19 Ağustos 2017 Cumartesi

KURAN -110- (62) CUMA SURESİ TÜRKÇE ÖZÜ

(Bismillahirrahmanirrahim)
(her şeye) Yaratılmışlara sonsuz ve sınırsız lütuf, ihsan, rahmet bahşeden, rahmetiyle sayısız nimetler ihsan eden, merhameti ve rahmeti bol, kulluk edilmeye layık tek ilah Allah'ın ismi ile (yardımıyla) (başlanır)
(Aynı zamanda müşriklerin bir işe başlarken Allah yerine kendi ilahlarının adlarını zikretmelerine nispettir)

11 Ayet - /Hz. Peygamber'in önderliğinde birlik ve beraberlik!/

Medine döneminde vahyedilmiştir. Sırf kendi soylarından olmadığı için Hz.Peygamber'i reddeden Medine yahudileri eleştirilmektedir. Hz.Peygamber'in verdiği öğütleri dinlemeyen, onu önemsemeyen bazı münafıkların davranışları üzerinden müminler uyarılmaktadır.

(bkz.Hasan Elik & Muhammed Coşkun, "İndirildiği Dönemin Işığında Kur'an Tefsiri)

TEVHİT İNANCI

1-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Yusebbihu lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardıl melikil kuddûsil azîzil hakîm
*Yusebbihu* li allâhi* mâ* fî es semâvâti* ve mâ* fî el ardı
-tesbih eder* Allah'ı* ne varsa* göklerde* ve ne varsa* yerde
(Göklerde ve yerde olan ne varsa Allah'ı tespih eder)
* el meliki* el kuddûsi* el azîzi* el hakîm
-(O) Malik'tir* Kuddüs'tür* Aziz'dir* Hakim'dir
((O) Mâlik’tir (mülkün sahibidir), Kuddüs’tür (mukaddestir), Azîz’dir (üstündür), Hakîm’dir (hüküm ve hikmet sahibidir))
TÜRKÇE ÖZÜ: 
1-Göklerde ve yerde olan ne varsa Allah'ı tespih edip O'na boyun eğer. Kâinattaki her şeyin yaratıcısı ve mutlak hakimi olan Allah, kulluk edilmeye layık yegane mabuttur. Müşriklerin yakıştırdıkları ortaklardan beridir. Hiç bir şey O'na denk veya ortak değildir.(1) O, Mâlik’tir (mülkün sahibidir), Kuddüs’tür (mukaddestir), Azîz’dir (üstündür), Hakîm’dir (hüküm ve hikmet sahibidir ve sonsuz kudret sahibidir; tevhide ve peygamberlere düşmanlık edenleri cezalandıracaktır.(2) O'nun vahyi sizler için en yararlı ve hikmetli emirlerdir.

PEYGAMBERLİĞİ KENDİ TEKELLERİNDE GÖREN MEDİNE YAHUDİLERİNE CEVAP

2-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Huvellezî bease fîl ummiyyîne resûlen minhum yetlû aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmete, ve in kânû min kablu le fî dalâlin mubîn
*Huve ellezî* bease* fî el ummiyyîne* resûlen* minhum 
-O'dur* görevlendiren* ümmilerin(kitapsızların)* resul* arasından
(Ümmilerin(kitapsızların) arasından peygamber görevlendiren O'dur)   
*yetlû* aleyhim* âyâti-hî* ve yuzekkî-him* ve yuallimu-humu* el kitâbe* ve el hikmete, 
-okur* onlara* ayetleri* tezkiye eder (nefslerini temizler)* ve öğretir* kitabı* ve hikmeti
(Onlara, O’nun (Allah’ın) âyetlerini okur, onları tezkiye eder (nefslerini temizler), onlara Kitab’ı (Kur’ân-ı Kerim’i) ve hikmeti öğretir)
*ve in kânû* min kablu* le* fî dalâlin* mubîn
-çünkü idiler* daha önce* gerçekten* bir dalâlet içindeydiler* apaçık
(Çünkü onlar daha önce gerçekten apaçık bir dalâlet içinde idiler)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
2-İlâhi kitapların içeriğinden haberi olmayan ümmilerden(o güne kadar kitap inmemişlerden)(3) peygamber seçip görevlendiren yegane kudret Allah'tır. O peygamber, insanları şirkten arındırıp dosdoğru tevhide yönlendirmek için Allah'ın ayetlerini, tevhit mesajını okuyup anlatır, onların kişiliklerini düzeltmeye çalışır, onlara Kur'an'ı ve hikmeti öğretir. Çünkü Mekke Arapları, zamanla tevhidi unutup şirke bulaşarak düpedüz bir sapkınlık içindeydiler.

3-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Ve âharîne minhum lemmâ yelhakû bi him, ve huvel azîzul hakîm
*Ve âharîne* min-hum* lem mâ yelhakû* bi-him
-ve sonrakilere de* bunlardan* henüz katılmamış* onlara 
(ve (peygamber ayetleri) henüz onlara katılmamış bunlardan sonrakilere de (öğretecek))
* ve huve* el azîzu* el hakîm
-ve O* aziz'dir* hakim'dir
(Ve O; Azîz’dir (üstündür), Hakîm’dir (hüküm ve hikmet sahibidir))
TÜRKÇE ÖZÜ: 
3-Peygamber bu ayetleri, henüz onlara katılmamış başkalarına da öğretecektir, sonrakilere de! Ve Allah; Azîz’dir (üstündür), Hakîm’dir (hüküm ve hikmet sahibidir)) Daima üstün ve bütün kararları doğru olan sadece Allah'tır.

4-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Zâlike fadlullâhi yu’tîhi men yeşâu, vallâhu zûl fadlil azîm
*Zâlike* fadlu* allâhi* yu’tîhi* men* yeşâu
-işte bu* armağanıdır* Allah'ın* onu verir* kişiye* dilediği* 
(İşte bu, Allah’ın armağanıdır onu dilediği kişiye verir)
* ve allâhu* zû* el fadli* el azîm
-ve Allah* sahibidir* armağanın* büyük
(Ve Allah, büyük armağanın sahibidir)
TÜRKÇE ÖZÜ:
4- Elçi göndermek, Allah’ın dilediği kişilere verdiği armağanıdır. Ve Allah, büyük lütuf sahibidir. Bu durum karşısında Medine yahudilerinin, peygamberliği adeta kendi soylarının tekelinde görmeleri ve elçimiz Muhammed'in Araplar içerisinden seçilmiş olmasını yadırgayıp onu inkâr etmeleri anlamsızdır. 

5-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Meselullezîne hummilût tevrâte summe lem yahmilûhâ ke meselil hımâri yahmilu esfârâ, bi’se meselul kavmillezîne kezzebû bi âyâtillâh, vallâhu lâ yehdîl kavmez zâlimîn
*Meselu* ellezîne* hummilû* et tevrâte* summe* lem yahmilûhâ
-hali* o kimselerin* yüklenip* Tevrat* sonra* onu taşımayan
(Tevrat yüklenip sonra onu taşıyamayan o kimselerin hali)
* ke* meseli* el hımâri*  yahmilu* esfârâ,
-gibidir* hali* merkep* taşıyan* ciltlerce
(ciltler dolusu kitap taşıyan merkebin hali gibidir)
* bi’se* meselu* el kavmi* ellezîne* kezzebû* bi âyâti allâh,
-ne kötü* durumu* kavmin* onların* yalanlayan* Allah'ın ayetlerini
(Allah’ın âyetlerini yalanlayan kavmin durumu ne kötü)
* ve allâhu* lâ yehdî* el kavme* ez zâlimîn
-ve Allah* hidayete erdirmez* kavmini* zalimlerin
(Ve Allah, zalimler kavmini hidayete erdirmez)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
5-Elçimiz Musa'ya vahyedilen Tevrat'a iman ettikleri halde o kitaptaki tevhide uymamak ve bu inancı tebliğ eden Muhammed'in peygamber olduğunu kabul etmek gibi sorumluluklarını yerine getirmeyen Medine yahudilerinin Tevrat'a sahip olmakla övünmeleri doğru değildir. Tevrat bilgisi yüklenen ama onun hükümlerini yüklenmeyenler, ciltler dolusu kitap yüklü eşek gibidirler.(4) Allah’ın ayetleri karşısında yalan yanlış şeylere sarılan bu topluluk, çok kötü bir örnektir. Allah, yanlışlar içinde olan topluluklara doğru yolu göstermez.

6-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Kul yâ eyyuhâllezîne hâdû in zeamtum ennekum evliyâu lillâhi min dûnin nâsi fe temennevûl mevte in kuntum sâdikîn
*Kul* yâ eyyuhâ* ellezîne hâdû
-de ki;* "eyyy* yahudi akidesini benimseyenler"
(de ki; "Eyy yahudi akidesini benimseyenler")
* in* zeamtum* enne-kum* evliyâu* li allâhi* min dûni* en nâsi
-"eğer* zannediyorsanız* olduğunuzu* dostu* Allah'ın* dışında* insanların"
("eğer sanıyorsanız diğer insanların dışında Allah dostu olduğunuzu"
* fe * temennevû* el mevte* in* kuntum* sâdikîn*
-"o halde* temenni edin* ölümü* şayet* siz iseniz* doğru söyleyen kimseler" 
("şâyet siz doğru söyleyen kimseler iseniz o halde ölümü temenni edin")
TÜRKÇE ÖZÜ: 
6-Ey elçimiz Muhammed! Kendilerini Allah'ın seçkin ve salih kulları olarak gören ve cennetin kendilerine has olduğunu iddia eden, dolayısıyla peygamberlik görevine kendilerinden başkasının lâyık olmadığını öne sürerek senin peygamberliğini reddeden Medine yahudilerine şöyle söyle: "Gerçekten sadece kendinizin Allah'ın seçkin kulları olduğunuzu ve cennetin size has olduğunu iddia ediyorsunuz, o halde bir an önce ölüp de o cennete kavuşmayı dileyin bakalım!"

7-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Ve lâ yetemennevnehû ebeden bi mâ kaddemet eydîhim, vallâhu alîmun biz zâlimîn
*Ve lâ yetemennevne-hû* ebeden* bi mâ* kaddemet* eydî-him,
-ve temenni edemezler* ebediyen* sebebiyle* işledikleri* elleri ile
(Ve ebediyyen onu (ölümü) temenni edemezler, elleriyle takdim ettikleri (yaptıkları) şeyler sebebiyle
* ve allâhu* alîmun* bi ez zâlimîn
-ve Allah* bilendir* zalimleri
(Ve Allah, zalimleri en iyi bilendir)
 TÜRKÇE ÖZÜ: 
7-Doğrusu senin bu meydan okuman karşısında söyleyecek bir şey bulamayacaklar, işledikleri onca günah yüzünden ölümden korkacaklardır. Allah zalimleri en iyi bilendir. 

8-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Kul innel mevtellezî tefirrûne minhu fe innehu mulâkîkum summe turaddûne ilâ âlimil gaybi veş şehâdeti fe yunebbiukum bi mâ kuntum ta’melûn
*Kul* inne* el mevte* ellezî* tefirrûne* min-hu* fe* inne-hu* mulâkî-kum
-de ki* "muhakkak ki* ölüm* o ki* sizin kaçtığınız* ondan* işte o* mutlaka* başınıza gelecek
(Onlara de ki; "Muhakkak ki o, sizin kaçtığınız ölüm, işte o mutlaka başınıza gelecek")
* summe* turaddûne* ilâ âlimi* el gaybi* ve eş şehâdeti
-sonra* döndürüleceksiniz* bilen* gaybi* ve görüneni
(Sonra görünmeyeni ve görüneni bilen (Allah’a) döndürüleceksiniz)
* fe* yunebbiu-kum* bi mâ* kuntum* ta’melûn
-o zaman* size haber verilecek* şeyler* olduklarınız* yapmış
(O zaman (Allah), yapmış olduklarınızı size bildirecek)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
8-Onlar bu meydan okuma karşısında sessiz kalınca da kendilerine şöyle söyle: "Kaçtığınız o ölüm bir gün elbet başınıza gelecektir ve o gün, gizli ve açık her şeyi bilen Allah'ın huzuruna çıkarılıp hesaba çekileceksiniz. O zaman (Allah), yapmış olduklarınızı size bildirecek ve bütün bu yaptıklarınızın cezasını çekeceksiniz."

CUMA NAMAZI

9-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Yâ eyyuhâllezîne âmenû izâ nûdiye lis salâti min yevmil cumuati fes’av ilâ zikrillâhi ve zerûl bey’a, zâlikum hayrun lekum in kuntum ta’lemûn
*Yâ eyyuhâ* ellezîne âmenû
-eyyy* amenü olanlar
(Eyyy iman edenler!)
* izâ nûdiye* li es salâti* min yevmi* el cumuati* fes’av* ilâ zikri allâhi* ve zerû* el bey’a
-çağrıldığınız zaman* namaza* günü* cuma* koşun* Allah'ın zikrine* ve bırakın* alışverişi
(Cuma günü namaza çağrıldığınız zaman alışverişi bırakıp hemen Allah'ı anmaya koşun)
*zâlikum* hayrun* lekum* in* kuntum* ta’lemûn
-işte bu* daha hayırlıdır* sizler için* keşke* siz de böyle olduğunu* bilseniz
(İşte bu, sizin için daha hayırlıdır, keşke böyle olduğunu siz de bilebilseniz)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
9-Ey elçimiz Muhammed'e iman edenler! Cuma günü namaza çağrıldığınız zaman alışverişi ve diğer işlerinizi bırakıp hemen Allah'ı anmaya koşun ve mescitte toplanınız! Elçimiz hutbe okurken size vereceği öğüt ve nasihatlere (5) kulak veriniz. İşte bu, sizin için daha hayırlıdır, keşke böyle olduğunu siz de anlayabilseniz. 

10-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Fe izâ kudiyetıs salâtu fenteşirû fîl ardı vebtegû min fadlillâhi vezkurûllâhe kesîran leallekum tuflihûn
*Fe izâ* kudiyetı* es salâtu* fe enteşirû* fî el ardı* ve ibtegû* min fadli allâhi
-sonra* bitirdikten* namazı* o zaman dağılın* yeryüzüne* ve arayın* Allah'ın lütfunu
(Namazı kılıp bitirdikten sonra yeryüzüne dağılıp Allah'ın lütfunu arayın
* ve uzkurû allâhe* kesîran* lealle-kum* tuflihûn
-ve zikredin Allah'ı* çokça* umulur ki böylece siz* felâha (kurtuluşa) eresiniz
(Ve Allah'ı çokça zikredin ki (ahirette) kurtuluşa eresiniz
TÜRKÇE ÖZÜ: 
10-Namaz kılındıktan sonra yeryüzüne dağılıp Allah'ın lütfunu arayabilir, tekrar işinizin başına dönüp çalışmanıza devam edebilirsiniz. Hayatınızın her anında ilâhi emirlere uygun yaşayıp Allah'ı çokça zikrediniz ki ahirette kurtuluşa eresiniz.

11-) AYETİN OKUNUŞU, KELİMELERİ, KARŞILIKLARI ve MEALLERİ
Ve izâ raev ticâraten ev lehveninfaddû ileyhâ ve terakûke kâimâ, kul mâ indallâhi hayrun minel lehvi ve minet ticârati, vallâhu hayrur râzıkîn
*Ve izâ* raev* ticâraten* ev* lehven* infaddû* ileyhâ* ve terakû-ke* kâimâ,
-ve zaman* gördükleri* ticareti* veya eğlenceyi* yöneliyorlar* bunlara* seni terk ederek  bırakıp* ayakta
(Ticareti veya eğlenceyi gördükleri zaman seni ayakta bırakıp terk ederek bunlara  yöneliyorlar)
* kul* mâ*  inde allâhi* hayrun* min el lehvi* ve min et ticârati,
-de ki;* "şeylerdir* Allah'ın indindekiler* daha hayırlı* eğlence* ve ticaretten"  
(Onlara de ki; "Allah katında makbul olan şeyler, eğlence ve ticaretten daha hayırlıdır")
* "ve allâhu* hayru* er râzıkîn"
-ve Allah* en hayırlısıdır* rızık verenlerin
("ve Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır.”)
TÜRKÇE ÖZÜ: 
11-Bazı münafıkların yaptığı gibi, elçimiz hutbe okurken, şehre gelen ticaret kervanının (6) sesini duyar duymaz ticaret ve eğlence için peygamberi ayakta öylece bırakıp mescidi terk ediyorlar. Onlara de ki; "Allah katında makbul olan şeyler, eğlence ve ticaretten daha hayırlıdır. Unutmayınız ki elçimizin verdiği öğütleri ve bildirdiği ilâhi emirleri dinlemeniz ve gereğini yapmanız, size Allah katında o dünyalık şeylerden daha büyük kazançlar sağlayacaktır. Ve Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır Allah'ın vereceği ödül başka hiçbir şeyle mukayese edilemez.

(1) (bkz.Taberi)
(2) (bkz.Taberi)
(3) (Ümmi = Anasından doğduğu gibi kalmış. Ayrıca, bkz.Bakara 2/78)
(4) (Zahmetini çeker nimetinden yararlanmaz)
(5) (bkz.Taberi, Kurtubi)
(6) (bkz.İbnü'l-Cevzi)

(Surelerin Türkçe özü için, Sayın Hasan Elik ve Sayın Muhammed Coşkun hocalarımızın ilmine ve onların "İndirildiği Dönemin Işığında Kur'an Tefsiri - Tevhit mesajı" isimli muhteşem eseri ile Sayın Abdülaziz Bayındır hocam ile Sayın Hakkı Yılmaz hocalarımın ilimlerine minnettarım)

Diğer sureler için link;
TÜRKÇE ÖZLÜ KURAN ve DİĞER YAZILAR