19 Ağustos 2017 Cumartesi

KURAN -107- (66) TAHRİM SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ

(Bismillahirrahmanirrahim)
(her şeye) Yaratılmışlara sonsuz ve sınırsız lütuf, ihsan, rahmet bahşeden, rahmetiyle sayısız nimetler ihsan eden, merhameti ve rahmeti bol, kulluk edilmeye layık tek ilah Allah'ın ismi ile (yardımıyla) (başlanır)
(Aynı zamanda müşriklerin bir işe başlarken Allah yerine kendi ilahlarının adlarını zikretmelerine nispettir)

TAHRİM = Haram kılmak
12 Ayet - /Ailesini razı etmek için kendisine yasaklar koyan Hz.Peygamber/

Medine döneminde vahyedilmiştir. Hz.Peygamber ile eşleri arasında cereyan eden bazı ailevi konulara değinilmekte, böylece belki de Hz.Peygamber'in diğer insanlardan farklı olmadığı anlatılmak istenmektedir. Ayrıca bu problemin münafıklar tarafından fırsat bilinmesine de imkan tanınmayarak, "Hz.Peygamber'e bağlılık ve itaat" uyarıları yapılmaktadır.

(bkz.Hasan Elik & Muhammed Coşkun, "İndirildiği Dönemin Işığında Kur'an Tefsiri)

Hz. PEYGAMBER İLE EŞLERİ ARASINDAKİ SORUN

1-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Yâ eyyuhân nebiyyu lime tuharrimu mâ ehallallâhu leke, tebtegî mardâte ezvâcike, vallâhu gafûrun rahîm
*Yâ eyyuhâ* en nebiyyu
-eyyy* nebi
(eyy nebi)
* lime* tuharrimu* mâ* ehalle* allâhu* leke,
-neden* haram kılıyorsun* şeyi* helal kıldığı* allah'ın* kendine
(Allah’ın sana helâl kıldığı şeyi sen niçin kendine haram kılıyorsun)
* tebtegî* mardâte*  ezvâci-ke,
-arayarak* rızasını* eşlerinin
(Eşlerinin rızasını alman kaydıyla)
* ve allâhu* gafûrun* rahîm
-Ve Allah* Gafur’dur,* Rahîm’dir
(Ve Allah; Gafur’dur, Rahîm’dir)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
1-Ey elçimiz Muhammed! Eşlerinin rızasını alman kaydıyla Allah'ın özel olarak sana helal kıldığını, neden kendine haram kılıyorsun? Senin eşlerinden uzak durmaya karar vermen doğru bir tepki değildir.(1) Neyse ki Allah merhametli ve bağışlayıcıdır.  

2-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Kad faradallâhu lekum tehillete eymânikum, vallâhu mevlâkum, ve huvel alîmul hakîm
*Kad farada* Allâhu* lekum* tehillete* eymâni-kum,
-farz kılmıştır* Allah* size* çözülmesini* yeminlerinizin
(Allah, gereksiz yeminlerinizi kefaretle çözmenizi size farz / meşru kılmıştır)
* ve allâhu* mevlâ-kum,* ve huve* el alîmu* el hakîm
-ve Allah* sizin mevlânızdır* ve o* en iyi bilen* hüküm ve hikmet sahibidir
(Allah sizin en yakınınızdır ve her şeyi en iyi bilen hüküm ve hikmet sahibidir)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
2-Bu konuda verdiğin söz bağlayıcı değildir. Allah bu tür yeminleri kefaret karşılığı bozmanın(2) yolunu göstermiştir.(3) Allah sizin en yakınınızdır. Sonsuz ilim sahibidir ve sizler için en uygun hükümleri bildirmektedir.    

3-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Ve iz eserran nebiyyu ilâ ba’dı ezvâcihî hadîsâ, fe lemmâ nebbeet bihî ve azherahullâhu aleyhi arrafe ba’dahu ve a’rada an ba’dın, fe lemmâ nebbeehâ bihî kâlet men enbeeke hâzâ, kâle nebbeeniyel alîmul habîr
*Ve iz* eserra* en nebiyyu* ilâ ba’dı* ezvâci-hî* hadîsâ, 
-ve olan* sır söylemişti* nebi* bazısına* zevcelerinden* bir hadiseyi 
(nebi (Muhammed) zevcelerinden (eşlerinden) birine sır olan bir hadiseyi söylemişti)
*fe lemmâ* nebbeet* bi-hî
-olunca* haber verince* onu 
(eşi o sırrı başkasına anlatınca)
* ve azhera-hu* allâhu
izhar etti* allah
(Allah durumu peygambere bildirdi)
* aleyhi* arrafe* ba’da-hu* ve a’rada* an ba’dın, 
-(Muhammed) ona (eşine)* bildirdi* bir kısmını* ve vazgeçti* bazısından
(Muhammed ona bu yaptığının yanlış olduğunu ima yoluyla hatırlatıp)
*fe lemmâ* nebbee-hâ* bi-hî
-zaman* haber verdiği* durumu
(durumu eşine haber verdiği zaman
* kâlet* men* enbee-ke* hâzâ,
-diye sordu* kim* sana haber verdi* bunu
((eşi): “Bunu sana kim haber verdi?” diye sordu)
* kâle* nebbeeniye* el alîmu* el habîr
-cevapladı* bana bildirdi* her şeyi bilen* her şeyden haberdar olan
((Elçimiz de) "Bana, her şeyden haberdar olup; her şeyin iç yüzünü bilen bildirdi." diye cevapladı)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
3-Muhammed eşlerinden birinin duymasını istemediğin özel bir meseleyi eşlerinden birine söylemişti. Eşi o sırrı başka bir eşine anlatınca Allah durumu peygambere bildirdi
Muhammed ona bu yaptığının yanlış olduğunu ima yoluyla hatırlatıp durumu bildiğini eşine haber verince, eşi: “Bunu sana kim haber verdi?” diye sordu. Elçimiz de "Bana, her şeyden haberdar olup; her şeyin iç yüzünü bilen bildirdi." diye cevapladı.

4-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
İn tetûbâ ilâllâhi fe kad sagat kulûbukumâ, ve in tezâherâ aleyhi fe innallâhe huve mevlâhu ve cibrîlu ve sâlihul mu’minîn, vel melâiketu ba’de zâlike zahîr
* İn* tetûbâ* ilâ allâhi* fe kad* sagat* kulûbu-kumâ,
-keşke* tövbe etseniz* Allah'a* çünkü* kaydı* kalpleriniz
(Ey peygamber eşleri! Peygambere karşı böyle tavır takındığınız, ona karşı aklınızdan kötü şeyler geçirdiğiniz için tövbe etmelisiniz)
* ve in* tezâherâ* aleyhi
-ve eğer* yardımlaşırsanız* onun aleyhine
(ve eğer sizler birbirinize destek olup ona karşı cephe alırsanız
* fe* inne* allâhe* huve* mevlâ-hu
-o zaman* muhakkak* Allah* O* onun mevlasıdır
(o zaman muhakkak ki Allah onun dostudur)
* ve cibrîlu* ve sâlihu* el mu’minîn,* ve el melâiketu* ba’de zâlike* zahîr
-ve Cibril (Cebrail)* ve salih olanlar* ve bütün melekler* bundan sonra* yardımcısıdır
(Başta Cebrail olmak üzere bütün melekler ve bütün samimi müminler bundan sonra yardımcısıdır
TÜRKÇE ÖZÜ: 
4-Ey peygamber eşleri!(4) Peygambere karşı böyle tavır takındığınız, ona karşı aklınızdan kötü şeyler geçirdiğiniz için tövbe etmelisiniz; şunu unutmayınız ki eğer sizler birbirinize destek olup ona karşı cephe alırsanız;  Allah onun dostu, başta Cebrail olmak üzere bütün melekler ve peygamberin dostları olan babalarınız ile (Hafsa Hz.Ömer'in, Aişe Hz.Ebu Bekir'in kızlarıdır)(5) bütün samimi müminler bundan sonra daima onun destekçileridir. 

5-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Asâ rabbuhû in tallakakunne en yubdilehû ezvâcen hayran min kunne muslimâtin mu’minâtin kânitâtin tâibâtin âbidâtin sâihâtin seyyibâtin ve ebkârâ
*Asâ* rabbu-hû* in* tallaka-kunne* en yubdile-hû* ezvâcen* hayran* min-kunne* 
-olabilir * allah* eğer* sizi boşatırsa* ona değiştirtebilir* eşler ile* daha hayırlı* sizden
(Allah ona sizleri boşama ve sizin yerinize sizden daha hayırlı başka mümin kadınlarla evlenme yetkisi verebilir
* muslimâtin* mu’minâtin* kânitâtin* tâibâtin
-müslüman* mümin* Allah'a itaat ve ibadet eden* tövbe etmesini bilen* 
(müslüman, mümin, Allah'a itaat ve ibadet eden, tövbe etmesini bilen)
* âbidâtin* sâihâtin* seyyibâtin* ve ebkârâ
-Allah'a kul olmuş* Allah yolunda hicret edebilen* dul* veya bakire
(Allah'a kul olmuş,  Allah yolunda hicret edebilen, dul veya bakire)
TÜRKÇE ÖZÜ:
5-Kaldı ki sizler ona karşı bu tavrı sürdürerek sadece kendinize zarar verirsiniz. Nitekim gerekirse Allah ona sizleri boşama ve sizin yerinize sizden daha hayırlı başka mümin kadınlarla evlenme yetkisi verebilir ki bu durumda onun eşi olacak kimseler gerçekten samimiyetle ona bağlı, müslüman, mümin, Allah'a itaat ve ibadet eden, tövbe etmesini bilen, Allah'a kul olmuş,  Allah yolunda hicret edebilen, dul veya bakire hanımlar olabilirler.

MÜMİNLERE SAMİMİYET UYARISI


6-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Yâ eyyuhâllezîne âmenû kû enfusekum ve ehlîkum nâran vakûduhân nâsu vel hicâratu aleyhâ melâiketun gılâzun şidâdun lâ ya’sûnallâhe mâ emerahum ve yef’alûne mâ yu’merûne
*Yâ eyyuhâ* ellezîne* âmenû 
-eyyy* olanlar* amenü
(eyy iman edenler)
*kû* enfuse-kum* ve ehlî-kum* nâran* vakûdu-hâ* en nâsu* ve el hicâratu
-koruyun* kendinizi* ve yakınlarınızı* nardan* onun yakıtı* insanlar* ve taşlardır
(Yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten kendinizi ve ailenizi koruyun)
* aleyhâ*  melâiketun* gılâzun* şidâdun
-onun üzerinde* melekler* haşin* şiddetli
(Orada üstlerinde çok güçlü ve çok sert (acımasız) melekler olacak)
* lâ ya’sûne allâhe* mâ* emera-hum* ve yef’alûne* mâ*  yu’merûne
-Allah'a asi olmayan* şeyde* onlara emredilen* ve yaparlar* şeyi* emrolduklarını
(Allah’ın onlara emrettiği şeyde, Allah’a asi olmazlar ve emrolundukları şeyi yapan)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
6-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Muhammed'e bildirdiğimiz bütün ilâhi emirlere hem kendiniz titizlikle uyunuz, hem de bu hususta aile bireylerinizi bilinçlendiriniz ki Allah'ın nezdinde bazı varlıkları şefaatçi kabul edip tazimde bulunan müşriklerin ve tapınırcasına kutsadıkları o taş ve tahtadan şeylerin (6) melekler tarafından derdest edip atılacağı ve yakılacağı cehennem ateşine maruz kalmayasınız. Orada üstlerinde Allah'ın onlara emrettiği şeyi harfi harfine yerine getiren çok güçlü ve çok sert acımasız melekler olacak. 

7-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Yâ eyyuhâllezîne keferû lâ ta’tezirûl yevme, innemâ tuczevne mâ kuntum ta’melûn
*Yâ eyyuhâ* ellezîne keferû* lâ ta’tezirû* el yevme,
-eyyy* inkar edenler* özür beyan etmeyin* o gün
(Eyy müşrikler, o gün özür beyan etmeniz bir işe yaramayacak)
* innemâ* tuczevne* mâ* kuntum* ta’melûn
-sadece* cezalandırılacaksınız* şeyler* olduklarınızın* yapmakta
(Sadece yaptıklarınız için cezalandırılacaksınız
TÜRKÇE ÖZÜ: 
7-Eyyy müşrikler! Nitekim o gün geldiğinde, tevhidi(7) ve peygamberleri inkâr eden ve cehennem cezası ile karşılaşanlar pişmanlık içinde yalvaracak, yaptıklarını mazur göstermek için bahaneler uydurmaya çalışacaklardır; ancak onlara; "Boşuna pişmanlık beyan etmeyin, çünkü bugün maruz kalacağınız ceza, dünyada yaptıklarınızın karşılığıdır" denecektir.

8-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Yâ eyyuhâllezîne âmenû tûbû ilâllâhi tevbeten nasûhan, asâ rabbukum en yukeffira ankum seyyiâtikum ve yudhilekum cennâtin tecrî min tahtihâl enhâru, yevme lâ yuhzîllâhun nebiyye vellezîne âmenû meahu, nûruhum yes'â beyne eydîhim ve bi eymânihim yekûlûne rabbenâ etmim lenâ nûranâ vagfir lenâ, inneke alâ kulli şey'in kadîr
*Yâ eyyuhâ* ellezîne* âmenû 
-eyyy* olanlar* amenü
(Eyyy iman edenler)
*tûbû* ilâ allâhi* tevbeten nasûhan, 
-tövbe edin* Allah'a* nasuh tövbesi ile
(Allah’a Nasuh Tövbesi ile tövbe edin)
*asâ* rabbu-kum* en yukeffira* an-kum* seyyiâti-kum
-belki* rabbiniz* örtüp* sizin* günahlarınızı* 
(Belki Rabbiniz, sizin günahlarınızı örter)
* ve yudhile-kum* cennâtin* tecrî* min tahti-hâ* el enhâru, 
-ve sizi dahil eder* cennetlere* akan* altından* nehirler
(ve sizi altından nehirler akan cennetlerine dahil eder)
*yevme* lâ yuhzî* allâhu* nebiyye* ve ellezîne âmenû* mea-hu,
-o gün* mahzun etmez* Allah* nebileri* ve iman edenleri* onunla beraber
(O gün Allah, nebîleri ve O’nunla beraber olanları mahzun etmez)
* nûru-hum* yes'â* beyne eydî-him* ve bi eymâni-him
-onların  nurları* koşar* önlerinde* ve sağlarında
(Onların nurları, önlerinde ve sağlarında koşarken)
* yekûlûne* rabbe-nâ* etmim* lenâ* nûra-nâ* ve agfir lenâ,
-derler* "rabbimiz* tamamla* bizim* nurumuzu* ve bize mağrifet et
(diyecekler; ("Rabbimiz! Bugün bize olan muazzam nimetini tamamladın")
* inne-ke* alâ kulli şey'in* kadîr
-muhakkak ki sen* her şeye* kadirsin
("Muhakkak ki sen her şeye kaadirsin")  
TÜRKÇE ÖZÜ: 
8-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Allah’a Nasuh Tövbesi ile tövbe edin. İlâhi emirlere bütün samimiyetinizle bağlı olunuz, şirke ve münafıklığa asla bulaşmayınız, yaptığınız yanlışlara da bir daha dönmemek üzere son veriniz. Eğer böyle yaparsanız belki Allah da sizin hatalarınızı bağışlar, müşrikler ve münafıklar perişan bir şekilde cehenneme girerlerken(8) o gün Allah, nebîleri ve O’nunla beraber olanları mahzun etmez, elçimiz Muhammed'e(9) samimiyetle iman edenlerin onunla birlikte cennet müjdesini alıp, nurları   önlerinde ve sağlarında koşarken, "Rabbimiz! Bugün bize olan muazzam nimetini tamamladın, doğrusu sen her şeye kadirsin!" diye dua ettikleri o mahşer gününde sizi de içlerinde ırmakların çağıldadığı muhteşem cennetlere dahil eder.

9-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Yâ eyyuhân nebiyyu câhidil kuffâra vel munâfikîne vagluz aleyhim, ve me’vâhum cehennem, ve bi’sel masîr
*Yâ eyyuhâ* en nebiyyu* câhidi* el kuffâra* ve el munâfikîne
-eyyyy* nebi* cihad et* kafir* ve münafıklarla
(Ey Muhammed! kafir ve münafıklarla savaş)
* ve agluz* aleyhim,* ve me’vâ-hum* cehennem
-ve sert davran* onlara* ve onların barınabilecekleri tek yer* cehennemdir
(Ve onlara sert davran. onların barınabilecekleri tek yer cehennemdir)
* ve bi’se* el masîr
-ne kötü* bir varış yeri
(varacakları son ne kötü)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
9-Ey elçimiz Muhammed! Eşlerinle aranda yaşanan bu olayı fırsat bilip aleyhinize entrikalar çevirmeye çalışan münafıkların tavırlarına aldırma! Tevhide düşmanlık edenlere karşı sefere çık ve onlarla savaş! Münafıklara sakın göz açtırma! Onlara karşı kararlılıkla mücadele et!(10) Ayrıca onların çabalarının sonuçsuz kalacağını, varacakları yerin cehennemden ibaret olduğunu bil ve müsterih ol! 

Hz. PEYGAMBER'E TAVIR ALAN EŞLERİ


10-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Daraballâhu meselen lillezîne keferûmraete nûhın vemraete lût, kânetâ tahte abdeyni min ibâdinâ sâlihayni fe hânetâhumâ fe lem yugniyâ anhumâ minallâhi şey’en ve kîledhulen nâra mead dâhılîn
*Daraba* allâhu* meselen* li ellezîne kefere* ûmraete nûhın* vemraete lût,
-vurguladı* Allah* misal olarak* kâfirlere* Nuh'un hanımı* ve Lut'un hanımını
(Allah, kâfirlere, Hz. Nuh’un ve Hz. Lut’un hanımını örnek olarak vurguladı
* kânetâ* tahte* abdeyni* min ibâdi-nâ* sâlihayni
-ikisi de* altındaydı* iki kul* kullarımızdan* salih
(İkisi de, salih kullarımızdan iki kulumuzun (nikâhı) altındaydı)
* fe* hânetâ humâ
-fakat* ihanet ettiler
(Fakat ikisi de ihanet etti)
* fe lem yugniyâ* an-humâ* min allâhi* şey’e
-bu yüzden bir fayda olmadı* onlardan (peygamber olan eşlerinden)* ve Allah'tan* bir şeye
(Bu yüzden ikisine de, Allah’tan bir şeye (azaba) karşı, onlardan (peygamber olan eşlerinden) bir fayda olmadı (onları kurtaramadılar))
* ve kîle* edhula* en nâra* mea* ed dâhılîn
-ve denildi* "ikiniz de* ateşe* beraber* dahil olanlarla"
(Ve onlara: “İkiniz de ateşe girenlerle beraber (ateşe) girin.” denildi)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
10-Ey elçimiz Muhammed'in eşleri! (11) Allah, kâfirlere, Hz. Nuh’un ve Hz. Lut’un hanımını örnek olarak vurgular. Gerçek birer mümin olarak peygambere karşı samimi ve itaatkâr olunuz! Sakın Nuh ve Lut peygamberlerin eşleri gibi davranmayınız! İkisi de, salih kullarımızdan iki kulumuzun (nikâhı) altındaydı ama bu peygamberlerin eşleri onlara iman etmemişlerdi. Bu yüzden de, ikisi de ihanet edip peygamberlere muhalefet eden diğer inkârcılarla birlikte cehenneme girmeye müstehak olmuşlardı. Peygamber hanımı olmaları da onları kurtaramamıştı. Ve onlara: “İkiniz de ateşe girenlerle beraber ateşe girin.” denildi

11-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Ve daraballâhu meselen lillezîne âmenûmraete fir’avn, iz kâlet rabbibni lî indeke beyten fîl cenneti ve neccinî min fir’avne ve amelihî ve neccinî minel kavmiz zâlimîn
Ve darabe* allâhu* meselen* li ellezîne âmenû* emraete* fir’avn,
-ve vurguladı* Allah* misal olarak* amenü olanlara* eşini* Firavun'un
(Ve Allah, iman edenlere firavunun eşini örnek verdi)
* iz kâlet* rabbi* ibni* lî*  inde-ke* beyten* fî el cenneti
-demişti* "rabbim* bina et* benim için* katında* bir ev* cennette
("Rabbim, Senin katında cennette benim için bir ev inşa et")
* ve necci-nî* min fir’avne* ve ameli-hî
-ve beni kurtar* Firavun'dan* ve onun yaptıklarından
("ve beni firavundan ve onun yaptıklarından kurtar")
 * ve necci-nî* min el kavmi* ez zâlimîn
-ve beni kurtar* kavminden* zalimlerin
(“Ve zalimler kavminden beni kurtar”) demişti. 
TÜRKÇE ÖZÜ: 
11-Ve Allah, iman edenlere firavunun eşini örnek verdi. Firavun'un karısı Asiye'yi ve İmran'ın kızı Meryem'i örnek alınız. Nitekim Asiye, Firavun gibi bir peygamber düşmanının karısı olmasına rağmen ona uymamış ve "Rabbim! Beni bu Firavun'dan, yapacağı kötülüklerden ve Musa'ya inanmayanların şerrinden muhafaza eyleyip, zalimler kavminden beni kurtar ! Bana cennet nimetlerini nasip et!" diye dua etmişti. 

12-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Ve meryemebnete ımrânelletî ahsanet fercehâ fe nefahnâ fîhi min rûhınâ ve saddekat bi kelimâti rabbihâ ve kutubihî ve kânet minel kânitîn
*Ve meryeme* ibnete* ımrâne* elletî* ahsanet* ferce-hâ
-ve meryem* kızı* imran* ki onun* ahsendi* iffeti
(İmran’ın kızı Meryem ki, onun iffeti temizdi)
* fe* nefahnâ* fî-hi* min rûhı-nâ
-bu yüzden* biz üfledik* onun içine* ruhumuzdan
(Bu sebeple onun içine Ruhumuzdan üfledik)
* ve saddekat* bi kelimâti* rabbi-hâ* ve kutubi-hî
-ve tasdik etti* kelimelerini* rabbinin* ve onun kitaplarını
(Ve o, Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik etti)
* ve kânet* min el kânitîn
-ve olmuştu* kanitin olanlardan
(ve Allah'a itaat ve ,ibadet edenlerden olmuştu)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
12-İmran'ın kızı Meryem ise iffetini muhafaza etmiş biriydi. Bu sebeple onun içine ruhumuzdan üfledik. Ve o, Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik edip ona bahşettiğimiz İsa peygamberi doğurmuş, ona ilettiğimiz ilâhi vahye iman etmişti. O, sadece Allah'a kulluk eden tevhit ehli bir kadındı. 

-Sizler  de elçimize iman eden ve ilâhi emirlere titizlikle riayet eden örnek hanımlarsınız, fakat bununla beraber elçimizin size darılmasına sebep olan bu olayda da ona karşı samimi ve itaatkar davranınız. 

(1) (Konunun detayları Taberi tefsirinde mevcuttur)
(2) (bkz.Mukatil)
(3) (bkz.Bakara 2/224-225)
(4) (bkz.Razi)
(5) (bkz.Mukatil, Razi)
(6) (bkz.İbn Aşur)
(7) (bkz.Taberi)
(8) (bkz.Ebu Hayyan, Alusi)
(9) (bkz.Taberi)
(10) (bkz.Taberi)
(11) (bkz.Razi)


(Surelerin Türkçe özü için, Sayın Hasan Elik ve Sayın Muhammed Coşkun hocalarımızın ilmine ve onların "İndirildiği Dönemin Işığında Kur'an Tefsiri - Tevhit mesajı" isimli muhteşem eseri ile Sayın Abdülaziz Bayındır hocam ile Sayın Hakkı Yılmaz hocalarımın ilimlerine minnettarım)

Diğer sureler için link;
TÜRKÇE ÖZLÜ KURAN ve DİĞER YAZILAR