16 Ağustos 2017 Çarşamba

KURAN -104- (63) MÜNAFİKUN SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ

(Bismillahirrahmanirrahim)
Rahmetiyle sayısız nimetler ihsan eden ve kulluk edilmeye layık tek ilah Allah'ın yardımıyla
(Aynı zamanda müşriklerin bir işe başlarken Allah yerine kendi ilahlarının adlarını zikretmelerine nispettir)

MÜNAFİKUN = Münafıklar
11 Ayet - /Gerçek yüzlerini gizlemek için yeminler eden münafıklar/

Medine döneminde vahyedilmiştir. Hz.Muhammed'in yanında mümin olduklarına dair yemin eden, fakat savaş ve diğer benzeri zor durumlarda gerçek kimliklerini ortaya koyan, her fırsatta peygambere ve müminlere düşmanlık edip iğneleyici sözler söyleyen, onları birbirine düşürmeye çalışan münafıklara yönelik eleştiriler söz konusu edilmektedir

(bkz.Hasan Elik & Muhammed Coşkun, "İndirildiği Dönemin Işığında Kur'an Tefsiri)

İKİYÜZLÜ MÜNAFIKLARIN GERÇEK YÜZLERİNİ GİZLEMEK İÇİN ETTİKLERİ YEMİNLER

1-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
İzâ câekel munâfikûne kâlû neşhedu inneke le resûlullâh(resûlullâhi), vallâhu ya’lemu inneke le resûluhu, vallâhu yeşhedu innel munâfikîne le kâzibûn


*İzâ* câe-ke* el munâfikûne* kâlû* neşhedu* inneke* le resûlu allâh, 

-zaman* sana geldikleri* münafıklar* diyorlar* şahitlik ederiz ki* sen allah'ın resulüsün
(münafıklar senin yanına geldikleri zaman "yemin ederiz ki sen Allah'ın resulüsün" diyorlar)
*ve allâhu* ya’lemu* inne-ke* le resûlu-hu, 
-ve allah* biliyor ki* muhakkak ki* elbette O'nun resulüsün
(ve Allah biliyor ki muhakkak sen onun resulüsün)
*ve allâhu* yeşhedu* inne* el munâfikîne* le kâzibûn
-ama allah* şahittir* muhakkak* münafık* (ve) yalancılar
(ama Allah şahittir, bunlar münafık ve yalancıdır)
TÜRKÇE ÖZÜ:
1-Ey elçimiz! Medine'deki münafıklar senin yanına gelip, "Allah şahittir ki bizler senin peygamber olduğuna iman ediyoruz" diye yemin ederler. Evet, senin Allah'ın peygamberi olduğun doğrudur, ancak Allah, onların buna inandıklarına değil, aksine yalan söyleyip münafıklık yaptıklarına şahittir.(1)

2-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
İttehazû eymânehum cunneten fe saddû an sebîlillâh(sebîlillâhi), innehum sâe mâ kânû ya’melûn


*İttehazû* eymâne-hum* cunneten* fe saddû* an sebîli allâh, 

-edinirler* yeminlerini* siper* böylece saparlar* allah'ın yolundan
(Onlar yeminlerini kendilerine siper ederek böylece Allah’ın yolundan sapıyorlar)
*inne-hum* sâe* mâ* kânû* ya’melûn
-muhakkak ki onlar* kötü* şey* idiler* yapmakta*
(muhakkak ki onlar kötü bir şey yapmaktalar
TÜRKÇE ÖZÜ: 
2-Onlar bu şekilde yeminler ederek gerçek yüzlerini gizlemek, suret-i haktan görünmek ister ve gizliden gizliye çeşitli faaliyetlerde bulunarak insanları tevhitten uzaklaştırmaya çalışırlar.

3-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Zâlike bi ennehum âmenû summe keferû fe tubia alâ kulûbihim fe hum lâ yefkahûn


*Zâlike* bi enne-hum* âmenû* summe* keferû* fe tubia* alâ* kulûbi-him* 

-çünkü * önce onların ...... olmaları* amenü (olmaları)* sonra küfre düşmeleri* sebebiyle mühürlendi* üzeri* onların kalplerinin
(Çünkü onların önce iman edip ardından ayetleri görmezden gelmeleri sebebiyle kalpleri mühürlendi)
fe* hum* lâ yefkahûn
-artık* onlar* fıkıh edemezler
(artık onların sağlıklı düşünüp karar vermeleri imkansızdır)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
3-Çünkü onların önce iman edip ardından ayetleri görmezden gelmeleri sebebiyle kalpleri büsbütün duyarsızlaşmış, tevhit çağrısına karşı kulakları adeta sağırlaşmış ve basiretleri körelmiştir. Bu nedenle onların sağlıklı düşünüp karar vermeleri imkansızdır ve yaptıkları şey gerçekten çok çirkindir.

4-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Ve izâ raeytehum tu’cibuke ecsâmuhum, ve in yekûlû tesma’ li kavlihim, ke ennehum huşubun musennedetun, yahsebûne kulle sayhatin aleyhim, humul aduvvu fahzerhum, kâtelehumullâhu ennâ yu’fekûn



*Ve izâ* raeyte-hum* tu’cibu-ke* ecsâmu-hum,* ve in* yekûlû* tesma’* li kavli-him, 
-ve o zaman* onları gördüğün (zaman)* onlara itibar edersin,* görünüşlerine aldanıp* ve ...nda* konuştukları(nda)* dinlersin sözlerini 
(onları gördüğün zaman, görünüşlerine ve sözlerine aldanıp  onları adam sanırsın)
*ke enne-hum* huşubun* musennedetun,* 
-ama sanki onlar gibidir* kütükler* bir yere yaslanmış
(ama aslında duvara dayalı kalastan putlar gibidirler
*yahsebûne* kulle* sayhatin* aleyhim, 
-alırlar* her* gürültüyü* kendi üzerlerine
(her vahyi üzerlerine alınıp ürkerler)
*humu* el aduvvu* fe ahzer-hum, kâtele-humu* allâhu* ennâ* yu’fekûn
-onlar* düşmanınız* onlardan sakının,* onları kahredecektir* allah* nasıl da* münafıklar
(İşte sizin esas düşmanınız bu sinsi münafıklardır, bu yüzden kendinize dikkat edin. Allah onları kahredecek, müstehak oldukları şekilde cezalandıracaktır. Nasıl da münafıklık yapmaktadırlar)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
4-Görünüşlerine ve sözlerine bakınca onları gerçekten samimi mümin zanneder ve sözlerine itibar edersin, ancak bu, sadece onların dış görünüşüdür. Zira onlar, tıpkı müşriklerin şefaatçi kabul edip tazimde bulundukları duvarlara dayalı kalastan putlar gibi, gerçekte hiçbir işe yaramayan görüntü ve şekilden ibarettirler.(2) Sana her vahiy geldiğinde, Allah gerçek yüzlerini gözler önüne serecek diye telaşa kapılırlar. Ey elçimiz Muhammed! İşte sizin esas düşmanınız bu sinsi münafıklardır, bu yüzden kendinize dikkat ediniz! Sakın görünüşlerine ya da sözlerine kanmayınız! Allah onları kahredecek, müstehak oldukları şekilde cezalandıracaktır. Nasıl da münafıklık yapmaktadırlar. 

5-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Ve izâ kîle lehum teâlev yestagfir lekum resûlullâhi levvev ruûsehum ve raeytehum yesuddûne ve hum mustekbirûn


*Ve izâ* kîle* lehum* teâlev* yestagfir* lekum* resûlu Allâhi 

-ve .... zaman* denildiği (zaman)* onlara* geliniz* mağrifet dilesin* sizin için* allah'ın resulü
(onlara denildiği zaman "gelin allah'ın resulü sizin için mağrifet dilesin)
*levvev* ruûse-hum* ve raeyte-hum* yesuddûne
-alay ederek iki yana sallarlar* başlarını* görüyorsun* yüz çeviriyorlar
(buna yanaşmaz ve alay edercesine kafalarını iki yana sallayarak yaptıklarını inkar ederler)
* ve hum* mustekbirûn
* ve onlar* kibirleniyorlar
(Aynı münafıkça tavırları sürdürerek, olanca kibirleriyle hareket ediyorlar
TÜRKÇE ÖZÜ: 
5-Müminler onlara, "Geliniz bu münafıkça tavırları bırakınız ve peygambere samimiyetle iman ediniz ki sizden razı olsun, imanınıza şehadet etsin ve Allah'ın sizi affetmesi için dua etsin!" şeklinde teklifte bulundukları zaman buna yanaşmaz ve alay edercesine kafalarını iki yana sallayarak kibir içinde yaptıklarını inkar ederler.(3) Aynı münafıkça tavırları sürdürmeye, olanca kibirleriyle hareket etmeye ve insanları tevhitten uzaklaştırmak için çabalarına devam ederler. 

6-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Sevâun aleyhim estagferte lehum em lem testagfir lehum, len yagfirallâhu lehum, innallâhe lâ yehdîl kavmel fâsikîn


*Sevâun* aleyhim* estagferte* lehum* em* lem testagfir* lehum, 

-birdir* onlar için* mağrifet dilesen* onlar için* veya* dilemesen* onlar için
(onlar için sen mağfiret dilesen de, dilemesen de birdir)
*len* yagfire allâhu* lehum,
-asla olmayacak* allah'ın bağışlaması onları,
 (Allah onları asla bağışlamayacaktır)
* inne allâhe* lâ yehdî* el kavme* el fâsikîn
*muhakkak ki allah, hidayete erdirmez, kavimleri* fasık
(Allah fesat kavimleri hidayete erdirmez)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
6-Ey elçimiz Muhammed! Bu durumda onların bağışlanmaları için dua edip etmemen bir şeyi değiştirmeyecektir. Zira Allah onları asla bağışlamayacaktır. Allah, bu fesatları bağışlayıp cennetle ödüllendirecek değildir. 

MÜNAFIKLARIN MÜMİNLERİ ZAYIFLATMAYA ve BİRBİRİNE DÜŞÜRMEYE YÖNELİK GİRİŞİMLERİ 

7-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Humullezîne yekûlûne lâ tunfikû alâ men inde resûlillâhi hattâ yenfaddû,  ve lillâhi hazâinus semâvâti vel ardı ve lâkinnel munâfikîne lâ yefkahûn


*Humu ellezîne* yekûlûne* lâ tunfikû* alâ men* inde* resûli allâhi

-onlar ki* derler* "infak etmeyin* kimselere* yanındaki* allah'ın resulünün
(onlar derler ki "Allah'ın resulünün yanındakilere yardımda bulunmayın")
* hattâ* yenfaddû,* 
-"ki olsun* dağılıp gitmeleri"
(ki dağılıp gitsinler)
*ve li allâhi* hazâinu* es semâvâti* ve el ardı
-ama allahındır* hazineler* semada* ve yeryüzündeki* 
(ama gökyüzü ve yeryüzündeki hazinelerin hepsi Allah'ındır)
* ve lâkinne* el munâfikîne* lâ yefkahûn
-amma ve lâkin* münafıklar* idrak edemezler
(amma velâkin münafıklar bunu idrak edemezler
TÜRKÇE ÖZÜ: 
7-Kaldı ki onlar senin çevrendeki bazı yoksul müminleri senden uzaklaştırmak için maddi olarak zor durumda bırakmak ister ve sana iman ettikleri sürece insanlara, "Allah'ın elçisinin yanında yer alanlara bir şey vermeyin ki dağılsınlar" diyerek yoksullara yardım edilmesini engellemeye çalışır. Oysa akıl erdiremedikleri husus şudur ki kendi malları ve mülkleri de dahil olmak üzere her şey Allah tarafından bahşedilmiştir, kâinatta var olan her şey O'nun mülküdür. Amma velâkin münafıklar bunu idrak edemezler, dolayısıyla onların bu çabaları beyhudedir.

8-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Yekûlûne le in raca’nâ ilâl medîneti le yuhricennel eazzu minhâl ezelle, ve lillâhil izzetu ve li resûlihî ve lil mu’minîne ve lâkinnel munâfikîne lâ ya’lemûn


*Yekûlûne* le* in raca’nâ* ilâ el medîneti

-diyorlar* mutlaka* döneceğiz* medine'ye
(diyorlar "mutlaka döneceğiz medine'ye)
* le* yuhricenne* el eazzu* min-hâ* el ezelle, 
-elbette* mutlaka çıkarır* daha güçlü olan* onları* daha güçsüz olan
("elbette kimin güçlü kimin güçsüz olduğunu onlara gösterip medine'den süreceğiz")
*ve li allâhi* el izzetu* ve li resûli-hî* ve li el mu’minîne 
-ve Allah'ındır* izzet* ve resulünün* ve müminlerindir
(oysa gerçek güç ve kudret Allah ile O'nun resulünün ve müminlerinidir
*ve lâkinne* el munâfikîne* lâ ya’lemûn
-amma ve lâkin* münafıklar* bunun farkında değiller
(amma ve lakin, münafıklar bunun farkında değiller)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
8-Bu münafıklar öylesine sinsi ve kin doludurlar ki müslümanlar arasında çıkan bir anlaşmazlığı fırsat bilmiş(4) ve onları birbirine düşürmek amacıyla, güya mağdur olan tarafı desteklermiş gibi yaparak, "Böyle haksızlık olur mu hiç? Bizler Muhammed'e kendi kabilemizdeki insanlar tartaklansın, Mekke'den gelen şu sefiller(5) tepemize çıksın diye mi inandık? Ama Medine'ye döndüğümüzde bunun hesabını soracağız, kimin güçlü kimin zayıf olduğunu onlara gösterecek ve onları geldikleri yere geri göndereceğiz"(6) şeklinde kışkırtıcı ve kin dolu sözler söylemişlerdir. Bunu söyleyenler şunu iyi bilsinler ki gerçek güç ve kudret Allah ile O'nun resulünün ve müminlerinidir ve onlar farkında olmasa da, elçimiz Muhammed ve ona samimiyetle iman edenler Allah'ın yardımıyla münafıklara üstün gelecek ve muzaffer olacaklardır.

MÜMİNLERE NASİHATLER

9-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tulhikum emvâlukum ve lâ evlâdukum an zikrillâh, ve men yef'al zâlike fe ulâike humul hâsirûn


*Yâ eyyuhâ* ellezîne* âmenû

-eyyy* olanlar* amenü
(eyyy iman edenler)
* lâ tulhi-kum* emvâlu-kum* ve lâ evlâdu-kum* an zikri allâh, 
-sizleri oyalamasın* mallarınız* ve evlâtlarınız* allah'ı zikretmekten
(Mallarınız ve çocuklarınız sizleri Allah'ın ayetlerini anlamaktan alıkoymasın)
*ve men* yef'al* zâlike* fe* ulâike* humul hâsirûn
-ve kim* yaparsa* bunu* o takdirde* işte onlar* hüsrana uğrayanlar olacaktır
(kim bunları yaparsa dünyada da ahirette de kaybedeceklerdir)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
9-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Mallarınız ve çocuklarınız sizleri Allah'ın ayetlerini anlamaktan alıkoymasın. Sakın bu münafıkların tahriklerine kapılmayınız! Maddi kazanç, kabile hırsı ve benzeri bir takım Cahiliye dönemi alışkanlıklarına(7) geri dönüp sakın birbirinize düşmeyiniz! Elçimiz Muhammed'e samimi bir şekilde iman etmeyi sürdürünüz ve hesap gününü aklınızdan çıkarmayınız. Unutmayınız ki münafıkların sözlerine kanıp Cahiliye kavgalarını başlatanlar dünyada da ahirette de kaybedeceklerdir.

10-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Ve enfikû mimmâ razaknâkum min kabli en ye’tiye ehadekumul mevtu fe yekûle rabbi lev lâ ahhartenî ilâ ecelin karîbin fe assaddeka ve ekun mines sâlihîn


*Ve enfikû* mimmâ* razaknâ-kum

-ve infak edin* şeylerden* sizi rızıklandırdığımız
(sizi rızıklandırdığımız şeylerden infâk edin)
* min kabli* en ye’tiye* ehade-kumu* el mevtu* fe* yekûle 
-anda* geldiği* sizden birisine* ölüm* o zaman* der ki
(sizden birisine ölüm geldiği anda, o zaman der ki
*rabbi* lev lâ* ahharte-nî* ilâ ecelin* karîbin* fe* assaddeka
-"rabbim* keşke* ertelesen* belirli bir süreye* yakın* böylece* sadaka dağıtıp"* 
(Rabbim! Ne olur bana biraz daha ömür ver de sadaka dağıtarak)
* ve ekun* min es sâlihîn
-"ve olurdum* ben salih kullarından"
(salih kullarından olurdum)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
10-Şu dünya hayatında size bahşettiğimiz malınızı ve mülkünüzü yoksullarla paylaşınız! Şunu biliniz ki dünya hayatında ilâhi emirlere uymadan yaşayanlar ölüm an gelip çattığında pişman olacak ve "Rabbim! Ne olur bana biraz daha ömür ver de peygambere samimi bir şekilde iman edip sadaka dağıtarak senin emirlerine uygun bir hayat yaşayayım!" diye yalvaracaklardır.  

11-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Ve len yuahhırallâhu nefsen izâ câe eceluhâ, vallâhu habîrun bi mâ ta’melûn


*Ve len* yuahhıra allâhu* nefsen* izâ câe* ecelu-hâ,

-ve asla olmaz* allah ertelemez* kimsenin* geldiği zaman* eceli*
(çünkü Allah eceli gelenin ecelini asla ertelemez)
 * ve allâhu* habîrun* bi mâ* ta’melûn
-ve allah* haberdardır* her şeyden* yaptığınız
(ve Allah yaptığınız her şeyden haberdardır)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
11-Ne var ki iş işten geçmiş olacaktır; çünkü Allah ölüm anı gelmiş olanlara ek süre vererek ölümünü asla ertelemez. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.

(1) (bkz.Zemahşeri) 
(2) (bkz.Zemahşeri)
(3) (bkz.Taberi)
(4) (bkz.Taberi)
(5) Münafıklar, muhacir müslümanlara, günümüzdeki tabiriyle "sefil" anlamına gelebilecek "celâbib" derlerdi. (bkz.Taberi)
(6) (bkz.Taberi, Zemahşeri)
(7) (bkz.Mureysi kuyusundaki kavga)

(Surelerin Türkçe özü için, Sayın Hasan Elik ve Sayın Muhammed Coşkun hocalarımızın ilmine ve onların "İndirildiği Dönemin Işığında Kur'an Tefsiri - Tevhit mesajı" isimli muhteşem eseri ile Sayın Abdülaziz Bayındır hocam ile Sayın Hakkı Yılmaz hocalarımın ilimlerine minnettarım)

Diğer sureler için link;
TÜRKÇE ÖZLÜ KURAN ve DİĞER YAZILAR