17 Ağustos 2017 Perşembe

KURAN -106- (49) HUCURAT SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ

(Bismillahirrahmanirrahim)
(her şeye) Yaratılmışlara sonsuz ve sınırsız lütuf, ihsan, rahmet bahşeden, rahmetiyle sayısız nimetler ihsan eden, merhameti ve rahmeti bol, kulluk edilmeye layık tek ilah Allah'ın ismi ile (yardımıyla) (başlanır)
(Aynı zamanda müşriklerin bir işe başlarken Allah yerine kendi ilahlarının adlarını zikretmelerine nispettir)

HUCURAT = Odalar
18 Ayet - /Hz. Peygambere kaba davranan münafıklar/

Medine döneminde, hicretin dokuzuncu yılında vahyedilmiştir. Bu dönemde, Hendek Savaşı'ndan sonra Medine'ye akın eden çevre kabileler sebebiyle şehirde kozmopolit bir yapı oluşmuş ve bu durum bazı toplumsal meselelere yansımıştır. (bkz.Cabiri) Surede münafıkların, Hz.Peygamber'e karşı sergiledikleri incitici davranışları eleştirilmekte, bu konuda ve diğer toplumsal ilişkilerde müminlere tavsiyelerde bulunulmaktadır. 
(bkz.Hasan Elik & Muhammed Coşkun, "İndirildiği Dönemin Işığında Kur'an Tefsiri)

Hz. PEYGAMBERE KARŞI KABA DAVRANAN MÜNAFIKLARIN ELEŞTİRİSİ

1-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tukaddimû beyne yedeyillâhi ve resûlihî vettekûllâh, innallâhe semîun alîm
*Yâ eyyuhâ* ellezîne* âmenû
-eyyy* olanlar* amenü
(eyyy iman edenler)
*lâ tukaddimû* beyne yedeyi* allâhi* ve resûli-hî 
-öne geçmeyin* önüne* allah* ve resulünün
(Allah ve resulünden üstün olmaya çalışmayınız
*ve ittekû allâh
-ve allah'a karşı takva sahibi olun
(Allah'a karşı takva sahibi olun
* inne allâhe* semîun* alîm
-muhakkak ki Allah* en iyi işiten* en iyi bilendir
(Muhakkak ki Allah en iyi işiten en iyi bilendir)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
1-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Sakın peygambere karşı nezaketsiz ve kaba davranan münafıklar gibi Allah ve resulünden üstün olmaya çalışmayınız! Elçimiz Muhammed herhangi bir konuda kendisine bildirilen ilâhi emri açıklarken, o konuda kendi düşüncenizi kabul ettirmeye ve elçimizin sözünü bastırmaya çalışmayınız.(1) İlâhi emir ve yasaklara uyunuz, elçimize itaat ediniz. Ona sakın sözlü veya fiili olarak hürmetsizlik etmeyiniz.(2) Unutmayınız ki Allah bütün yapıp ettiklerinizi görmekte, konuştuklarınızı işitmekte olup hepinize gerekli karşılığı verecektir. 

2-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Ya eyyuhâllezîne âmenû lâ terfeû asvâtekum fevka savtin nebiyyi ve lâ techerû lehu bil kavli ke cehri ba’dıkum li ba’dın en tahbeta a’mâlukum ve entum lâ teş’urûn
*Yâ eyyuhâ* ellezîne* âmenû
-eyyy* olanlar* amenü
(eyyy iman edenler)
*lâ terfeû* asvâte-kum* fevka* savtin* nebiyyi 
-yükseltmeyin* seslerinizi* üzerine* sesinin* peygamberin
(seslerinizi peygamberin sesinin üzerine yükseltmeyin)
* ve lâ techerû* lehu* bi el kavli* ke* cehri* ba’dıkum li ba’dın 
-ve bağırarak söylemeyin* ona* kavli* gibi* bağırdığınız* birbirinize
(onunla konuşurken birbirinizle bağırarak konuştuğunuz gibi konuşmayın)
*en tahbeta* a’mâlu-kum* ve entum* lâ teş’urûn
-boşa gider* amelleriniz* ve siz* farkına bile varamazsınız
(Siz farkında olmadan amelleriniz heba olur)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
2-Elçimizle konuşurken gerekli hürmet ve edebe riayet ediniz; uluorta sesinizi yükselterek ona saygısızlık etmeyiniz. Onunla konuşurken birbirinizle bağırarak konuştuğunuz gibi konuşmayınız. Eğer bu hususlara riayet etmez ve elçimize münafıklar gibi incitici davranırsanız, giderek iman dairesinden çıkar(3) ve bütün iyiliklerinize rağmen yine de ilâhi cezaya maruz kalırsınız. 

3-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
İnnellezîne yeguddûne asvâtehum inde resûlillâhi ulâikellezînemtehanallâhu kulûbehum lit takvâ lehum magfiratun ve ecrun azîm
*İnne* ellezîne* yeguddûne* asvâte-hum* inde* resûli allâhi
-muhakkak* kimseler* alçaltan* sesini* yanında* allah'ın resulünün
(Allah’ın Resûl’ünün yanında seslerini alçaltan kimseler)
*ulâike* ellezîne* imtehane* allâhu* kulûbe-hum* li et takvâ
-işte onlar* o kimseler* imtihan ettiği* Allah'ın* kalplerini* takva için
(işte onlar, Allah’ın takva için kalplerini imtihan ettiği kimselerdir)
*le-hum* magfiratun* ve ecrun* azîm
-onlar için* mağrifet* ve ödül* büyüktür
(Onlar için mağfiret ve büyük ödül vardır)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
3-Doğrusu bu ilâhi emirlere riayet eden, elçimizin yanında saygılı ve edepli davranan, onun emirlerine de itaatkâr olanların gönüllerinin iman bilinciyle dolu olduğunu Allah bilmektedir.(4) Onlar, Allah’ın takva için kalplerini imtihan ettiği kimselerdir. Bu güzel davranışlarına karşılık onlara hem mağrifetiyle muamele edecek hem de onları cennetle ödüllendirecektir.

4-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
İnnellezîne yunâdûneke min verâil hucurâti ekseruhum lâ ya’kılûn
*İnne* ellezîne* yunâdûne-ke* min verâi* el hucurâti* ekseru-hum* lâ ya’kılûn
-muhakkak ki* o kimseler* sana seslenen* arkasından* odaların* çoğu* akletmiyor
(Muhakkak ki sana odaların dışından seslenenlerin çoğu akıl etmezler)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
4-Buna karşılık elçimiz Muhammed, ailesinin yanında istirahat halinde iken(5) hanesinin önüne geçip avazı çıktığı kadar bağırarak onu dışarı çağıran, Arap toplumunun en önemli ve değerli kabilesinden olduklarını söyleyerek(6) kendilerine herkesten çok itibar edilmesini isteyen ve ona saygısızlık eden bedevilerin çoğu  bu davranışlarından anlaşıldığı kadarıyla belli ki iman etmiş değillerdir. 

5-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Ve lev ennehum saberû hattâ tahruce ileyhim le kâne hayran lehum, vallâhu gafûrun rahîm
*Ve lev* enne-hum* saberû* hattâ tahruce* ileyhim
-ve eğer* onlar* sabretselerdi* sen çıkıncaya kadar* onların yanına
(Ve eğer onlar, sen onların yanına çıkıncaya kadar sabretselerdi)
*le kâne* hayran* lehum, 
-mutlaka olurdu* daha hayırlı* onlar için
(mutlaka onlar için daha hayırlı olurdu)
*ve allâhu* gafûrun* rahîm
-ve Allah* gafurdur* rahimdir
(ve Allah, merhamet eden, koruyup acıyandır)
 TÜRKÇE ÖZÜ: 
5-Onlar bu şekilde kaba davranacaklarına, biraz sabredip elçimizin dışarı çıkmasını bekleselerdi, kendileri için daha hayırlı olurdu. Eğer bundan böyle tövbe eder, ilâhi emirlere uyar ve elçimize karşı tam bir iman ve teslimiyet gösterirlerse bilsinler ki Allah onları affedecektir.(7)

YALANCILARIN GETİRDİĞİ HABERLER KARŞISINDA UYARI

6-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Yâ eyyuhâllezîne âmenû in câekum fâsikun bi nebein fe tebeyyenû en tusîbû kavmen bi cehâletin fe tusbihû alâ mâ fealtum nâdimîn
*Yâ eyyuhâ* ellezîne* âmenû
-eyyy* olanlar* amenü
(eyyy iman edenler)
*in* câe-kum* fâsikun* bi nebein* fe* tebeyyenû 
-eğer* size getirirse* fasığın biri* bir haber* o zaman* araştırın
(Eğer bir fasık size bir haber getirirse, o zaman araştırın)
*en tusîbû* kavmen* bi cehâletin* fe* tusbihû* alâ* mâ* fealtum* nâdimîn
-bir musibetlik edersiniz* bir kavme* cehaletinizden* sonra* olursunuz* ...e* şey(e)* yaptığınız* pişman
(Yoksa cahillikle bir kavme kötülük edersiniz de sonra yaptığınız şeye pişman olursunuz)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
6-Ey elçimiz Muhammed'e inananlar! Çevre kabilelerden zekâtlarını almak için gönderilen, fakat müslüman olmadan önce bu kabile ile yaşadığı problemler yüzünden yolun yarısında geri dönüp onların zekât vermediklerini ve peygamberi inkâr edip kendisini kovduklarını söyleyen yalancıların haberlerine itibar edip de hemen harekete geçmeyiniz. Öncelikle bu tür haberlerin doğruluğunu iyice araştırınız. Böyle yapmayıp da yalancıların haberlerine itimat eder ve hemen o kişilere saldırırsanız suçsuz kimselere yok yere saldırmış olursunuz ve daha sonra işin iç yüzünü öğrenince pişman olursunuz.

7-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Va’lemû enne fîkum resûlallâh, lev yutîukum fî kesîrin minel emri le anittum ve lâkinnallâhe habbebe ileykumul îmâne ve zeyyenehu fî kulûbikum, ve kerrahe ileykumul kufre vel fusûka vel isyân, ulâike humur râşidûn
*Va’lemû* enne* fîk-um* resûlu allâh,
-ve bilin* olduğunu* aranızda* Allah'ın resulünün
(Ve aranızda Allah’ın Resûl'ü olduğunu biliniz)
*lev* yutîu-kum* fî kesîrin* min el emri* le* anittum 
-eğer* size itaat etseydi* çoğunda* işlerin* mutlaka* sıkıntıya düşerdiniz
(Eğer işlerin çoğunda size itaat etseydi, mutlaka sıkıntıya düşerdiniz)
*ve lâkinne* allâhe* habbebe* ileykumu* el îmâne* ve zeyyene-hu* fî kulûbi-kum, 
-velâkin* Allah* sevdirdi* size* imanı* ve müzeyyen kıldı* kalplerinizde
(Fakat Allah, size îmânı sevdirdi ve onu kalplerinizin süsü yaptı)
*ve kerrahe* ileykum* el kufre* ve el fusûka* ve el isyân,* ulâike* hum* er râşidûn
-ve çirkin gösterdi* size* küfür* fıskı* ve isyanı,* işte onlar* onlar* irşad olanlar
(Küfrü, fıskı ve isyanı size çirkin gösterdi. İşte onlar, onlar irşad olanlardır)
TÜRKÇE ÖZÜ:
7-Ayrıca unutmayınız ki aranızda Allah'ın peygamberi bulunmaktadır ve sizin yapmanız gereken şey, bu tür durumlarda ona müracaat edip son sözü ona bırakmaktır.(8) Dolayısıyla sakın onu bu tür asılsız bilgilerle yönlendirmeye çalışmayınız;(9) çünkü peygamber bu hususlarda size uyup fevri davranacak olsaydı başınıza çok büyük sıkıntılar gelirdi. Neyse ki sizler münafıklar gibi değilsiniz; elçimize olan iman ve itaatiniz Allah tarafından kalbinizde iyice pekiştirilerek kalbinizin süsü olmuş ve O'na karşı inkâr, isyan, yalan ve ihanet gibi fiiller kalbinizden tamamen sökülüp atılmıştır. İşte bu özelliklere sahip olan müminler, Allah'ın kendilerine ihsan ettiği bu büyük lûtuf sayesinde dosdoğru yoldadır.  

8-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Fadlen minallâhi ve ni’meten, vallâhu alîmun hakîm
*Fadlen* min allâhi* ve ni’meten
-bu tür alimlere yakışır bir olgunluk* allah'ın* nimetlerinden yararlanmanıza yarar
(bu tür alimlere yakışır bir olgunluk allah'ın nimetlerinden yararlanmanıza yarar)
* ve allâhu* alîmun* hakîm
-ve Allah* alimdir* hakimdir
(ve Allah, en iyi bilen hüküm ve hikmet sahibidir)
8-Böyle, alimlere yakışır bir olgunluk, Allah'ın iyiliğinden ve rahmetinden yararlanmanıza yarar. Allah, en iyi bilen hüküm ve hikmet sahibidir, her şeyi bilir ve doğru kararlar verir.

MÜMİNLER KARDEŞTİR


9-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Ve in tâifetâni minel mu’minînektetelû fe aslihû beyne humâ, fe in begat ihdâhumâ alâl uhrâ fe kâtilûlletî tebgî hattâ tefîe ilâ emrillâhi, fe in fâet fe aslihû beynehumâ bil adli ve aksitû, innallâhe yuhıbbul muksitîn
*Ve* in tâifetâni* min el mu’minîn* iktetelû* fe* asli-hû* beyne-humâ,*
-Ve* iki topluluk* müminlerden* savaşıyorlarsa* o zaman* ıslah edin* aralarını*
(Ve eğer mü’minlerden iki grup savaşırlarsa, o zaman ikisinin arasını düzeltin)
*fe* in* begat* ihdâ-humâ* alâ el uhrâ 
-fakat* eğer* saldırırsa* ikisinden biri* diğerine
(Fakat, eğer ikisinden biri diğerine saldırırsa)
*fe* kâtilû* elletî* tebgî* hattâ* tefîe* ilâ emri allâhi, 
-o takdirde* savaşın* ki o* zulmedenle* kadar* dönünceye* Allah'ın emrine
(o takdirde o zulmedenlerle Allah'ın emrine dönünceye kadar savaşın
*fe* in fâet* fe* aslihû* beyne-humâ* bi el adli 
-bundan sonra* eğer dönerlerse* böylece* ıslah edin* onların aralarını* adaletle
(Bundan sonra eğer Allah'ın emrine dönerlersese, böylece ikisinin arasını adaletle düzeltin)
*ve aksitû,* inne allâhe* yuhıbbu* el muksitîn
-ve adaletli olun* muhakkak ki Allah* sever* adaletli olanları
(bunu yaparken adaletli davranın, muhakkak ki Allah, adaletle davrananları sever)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
9-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Aranızdan iki grup birbiriyle savaşacak olursa onların arasını bulmaya, kavgalarına son vermeye çalışınız! Eğer taraflardan biri barışa yanaşmazsa o zaman diğer tarafa destek olunuz ve barışa yanaşmayan tarafı bu ilâhi emre uyuncaya kadar zorlayınız. Nihayet onlar da bu tutumlarından vazgeçtiklerinde taraflar arasında adaletli bir barışı temin ediniz. bunu yaparken adaletli davranın. Unutmayınız ki Allah adaletle davrananları sever. 

10-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
İnnemâl mu’minûne ihvetun fe aslihû beyne ehaveykum vettekûllâhe leallekum turhamûn
*İnnemâ* el mu’minûne* ihvetun*
-sadece* müminler* kardeştir
(sadece müminler kardeştir)
*fe* aslihû* beyne* ehavey-kum
-öyleyse* ıslah edin* arasını* kardeşlerinizin
(Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin)
*ve ittekû allâhe
-ve Allah'a karşı takva sahibi olun
(Ve Allah’a karşı takva sahibi olun)
* lealle-kum* turhamûn
-umulur ki böylece siz de* Allah'ın rahmetine nail olursunuz
(Umulur ki, böylece siz de Allah'ın rahmetine nail olursunuz)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
10-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Unutmayınız ki sadece müminler kardeştir. Sizler müminler olarak birbirinizin kardeşisiniz! O halde aranızda dargın ve kavgalı olanları uzlaştırınız, sulhu sağlayınız. Bu ilâhi emirlere titizlikle uyunuz ki Allah'ın rahmetine nail olasınız.

MÜMİNLER ARASINDA ADAB-I MUAŞERET


11-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ yeshar kavmun min kavmin asâ en yekûnû hayran minhum ve lâ nisâun min nisâin asâ en yekunne hayran minhunne, ve lâ telmizû enfusekum ve lâ tenâbezû bil elkâb, bi’sel ismul fusûku ba’del îmân, ve men lem yetub, fe ulâike humuz zâlimûn
*Yâ eyyuhâ* ellezîne* âmenû 
-eyyyy* olanlar* amenü
(eyyy iman edenler)
*lâ yeshar* kavmun* min kavmin 
-alay etmesin* bir kavim* başka bir kavimle
(bir kavim başka bir kavimle alay etmesin)
*asâ* en yekûnû* hayran* minhum 
-belki* olurlar* daha hayırlı* onlardan 
(Belki onlardan daha hayırlı olabilirler)
*ve lâ nisâun* min nisâin
-ve kadınlar da yapmasın* diğer kadınlara* 
(ve kadınlar da diğer kadınlarla alay etmesin diğer kadınlarla)
* asâ* en yekunne* hayran* minhunne, 
-belki* olurlar* daha hayırlı* onlardan 
(Belki onlardan daha hayırlı olabilirler)
*ve lâ telmizû* enfuse-kum
-ve ayıplamayın* birbirinizin kişiliklerini* 
(ve ayıplamayın birbirinizin kişiliklerini)
* ve lâ tenâbezû* bi el elkâb,
-ve tenezzül etmeyin çağırmaya* ile lakaplar
(ve birbirinize lâkaplar ile seslenmeye tenezzül etmeyin)
* bi’se* el ismu* el fusûku* ba’de*el îmân, 
-ne kötü* isimler* fasık* sonra* iman ettikten
(iman ettikten sonra bu tür fasık isimleri kullanmak ne kötü
*ve men* lem yetub,* fe ulâike* humu* ez zâlimûn
-ve kim* tövbe etmezse* işte onlar* onlar* zalimlerdendir
(Ve kim tövbe etmezse, işte o zaman onlar zalimlerdendir)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
11-Ey elçimize iman edenler! Hiç bir kavim başka bir kavimle alay etmesin. Belki alay edilenler zamanla onlardan daha hayırlı olabilirler. Ve kadınlar başka kadınları fakirlik, hata veya benzeri bir sebebe dayanarak(10) hor ve hakir görmesin(11) Zira bu tür hususlar insanların erdemli ve faziletli olduğunu gösteren şeyler değildir. Kaldı ki hor ve hakir görülenler kendilerini öyle görenlerden pekalâ daha faziletli olabilirler. ! Ve birbirinizin kişiliklerini küçük düşürücü sözler söylemeyin. Birbirinize lâkaplar ile seslenmeye tenezzül etmeyin. İman ettikten sonra bu tür fasık isimleri (lakapları) kullanmak çok kötüdür. Bu ilâhi emirlere rağmen müminlere karşı, bu kötü davranışları sergilemeye devam eden ve bu sebeple Allah'ın nezdinde gerçek mümin sıfatını kaybedip fasık durumuna düşenlerin hali perişandır. Eğer bunlar yaptıklarından tövbe etmezlerse ilâhi emirlere muhalefet etmiş ve cezaya müstehak olmuş olurlar.

12-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Yâ eyyyuhâllezîne âmenûctenibû kesîran minez zanni, inne ba’daz zanni ismun, ve lâ tecessesû ve lâ yagteb ba’dukum ba’dâ, e yuhıbbu ehadukum en ye’kule lahme ahîhi meyten fe kerihtumûhu, vettekullâhe, innallâhe tevvâbun rahîmun
*Yâ eyyyuhâ* ellezîne *âmenû
-eyyyy* olanlar* amenü
(eyyyy iman edenler)
*ectenibû* kesîran* min ez zanni,
-sakının* çok* zandan
(Zandan çok sakının)
*inne* ba’da* ez zanni* ismun, 
-muhakkak ki* bazı* zanlar* günahtır
(Muhakkak ki bazı zanlar günahtır)
*ve lâ tecessesû
-ve tecessüs etmeyin
(gizli saklı halleri ile kusurlarını araştırmayın
*ve lâ yagteb* ba’dukum* ba’dâ, 
-ve gıybet yapmasın* bir kısmınız* diğerleri hakkında
(ve gıybet yapmayın birbiriniz hakkında)
*e yuhıbbu* ehadu-kum* en ye’kule* lahme* ahî-hi* meyten 
-sever mi* içinizden biri* yemek* etini* kardeşinin* ölüsünün* 
(içinizden biri ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı)
*fe* kerihtumû-hu,*
-İşte böyle bir şeyden* nasıl tiksiniyorsanız
(İşte böyle bir şeyden nasıl tiksiniyorsanız tüm bunlar o derece iğrençtir)
*ve itteku allâhe,
-Ve Allah’a karşı takva sahibi olunuz
(Allah’a karşı takva sahibi olunuz)
* inne allâhe* tevvâbun* rahîmun
-muhakkak ki allah* tövbeleri kabul eden* ve rahim olandır
(Muhakkak ki Allah, tövbeleri kabul eden ve Rahîm olandır)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
12-Ey elçimize iman edenler! Birbirinizin hakkında doğru bilgiye dayanmadan olumsuz(12) yargılarda bulunmayınız, çünkü varsayımla, tahminlerle hareket etmek sizi yanıltabileceği gibi çoğu zaman o insanlar hakkında yanlış kanaatler oluşmasına yol açar ve günaha girmenize sebep olur. Ayrıca müminlerin gizli saklı hallerini araştırıp ifşa etmeyiniz, hele onların arkalarından çekiştirmek gibi çirkin bir fiile asla tevessül etmeyiniz. Şunu iyi biliniz ki bir mümin kardeşinizin arkasından onu çekiştirmeniz, ölmüş bir kardeşinin etini yemek gibi çirkin ve iğrençtir.(13) İşte böyle bir şeyden nasıl tiksiniyorsanız tüm bunlar o derece iğrençtir.  Allah'ın emirlerine itaat ediniz. Biliniz ki Allah, hatalarından pişman olan ve emirlerine itaat eden müminlere karşı çok merhametli ve affedicidir.

IRK ve RENK AYRIMCILIĞININ REDDİ

13-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Yâ eyyuhân nâsu innâ halaknâkum min zekerin ve unsâ ve cealnâkum şuûben ve kabâile li teârafû, inne ekramekum indallâhi etkâkum, innallâhe alîmun habîr
*Yâ eyyuhâ* en nâsu* innâ* halaknâ-kum* min zekerin* ve unsâ
-eyyy insanlar* muhakkak ki biz* yarattık sizi* bir erkek* ve kadından
(eyy insanlar, muhakkak ki biz sizi bir erkek ile bir kadından yarattık
*ve cealnâ-kum* şuûben* ve kabâile* li teârafû, 
-ve sizi böldük* aynı soya ait şubelere* ve kabilelere* ki birbirinizle tanışasınız
(biz sizi birbirinizle tanışıp kaynaşasınız diye aynı soya ait şubelere ve farklı kabilelere böldük)
*inne* ekrame-kum* inde allâhi* etkâ-kum,
-muhakkak ki* en çok kerim olanınız* Allah indinde* en çok takva sahibi olanınızdır
(Muhakkak ki Allah’ın indinde en çok kerim olanınız en çok takva sahibi olanınızdır)
* inne allâhe* alîmun* habîr
-muhakkak ki Allah* alimdir* habirdir
(Muhakkak ki Allah, en iyi bilen ve haberdar olandır)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
13-Ey elçimiz Muhammed'in emri ile Kâbe'nin üzerine çıkıp ezan okuyan zenci köleyi görünce, onun hakkında yakışıksız sözler sarfeden kimseler!(14) Şunu iyi biliniz ki Allah bütün insanları Adem ve Havva'nın çocukları olarak eşit yaratmıştır, bu yüzden hiç kimsenin bir başkasını ırkından veya derisinin renginden dolayı küçümseme hakkı yoktur. Biz sizi birbirinizle tanışıp kaynaşasınız diye aynı soya ait şubelere(boylara) ve farklı kabilelere böldük. Farklı kabilelere ve boylara(15) mensup olarak yaratılmanız size bu hakkı vermez. Allah indinde makamı yüksek olanınız en çok takva sahibi olanınızdır. Kaldı ki kendisini hor gördüğünüz insan, ilâhi emirlere sizlerden çok daha fazla riayet ettiği için Allah katında sizden daha değerli olabilir!(16) Allah hepinizin yaptıklarından ve söylediklerinden haberdardır.

MÜSLÜMAN OLMALARINI PEYGAMBERİN BAŞINA KAKAN MÜNAFIKLAR

14-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Kâletil a’râbu âmennâ, kul lem tu’minû ve lâkin kûlû eslemnâ ve lemmâ yedhulil îmânu fî kulûbikum, ve in tutîullâhe ve resûlehu lâ yelitkum min a’mâlikum şey’â,  innallâhe gafûrun rahîm
*Kâleti* el a’râbu* âmennâ,
-dediler* araplar* biz amenü olduk
(bedevi araplar "biz iman ettik" dediler
*kul* lem tu’minû 
-de ki onlara* siz amenü olmadınız
(de ki onlara "siz iman etmediniz")
*ve lâkin* kûlû* eslemnâ 
-ve lâkin* deyin* islama teslim olduk
(ve lâkin "islâma teslim olduk" deyin)
*ve lemmâ yedhuli* el îmânu* fî kulûbikum, 
-ve henüz girmedi* iman* kalplerinize
(Henüz iman kalplerinize tam olarak yerleşmedi)
*ve in* tutîu allâhe* ve resûle-hu
ve eğer* Allah'a itaat ederseniz* ve onun resulüne
(Ve eğer Allah'a ve O'nun resulüne itaat ederseniz)
*lâ yelit-kum* min a’mâlikum* şey’â,
-eksiltmez* amellerinizden* bir şey
(amellerinizden bir şey eksiltmez
* inna allâhe* gafûrun* rahîm
-muhakkak ki Allah* gafurdur* rahimdir
(Muhakkak ki Allah, Gafur’dur, Rahîm’dir)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
14-Medine çevresinde yaşayan bazı bedevi Araplar aslında elçimize ve tevhide gönülden iman etmedikleri halde "Bizler iman ettik" demektedirler. Ey elçimiz Muhammed! Onlara şöyle de: "Hayır! Sizler gerçek anlamda iman eden ve her türlü zorlukta bana itaat eden müminler gibi yürekten inanmış değilsiniz! Sizler sadece bizim gücümüze karşı koyamadığınız için teslim olmuş durumdasınız. Henüz iman kalplerinize tam olarak yerleşmiş değildir. "İslâm'a teslim olduk" deyin. Ancak eğer sizler Allah tarafından bana iletilen emirlere hakkıyla itaat eder ve gerçek birer mümin olursanız o zaman Allah elbette ki sizin de hak ettiğiniz ödülü verecektir.(17) Allah çok bağışlayıcı ve merhametlidir. 

15-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
İnnemâl mu’minûnellezîne âmenû billâhi ve resûlihî summe lem yertâbû ve câhedû bi emvâlihim ve enfusihim fî sebîlillâh, ulâike humus sâdikûn
*İnnemâ* el mu’minûne* ellezîne* âmenû* bi allâhi* ve resûli-hî
-esas* müminler* onlar* amenü olanlar* allah'a* ve onun resulüne
(Esas müminler Allah'a ve O'nun peygamberine iman eden)
* summe* lem yertâbû* ve câhedû* bi emvâli-him* ve enfusi-him* fî sebîli allâh,
-sonra* şüpheye düşmeyip* ve cihad edenlerdir* mallarıyla* ve canlarıyla* Allah yolunda
(sonra şüpheye düşmeyip, malları ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenlerdir
* ulâike* hum* es sâdikûn
-işte onlar* onlar* sadıklardır
(işte onlar, onlar sadıklardır)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
15-Esas müminler tevhide, Allah'a, ve O'nun peygamberine iman eden, kalplerinde hiçbir şüpheye yer bırakmayan, gerek mallarını sarfederek gerek bizzat savaşlara katılarak bu uğurda cihad edip her türlü fedakarlığı gösteren sadakat sahibi kimselerdir.

16-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Kul e tuallimûnallâhe bi dînikum vallâhu ya’lemu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard, vallâhu bi kulli şey’in alîm
*Kul* e tuallimûne allâhe* bi dînikum
-de ki* "siz allah'ı mı eğitiyorsunuz* din hakkında"
(Onlara de ki; "Siz din hakkında Allah'ı eğitmeye mi çalışıyorsunuz?")
* ve allâhu* ya’lemu* mâ fî es semâvâti* ve mâ fîl ard,
-ve Allah* en iyi bilendir* göklerde olanları* ve yerlerde olanları
("Allah, yerlerde ve göklerde olanları en iyi bilendir")
*  ve allâhu* bi kulli şey’in* alîm
-ve Allah*her şeyi* en iyi bilendir
("Ve Allah, herşeyi en iyi bilendir”)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
16-Ey Muhammed! Onlara de ki; ""Siz din hakkında Allah'ı eğitmeye mi çalışıyorsunuz?  Sizler böyle söyleyerek mümin olduğunuzu, her şeyi bilen Allah'a duyurmaya mı çalışıyorsunuz? Şunu iyi biliniz ki Allah, yerlerde ve göklerde olanları en iyi bilendir ve her şeyden haberdardır ve sizin gerçekten mümin olup olmadığınızı da çok iyi bilmektedir. 

17-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Yemunnûne aleyke en eslemû kul lâ temunnû aleyye islâmekum, belillâhu yemunnu aleykum en hedâkum lil îmâni in kuntum sâdikîn
*Yemunnûne* aleyke* en eslemû
-minnet altında bırakmak istiyorlar* seni* İslâm'a girdikleri için
(İslam'ı tercih ettikleri için seni minnet altında bırakmak istiyorlar)
*kul* lâ temunnû* aleyye* islâme-kum, 
-onlara de ki; "minnet duymamı beklemeyin* benim* islâm olduğunuz için
(onlara de ki; "islam olduğunuz için benim size minnet duymamı beklemeyin"
*beli* allâhu yemunnu* aleykum* en hedâ-kum* li el îmâni
-aksine* siz allah'a minnet edin* sizi* hidayete erdirip* imana ilettiği için
(aksine, sizi hidayete erdirip imana ilettiği için asıl siz allah'a minnettar olun)
* in kun-tum* sâdikîn
-eğer* sözüne sadık olanlardansanız
(Eğer gerçekten sözüne sadık  müminlerdenseniz)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
17-Ey elçimiz Muhammed! Senin yanına gelip "Bizler diğerleri gibi seninle savaşmadık. Kendiliğimizden senin peygamberliğini kabul ettik, değerimizi bil!" diyen bazı kimseler müslüman olmalarından dolayı seni minnet altında bırakmak istemektedirler. Onlara şöyle de: "Müslüman olmanızdan dolayı size minnet duymamı beklemeyiniz! Aksine Allah sizleri iman etmeye yönlendirdiği, size bu nimeti bahşettiği için sizin O'na şükür borcunuz vardır. Eğer gerçekten sözüne sadık  müminlerseniz bu duyarlılığa sahip olmalısınız."

18-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
İnnallâhe ya’lemu gaybes semâvâti vel ard, vallâhu basîrun bimâ ta’melûn
*İnne allâhe* ya’lemu* gaybe* es semâvâti* ve el ard,
-muhakkak ki Allah* bilendir* gaybını* göklerin* ve yerin
(muhakkak ki Allah göklerin ve yerin tüm sırlarını bilendir
* ve allâhu* basîrun* bi mâ* ta’melûn
-ve Allah* görendir* şeyleri* yaptığınız
(ve Allah yaptığınız her şeyi görendir)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
18-Ey müslüman olmalarını elçimizin başına kakmaya çalışanlar! Şunu iyi biliniz ki Allah kâinatta bulunan gizli ve açık her şeyden haberdardır. Hanginizin gerçekten mümin olduğunu, hanginizin de menfaat için müslüman olduğunu çok iyi bilmektedir. Herkese hak ettiği şekilde karşılık verecektir.(18)

(1) (bkz.Taberi)
(2) (bkz.Razi)
(3) (bkz.Razi)
(4) (bkz.Razi)
(5)  (bkz.Zemahşeri)
(6) (bkz.Alusi)
(7) (bkz.Taberi)
(8) (bkz.Razi)
(9) (bkz.Zemahşeri)
(10) (bkz.Taberi)
(11) (bkz.Razi)
(12) (bkz.Taberi)
(13) (bkz.Taberi, Kurtubi)
(14) (bkz.Mukatil)
(15) (bkz.Zemahşeri)
(16) (bkz.Mukatil)
(17) (bkz.Taberi)
(18) (bkz.Taberi)

(Surelerin Türkçe özü için, Sayın Hasan Elik ve Sayın Muhammed Coşkun hocalarımızın ilmine ve onların "İndirildiği Dönemin Işığında Kur'an Tefsiri - Tevhit mesajı" isimli muhteşem eseri ile Sayın Abdülaziz Bayındır hocam ile Sayın Hakkı Yılmaz hocalarımın ilimlerine minnettarım)

Diğer sureler için link;
TÜRKÇE ÖZLÜ KURAN ve DİĞER YAZILAR