsrailoğulları'nın kendisini yalanlamakta ısrar ettiklerini, tebliğ görevini engellemeye çalıştıklarını ve canına kastedeceklerini anlayınca (bkz.Zemahşeri) tevhit çağrısını tamama erdirebilmek için, "Bu yolda bana yardım edecek kimse yok mu?" dedi. Bunun üzerine temiz kalpli, samimi müminler (bkz.Razi) "Allah'ın dinine ve peygamberine yardım etmeye hazırız. Şahit ol ki biz bütün peygamberlerin tebliğ ettiği tevhit dini olan İslam'a gönülden bağlıyız (bkz.Razi)  
53-Rabbimiz! Bizler senin elçin olan İsa'ya ve ona vahyettiğin İncil'e iman ettik. Bu dinin tebliği için onunla beraber olmaya söz verdik. Bizi, tevhide inanan, haktan yana olan, peygamberleri tasdik edip senin emirlerine uyan, ihsanlarına ve rızana nail olan kullarından eyle!" (bkz.Taberi

54-İsrailoğulları'ndan İsa'ya düşman olanlar, onun tebliğ ettiği dini ortadan kaldırmak ve hayatına son vermek için (bkz.Mukatil, Taberi, Razi) her türlü hileye başvurdular. Ancak, Allah onların bu tuzaklarını boşa çıkardı. Ne İsa'nın kendisine ne de tebliğ tevhide zarar verebildiler. (bkz.Razi)

55-Nitekim Allah İsa'ya şöyle buyurmuştu: "Ey İsa! O zalimlerin seni katletmelerine izin vermeyecek, takdir ettiğim ömrü tamamlayana kadar yaşatacak ve ecelin geldiğinde ruhunu teslim alıp seni katıma yükselteceğim. Peygamberliğini reddeden, üstelik seni katletmeye çalışan kıymet bilmez (bkz.Zemahşeri) o ruhu kararmış olanların arasından alarak, seni layık olduğun makamlara çıkaracağım. Sana uyanları da kıyamete kadar onlardan üstün tutacağım. Gün gelecek hepiniz bana döneceksiniz. Allah, peygamberleri yalanlamak suretiyle onlara zulmedenleri sevmez ve bu tür insanlar için hayır murat etmez. Tevhidi ve senin peygamberliğini tasdik eden müminlere ise hak ettiği mükafatı fazlasıyla verecektir.   
56-Senin risaletini ve tevhidi reddedenleri dünyada da ahirette de müstehak oldukları şekilde cezalandıracağım. Vehmettiklerinin aksine Allah nezdinde onları bu cezadan kurtaracak bir şefaatçileri de olmayacaktır.
57-Allah zalimleri sevmez kullarına asla zulmetmez, aksine O, iyilik yapanlara mükafat, kötülük yapanlara da ceza verir. (bkz.Taberi, "Tefsirü-l-menar)

İSA'NIN TANRILIK VASFI OLDUĞUNU İDDİA EDEN HRİSTİYANLARA CEVAP 

58-Ey elçimiz Muhammed! Zekeriyya, Yakub, İmran'ın karısı, Meryem, İsa ve havarilerle ilgili bu haberler, İsrailoğulları'nın bunlara karşı tutumları, vahiy yoluyla sana açıkladığımız ibret dolu olaylardır (bkz.Taberi) Bir yanda İsa'ya peygamberliği layık görmeyip onu yalanlayanlar; diğer yanda da ona Tanrılık vasfı yükleyip senin peygamberliğini kabul etmeyen Necran hristiyanları... (bkz.Taberi) Sana vahyettiğimiz Kur'an, işte bütün bu konularda hak ile batılı ayıran (bkz.Mukatil, Taberi) basiret, hikmet ve irfan yolunu gösteren ilahi bir beyandır. 

59-Doğrusu hristiyanların (bkz.Taberi) İsa'yı Allah'ın oğlu addederek ona Tanrılık vasfı atfetmeleri büyük bir yanlıştır. Zira Allah, nasıl Adem'i topraktan yaratıp can verdiyse, İsa'yı da yaratmıştır. O da bütün Ademoğulları gibi bir beşerdir. O halde Adem ilah olmadığına göre, İsa da ilah olamaz. İkisi de Allah'ın yarattığı beşer ve insanlara gönderdiği peygamberdir. 

60-Ey elçimiz Muhammed! İsa ile ilgili gerçek, hristiyanların hakikate dayanmayan söylemleri değil, rabbinin sana vahyettikleridir. Sen ve ashabın bu konuda asla tereddüde düşmeden vahyin bildirdiği şekilde inancınızda sebat ediniz (bkz.Taberi, Razi

61-Ey elçimiz Muhammed! Meryem oğlu İsa'nın; Allah'ın kulu ve elçisi olduğunu ortaya koyan bunca delilden sonra hala onun Tanrısallık vasfı olduğunu savunan, bu konuda seninle tartışmak isteyen hristiyanlarla tartışmaya girme! Son söz olarak onlara de ki; "Söylediklerinizde kendinizi haklı görüyorsanız, gelin bütün aile efradımızı toplayıp bir araya gelelim ve Allah'ın laneti İsa konusunda yalan söyleyenlerin üzerine olsun diye bedduada bulunalım!" (Araplar arasında anlaşmazlıklar halinde başvurulan ve "mübahele" olarak bilinen yöntemdir)

62-Ey elçimiz Muhammed! İşte İsa hakkındaki gerçekler, sana anlattıklarımız olup diğerleri asılsız iddialardan ibarettir. Şunu iyi bil ki Allah'ın mülkünde; O'ndan başka kulluk / ibadet edilecek ve Tanrısallık vasfı atfedilecek hiçbir varlık yoktur. Bütün işleri yerli yerinde ve hikmetli olan Allah, başka varlıklara Tanrısallık vasfı atfederek bu hikmete aykırı hareket edenleri elbette cezalandıracaktır. 

63-İsa ile ilgili bunca ilahi beyanı kabul etmeyip yüz çevirenleri, O'nun mülkünde fesat çıkaranları rabbin çok iyi bilmekte olup, müstehak oldukları cezayı elbette verecektir. 

YAHUDİ ve HRİSTİYANLARA TEVHİT ÇAĞRISI

64-Ey elçimiz Muhammed! İsa'nın Tanrısallık vasfı olduğunu iddia eden hristiyanlara (bkz.Süddi, Mukatil, Razi, İbnü'l-Cevzi) şöyle söyle: "Gelin, bütün peygamberlerin tebliğ ettiği ortak ilke olan tevhide iman edin! İsa'yı Allah'ın oğlu kabul edip (bkz.Zemahşeri) Allah'a şirk koşmayın. Din adına hiç kimseyi kutsayarak onlara kayıtsız şartsız itaat etmeyin (bkz.Taberi) İhdas ettikleri helal ve haramları (bkz.Zemahşeri, Razi) kabul ederek onları ilahlaştırmayın." 
Ey müminler! Eğer bu tevhit çağrısını kabul etmezlerse (bkz.Mukatil, Zemahşeri) onlara şöyle deyiniz: "Vahye dayalı bu tevhit çağrısını reddettiğinize göre, artık müslüman olduğunuzu iddia edemezsiniz. Allah'a gönülden bağlı, samimi müminlerin bizler olduğunu kabul ediniz!" (bkz.Zemahşeri

65-Elçimiz Muhammed'in tebliğ ettiği dinin, kendi dinlerinden olduğunu iddia ettikleri İbrahim'in dinine uymadığını iddia eden ve bu yüzden onun peygamberliğine inanmayıp kendisiyle mücadele eden yahudi ve hristiyanlar! (bkz.Zemahşeri) Bu iddianız asılsızdır. Zira yahudilik Tevrat'tan sonra, Hristiyanlık da İncil'den sonra ortaya çıkmış, İbrahim ise bu kitapların nüzülünden önce (bkz.Zemahşeri) vefat etmiştir. Nasıl olur da onun yahudi veya hristiyan olduğunu iddia edersiniz?

66-Ey Ehl-i kitap! Elinizdeki Tevrat ve İncil'in ifade ettiği temel değerlerin, elçimiz Muhammed'in tebliğ ettiği Kur'an'ın esaslarıyla uyuştuğunu anlamaz ve kabul etmezken (bkz.Razi) Tevrat ve İncil'de İbrahim'in diniyle ilgili bir bilgi olmadığı halde (bkz.Zemahşeri) onun yahudi veya hristiyan olduğunu ve Muhammed'in diniyle çatıştığını nasıl iddia edersiniz?   
67-Şunu iyi bilin ki İbrahim, ne yahudi ne hristiyan ne müşrikti. O, tevhide bağlı samimi bir mümindi. (bkz.Mukatil, Razi

68-İbrahim'in kendi dininden olduğunu iddia ederek (bkz.Mukatil) onu, meşruiyetlerinin gerekçesi kılan ve elçimiz Muhammed'in tebliğine karşı çıkan Ehl-i kitap, şunu kesin olarak bilsin ki İbrahim'e layık olanlar (bkz.Zemahşeri) sizin gibi Allah'a şirk koşanlar değil, onun tebliğ ettiği tevhit inancı üzere olan, yaşarken ve ölümünden sonra (bkz.Zemahşeri) onu tevhit önderi kabul edenlerdir ki (bkz.Mukatil) onlar da elçimiz Muhammed ve ona tabi olan müminlerdir. (bkz.Mukatil) İşte onlar ilahi yardım ve lutfa nail olacaklardır. (bkz.Taberi)

EHL-İ KİTABIN MÜSLÜMANLARA KARŞI ENTRİKALARI

69-Kendilerinin doğru inanca sahip olduğunu iddia eden, Ehl-i kitap'tan öyleleri vardır ki elçimiz Muhammed'in tevhit çağrısını reddetmekle kalmayıp, onun peygamberliğine tabi olanları kendi saflarına çekmek isterler. Ne var ki onların bu çabaları bekledikleri sonucu vermeyecektir. Üstelik onlar bu davranışlarını doğru zannederler, oysa insanları tevhitten saptırma çabalarının vebalini yükleneceklerdir.

70-Ey yahudi din bilginleri! (bkz.Zemahşeri, Razi) Şunu iyi bilin ki inandığınızı iddia ettiğiniz Tevrat ve İncil'deki delillere rağmen Muhammed'in peygamberliğini reddetmeniz aslında Tevrat ve İncil'i reddetmeniz demektir.

71-Ey yahudi din bilginleri! Allah'ın elçisi olduğunu bildiğiniz Muhammed ile ilgili kitabınızdaki bilgileri halktan gizleyerek, kafalarını karıştıracak şüpheler ortaya atarak niçin gerçeğin üstünü örtüyorsunuz? 

72-Ey yahudi din bilginleri! Muhammed'e tabi olanları şüpheye düşürerek kendi dininize girmelerini sağlamak için, "Önce Kur'an'a inanmış gibi gözükelim, sonra da araştırıp istişare ettiğimizi, Tevrat'ta Muhammed'in peygamberliğine dair herhangi bir bilgi bulamadığımızı, dolayısıyla onun yalancı olduğuna kanaat getirdiğimizi söyleyelim" şeklinde ağız birliği ediyorsunuz. Böylece, "Bunlar din bilginleri oldukları için doğruyu bilirler" düşüncesini oluşturarak halkın elçimize itibar etmemesini sağlamaya çalışıyorsunuz (bkz.Zemahşeri

73-Medine'li yahudi din adamaları dindaşlarına şöyle dediler: (bkz.Razi) "Sakın dininizden olmayan Muhammed'e ilahi kitap verildiğine inanmayınız. Ona ve peşinden gidenlere kanmayınız. Kendilerine inanmadığınız için iddia ettikleri gibi ahirette rabbinizin huzurunda size karşı delil getirerek haksızlığınızı ortaya koyarlar diye  endişeye kapılmayınız. (bkz.Maverdi) Zira siz, peygamberler soyundan gelen kitap ehli olarak Allah katında onlardan üstünsünüz. Sakın yolunuzdan ayrılmayınız!"   
74-Ey elçimiz Muhammed! Sen de onlara şöyle karşılık ver: "Bunlar asılsız iddialar ve beyhude çabalardır. Doğruyu göstermek ve insanları ona iletmek, yalnızca Allah'a ait olup, iddia ettiğiniz gibi ne sizin ne de başkalarının yetkisindedir. Risalet vazifesine kimin uygun olacağını ve onu kime ihsan edeceğini bilen de Allah'tır. (bkz.Zemahşeri, Razi) Lutuf ve keremi sonsuz olan Allah, bir zamanlar size verdiği risalet vazifesini şimdi de kulu Muhammed'e ihsan etmiş ve kendisine tabi olanlara Kur'an'ı lutfetmiştir. Bunu niçin kabul etmiyorsunuz?

EHL-İ KİTABIN HEPSİ AYNI DEĞİLDİR

75-Ey elçimiz Muhammed ve müminler! Ehl-i kitaptan bazıları size karşı ön yargısız (bkz.Razi) dürüst, hakka ve hukuka riayetkar kimselerdir.  Onlara hazine emanet etseniz kuruşuna bile dokunmadan iade ederler. Ama bazıları da size karşı kin ve öfke içindedirler; mallarınıza el koymayı helal sayar, aldıklarını vermez, borçlarını ödemezler. Onlara bir kuruş dahi emanet etseniz, sıkıştırmadıkça geri alamazsınız. Gerekçeleri de Tevrat'ta, dinlerinden olmayanların mallarına el koymanın helal olduğunu belirten bir hüküm olduğu yönündeki (bkz.Talmud) batıl inançlarıdır. Oysa bu, Allah'a yalan isnat etmektir, O'na kara çalmaktır. Zira Tevrat'ta insanların canına ve malına dokunmak haram kılınmıştır. (bkz.Mukatil) Aslında onlar da Tevrat'taki hükmün ne olduğunu bilmektedirler.  
76-Zira Allah onlardan emanete riayet etme ve ahde vefa (bkz.Mukatil) hususunda söz almış, bu hükümlere uyarak haramları çiğnemeyen, emanete hıyanet etmeyen kimselerden razı olacağını, onları mükafatlandıracağını vaat etmiştir. 

77-Kendi kitapları olan Tevrat'ı tasdik eden peygamberlere iman etme ve onları destekleme hususunda Allah'a verdikleri söze rağmen dindar halktan elde ettikleri maddi menfaat ve önde görünme arzusundan dolayı ahitlerine bağlı kalmayan yahudi toplumunun ileri gelenleri ve din adamları (bkz.Taberi, Razi) ahirette layık olanlara verilecek cennet nimetlerinden, ilahi lutuf ve ikramlardan tamamen mahrum kalacak, kendilerine hiçbir değer verilmeyecek, yüzlerine bile bakılmayacaktır. 

78-Ehl-i kitabın samimi ve dürüst olmayan din bilginleri, elçimiz Muhammed ile ilgili Tevrat'taki delilleri farklı yorumlarla çarpıtarak tahrif ediyorlar, bunu da Allah katında inzal edilen Tevrat'a atfederek Allah'a iftira etmiş oluyorlar.

PEYGAMBERLER TEVHİDE AYKIRI BİR ŞEY SÖYLEMEZ

79-Ehl-i kitabın tahrifçi uleması; Allah'a iftira attıkları gibi, Meryem oğlu İsa'nın "Tanrılık vasfı iddiasında bulunduğunu, kendisine ibadet edilmesini / kutsanmasını" emrettiğini söyleyerek İsa'ya da iftira attılar. (bkz.Razi) Oysa o şöyle demişti: "Yalnız Allah'a kulluk ve itaat edin, O'nun dinine sımsıkı sarılın. Tevrat ve İncil'i en iyi bilen ve öğreten kimseler olarak Allah'a ibadet ve itaatte insanlara örnek olun." (bkz.Zemahşeri
80-Allah'a hiçbir şeyin ortak koşulmamasını, yalnız O'na kulluk edilmesini tebliğ için gönderilen, kendisine kitap vahyedilen, kendisi de beşer olan bir peygamber kalkıp da "Allah'ı bırakıp bana ve meleklere kulluk / ibadet edin" diyerek sizi şirke, küfre çağırır mı hiç! 

81-Ey elçimiz Muhammed'in peygamberliğini inkar eden Medine yahudileri! (bkz.Taberi) Allah, gönderdiği peygamberler vasıtasıyla atalarınızdan; Tevrat'ı tasdik eden bir peygamber geldiğinde ona iman edip Allah'a kulluk edeceklerine dair söz almış ve "bu verdiğiniz sözü unutmayın, ben de bunun şahidiyim, sözünüzden asla dönmeyin" demişti. Buna rağmen siz, elçimiz Muhammed'i kabul etmiyorsunuz?

82-Elçimiz Muhammed'in risaletini inkar edenler bilsinler ki onlar sadece Muhammed'in tebliğ etmiş olduğu dini inkar etmekle kalmamışlar, bilakis bütün peygamberlerin tebliğ ettiği tevhit dininden çıkmışlardır 
83-Allah'ın dinini inkar ettiklerine göre onlar başka bir din mi yaratmaya çalışıyorlar? (bkz.Razi) Kainattaki her şey Allah'ın yasalarına tabi olup hiç kimse onları değiştiremezken her şey O'nun kudretiyle var olup yok olurken, akıl ve fikir sahibi olanlara ilahi dini inkar yakışır mı? (bkz.Razi) Böyleleri, Allah'ın huzurunda dünyada yaptıklarından hesaba çekileceklerini hiç unutmasınlar!  

TEVHİT İNANCI PEYGAMBERLER ARASINDA AYRIM YAPMAYA İZİN VERMEZ

84-Ey elçimiz Muhammed! Onlar sadece Musa'yı ve ona vahyedilen Tevrat'ı kabul edip senin peygamberliğini ve Kur'an'ı reddederken sen onlara de ki: "Biz Allah'ın birliğine, O'nun hepimizin rabbi ve ilahı olduğuna iman ettik. Bize vahyedilen Kur'an'a iman ettiğimiz gibi, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve onun soyundan gelen peygamberlere gönderilen vahiylerin tamamına iman ettik. Musa'ya, İsa'ya ve diğer peygamberlere gönderilen vahiylere de iman ettik. Bu peygamberlerden bazılarını diğerlerine üstün sayarak veya yahudi ve hristiyanların yaptığı gibi, onlardan birine inanıp diğerlerini inkar ederek peygamberler arasında ayırım yapmaz (bkz.Mukatil) hepsinin aynı dine davet ettiğine inanırız. Bizim bütün peygamberler ve onlara gönderilen vahiylere iman etmememizin nedeni; "tek" olan Allah'a inanmamız ve O'nun bütün emirlerine gönülden bağlanmamızdır. (bkz.Razi)

85-Kendilerinin hak yolda olduğunu iddia eden (bkz.İkrime, Taberi) Mekke müşrikleri ve Medine yahudileri bilsinler ki İslam; Allah'ın tekliğine imanı ve tüm peygamberlerin tasdikini gerektirir. Elçimiz Muhammed'i ve tebliğ ettiği Kur'an'ı reddetmek suretiyle tevhit inancından uzaklaşmış olanlar, kendilerini nasıl hak yolda müslüman olarak görebilirler! Bilsinler ki onların dini; Allah katında İslam olarak kabul edilmeyecek, onlar Allah'ın rahmetinden mahrum kalarak ahirette hüsrana uğrayacaklardır.

86-Musa ve Tevrat'a iman eden Medine yahudileri (bkz.Taberi, Razi) aynı esasları tebliğ eden, elçimiz Muhammed'in hak peygamber olduğuna dair bunca tarihi  (bkz.Cabiri) ve yaratılışla ilgili delillere ve ilahi mesajlara rağmen, sırf kıskançlık yüzünden onun peygamberliğini reddedip, hak peygamberleri inkar ederek kendilerine zulum eden bu kimseler hiçbir şekilde Allah'ın lutfuna layık değildirler. Küfür ve inatlarındaki ısrarları Allah'ın lutfunun onlara ulaşmasına engel olmaktadır. (bkz.Zemahşeri)   
87-Bütün melekler ve insanların lanetlerine maruz kalacak bu kimseler, sonsuza dek azap çekecek, onları hiç kimse de kurtaramayacaktır. 
88-Bu yaptıklarına karşı onlar dünyada hidayetten mahrum kalacakları gibi, ahirette de Allah'ın cennetinden ve her türlü lutfundan mahrum kalacak, yüzlerine bile bakılmayacaktır.
89-Ancak niyet ve davranışlarını düzeltmek suretiyle bu yaptıklarından tövbe edip elçimiz Muhammed'in tebliğ ettiği vahyi tasdik edenleri Allah bağışlar, onlara şefkat ve merhametiyle muamele eder. 
90-Musa ve Tevrat'a iman ettikten sonra haktan batıla sapan, İsa'yı inkar ederek küfre giren, elçimiz Muhammed'i inkar ederek de küfrün en üst noktasına çıkıp (bkz.Taberi) hayatlarının sonuna kadar bu küfrün içinde yaşayanlar, ölüm anı geldiğinde pişman olacaklar, ancak bu pişmanlık, onlara bir fayda sağlamayacaktır.

TEVHİT PAYLAŞMAYI EMREDER

91-Medineli yahudilerden (bkz.Tefsirü'l-menar) elçimiz Muhammed'in risaletini reddederek ona her türlü eziyeti reva görenler ve bu hal üzere ölenler ahirette öyle bir azaba maruz kalacaklar ki "dünya dolusu altınımız olsa bu azaptan kurtulmak için hepsini verirdik" diyecekler. Ancak müstehak oldukları bu azaptan bu yolla kurtulmaları mümkün olmadığı gibi herhangi birinin yardımı, dostluğu ve şefaati (bkz.Razi) de onlar kurtaramayacaktır.

92-Biliniz ki sizi bu duruma düşmekten kurtaracak, günahlarınızın affına vesile olacak ve cennete girmenizi sağlayacak olan şey; dünyada iken cimrilik etmeyerek fakirlere yardım etmeniz, sahip olduğunuz servetle başkalarına karşı üstünlük duygusuna kapılmadan bu servetin bir kısmını Allah yolunda harcamanız ve ihtiyaç sahiplerine infak etmenizdi ki siz bunu yapmadınız. Şunu bilin ki yüce Allah infakla ilgili niyet ve amacınızı, riyadan uzak ve samimi duygularla yaptıklarınızı bilir ve karşılığını da verir.

93-Ey elçimiz Muhammed! "Hem İbrahim'in dini üzere olduğunu iddia ediyor, hem de onun dininde haram olan deve etini (bkz.Yasanın tekrarı 4/17) yiyor, sütünü içiyorsun!" (bkz.Razi) diyerek senin senin peygamberliğine karşı çıkan yahudilere de ki: "Bana vahyedilen Kur'an'da helal olan bütün yiyecekler, İbrahim zamanından beri torunları olan İsrailoğulları'na helal idi. Ancak Yakub / İsrail, yakalandığı hastalıktan kurtulursa çok sevdiği deve etini yemeyeceğine dair adakta bulunmuş (bkz.Mukatil) şifa bulunca da deve etini kendine yasaklamıştı. Babalarının adağına saygıdan dolayı oğulları da bu yasağı uygulamışlardı. O halde Yakub'un deve etini kendisine yasaklamasının Tevrat'la bir ilgisi yoktur. Zira bu olay, Tevrat'ın indirilişinden önce olmuştur. Tevrat'ta böyle bir hüküm yoktur. (bkz.Taberi) İddianızda samimi iseniz getirin Tevrat'ı bakalım!"

94-Buna rağmen halâ bu yiyeceklerin Tevrat'ta haram kılındığını söyleyerek sana muhalefeti sürdürenler, Allah'a yalan isnat eden, hakikatten uzaklaşıp batıla kaymış kimselerdir. 

95-Ey elçimiz Muhammed! Onlara de ki: "Haram kıldığınız bu şeylerin aslında İbrahim'den beri helal olduğu ve Tevrat'ta böyle bir yasağın olmadığı kesin olarak ortaya çıkmıştır. (bkz.Alusi) O halde eğer siz başka varlıklara kutsallıklar atfederek içine düştüğünüz şirkten uzaklaşıp gerçek dine tabi olmak istiyorsanız sizi davet ettiğim ve İbrahim'in tebliğ ettiği dine uymalı, yalnız Allah'a kulluk ve O'na ibadet temeli üzerine kurulan tevhide tabi olmalısınız." 

TEVHİT DİNİNİN İLK MABEDİ : KABE

96-Senin peygamberliğine karşı çıkan Medine yahudilerinin itirazlarından biri de; kıbleyi, en eski ve en kutsal mabed kabul ettikleri Beytülmakdis'ten Kabe'ye çevirmiş olmandır. (bkz.Razi) Ancak onların bu itirazları da yersizdir. Zira İbrahim'in tebliğ ettiği dine tabi olan müminlerin kıblesi ve dinin şiarı olan, hac ve umrede tavaf için coşku ile akın edilen, nice hayır ve bereketin mekanı olup günahların affına (bkz.Zemahşeri) vesile olan en eski ve en yüce mabet Mekke'de bulunan Kabe'dir.

97-Orada tevhit peygamberi İbrahim vasıtasıyla Allah'ın kudret ve nimetlerinin tecelli ettiği nice güzellikler vardır. İbrahim orayı tevhidin mabedi (bkz.Razi) ve ümmetin ebedi şiarı olacak hac ibadetinin mekanı olarak seçmiş; güven, huzur ve bereket gibi maddi-manevi birçok hususiyetin sembolü haline getirmiştir. İşte Kabe bunlardan dolayı kıble kılınmıştır. O halde bu güzellik ve nimetlerden istifade etmek (bkz.Razi, Tefsirü'l-menar) ve yüce rabbi tazim etmek üzere, imkan bulanların orayı ziyaret etmeleri gerekir. Kabe'nin tevhidin ilk mabedi olduğunu (bkz.Tefsirü'l-menar) bu hususiyetleri sebebiyle onu ziyaret edip hac yapmayı kabul etmeyenler bilsinler ki bunu yapmak onların yararına; yapmamak ise zararınadır. Zira bunun Allah'a hiçbir yararı yoktur. Çünkü O, hiçbir şeye ihtiyaç duymaz. 

MEDİNE YAHUDİLERİNİN TEFRİKA PLANLARINA KARŞI KUR'AN'IN BİRLEŞTİRİCİLİĞİ 

98-Ey elçimiz Muhammed! De ki: "Ey Ehl-i Kitap! Sizin de inandığınız İbrahim peygamberin tebliğ ettiği, fakat sonradan şirke bulaştırılmış dini ihya etmek üzere (bkz.Tefsirü'l-menar) Allah'ın gönderdiği bir peygamber olduğuma dair bunca bilgi ve delilden sonra neden benim peygamberliğimi kabul etmiyorsunuz? (bkz.Süddi, Taberi) Güya kitaplarınıza bağlı kalmak ve İbrahim'in dininden ayrılmamak adına bana karşı tutum ve niyetinizi çok iyi bilen Allah elbette müstehak olduğunuz cezayı verecektir. 

99-Ey Ehl-i kitap bilginleri! Haset ve kibriniz yüzünden bana karşı çıkmakla kalmayıp bana tabi olanları da çeşitli iftira ve yalanlarınızla şüpheye düşürüp beni batıl yola, kendinizi ise hak dine mensup göstererek (bkz.Razi) onları da kendiniz gibi batıl inançlara sürüklemeye çalışıyorsunuz! Aranızda anlaşmazlıkları çözmek için başvurulan adil ve ehl-i hak kimseler olarak benim hak din üzere olduğumu bildiğiniz halde, bu iftiralar, bu yalanlar size yakışıyor mu? Üstelik başkalarını da buna sürüklemek istiyorsunuz (bkz.Razi) Allah bu yaptıklarınızın hesabını mutlaka soracaktır.

100-Ey Evs ve Hazrec kabilelerine mensup müminler! İçinizde fitne çıkarmak isteyen  bazı yahudilerin oyununa gelip de aranızdaki kardeşlik duygusundan uzaklaşarak ve küfrün özelliği olan kin ve öfkeye kapılıp birbirinizi öldürerek cahiliyedeki hayat tarzına tekrar geri dönmeyiniz.

101-Kur'an size iman kardeşliğini anlatarak her türlü kötülükten uzak durmanızı öğütlerken, üstelik onun tebliğcisi olan peygamber aranızdayken nasıl olur da Cahiliye döneminde yaptığınız kötülüklere geri dönersiniz? Bunu yapmaya devam ederseniz elçimizi inkar edenlerin durumuna düşmüş olursunuz. Unutmayın ki Kur'an'a sımsıkı sarılarak Allah'ın emirlerine itaat edenler dosdoğru yolda olup cennet nimetlerine ve Allah'ın rızasına nail olacaklardır. 

102-Ey elçimize iman eden tevhit ehli! Ömrünüzün sonuna kadar ilahi emirlere itaat ederek, O'nun nimetlerine şükredip, isyandan uzak durarak yaşayın. Son nefesinize kadar Allah'a teslim olmaya devam edin!
103-Sizi bir araya getirip sevgi ve dostluk bağı ile aranızda kardeşlik tesis eden Allah'ın kitabına sımsıkı sarılın. Cahiliye döneminde birbirinize karşı kin ve öfke besleyip intikam duygusu ile savaşarak cehennem hayatı yaşarken sizi bu cehennemden kurtarıp iman bağı ile kalplerinizi birleştiren, birbirinizle kardeş yapan bu ilahi lutfu hiç unutmayın (bkz.Taberi, Zemahşeri, Alusi) Sizi aldatıp Cahiliye dönemindeki gibi birbirinize düşürmek isteyenlere uyduğunuz takdirde başınıza neler geleceğini yüce Allah açıklamaktadır ki; emir ve yasaklarındaki hikmeti anlayıp hiç sapmadan doğru yolda yürümeye sebat edesiniz (bkz.Taberi, Alusi
104-Müşrikleri ve Ehl-i kitabı; elçimiz Muhammed'i tasdik etmeye, tebliğ ettiği İslam'ı kabul etmeye (bkz.Taberi) davet ederek onların da kurtuluşu için çaba gösterin ki nihai kurtuluşa eresiniz. 

105-Ey müminler! Kendilerine hakkı bildiren, birlik olmaya çağıran (bkz.Alusi) Tevrat ve İncil indirilmiş olmasına rağmen nefs ve heveslerine mağlup olup haset duygularıyla hareket ederek dinde ihtilafa düşen ve bunun cezasını hem dünyada hem ahirette çekecek olan Ehl-i kitabın durumuna düşmeyin (bkz.Zemahşeri, Razi

106-Kıyamet günü herkes dünyadaki ameline göre muamele görecektir. Peygamberleri inkar edip şirk koşanlara, "İkrarınızdan döndünüz, imanınızdan uzaklaşıp küfre girdiniz, şimdi müstehak olduğunuz azabı çekin!" denilince dünyaları kararacaktır.  
107-Bu konuda yüzleri ak olup tevhit inancına, peygamberlere iman edip ilahi emirlere uygun yaşayanlar ise sonsuz rahmet ve nimetlere kavuşup sevince gark olacaklardır. 

108-Ey elçimiz Muhammed! Kıyamet günü seni inkar edenlerin azaba, sana iman edenlerin ise cennet nimetlerine kavuşacağına dair bu mesajlar hakikatin kendisidir  ve kıyamette gerçekleşecek bu durum, adaletin gereğidir (bkz.Taberi) Aksine bir durum zulüm olur ki Allah, insanların birbirlerine zulmetmelerini istemez iken (bkz.Alusi) kendisi kullarına zulmeder mi? (bkz.Mevdudi

109-Zira zulüm; güç ve itibarını arttırmak isteyenlerin (bkz.Taberi) başvurduğu bir zaaftır. Bütün alemlerin sahibi olan Allah için böyle bir durum söz konusu olmadığına göre, O hiç kimseye zulmetmez. Herkesin amelinin karşılığını verir. (bkz.Taberi

İTİBARLI BİR TOPLUM OLMANIN YOLU

110-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Bir zamanlar birbirinize düşman iken elçimize, tevhit inancına ve bütün ilahi mesajlara iman edip gönülden bağlanmanız sayesinde ulaştığınız faziletlere başkalarının da ulaşması için gösterdiğiniz gayret dolayısıyla zamanınızın en hayırlı toplumu oldunuz. Bir zamanlar bu değerleri benimseyen İsrailoğulları da bu konumdaydı. Ancak, onların çoğu önderlik arzusu, kıskançlık ve dünyaya düşkünlük gibi zaaflar nedeniyle kitaplarının hükümlerini uygulamayarak Allah'a itaatten uzaklaşmışlardır. Şayet Ehl-i kitap da sizi hayırlı ümmet yapan bu değerlere inansaydı onlar da bu sıfatı hak ederlerdi. (bkz.Razi, Alusi

111-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Tevhitte ve elçimize itatte sebat eder ve vazifelerinizi ifa ederseniz Medine'deki yahudilerin size karşı kurdukları tuzaklar boşa çıkacaktır. Sizinle savaşmaya kalkarlarsa mutlaka hezimete uğrayacaklardır. Size verecekleri sıkıntılar geçicidir, nihayetinde tevhit inancı muzaffer olacaktır. 

112-Vaktiyle ataları da benzer şeyler yapmışlardı; ilahi emirleri dikkate almayıp insanlara zulmederek haksız kazanç elde etmiş (bkz.Zemahşeri) kendilerini uyaran peygamberlere baş kaldırmış, hatta bazılarını öldürmüşlerdi! Bu yüzden insanların öfkesine ve Allah'ın gazabına müstehak; zillet ve perişanlık içinde başkalarının hakimiyeti altında yaşamaya mahkum oldular (bkz.Zemahşeri, Razi, Alusi) Ey Medine yahudileri! Atalarınızın durumundan ders alarak Allah'ın ve müminlerin güvencesine sığınmadıkça sizin durumunuz da öyle olacaktır. 

113-Doğrusu Ehl-i kitabın hepsi bir değildir. İçlerinde kafirler olduğu gibi tevhide bağlı müminler de vardır. Bunlar ilahi mesaja bağlı kalır, geceleri Allah'a ibadet ve dua ederler. 
114-İnançları tevhid akidesine uygun olup ahirete ve bütün iman esaslarına inanır, tevhide şirk bulaştırmaz, diğer peygamberleri ve kitapları inkar etmezler. Başkalarının da tevhit gerçeğine ulaşarak kurtuluşa ermeleri için çaba sarf ederler. Her türlü hayırlı iş için seve seve koşarlar. İşte bunlar, yapılması gereken her şeyi yaparak Allah'ın rızasına kavuşmuş, övgüsüne mazhar olmuş salih Ehl-i kitap müminlerdir. 
115-Onların bu amellerinin karşılığını Allah bol bol verecektir. Zira O, şirkten sakınıp ilahi emirlere bağlı olan mümin kullarını  bilir ve karşılığını fazlasıyla verir.
116-Ehl-i kitabın içinde böyle müminler olduğu gibi, kafirler de vardır ki onlar servet ve nüfuzlarına güvenirler; elçimiz Muhammed'in ve müminlerin varlıklı olmamalarını bir kusur addedip, "Muhammed hak peygamber olsaydı rabbi onu zengin kılardı" derler, servetlerini dindarlık ölçütü kabul eder ve müminlere düşmanlık ederler. Bunlar iyi bilsinler ki ne güvendikleri malları ne de çoklukları ve nüfuzları onları dünyada hezimetten, ahirette de cehennemden kurtaramayacaktır. 

117-Kendilerini hak dinin mensubu görüp güya ahirette sevap elde etmek (bkz.Razi) ve Allah'ın rızasına kavuşmak için, batıl yolda gördükleri elçimiz Muhammed'e karşı yaptıkları savaşlar, harcadıkları servetler, gösterdikleri çabalar boşa gitmiş, neticede müslümanlar güçlenmiş, onlar zayıflamıştır. Aynı şekilde ahirette de hüsrana uğrayacaklardır. (bkz.Razi) Bunların durumu; tıpkı hasat zamanı gelen ekinleri dondurucu bir soğuk veya kavurucu bir rüzgarla harap olan, dolayısıyla ürün alamayan, emekleri boşa giden zavallı ekin sahiplerinin durumu gibidir. Dünya ve ahirette düştükleri bu durum Allah'ın onlara zulmü değil, bilakis onların doğru yolu bırakıp yanlış yola sapmaları sebebiyle kendi kendilerine yaptıkları bir zulümdür. 

UHUD MAĞLUBİYETİNDE MÜNAFIKLARIN ROLÜ 

118-Ey müminler! Elçimiz Muhammed ile karşılaşınca ona iman eder gibi görünen, fakat ona ve müminlere karşı içlerinde kin ve nefret besleyen, her fırsatta içlerindeki öfkeyi dışa vuran, müminlere hakaret eden, yaptıkları ittifakı bozup müşriklerle işbirliği yaparak ihanet eden, peygambere suikaste kalkışan yahudileri dost zannedip onlara güvenmeyin. Ders alasınız ve ona göre hareket edesiniz diye Allah size bu ikazları yapmaktadır. 

119-Size düşmanca davranan bu hainlere güvenmeyin! Çünkü sizin iyi niyetle (bkz.Alusi) ve onlara İslam'ı tebliğ maksadıyla gösterdiğiniz ilgi ve sevgiye (bkz.Razi) karşı onlar size kin ve nefret duymakta, helakinizi istemektedirler. Siz, onların inandıkları dahil bütün kitaplara iman ederken onlar sizin inandığınız Kur'an'ı reddetmekte, üstelik kendi kitaplarındaki hükümleri de tahrif etmektedirler. Bütün bunlara rağmen, sizinle oldukları zaman birlik ve beraberliğinizin size sağladığı güçten çekinerek (bkz.Razi) "Biz de Muhammed'e inanıyoruz" derler. Kendi başlarına kaldıklarında ise öfkeden çılgına dönerler. Allah, onların size karşı besledikleri kin ve öfkeyi bilmektedir ve müstehak oldukları cezayı verecektir. O halde size düşmanca davranan bu insanları nasıl olur da hala dost kabul edebilirsiniz? Ey elçimiz Muhammed! Onların bu tutumlarına karşı rabbine şöyle dua et: (bkz.Taberi) "Ey yüce rabbim! Müslümanların birlik ve beraberliğinden rahatsız olan ve bizleri bölmek ve saptırmak isteyen bu zalimlere fırsat verme! Müslümanları güçlü kıl ki onların bu emelleri gerçekleşmesin ve ömürlerinin sonuna kadar bu kin ve öfkeleriyle yaşasınlar. (bkz.Taberi, Razi, Alusi

120-Onların size karşı düşmanlıkları o derece şiddetlidir ki bir zafer kazanmanız, aranıza yeni müslümanların katılması, sevgi ve dayanışmanızın artması gibi (bkz.Taberi) sizi mutlu edecek bir durum söz konusu olduğunda, üzüntüden kahrolurlar. Şayet bunların zıttı olursa, o zaman da sevinçten uçarlar. Eğer ilahi emirlere uyarak sıkıntılara sabrederseniz, onların hile ve tuzakları boşa çıkacaktır. Hiç şüpheniz olmasın ki Allah, o kafirlerin size karşı yaptıkları her şeyi bilir ve hak ettikleri cezayı da verir. 

121-Başınıza neler geleceğini Uhud'da gördünüz. Müşrikler sizinle savaşmak üzere Uhud'a geldiğinde, elçimiz Muhammed sizinle istişare etmiş ve teklifinizi kabul ederek birlikte Uhud'a gidip sizlere savaş düzeni aldırmıştı, fakat talimatlara uymamanız sonucu hezimete uğramıştınız. Bu durumu hatırlayın ve ders alın! 
122-Savaş kararından sonra bazı münafıkların yarı yoldan dönmeleri üzerine; düşmandan korkup savaştan çekilmeyi düşünen bazı müminlerin aralarındaki konuşmaları ve içlerinden geçirdiklerini bilmekte olan Allah, onları bu yanlış yola girmekten korumuş ve peygamberin safında yer almalarını sağlamıştır. (bkz.Kurtubi) Aslında bu kimselerin Allah'ın kendilerine yardımcı olacağını bilerek baştan beri düşmandan korkmamaları, tereddüt etmemeleri ve Allah'a tam olarak güvenmeleri gerekirdi.  
123-Ey müminler! İlahi emirlere uyup peygambere itaat ettiğiniz, bu uğurda karşınıza çıkan zorluklara katlandığınız müddetçe Allah sizlere yardım edecek, kafirlerin kurdukları tuzaklar, size zarar vermeyecektir. Bu, size vaadimizdir. (bkz.Taberi) Nitekim Bedir savaşında düşmanlarınız sizden çok daha güçlü olduğu halde zaferi kazanan siz olmuştunuz. O halde ilahi emirlere itaat edin, rabbinizin lutfettiği hidayet ve zafere şükredin! 

124-Ey elçimiz Muhammed! Bedir'de müşriklerin çokluğundan çekinen ashabına, "Onların sayısı sizden çoksa, Allah üç bin melekle imdadınıza yetişir" şeklindeki müjden, onların korkularını yenip cesaretlenmeleri için yeterli değil mi?
125-Elbette yeterlidir! Siz, Allah'ın emrine uyup peygambere itaat ederek sabır ve metanet gösterirseniz, müşrikler Bedir kayıplarının intikamını almak için ansızın baskın yapsalar (bkz.Taberi, Razi) ve siz böyle bir durumda daha çok yardıma ihtiyaç duysanız, müşrikleri helak etmek üzere rabbiniz size bu sefer beş bin melekle destek verir. Yeter ki siz üstünüze düşeni yapın.  

126-Allah'ın size bu yardım vaadini maneviyatınızı takviye etmek, sayı azlığından kaynaklanan endişenizi gidermek (bkz.Taberi) zafere olan güveninizi güçlendirmek ve zaferin Allah'tan olduğuna inanmanızı sağlamak için yapmıştır (bkz.Zemahşeri, Razi) O halde yalnızca Allah'a güvenin. O, kullarının ihtiyacından haberdar olup yardım isteyenin duasına icabet eder.

127-Nitekim Allah, elçisi Muhammed'i yalanlayan ve siz müminleri yok etmek isteyen müşriklere karşı Bedir'de (bkz.Cumhur = Müçtehitler kurulu) size yardım ederek onları hezimete, şirkin elebaşılarını da hayal kırıklığına uğratmıştır.

128-Ey elçimiz Muhammed! Uhud'da senin emrine muhalefetleri sebebiyle mağlup olmanızdan dolayı çok üzüldün. Bazı müminlere de gönül koydun. Ayrıca müşriklerin bu savaşta sana ve müminlere insanlık dışı muamelelerinden dolayı helaki için beddua ediyorsun. (bkz.Taberi, Razi) Artık üzülme! Zira sen, üstüne düşeni layıkıyla yaptın. Bundan sonra onlar küfür ve zulümde ısrar ederlerse Allah kendilerine azap eder; tövbe edip müslüman olurlarsa, tövbelerini kabul eder (bkz.Zemahşeri)

129-Bütün varlığın maliki olan Allah, emirlerine muhalefet eden kullarından uygun gördüklerini affeder, uygun görmediklerine de müstehak oldukları cezayı verir. Ancak, kötülük yapmayan hiç kimseye azap etmez. Zira O, kullarının hatalarını örtmeyi, günahlarını affetmeyi seven, bağışlaması ve lutfu engin olan kudrettir. 

TEFECİLİKTEN SAKININ

130-Ey tevhide ve elçimize inananlar! Allah sizi İslam'la müşerref kıldıktan sonra, mali sıkıntıya düştüler diye Cahiliye dönemindeki gibi verdiğiniz borcun süresi gelip borçlu borcunu ödeyemeyince, süreyi uzatma karşılığında üstüne fazlasını ekleyerek faiz almayınız, tefecilik yapmayınız.
131-Faiz dahil olmak üzere Allah'ın yasakladığı her şeyden uzak durunuz ki dünyada mutluluğa, ahirette de kurtuluşa eresiniz! Aksi halde Allah'ın emirlerine muhalefet edenler için hazırlanan cehenneme girersiniz!  
132-İlahi merhamet ve lutfa nail olmak istiyorsanız, faiz yasağı dahil bütün ilahi emirlere uyun, peygambere itaat edin!

UHUD'DA CEPHEYİ TERK EDEN MÜSLÜMANLARIN BAĞIŞLANMASI

133-Ey müminler! Sizi cehenneme götürecek faiz / tefecilik gibi haramlardan uzak durun ve hayal dahi edemeyeceğiniz güzellik ve büyüklükteki cenneti kazanacak işler yapın!
134-O cennet ki varlıkta ve darlıkta sahip olduklarından ihtiyaç sahiplerine ve allah yolunda cihada gönülden infakta bulunan (bkz.Zemahşeri) kendilerine bir haksızlık yapıldığında öfkelerini yenen, güçleri yettiği halde kendilerine haksızlık edenlerden intikam almak yerine onları bağışlayanlar için hazırlanmıştır. Doğrusu Allah bu şekilde hareket eden samimi müminleri sever ve onları layıkıyla ödüllendirir. 

135-Başkalarına zarar verecek bir kusur yahut kendilerine zararı dokunacak bir günah işledikten sonra (bkz.Zemahşeri) hesap gününü hatırlayarak pişmanlık duyan ve bir daha dönmemek üzere o günahı terk ederek (bkz.Razi) Allah'tan bağışlanma dileyen bu müminleri Allah affedecek (bkz.Zemahşeri) ve takva ehline dahil edecektir. (bkz.Razi)

136-İşledikleri günahlardan vazgeçenler rableri tarafından bağışlanacakları gibi, yaptıkları iyilikler karşılığında onlara ebedi olarak kalacakları, içlerinde ırmakların çağıldadığı cennetler verilecektir. Bağışlanma ve cennet! Bunlardan daha güzel bir mükafat olabilir mi!

137-Ey elçimiz Muhammed'e tabi olan ve Uhud'da yenilgiye uğradıkları için üzülen müminler! İnancınızda kararlı ve azimli olun! (bkz.Zemahşeri) Geçmiş toplumların yaşadıklarından ibret alın. (bkz.Razi) Peygamberleri yalanlayan nice kavimler, sonraki milletlere ibret olacak şeyler yaşamışlardır. 
138-Şunu bilin ki geçmişte elçilerimizi yalanlayanların akıbetleri nasıl olduysa, şimdi de elçimiz Muhammed'i yalanlayıp ona karşı mücadele eden müşriklerin akıbetleri aynı olacaktır. Öyleyse bu kimseler, geçmişteki kavimlerin akıbetlerinden ders alıp, hidayete ersinler.

UHUD'DA YENİLDİK DİYE ÜZÜLMEYİN, NİHAİ ZAFER SİZİN OLACAK

139-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Uhud'da başınıza gelen mağlubiyet ve verdiğiniz kayıplar sizi asla ümitsizliğe ve güvensizliğe sevketmesin. Eğer imanınız güçlü ve peygambere itaatiniz tam ise, nihai zafer mutlaka sizin olacaktır. Üstünüze çökmüş olan acziyet ve güvensizlik duygusunu atın. Zira Allah size galibiyet vaat etmektedir. 

140-Mağlup oldunuz diye moralinizi bozup yolunuzdan dönmeyin! Unutmayın ki Uhud'da sizin başınıza gelenler, Bedir'de müşriklerin de başına gelmiş, fakat kendilerini toparlayarak Uhud'da galibiyet kazanmışlardır. Siz, bundan daha iyisini yapmaya muktedirsiniz. Acze ve zaafa düşmek size yakışmaz. (bkz.Zemahşeri) Bedir'de siz kazandınız, Uhud'da ise müşrikler. (bkz.Taberi) Uhud mağlubiyetinin sebebi, aranızdan, "Rabbimiz! Bize bir fırsat lutfet de Bedir'deki kahramanlar gibi cihad edip şehit olalım" temennisinde bulundukları halde kalplerindeki ile söyledikleri farklı olan münafıkların da mevcut olmasıydı. (bkz.Taberi) Bu savaşta; sabır ve sebat göstererek şehit olup Hakk'ın şahitleri ve müdafileri olduklarını ispat edenlere, sözde mümin, özde münafık olanların (bkz.Taberi) gerçek yüzleri ortaya çıktı. Dilleriyle imandan bahsedip kalplerinde başka şeyler taşıyan kimseler zahiren mümin görünseler de Allah onları zalim olarak nitelendirmekte ve asla sevmemektedir (bkz.Mukatil, Taberi) İşte Uhud'daki mağlubiyetinizin sebep ve hikmetleri bunlardır.

141-Allah, Uhud vesilesiyle münafıkların gerçek yüzlerini ortaya çıkarmış (bkz.Taberi) şehit olan müminleri yüce mertebelere ulaştırmış, mücahitleri münafıklardan ayırt etmiş, resulünün düşmanlarından bazılarını da (bkz.Razi) ortadan kaldırmıştır.

142-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Allah yolunda cihad etmeden, bu uğurda birçok sıkıntıya göğüs germeden sadece elçimiz Muhammed'in risaletini kabul ederek cennete gireceğinizi sanmayın. 

143-Ey Bedir Savaşı'nda şehit olanlara imrenerek, "Bize de bir fırsat doğsa da şehadet mertebesine ulaşsak!" diyecek kadar ölümü göze almış (bkz.Taberi) Peygamber'i Uhud'a çıkmaya ikna ederek Medine'yi, düşmana karşı dışarıdan savunacak kadar istekli gözükenler! Gözünüzün önünde akrabalarınız ve din kardeşleriniz şehit edilirken (bkz.Zemahşeri) ne oldu da bazılarınız savaş meydanını terketti?

Hz.MUHAMMED UHUD'DA CEPHEDE ÖLSEYDİ BİLE, CİHADA DEVAM ETMELİYDİNİZ

144-Uhud'da "Peygamber öldü" şayiasını duyunca (bkz.Razi) savaş alanını terkedenler, hatta onun Hak peygamberliği konusunda şüpheye düşüp dinden dönmeyi aklından geçirenler bilsinler ki Muhammed de; insanları tevhid dinine davet için Allah'ın gönderdiği ve zamanı gelince de ruhlarını teslim aldığı peygamberlerden biridir. Eceli gelince Allah, onun da ruhunu teslim alacaktır. Önceki peygamberler hakkın rahmetine kavuşunca onlara tabi olanlar, dinlerini terketmediler. Sizin de böyle davranmanız gerekmez miydi? (bkz.Zemahşeri) Niçin "Peygamber öldürüldü!" söylentisi üzerine bir kısmınız korku ve paniğe kapılarak düşmandan kaçtı? (bkz.Taberi) Elçimiz Muhammed ölse veya öldürülse, tebliğ ettiği tevhid dininden vazgeçip tekrar şirke (bkz.Mukatil) döneceksiniz öyle mi? İsterseniz dönün! Ama şunu bilin ki, kim böyle bir şey yaparsa bu lutuftan mahrum kalarak ancak kendisine zarar verir. (bkz.Zemahşeri, Razi) Savaş meydanını terketmeyip muharebeye devam edenler, Allah'ın elçisi Muhammed vasıtasıyla kendilerine lutfettiği hidayetin, İslam nimetinin farkında olan, bu nimete şükreden (bkz.Zemahşeri) peygamberden sonra da tevhidi korumak için çaba gösteren bahtiyarlardır ki Allah onlar elbette mükafatlandıracaktır.

145-"Muhammed öldü" şayiasına inanıp düşman tarafından öldürülmekten korkarak (bkz.Mukatil) cihadı terkedenler bilsinler ki, ne elçimiz Muhammed ne de bir başkası Allah'ın takdir ettiği ömür tamamlanmadan ölür! O saat gelince düşmandan kaçmak da fayda etmez. (bkz.Taberi, Zemahşeri, Razi)
Ey Uhud Savaşı'na katılan Muhammed ashabı! Bu savaşa katılma amacınız ne ise, onu elde edersiniz. Peygamber'in emrine muhalefet ederek cepheyi terkedip ganimet peşine düşenlerle bu muharebeye övgü ve itibar elde etmek için katılanlar (bkz.Mukatil, Zemahşeri, Razi) yalnızca bunları elde edebilirler. Allah'ın emrine itaat ve O'nun rızasını elde etmek için katılıp cepheyi terketmeyenlere ise (bkz.Mukatil) Allah'ın ahirette vereceği büyük mükafatlar vardır. Sırf tevhidi müdafaa için Uhud'a katılan ve İslam'ı en büyük nimet kabul edip bu nimete şükür gayesiyle cihat edenleri (bkz.Zemahşeri) Allah elbette mükafatlandıracaktır.

146-Geçmişte nice peygamber, kendilerini hak yola adamış olan müminlerle birlikte savaşmışlardı. Onlar her türlü sıkıntıya katlanmış, fakat düşman karşısında firar etmemiş, (bkz.Razi) ne yılgınlık göstermiş, ne de boyun eğmişlerdi. Peygamberleri ölse bile mücadeleye devam etmiş, düşmanlarına teslim olamamışlardı. Size de böyle bir davranış yakışmaz mıydı? (bkz.Mukatil) Şunu bilin ki Allah; geri adım atanları değil, (bkz.Taberi) emrine itaat ederek düşman karşısında sabır ve metanet gösterenleri cennetle mükafatlandıracaktır. (bkz.Razi)   

147-O peygamberlere iman eden müminler cihadda zor duruma düştüklerinde veya peygamberleri düşman tarafından şehit edildiğinde (bkz.Taberi) harp meydanını terketmez, aksine "bir eksiğimiz, kusurumuz veya günahımız var ki düşman bize galip geliyor" (bkz.Razi) diye düşünür ve metanet ihsan etmesi için Allah'a şöyle dua ve niyazda bulunurlar: "Ey rabbimiz! Bize yardım et, düştüğümüz bu zor duruma sebep olan günahlarımızı, kusurlarımızı bağışla, düşmana karşı bize güç ver! Senin birliğini ve peygamberini inkar eden bu kafirlere karşı bize yardım et. Bizi onlara karşı muzaffer eyle!"
Ey Uhud savaşına katılan Muhammed ashabı! Savaşta, "Peygamber öldü" şaiyasının etkisinde kalıp düşmandan kaçmak yerine sizin de böyle davranmanız gerekmez miydi? (bkz.Taberi)

148-Sabırlı ve sebatkar tutumlarına karşılık Allah onlara dünyada zaferler, fetihler ihsan etti; ülkelerini düşman işgalinden korudu, onlara şeref ve itibar kazandırdı (bkz.Mukatil, Taberi, Razi) Ahirette ise onları envai çeşit cennet nimetleriyle (bkz.Taberi) ve en önemlisi de kendi rızasıyla (bkz.Mukatil) ödüllendirecektir. O, böyle güzel işler yapan kullarını sever ve onlara her türlü ihsanda bulunur. 

149-Uhud yenilgisini fırsat bilip "Muhammed gerçek peygamber olsaydı, mağlup olmazdı" gibi sözlerle kalplerinize şüphe tohumları ekerek (bkz.Razi) sizi şirk dinine döndürmek isteyen münafıklara uyarsanız, imandan sonra tekrar şirk ve küfre bulaşarak düşmanlarınız karşısında zelil olur, ahirette de azaba maruz kalarak hüsrana uğrarsınız. Sakın bu duruma düşmeyiniz!

150-Savaştaki mağlubiyeti fırsat bilerek, size yardım edecekmiş gibi davranan münafık ve kafirlere güvenmeyiniz. Allah sizin yardımcınızken onların yardımına muhtaç değilsiniz. Bilin ki sizi münafık ve kafirlerin tuzaklarından koruyacak yegane dostunuz Allah'tır. O'na sığının, O'ndan yardım isteyin.

151-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Uhud'da müşriklerin elde ettiği başarı geçici olup, nihai zafer sizin olacaktır. Zira zafer, Hakk'a dayanarak kendisine güvenenlerindir. Allah'a eş koşmaları ve yanlış yolda olmaları sebebiyle müşrikler bu güveni hissedemeyecek ve kalplerine hep korku hakim olacaktır. Her ne kadar onlar, bazı varlıkları, bize yaklaşmak ve sevap kazanmak için şefaatçi telakki ettiklerini, vasıta kıldıklarını iddia etseler de Allah'ın böyle bir istek ve emri olmayıp, böyle şeyler O'nun adına uydurulan asılsız iddialardan başka bir şey değildir. (bkz.Mukatil, Zemahşeri) Allah, bütün emirlerini elçisi Muhammed vasıtasıyla apaçık bildirmiştir. Bu emirlere muhalefet etmek suretiyle, cehenneme götürecek işler yaparak kendilerine zulmeden bu müşriklerin akıbeti çok kötü olacaktır.

UHUD YENİLGİSİ, PEYGAMBERİN EMRİNİ DİNLEMEMENİZ SEBEBİYLEDİR

152-Ey "Allah, bize zafer vaat ettiği halde neden mağlup olduk?" (bkz.Zemahşeri) diyen müminler! Peygamberin talimatlarına uyup, sabır ve metanet gösterdiğiniz sürece Allah'ın vaadi gerçekleşmiş (bkz.Taberi) ve siz düşmana galip gelmiştiniz. Ancak bir kısmınız durumu lehine gördüğü için peygamberin ısrarlı uyarılarına rağmen mevzilerini terk etmek istedi, bir kısmınız da buna karşı çıktı. Böylece aranızda ihtilaf, tartışma, korku ve panik başladı (bkz.Taberi, Zemahşeri) Sonunda iki gruba ayrıldınız ve bir kısmınız peygambere itaat ederek ilahi mükafata nail olmak için yerinde kalıp görevini yaparken, bir kısmınız görev yerlerini terkederek ganimet peşine düştü (bkz.Taberi) Bu durumdan istifade eden müşrikler harekete geçerek sizi mağlup etti ve böylece ibretlik bir duruma düştünüz. Ancak, müminlere karşı çok lütufkar olan yüce Allah, mağlubiyetten çok daha vahim olan (bkz.Taberi, Zemahşeri) peygamberin emrine muhalefetinizi bağışladı.

153-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Uhud'da peygamberin emrini dinlemeyip düşmandan kaçmanızın vebalini Allah bağışladı. O halinizi bir düşünün! O  kadar korkulacak bir durum olmadığı halde, üstelik peygamber düşmana sizden daha yakınken ve size "Bana doğru gelin, toplanın dağılmayın" diye ardınızdan seslenirken siz ona kulak asmadınız (bkz.İbn Abbas, İbnü'l-Cevzi) Sadece kendinizi düşündünüz ve peygamberi ortada bırakıp Uhud dağının tepelerine doğru kaçtınız. İşte bu yüzden Allah, size üzüntü üstüne üzüntü yaşattı; zaferden mahrum oldunuz, istediğiniz ganimeti elde edemediniz, ölü ve yaralılarınız da oldu. Bütün bu olayların üstüne bir de peygamberin öldürüldüğüne dair söylentilerin verdiği elem ve keder eklendi. Fakat yüce Allah, lutuf ve keremi ile bu hatalarınızı bağışladı. Madem ki peygamberiniz öldürülmedi, o halde ne savaşı kaybettiğinize, ne ganimetten mahrum olduğunuza, ne de ölü ve yaralılarınıza üzülün! Olan oldu. Bundan ders alın ve şunu bilin ki Allah, bütün bu olaylarla ilgili olarak herkesi niyetine göre değerlendirecektir. (bkz.Taberi)

154-Ey müminler! Uhud savaşındaki mağlubiyetin verdiği üzüntü ve kederin (bkz.Mukatil) ardından Allah size yardım ve destek olarak öyle bir duygu bahşetti ki bu sayede inançlarında samimi olanlar cesaret ve güvenini kaybetmedi, korku ve paniğe kapılmadı. Mağlubiyete rağmen kendilerini güven içinde hissettiler (bkz.Taberi, Zemahşeri) Savaşa istemeyerek katılan, gerçek duygu ve düşüncelerini gizleyip sizdenmiş gibi gözüken münafıklar (bkz.Zemahşeri) ise korku ve panik içinde ne yapacaklarını, ne söyleyeceklerini şaşırıp kaldılar. Canlarını kurtarmaktan başka hiç bir şey onları ilgilendirmiyordu; (bkz.Taberi) ne Allah'ın rızası, ne cihat ne de peygamber ve müminlerin durumu! Üstelik onlar bu yenilgiyi fırsat bilerek şimdiye kadar peygamber ve ashabına karşı duydukları hıncı açığa vurmuşlardı. Müşriklerin sözcüsü gibi konuşuyorlar, Allah'ın peygambere ve müminlere yardım etmeyeceğini (bkz.Taberi, Razi) hatta peygamberin öldürüldüğünü (bkz.Mukatil) savaşı güçlü olan müşriklerin kazanacağını söylüyorlardı. Savaştan sonra da, "Biz bunu daha önce söylemiştik, ama dinletemedik, bizim fikrimiz kabul edilip Uhud'a çıkılmasaydı da Medine içeriden müdafaa edilseydi, bu felaket yaşanmaz, bu kadar insan ölmezdi" diyerek güya müslümanların mağlubiyetinden üzüntü duyduklarını gösteriyor (bkz.Zemahşeri) böylece Allah'ın zafer vaadine dair güvensizliklerini gizliyorlardı. Ey peygamber! O münafıklara de ki: "Mağlubiyet ve başarı ilahi kurallara göre gerçekleşmiştir" (bkz.Taberi, Zemahşeri, Razi)
Ey peygamber! Mağlubiyetin sebebini Uhud'a çıkarak şehri dışarıdan savunmaya bağlayan münafıklara de ki: "Teklif ettiğiniz gibi Medine içeriden savunulsaydı, siz yine münafıklık ederdiniz, Uhud'da canlarını ortaya koyan samimi müminler ise yine canla başla savaşırlardı. 
Ey münafıklar! Bu sayede kendilerine karşı hınç duyduğunuz gerçek müminler, inancınızdaki samimiyetsizliği öğrenmiş oldular (bkz.Taberi) Şunu bilin ki Allah kullarının içindeki hayır-şer, şirk-küfür vb. ne varsa hepsini bilir ve hak ettiği karşılığı da verir.

155-Uhud'da, Peygamber'in emrine muhalefet ederek müşriklere yenik düşen ve savaş meydanını terk eden müminler bilsinler ki bu, şeytanın ayaklarını kaydırması sonucu işledikleri büyük bir hata idi. Ancak hatalarını anlayarak tövbe ettikleri için Allah onları bağışlamıştır. (bkz.Taberi, Zemahşeri) Zira O, mümin kullarına işledikleri günahlardan dönmeleri için tövbe fırsatı vererek merhametini tecelli ettirir. 

UHUD YENİLGİSİNİN MÜSLÜMANLAR ARASINDA YARATTIĞI SIKINTILAR ve MÜNAFIKLARIN BAHANELERİ 

156-Ey tevhide ve elçimize inananlar! Savaşta öldürülen yakınları için, "Bizim yanımızda dursalar ve savaşa katılmasalar ölmezlerdi" diyen kafirler (bkz.Taberi) ve münafıklar gibi olmayın. Uhud savaşına çıkanlar için de böyle şeyler düşünmeyin. Zira bu sözler onların ölmelerini engellemez. Bilakis Allah, bu anlamsız düşüncelerini onlar için üzüntü ve pişmanlık vesilesi yapar. Hayat süresini ve ölümün vaktini belirleyen Allah'tır. O halde ölümden korkarak cihattan geri durmayın. Şunu bilin ki Allah yaptığınız her şeyi bilir ve karşılığını da verir. (bkz.Taberi, Zemahşeri, Razi

157-Ey müminler! Siz de o münafıklar gibi olmayın, cihada devam edin. Allah yolunda ölseniz de öldürülseniz de bu, elde edeceğiniz ganimetlerden ve münafıkların yaptığı gibi cihadı terkedip dünya malı toplamak için yaşamaktan daha değerli ve daha hayırlıdır. (bkz.Taberi, Zemahşeri, Razi

158-Ey müminler! Cihat yolunda ölseniz de öldürülseniz de rahmeti sonsuz rabbinize kavuşacak, O'nun lutfuna ve cennetine nail olacak, daha da önemlisi onun rızasını kazanacaksınız. Öyleyse sizi bu nimetler kavuşturacak hayırlı amellerden biri olan Allah yolunda cihada devam edin. (bkz.Taberi

159-Ey elçimiz Muhammed! Uhud'da seni terkedip zor durumda bırakmalarına ve mağlubiyetinize sebep olmalarına rağmen, Allah'ın lutfettiği sevgi ve merhametin gereği sen onlara yumuşak ve hoşgörülü davrandın. Şayet onlara katı ve kırıcı davransaydın seni terkedip giderlerdi ve etrafında onlardan kimse kalmazdı. Öyleyse Uhud'da olduğu gibi (bkz.Mukatil) sana karşı işledikleri kusurları hoş gör (Mukatil, Zemahşeri) Allah'a karşı işledikleri kusur (bkz.Zemahşeri) ve kabahatlerinin bağışlanması için de dua et! İstişareyi gerektiren savaş vb. hususlarda onlarla istişareye devam et; böylece kendilerine değer verdiğini ve görüşlerine itibar ettiğini anlayarak gönülleri hoş olur, dine daha çok ısınırlar. 
İstişare sonucu bir şeyi yapmaya karar verdikten sonra da kimseye kulak asma (bkz.Taberi) Gerisini Allah'a bırak, O'na güven. Çünkü O, senin için en doğru ve yararl olanı (bkz.Zemahşeri) bilir.

160-Ey müminler! Allah'ın emirlerine itaat ettiğiniz ve peygamberine uyarak O'nun yardımına layık olduğunuz müddetçe (bkz.Taberi) Bedir'de olduğu gibi (bkz.Zemahşeri) düşmanlarınız ne kadar güçlü olursa olsun zafer sizin olacaktır (bkz.Taberi) Şayet peygambere itaatsizlik ederseniz, Allah'ın yardımından mahrum kalır (bkz.Taberi) Uhud'daki gibi mağlup olursunuz (bkz.Zemahşeri) O halde emirlerine uymak suretiyle rabbinize güvenin, O'nun yardımını isteyin.

161-Hıyaneti şiddetle yasaklayan bir peygamberin ashabı olarak başkalarından daha fazla ganimet istemeniz (bkz.Taberi, İbnü'l-Cevzi, Razi) günah değil mi? Bu size yakışır mı? Peygamberlik ile hıyanet nasıl bir arada olamazsa (bkz.Zemahşeri) hıyanetle iman da bir arada olamaz (bkz.Taberi) Kim hıyanette bulunursa cezasını çekecektir. Zira kıyamet günü hiçbir haksızlığa uğramadan herkes yaptığı iyiliğin de kötülüğün de karşılığını görecektir. 

162-O halde, emanete hıyanet edenlerle (bkz.Mukatil) hak ve hukuka riayet ederek daima Allah'ın rızası için koşanlar bir olur mu? 
163-Elbette olmaz. Herkesin yaptığı amellere göre mertebesi (bkz.Taberi, Zemahşeri) farklı olacaktır.  

164-Ey elçimize iman edenler! Doğrusu sizler uzun zamandan beri Cahiliye hayatı yaşamaktaydınız, tevhidi unutup şirke batmıştınız (bkz.Taberi) da Allah sizleri şirkten arındırmak için (bkz.Zemahşeri) aranızdan biri olan ve dürüstlüğünden emin olduğunuz Muhammed'i elçi olarak göndermek suretiyle sizlere lutuf ve ikramda bulunmuştur. Bu durum sizler için bir iftihar vesilesidir. (bkz.Razi) O halde elçimizin kadrini, kıymetini iyi biliniz. 

165-Peygambere iman etmiş gibi görünen, ancak her fırsatta içindeki nifakı dışarı vuran bazı kimseler, kendi itaatsizliklerinin sonucu olan Uhud mağlubiyetini bahane ederek, peygamberi üzmektedir (bkz.Razi) Ey elçimiz Muhammed! sana gelip de, "Sen peygamber olduğun ve biz de müslüman olduğumuz halde, niçin mağlup olduk?" diyen (bkz.Taberi) ve bu şeklide müminlerin kalbine şüphe sokmak isteyen münafıklara (bkz.Razi) de ki: "Uhud'da biz mağlup olduysak, Bedir'de de müşrikler bizim iki katımız zayiat verdi. Kaldı ki Uhud mağlubiyetinin sebebi sizin itatasizliğinizdir. (bkz.Taberi, Zemahşeri) Allah, sabır ve sebat gösterenlere yardım ederek, onları muzaffer kılar. Aksine davrananları ise mağlubiyet ve hezimete uğratır. (bkz.Mukatil, Zemahşeri, Razi

166-Nitekim Uhud'da müşrik ordusuyla karşılaştığınızda, başınıza gelen o felaket, işte bu ilahi kural gereğince gerçekleşmiştir (bkz.Zemahşeri) Sebat ettiğinizde galip gelmiş, firar edince de hezimete uğramıştınız (bkz.Taberi)   
167-Bu vesile ile sebat edip görevini yapan gerçek müminlerle sabırsızlık göstererek dağılıp giden (bkz.Taberi, Razi, İbn Cevzi) münafıklar açığa çıkmış oldu. Zira o savaşta münafıklar, düşmana karşı peygamberle birlikte savaşacaklarına dair söz verdikleri halde, "kendimizi tehlikeye atamayız" diyerek (bkz.Razi) sözlerinden dönüp onu yarı yolda bıraktılar (bkz.Taberi) Peygamberin emrine uyan gerçek müminler onlara, "Gelin, siz de bizim gibi canınızı, malınızı, ailenizi, şehrinizi (bkz.Mukatil, Zemahşeri) korumak için Allah yolunda savaşarak, düşmana karşı koyun" dediklerinde, "Bu bir savaş değil, kendinizi ölüme atmaktır (bkz.Zemahşeri, Razi) çünkü karşı taraf sizden çok güçlüdür, taraflar arasında güç dengesi olan bir savaş olsaydı biz de katılırdık" dediler. Halbuki kalplerinde gizledikleri şey başkaydı. Allah onların gerçek niyetlerini bilmektedir. Peygambere ve müminlere karşı öteden beri kalplerinde besledikleri düşmanlık ve bu savaşta gösterdikleri tutum, onların imandan çok küfre meyilli olduklarını göstermiştir. (bkz.Zemahşeri)

168-Ey elçimiz Muhammed! Düşmanın gücünden dolayı savaşı tehlikeli bulduklarını ve bu sebeple savaşa katılmadıklarını söyleyen ve savaşa katılıp da şehit olan yakınları için "Sözümüzü dinleselerdi ölmezlerdi" diyen münafıklara de ki: "Savaşa katılmayarak şimdilik canınızı kurtarmış olabilirsiniz. Ancak ölümden nihai olarak kurtulabilir misiniz?"

169-Allah yolunda şehit olanlar için "Yazık! Muhammed'in arkadaşları boşu boşuna ölüp gidiyor" diyen münafıklar! (bkz.Razi) Şunu bilin ki onlar, bildiğiniz ölüler gibi değillerdir. İlahi rızaya, ikram ve ihsanlara nail olarak cennette yaşamaktadırlar
170-Peygambere itaat edip cihada katıldıkları için, Allah'ın sonsuz lutuf ve nimetlerine nail olmanın sevincini yaşadıklarını (bkz.Taberi) ilahi mükafat vaadinin gerçekleştiğini ve geride kalan mümin kardeşlerinin ahiret azabından korkmalarına gerek olmadığını müjdelemek isterler. 
171-Öylesine bahtiyardırlar ki birlikte cihad ettikleri arkadaşlarının da şehit olup bu nimetlere kavuşmalarını isterler (bkz.Mukatil, Taberi

172-Uhud savaşında müşrikler karşısında mağlup ve yaralanmış (bkz.Razi) olmalarına rağmen, peygamberle birlikte korkusuzca savaşan, yegane koruyucu ve yardım dilenecek dost bildikleri Allah'a sığınıp büyük bir moral ile düşmanı takip etme cesaretini gösteren samimi müminler bu davranışlarının mükafatını dünyada zafer, ahirette cennet olarak alacaklardır.
173-Münafıkların, (bkz.Mukatil) "müşrik ordusu karşı konulmaz güçtedir" (bkz.Mukatil, Zemahşeri, Razi) şeklindeki yaygaralarına aldırmadılar (bkz.Mukatil, Razi) aksine bu tür sözler onların imanlarını arttırdı ve şöyle dediler: "Allah bize yeter, O asla güvenimizi boşa çıkarmaz!"
174-Nitekim Allah'ın kalplerine saldığı korku sebebiyle müşrikler, kendileriyle tekrar karşılaşmaya cesaret edemeyerek Mekke'ye (bkz.Teysir) müminler ise kayıp vermeden ve hem Allah'ın rızasını hem de bazı ticari kazançları elde ederek sağ salim Medine'ye dönmüşlerdir. Böylece Allah, kendilerini ortadan kaldırmaya azmeden düşmanlarına karşı müminleri muvaffak kılmış (bkz.Taberi, Zemahşeri) ahirette de onlara büyük mükafatlar vaat etmiştir. 
175-Onlara "müşrik ordusu karşı konulmaz güçtedir" dedirten şeytan, onları kendi yandaşları ile korkutmaya çalıştı ama şeytan kendini dost edinenleri korkutabilir. Allah'a inanıp güvenenler onlardan korkmaz, sadece Allah'tan korkar.

176-Ey elçimiz Muhammed! Münafıkların Uhud'da size katılmayıp (bkz.Zemahşeri) müşriklere yardımcı olmaları, bir kısmının müslüman olduktan sonra İslam'dan dönmesi (bkz.Taberi, Razi) ve müşriklerle her türlü güçbirliği yaparak seni ve tebliğ ettiğin tevhit inancını yok etmek için küfürdeki dayanışmaları seni üzmesin. Zira onlar sana ve müminlere asla zarar veremeyeceklerdir. (bkz.Razi
177-İmandan sonra küfre dönen ve sana harp ilan eden bu kimseler, mutlaka mağlup olacaklardır. Ahirette çekecekleri azap ise çok daha acı olacaktır (bkz.Taberi) Onlar, küfür ve azgınlıkta o derece ileri gitmişlerdir ki; engin merhamet sahibi olan Allah'ın kendilerine merhamet etmesine hiçbir açık kapı bırakmayarak kendilerine zarar vermişlerdir. (bkz.Zemahşeri

178-Müşrikler Uhud'da kazandıkları geçici galibiyeti kendileri için hayırlı bir şey sanıp şımarmasınlar. Uhud'a katılmayıp hayatta kalan münafıklar da kendilerini Uhud'da şehit olanlardan daha bahtiyar görmesinler! Her ne kadar hayatta kalmış olsalar da savaştan geri kalmak onları yiyip bitirmektedir. Küfürlerine rağmen onlara sahip oldukları serveti ve ömrü iddia ettikleri gibi kendilerini çok sevdiğimizden ve bu yanlış yola devam etsinler diye vermiyoruz (bkz.Teysir) Bilakis, küfürden vazgeçerek imana girmeleri için (bkz.Zemahşeri) bir fırsat olarak veriyoruz.

179-Ey mümin görünen münafıklar! (bkz.Razi) Allah dünyada münafıklığınızı ortaya çıkaracak, ahirette de müstehak olduğunuz azaba maruz kalarak gerçek müminlerden ayırt edileceksiniz. Kimseye kimsenin iç dünyasını bilme kudreti vermeyen Allah, Uhud'daki gibi zor bir sınavla kimin mümin, kimin münafık olduğunu gözler önüne sermiştir. Kalplerde olanı (gaybı) yalnızca O bilir. Peygamberler de Allah'ın kulları olup ancak vahiy yoluyla O'nun öğrettiklerini bilir ve insanlara bunları haber verirler (bkz.Zemahşeri, Alusi) Öyleyse Allah'a ve elçisi Muhammed'e yürekten iman edin ki büyük mükafata nail olasınız.

180-Allah'ın kendilerine ihsan ettiği servetten, cimrilikleri sebebiyle muhtaçlara yardımı (zekatı) esirgeyen (bkz.Mukatil, Taberi) düşmana karşı şehri savunmak (bkz.Razi) gibi hususlarda mali sorumluluklarını yerine getirmeyen Medine yahudileri (bkz.Mukatil, Taberi) bu malların kendilerine faydası olacağını sanmasınlar. Bilakis bu, onlar için çok kötü sonuçlar doğuracaktır. Öyle ki cimrilik ettikleri o servetleri kıyamet günü boyunlarına bir yılan gibi dolanacaktır (bkz.Taberi) Herkes bir gün öleceğine göre, hiç kimse elindeki servetin ebediyen kendisine ait olduğunu düşünmesin (bkz.Taberi) Yer ve gökteki her şeyin gerçek sahibi, baki olan Allah'tır. O, bu yaptığınız cimriliğin cezasını mutlaka verecektir (bkz.Zemahşeri) Aslında Allah'a ait olan fakat sizin istifadenize sunulan bu mülkte ne hakla cimrilik edersiniz? (bkz.Zemahşeri)

181-Medine'yi düşmana karşı müdafaa etmek üzere yapılan antlaşma gereği elçimizin kendilerinden savaş için mali yardım istemesine karşılık, "Demek Allah bizden borç istiyor, senin söylediklerine bakılırsa Allah fakir, biz zengin olmalıyız, böyle bir şey mümkün olmadığına göre, demek ki sen Allah adına yalan uyduruyorsun" diyen Medine yahudileri (bkz.Mukatil, Taberi) bilsinler ki Allah onların bu sözlerini işitmiştir ve gerek bu sözlerin gerek peygamberlere karşı öteden beri sürdürdükleri düşmanca tutumun, onlara karşı giriştikleri haince  (bkz.Maturidi, Alusi) suikastların (bkz.Maturidi) cezasını verecek, ahirette onlara, "Şimdi o yakıcı cehennem azabını çekin bakalım!" diyecektir.

182-Bu ceza, tamamen onların yaptıklarının sonucudur. Zira Allah, kullarına haksız yere ceza vermez. O, adaletinin gereği, kötülük yapanlara ceza, iyilik yapanlara da mükafat verir (bkz.Zemahşeri

MEDİNE YAHUDİLERİNİN MUCİZE TALEPLERİ

183-Ey elçimiz Muhammed! Medine yahudilerinin bir kısmı, senin peygamberliğini reddetmek için bahaneler arıyorlar (bkz.Razi) Bahanelerinden birisi de, Tevrat'ta geçen, "Sahte peygamberlerle, gerçek peygamberi ayırt etmek için bir kurban kesip Allah'a dua edin, gökten inen ilahi bir ateşin kurbanı yakması, kabul edildiğine ve peygamber olduğunu söyleyen kimsenin doğruluğuna işarettir" şeklindeki bir haberdir.  (bkz.Tevrat II. Krallar) Medine yahudileri, şimdi senden de böyle bir mucize istiyorlar. Sen bu isteklerine karşılık vermeyince de, "Biz rabbimize itaat ediyor, O'na verdiğimiz sözü tutuyoruz (bkz.Teysir) sen gerçek peygamber olsaydın, bu isteğimizi yerine getirirdin. O halde sen yalancısın!" diyorlar. Aslında onlar hakikati bulmak için değil sırf inatlarından böyle yapıyorlar (bkz.Razi) Nitekim izinde yürüdükleri ataları, Allah'ın elçileri olduklarına dair birçok delil getirdikleri halde kendilerine gönderilen peygamberlere inanmamış, üstelik onların hayatlarına kastetmişlerdir. O halde peygamberleri tasdik etmek için bunca delile itibar etmeyen bu inatçıları, senden istedikleri kurban da imana ulaştıramaz (bkz.Zemahşeri) Ey elçimiz Muhammed! Sen onların bu küstahliklarına aldırmadan yoluna devam et!
184-Ey elçimiz Muhammed! Şunu bil ki Kavmi tarafından ilk yalanlanan peygamber sen değilsin. Bu inatçıların güya Allah'a bağlılıklarının gereği olarak senden istedikleri kurban mucizesi bahaneden ibarettir. İsteklerinin hepsini yerine getirsen de inanmazlar (bkz.Taberi) Nitekim bu zihniyette olanlar, bütün akli ve yaratılışa ait delilleri sergileyen, geçmişe ait öğüt ve ibret dolu (bkz.Mukatil, Zemahşeri) hakikatleri bütün çıplaklığıyla ortaya koyan Tevrat, İncil, Zebur ve diğer ilahi vahiyleri tebliğ eden peygamberleri yalanladılar. İlahi kitapların anlamlarını saptırdılar (bkz.Taberi) Buna rağmen o peygamberler sabrettiler, sen de onlar gibi sabret! Seni yalanlayanlar da onların akıbetine uğrayacaktır.

185-Tebliğ ettiğin vahyi yalanlayarak sana eziyet edenler bir gün ölecek ve kıyamet günü bütün yapıp ettiklerinin hesabını vereceklerdir (bkz.Mukatil) Sana iman edip ilahi emirlere uyanlar ebedi kurtuluşa ererek (bkz.Zemahşeri) cennete gireceklerdir. Şunu bilin ki dünya hayatını ahirete tercih edenler aldanmıştır. Ancak, sağladığı imkanlarla ahireti talep edenler için bu hayat, ahireti kazandıran muazzam bir nimettir (bkz.Zemahşeri, İbnü'l-Cevzi)

186-Ey elçimize iman edenler! (bkz.Kurtubi) tevhide iman ettiğiniz için Ehl-i kitap ve müşrikler tarafından şahsınıza ve dininize yönelik hakaretlere maruz kalacak, Uhud'daki gibi sıkıntılar yaşayacak (bkz.Razi) canınıza ve malınıza yönelik saldırılara uğrayacaksınız. Bütün bunlarla baş etmek için her türlü fedakarlıkta bulunmanız, gerektiğinde canınızı ortaya koymanız gerekecektir (bkz.Zemahşeri) Şayet Allah'n yasakladığı kötülüklerden uzak durup emirlerine uyarak mücadeleye devam ederseniz, sonunda mutlaka zafere ulaşırsınız (bkz.Razi

187-Ey elçimiz Muhammed! Senin peygamberliğini reddeden, halkın sana iman etmemesi için çeşitli şüpheler ortaya atan (bkz.Razi, Alusi) Medineli yahudi din adamlarına (bkz.Taberi, Alusi) Allah'ın Tevrat ve İncil'de beyan ettiği hakikatleri açıkla, uygulamalarınla onlara örnek ol (bkz.Alusi) ve bu büyük vazifeyi ifa görevini hatırlat. Zira onlar otoritelerini ve menfaatlerini kaybetmemek için (bkz.Mukatil) seni yalanlamakta, ilahi kitapların beyan ettiği gerçekleri halktan saklamakta (bkz.Maturidi) ve böylece dini kendi menfaatleri karşılığında satarak Allah'a verdikleri sözü bozmuş olmaktadırlar. 

188-Samimi olmadıkları halde İbrahim'in tebliğ ettiği din üzere olduklarını, Tevrat'ın hükümlerine yürekten bağlı olduklarını, Allah'ın emirlerine itaat ettiklerini (bkz.Taberi) hatta elçimizin yanına geldiklerinde ona inandıklarını (bkz.Mukatil) söyleyerek onu ve müminleri kandırmaya çalışan, üstelik müminlerden övgü ve takdir bekleyen ikiyüzlüler sanmasınlar ki müstehak oldukları elim azaptan kurtulacaklar!

189-Bilsinler ki bütün evrenin sahibi olan yüce kudret (bkz.Mukatil) mülkünde yaşayan o zalimlere müstehak oldukları cezayı hemen vermeye muktedirdir. Ancak lutfundan dolayı onlara fırsat ve mühlet vermektedir. (bkz.Taberi)

AZİMLİ ve SABIRLI OLDUKLARI MÜDDETÇE ZAFER MÜMİNLERİN OLACAKTIR 

190-Ey insanlar! Sizin rızkınızı, bedeni-ruhi sükun ve huzurunuzu temin eden şu muhteşem göğün ve yeryüzünün yaratılışında (bkz.Mukatil) gece ve gündüzün hiç şaşmadan birbiri ardına gelişinde, uzayıp kısalmasında, basiret ve feraset (bkz.Razi) sahipleri için, yüce yaratıcının sonsuz kudretine, engin ilmine delalet eden nice deliller vardır. Bu nizam bozulsaydı, haliniz nice olurdu bir düşünün! (bkz.Taberi

191-Yüce yaratıcının sonsuz kudreti, engin bilgi ve hikmetiyle tesis ettiği bu muhteşem nizama bakıp ibret alan idrak sahipleri; dilleriyle, kalpleriyle ve fiilleriyle her halukarda O'nu anar, O'nun himayesi altında olduklarını hiç unutmazlar. Göklerin ve yerin yaratılışından ibret alır, bütün bunların; evreni yaratan ve canlıların rızkını veren yegane kudretin tasarrufuyla olduğunu, bu düzenin amaçsız olarak veya Allah'ın ihtiyacını karşılamak üzere kurulmadığını, bilakis kullarının ve diğer mahlukatın hayatlarını idame için yaratıldığını idrak ederek rablerine şöyle dua ederler; "Ey rabbimiz! Bizi emirlerine muhalefetten ve sana isyandan muhafaza ederek cehennem ehli olmaktan koru 
192-Zira senin emirlerine muhalefetleri sebebiyle (bkz.Taberi) cehenneme atılacak zalimler rezil olmuş zavallılardır ve onları bu azaptan kurtaracak ne bir şefaatçi (bkz.Zemahşeri) ne de bir kurtarıcı olacaktır!
193-Ey rabbimiz! Biz, senin tekliğini ikrara davet eden yüce elçin Muhammed'in çağrısına uyduk (bkz.Mukatil, Taberi) tevhide, peygambere ve vahyettiğin Kur'an'a iman ettik (bkz.Taberi) Elçinin tebliğ ettiği Kur'an'daki bütün emirleri kabul ettik. Buna rağmen işlediğimiz günahları bağışlayarak bizi salih amelleri sayesinde kendilerinden razı olduğun ve yüce makamlara ulaştırdığın (bkz.Razi) bahtiyar kullarının yaşadığı gibi yaşat; onlar gibi ölmeyi ve onlarla birlikte haşredilmeyi (bkz.Taberi) lutfet!
194-Rabbimiz! Tevhit düşmanlarına karşı, elçilerin vasıtasıyla bize vaat ettiğin zaferi nasip et (bkz.Taberi, Zemahşeri, Razi) Bizi, vaat ettiğin güzelliklere ulaştıracak amellere muvaffak eyle!" (bkz.Zemahşeri)

195-Allah da müşriklerin zulümlerinden dolayı bütün yakınlarını bırakıp Mekke'den Medine'ye hicret etmek durumunda kalan (bkz.Zemahşeri) tevhit uğruna türlü eziyetlere maruz kalan, bu yolda şehit düşen ya da gazi olan kadın-erkek (bkz.Taberi) bütün müminlerin dualarını kabul edip günahlarını affedeceğini, bu fedakarlıklarının karşılığı olarak onları içlerinde ırmakların çağıldadığı cennete koyacağını, tarif edilmez mükafatlar ihsan edeceğini beyan buyurmuştur (bkz.Taberi)

196-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! (bkz.Taberi, Zemahşeri) Allah size büyük mükafatlar vaat ettiği halde, siz yoksulluk çekerken müşriklerin ve Medine yahudilerinin refah içinde yaşamaları ülkede söz sahibi olmaları sizi üzüntü ve ümitsizliğe sevk etmesin.
197-Zira hem Allah'ın size vaat ettiği ahiret nimetlerinin yanında bunların sözü dahi edilmez, hem de bugün servet içinde olan o müşriklerin ve Medine yahudilerinin refahı geçici olup sonları cehennem olacaktır.

198-Öte yandan tevhit ehli müminler için yüce rabbinin ihsanı olarak, içinde ırmakların çağıldadığı, sonsuza dek kalacakları huzur ve esenlik yurdu cennet vardır. Allah'ın itaatkar kulları için hazırladığı sonsuz ikram ve nimetler, kısa bir süre yararlandıktan sonra mahrum kalınan geçici nimetlerle mukayese edilir mi? (bkz.Taberi)

199-Ey müminler! Şunu da biliniz ki; yahudi ve hristiyanların hepsi, dinin anlam ve gayesini saptıran, Allah'a verdiği sözü tutmayan kimseler değildir (bkz.Alusi) Zira içlerinde tevhide inanan, Allah'a derin saygı duyan, kendilerine inzal edilmiş kitapların anlamlarını tahrif etmeyen, maddi çıkarlar uğruna onun hükümlerini gizleyip çarpıtmayan, elçimiz Muhammed'e inzal ettiğimiz Kur'an'a da inanan nice değerli insanlar vardır. İşte sizin gibi hakiki müminler sınıfına dahil olan (bkz.Razi) bu faziletli kullar için rableri katında, çok yakında kavuşacakları büyük mükafatlar vardır. (bkz.Alusi

200-Ey tevhide ve elçimize iman eden müminler! Elçimizin emirlerine itaatte sabır ve kararlılık gösterip inancınızda sebat edin. Düşmanın hile ve tuzaklarına karşı daima hazırlıklı ve dayanışma içinde olun. Uhud'da olduğu gibi küçük bir mağlubiyet karşısında dağılıp kaçmayın. (bkz.Razi) Elçisine ve emirlerine uyduğunuz müddetçe, Allah sizi her zaman muvaffak kılacaktır (bkz.Taberi)

(Surelerin Türkçe özü için, Sayın Hasan Elik ve Sayın Muhammed coşkun hocalarımızın ilmine ve onların "İndirildiği Dönemin Işığında Kur'an Tefsiri - Tevhit mesajı" isimli muhteşem eseri ile Sayın Abdülaziz Bayındır hocam ile Sayın Hakkı Yılmaz hocalarımın ilimlerine minnettarım)

Diğer sureler için link;